Thursday, August 31, 2006

Etiketin Önemi

Etiket Ürünümüzün Yüzüdür!

Nasıl ki yüzümüz ilk kez karşılaştığımız, hiç tanımadığımız insanlara kişiliğimiz hakkında ilk ipuçlarını verirse ürettiğimiz ürünün kalitesi hakkında da etiketi tüketiciye ilk izlenimi verir.

Etiket ürünümüzün yüzüdür.

Artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki, “Benim malım kalitelidir, bilen bilir,… alan alır,” devri çoktan aşıldı. Ürünümüzün etiketi, kalitesi, markası, ambalajı kadar önemli…

Tüketiciye ulaşmak serüveninde örneğin bir market rafında veya bir dükkanın vitrininde özene bezene ürettiğimiz malımız, yine özene bezene tasarladığımız ambalajı ve albenili etiketi ile yüz metreden “al beni, al beni,… pişman olmazsın !” diye haykırmalı.

Bizim malımızın etiketi en güzel, en baştan çıkarıcı etiket olmalı…

Market rafındaki bir dizi benzer üründen birini seçmek durumunda olduğumuzda, gözümüzün ister istemez ambalajı ve dolayısıyla etiketi "en göz alıcı, en albenili" olana kaydığını, bugün artık en sıradan insan bile biliyor. Başka bir anlatımla, tüketici, ürünün içeriğinden önce etiketine takılıyor.

Bazı pazarlama uzmanları, etiketin pazarlamadaki yerini vurgulamak adına, konuyu, "etiket pazarlamanın yarısıdır" tespitine kadar vardırıyor. Etiketin, pazarlamanın yarısı olup olmadığı bir yana, ürünün satışında vazgeçilmez bir yer tuttuğu, yadsınamaz bir gerçek. Bunu pazarlama uzmanlarının "21. yüzyıl üretme değil, pazarlama çağıdır" şeklindeki deyişleriyle birleştirdiğimizde, ortaya , etiketin dünya para akışında önemli bir pay sahibi olduğu gerçeği çıkıyor.
Bir başka ifadeyle, "Etiket satışı, satış etiketi" tetikliyor.

Peki ama, nasıl? Etiket katma değer olarak ekonomide bu kadar pay sahibi iken, o etiketi üretenlerin dünyasında neler oluyor? Nihayet, etiket bir markayı, onun pazarlamasını ne şekilde etkiliyor?

Önce etiketin kısa öyküsüne bakalım. Etiketin tarih içinde ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemekle beraber ilk kâğıt etiketlerin belki de 3 bin yıl önce toprak bir kabın üstünde yer alan bir parça papirüsle ortaya çıkmış olduğunu söylemek herhalde fantezi olmayacak. Bugün anladığımız haliyle etiketin kullanılması ise 15-16. yüzyıllara tarihleniyor. Ancak bir bilimsel pazarlama aracı olarak kullanımı, 19. yüzyıl sonlarının hızla sanayileşen Amerika'sına denk düşüyor; önce manzara resimlerinden , sonra kadın-erkek yüzlerinden, ardından üzerinde tek tek oynayan kaligrafik harflerin oluşturduğu etiketler, derken, etiketin bizzat kendisi bir sanayi dalı haline geliyor ve dünyanın önde gelen etiket üreticileri 1935'te FINAT (Dünya Etiket Sanayicileri Birliği) çatısı altında bir araya gelerek kurumsallaşıyor.

Etiket bir ürünün kimliğini, markasının ayrılmaz bir parçası. Öyle ki, etiket çoğu zaman markanın kendisi dahi olabiliyor. Etiket Sanayicileri Derneği Başkanı Aydın Okay'ın ifadesiyle, "Etiket bir kadının makyajına benziyor. Ne kadar güzel olursa, o kadar itibar kazanır."Etiket üreticilerine göre, bugün öyle bir noktaya gelindi ki, dünyanın en iyi markasını bile kötü bir etiketle, raflarda tozlanmaya mahkum etmek mümkün. Dernek Başkanı Okay'ın bu konuda verdiği bir örnek de fazla söze yer bırakmıyor.Kötü etiket öldürür!

"Geçtiğimiz yıllarda bir tavuk markasının raflarda bayatladığı görüldü. Daha doğrusu, tüketici ürünü alış-veriş sepetine atıyor ve kasaya kadar geliyordu. Ama kasaya geldiğinde, önündeki müşterinin sepetindeki markayı görüyor ve kendisininkini kasada bırakıp, o önündeki müşterininkinden alıyordu. Kasaya bırakılanlarda tekrar yerine konuluncaya kadar burada bekliyordu. Tabii, soğutucudan çıktığı için bu ürünler kısa bir sürede bozuluyordu. Bir süre sonra o markanın raftaki ürünlerinin çoğunun bozuk olduğu dikkat çekti. Nedeni araştırıldı. Tüketicinin o tavuğun etiketinden 'hazzetmediği', alternatifini görünce de hemen değiştirildiği ortaya çıktı. Bunun üzerine etiket değişikliğine gidildi."

Peki etiketi markanın ayrılmaz bir parçası yapan ne? Aydın Okay bu konuda bir şampuan örneğini veriyor:"Bir şampuanı, içeriği ve marka reklamları dışında, sunacak olan tek bir şey var, o da ambalajı, yani şişesi ve o şişenin üzerindeki etikettir. Marka, o etiketin üzerinde konumlanmıştır. O konumlanma şekli, şişenin veya ambalajın neresine denk düştüğü, etiketin üzerindeki tanıtın yazıları ve diğerleri… Hepsi markanın bir parçasıdır ve markanın zihinlerde yerleşmesine hizmet eder. Ürün rafa konduğunda, şişesinin üzerinde bulunan etiket o markayı gösterir veya saklar!"

Gelelim işimize…

Yine bu mütevazi blogumuzda önemli bir zeytinyağı şişesi etiketi koleksiyoncusundan, sevgili Mark Wickens’ten ve onun muhteşem koleksiyonundan bahsetmiştik.

Wickens’in koleksiyonunda tarihleri 1860’lı yıllara kadar uzanan 1700 civarında orijinal etiket bulunuyor. Wickens’le çokça yazıştık, Türk zeytinyağı imalatçılarının ilgisizliğinden yakındı: Türkiye dünyanın en önemli zeytinyağı üreticilerinden olmasına rağmen Wickens’in koleksiyonunda ancak bir iki tane Türk etiketi var.- Bize gönderdiği 1930’lu yıllara ait Hasan markalı zeytinyağının (maalesef ne bu şirketin sahibi, ne de şirketin kendisi bugün yaşamıyor) güzelim etiketi.

Sözün özeti : Dünyanın en kaliteli, en nefis zeytinyağlarını üreten zeytinyağcılarımızın ürünleri dünya pazarında yerini almalı. Bunun için de etiketin önemini kavramalıyız.

Thursday, August 24, 2006

Zeytinyağı, refahın ve bolluğun sembolü




Zeytinyağı, refahın ve bolluğun sembolü

Kaynak : http://www.gurmeguide.com/



Zeytinağacı... İnsanlığın 39.000 yıllık dostu

Sanırız ki hiç bir ağaç, insanlık tarafından zeytin ağacı kadar kutsal kabul edilmemiş, hiç bir ağacın üstüne bu kadar çok efsane yaratılmamıştır… Zeytin ağacının insanlık tarihindeki yerini kavrayabilmek için, bundan 39.000 yıl öncesine uzanmak gerekiyor.

Zeytin ağacına ilişkin bugün elimizdeki en eski veri, Ege Denizi’ndeki Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik çalışmalara dayanıyor. Bu çalışmalarda 39 bin yıllık zeytin yaprağı fosilleri ortaya çıkarıldı. Kuzey Afrika’daki Sahra Bölgesi’nde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalarda ise Milattan Önce 12 bin yılına ait zeytin ağacı bulgularına rastlandı. Ancak ilk zeytin hasadının ne zaman ve hangi uygarlık tarafından yapıldığı bilinmiyor. Cevaplandırılamayan sorular bizi; zeytin, zeytin hasadı ve zeytinyağıyla ilgili efsanelere daha çok kulak vermeye çağırıyor.

Efsanelerin Tanıklığı

İlk efsane: Nuh Tufanı


Eski Ahit’te yer alan efsanelerden biri, Hazreti Nuh ve tufandan bahseder. Yarattığı ademoğlunun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Hazreti Nuh’a bir gemi yapmasını, bu gemiye her temiz hayvandan erkek ve dişi yedişer, her temiz olmayan hayvandan erkek ve dişi ikişer ve kuşlardan da erkek ve dişi yedişer tane almasını söyler. Ardından büyük tufan başlar, Hazreti Nuh ve gemisindeki canlılar hariç, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silinir. Tufan durulduğu zaman Hazreti Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için geminin penceresinden bir güvercin salar. Sular çekilmediği için güvercin gemiye döner. Hz. Nuh, yedi gün sonra güvercini tekrar salar. Güvercin bu sefer, ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağıyla gelir. O zaman Nuh, suların yeryüzünden çekildiğini anlar. Ağzında zeytin yaprağı tutan güvercin, o günden bu güne, ümidin ve barışın simgesi olur. Tufanın yok edici gücüne karşı direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün.

Eski Ahit: “Refahın ve bolluğun sembolü zeytinyağı”

Eski Ahit’e göre zeytinyağı, refahın ve bolluğun sembolüdür. Ve yalnız Eski Ahit değil, tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı ve zeytinyağı; kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun, kısaca insanlık için en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür.

Hakimler Kitabı: Ağaçların Kralı

Hâkimler Kitabı’nda geçen bir öykü, ağaçların kendilerine kral seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder: “Vaktiyle ağaçlar, kendilerine kral meshetmek için gittiler; ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol. Ve zeytin ağacı onlara dedi: Allahın ve insanın bende sena ettikleri (övdükleri) yağımı bırakayım ve ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?” Zeytin ağacından “hayır” yanıtını alan ağaçlar, daha sonra incir ve asmaya giderler. Ancak incir ve asma da, aynı gerekçeyle kral olmayı reddederler. Hâkimler Kitabı’ndaki öyküden, ağaçların kendilerine kral olarak kara çalıyı seçtiklerini ve kara çalının da krallığı kabul ettiğini öğreniriz.

Yunan ve Roma Mitolojileri

Yunan Mitolojisi’nde zeytin ağacı, her şeyden önce, bereket ve barışı temsil eden bir tanrıçanın armağanıdır. Efsaneye göre, Tanrı Zeus, Attika şehri için bir yarışma düzenler. Bu yarışmada şehre en değerli armağanı verecek olan, Attika’nın koruyucusu olacaktır. Yarışmaya deniz tanrısı Poseydon ile Zeus’un kızı tanrıça Athena katılır. Poseydon, denizden bir at çıkarır. Bu, çok ağır yükleri taşıyabilen ve savaşlarda yararlık gösterebilecek güçlü ve kuvvetli bir attır. Sıra, Athena’ya gelince, tanrıça topraktan bir zeytin ağacı çıkarır ve yarışmayı kazanır. Böylece hem Attika’nın koruyucu tanrıçası olur, hem de daha sonra ise şehre adını verir. Mitolojiye göre tanrıça Athena, zeytin ağacını barışı ve medeniyeti simgelediği için armağan etmiştir Atinalılar'a.

Bu efsane, Antik Yunan’da zeytin ve zeytin ağacının kutsallığını gösteren kanıtlardan yalnızca biridir. Antik Yunanlılar'a göre, kutsal bir aileden gelmiş olmanın en önemli işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır. Bunun dışında M.Ö. 8’inci yüzyılda yaşadığı sanılan Homeros’un kaleme aldığı destanlar, zeytin ağacı ve zeytinyağına ilişkin zengin tasvirler ve benzetmelerle süslüdür.

Tarihsel gelişim

Söylenceler ve efsaneler bir yana, zeytin ağacının anavatanının neresi olduğuna dair bilim dünyası kesin bir şey söylemiyor. Bu konuda çeşitli varsayımlar var. Bugüne dek bilim dünyasında en çok kabul gören varsayıma göre, zeytin ağacının anavatanı Ön Asya ve Milattan Önce 5 bin yıllarında yabani zeytin ağacı ilk kez yaklaşık bu coğrafyada ehlileştirildi. Yine Milattan Önce 5 bin yıllarında İtalya’da zeytinin besin maddesi olarak kullanıldığını gösteren buluntular da, varsayımların İtalya üzerinde yoğunlaşmasına yol açıyor. Ancak bilim dünyasında son zamanlarda kabul görmeye başlayan başka bir varsayıma göre, zeytin ağacının anavatanı Kuzey Afrika.

İnsanoğlunun zeytinyağını ne zaman beslenmede kullanmaya başladığına ilişkin de somut veriler yok. Zira, bugün zeytinyağıyla ilgili elimizde bulunan belgelere bakıldığı zaman, zeytinyağının ağırlıklı olarak dini ayinlerde arınma ve kutsama maksadıyla kullanıldığı göze çarpıyor. Eski Mısır ayinleri, antik Yunan’da yapılan Eloisis şenlikleri bunun en belirgin örnekleri. Bugün bile, kimi ezoterik (batınî) toplulukların ritüellerinde zeytinyağının bulunması, belki de bu yüzden. Eski metinler incelendiğinde, zeytinyağının diğer bir kullanım amacının da günlük vücut temizliği olduğu dikkat çekiyor.


Zeytinyağı kültürünü Akdeniz’e yayan Giritliler

Tarih, zeytinyağı üretimine ilişkin en belirgin izlerin Akdeniz’in tam ortasındaki Girit Medeniyeti’ne, Milattan Önce 4500 yıllarına dek uzandığını gösteriyor. Zeytinyağı kültürünün Akdeniz’deki diğer kavimlere yayılmasında en önemli rolü Giritliler oynadı. Hem de yaklaşık 3000 yıl boyunca. Güçlü ticaret filolarına sahip Giritliler'in gerçekleştirdiği zeytinyağı ticaretinin günümüzdeki en canlı tanıkları, Knossos ve Faistos saraylarının yıkıntıları arasında bulunan 2 metrelik zeytinyağı küpleri. “Pithoï” denilen bu dev küplerle beraber bulunan tabletlerde ise, o günkü zeytinyağı ticaretinin nerelere yapıldığını ve zeytinyağının nerelerde üretildiğine dair bilgiler yer alıyor.

Zeytini işlemeyi tanrıçalarından öğrenen Mısırlılar

Eski Mısırlılar zeytini ve bu kutsal meyvenin nasıl işleneceğini kendilerine tanrıça İsis’in öğrettiğine inanırlardı. İsis’in Nil’in suladığı bereketli Mısır topraklarının tanrıçası olması, bu inancın temelini oluşturuyordu. Eski Mısır’da zeytin, tanrısal erdemlere eşlik ederdi. Firavun Tutankamon’un başındaki zeytin yapraklarıyla örülü taç, adaletin taçıydı.

Güneş Tanrısı Râ’ya, aydınlanmanın simgesi zeytin dallarını sunan III. Ramses (Milattan Önce 1198-1166), bundan duyduğu övüncü şu sözlerle dile getirmişti: “Senin şehrin Heliopolis’i zeytin ağaçlarıyla süsledim. O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir. Bu zeytinyağı, senin tapınağını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır.”

Mısır’da zeytin üretiminin yapıldığını ortaya koyan tarihi belgelerden biri de, Mısır’daki en eski firavun piramidi olan Sakkara’nın duvarlarında yer alıyor. Milattan Önce 2500 yılında inşa edilen bu piramidin duvarları, zeytin sıkma işlemini gösteren figürlerle süslü. Bu örneklere ek olarak belirtilmesi gereken bir diğer önemli bilgi de, Hayfa’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan zeytinyağı değirmeni. Yaklaşık Milattan Önce 4 binli yıllara ait olduğu sanılan bu değirmen, Mısır medeniyetinin yeşerdiği coğrafyada zeytinyağı üretildiğini gösteren en eski tanık. Nitekim Eski Ahit bize, Mezopotamya’da yaşayan Sami ırkların zeytinyağını günlük yaşamlarında yoğun olarak kullandıklarını tartışılmaz biçimde gösteriyor.

Giritliler’in ardından Fenikeliler

Zeytinyağı kültürünü Akdeniz’e yayma onurunu Giritliler’in ardından, Milattan Önce 1200-333 yılları arasında Fenikeliler üstlenir. Fenikeliler, tekneleriyle Sidon ve Sur gibi ticaret şehirlerinden Kartaca başta olmak üzere Kuzey Afrika, Sicilya ve İspanya’daki ticaret kolonilerine yıllarca zeytinyağı taşırlar. Yıllar sonra ise Helen ve Roma medeniyetleri, Fenikeliler’in yolundan yürürler, zeytin ağacını Akdeniz’in biricik sembolü yapmak için.

Zeytinyağı kültürünün temeli Yunanlılar

Onların tarihçesinden öğreniriz, Antik Yunan’da yedi bilgeden biri kabul edilen Solon’un koyduğu kanunlar arasında zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulandığını. Tıp biliminin kurucusu sayılan Hipokrat, yıkanamayanlara, hiç olmazsa zeytinyağıyla vücutlarını ovmalarını önerir. Jimnazlarda spor yapan atletler, kaslarını parlatıp yumuşatmak için zeytinyağı kullanırlar. Her ne kadar meşale kullanılmaya başlamışsa da, zeytinyağıyla yanan kandiller, evlerin vazgeçilmez eşyasıdır. Olimpiyat kahramanları, zeytin dalından taçlarla onurlandırılır. Keza Panathenai Şenlikleri’nde birinci olan araba sürücüleri sadece zafer değil, Akropolis’teki kutsal zeytin ağaçlarından üretilen zeytinyağı da kazanırlar.

Antik Yunan’da günlük beslenmenin en değerli parçası zeytinyağı ve zeytindir. Çorbadan soslara, börekten bulamaça kadar, her yemek zeytinyağıyla pişirilir. Yunan Medeniyeti’nde kişi başına ortalama yıllık zeytinyağı tüketiminin 15 litre olduğu sanılıyor. Özgür bir Atina yurttaşının yıllık zeytinyağı tüketimi ise 55.5 litre. Bunun 20 litresini beslenmede, 30 litresini günlük kişisel bakımında, 0.5 litresini sağlık amacıyla ilaç yapımında, 2 litresini dini ayinlerde, 3 litresini ise aydınlanmada kullanıyor.

Roma'nın devraldığı miras

Zeytinyağı kültürü tarihinde, Yunan Medeniyeti’nin, ardılı Roma Uygarlığı’na bıraktığı miras da çok önemli. Yunanlılar belki Fenikeliler gibi Korsika’ya, Sicilya’ya, Kartaca’ya, İspanya’ya zeytin ağaçlarını taşımadılar. Ancak, aşılama, toplama ve zeytinyağı üretme gibi temel alanlarda sağladıkları gelişmelerle, bu bölgelerdeki zeytinciliğin daha da ilerlemesine yol açtılar. Roma’ya ise bu yoldan ilerlemek kaldı. Roma, bu zaman dilimi içinde zeytinyağı kültürüne eşsiz katkılarda bulundu.

“Mare Nostrum” (Bizim Deniz) dedikleri Akdeniz’i, eski moda deyimle bir göle çevirerek, Cebelitarık’tan Mısır’a, Adriyatik’ten Kuzey Afrika’ya kadar zeytinyağı ticaretini canlandıran Romalılar'dı. İtalya, Güney Fransa (La Province) Kuzey Afrika ve İspanya’daki büyük alanları zeytin tarımına açan da. Zeytin tarımında ve zeytinyağı üretiminde bugün bile uygulanan teknikleri geliştirerek, zeytinyağları kalitelerine göre sınıflandıran da. Romalılar'ın zeytinyağı kültürüne bir diğer katkısı da, zeytinyağının mutfaktaki kullanım alanını genişletmeleri oldu.

Roma'dan bugüne uzanan yollar

Roma’nın çökmesini izleyen yaklaşık bin yıllık bir süre içinde, zeytinyağı kültürünün nasıl bir güzergâh izlediği hakkında, birkaç satırbaşının dışında elde fazla bilgi yok. O satırbaşları da, Kudüs’ü fetheden Müslüman Araplar'ın, her zeytin ağacı başına bir altın vergi koyduğunu ve yine Cebelitarık’ı geçerek Avrupa’ya adım atan Emeviler'in, Endülüs’ü bir zeytin cennetine çevirdiğini söylüyor.

Fenikeliler'in açtığı yollardan yürüyen Grek, Kartaca ve Romalılar'ın yaygınlaştırdığı zeytinyağı kültürünün son halkasında müslüman Araplar var. Zeytin ağaçlarının Akdeniz’i çepeçevre sarması, zeytinyağı cenneti Endülüs’le tamamlanıyor. Aynı dönemde Akdeniz’in batısında başka önemli gelişmeler de yaşanıyor. Fransisken rahipleri, 1560 yıllarına doğru zeytin ağacını yeni fethedilen Latin Amerika’ya götürüyorlar. Böylece zeytin ağacının Akdeniz’den başlayan ve Peru, Arjantin, Şili, Meksika’yı kapsayan serüveni, Kuzey Amerika’ya da ulaşıyor. 18’inci yüzyılın sonunda doğru Kaliforniya’da zeytin tarımına geçiliyor. Fransisken rahipleri ayrıca, zeytin ağacını Amerika’nın dışında Japonya ve Çin’e de götürüyorlar. Romalılar’dan günümüze uzanan dönemde ortaya çıkan bir diğer önemli gelişme de, Osmanoğulları'nın Akdeniz medeniyeti kervanına katılmasıdır.

Ve Anadolu...

Ne yazıktır ki, zeytin ağacı ve zeytinyağı kültür tarihine ilişkin yapılan çalışmaların hiç birinde Anadolu’nun adı bile geçmez. Ön Asya ise, üstünkörü birkaç sözle geçiştirilir. Oysa zeytin ağacı ve zeytinyağı kültüründen söz açıldığında, Anadolu’dan bahsetmemek olmaz. Aslında, zeytinyağı kültüründe, Anadolu coğrafya olarak hep vardır. Ön planda görünen ise Ege’nin karşı yakasıdır. Çünkü, Homeros’un Batı Medeniyeti’ndeki tartışmasız ağırlığından ötürü, zeytinyağı kültürünün merkezine sürekli olarak Antik Yunan yerleştirilir. Ve Helen Medeniyeti’nin sadece Ege’nin karşı kıyısını değil, Anadolu coğrafyasını da kapsadığı unutulur. Milet’in, Efes’in, Foça’nın, Klazomenai’nin (Urla), Erythrai’nin, Assos’un, Anadolu’da olduğu ihmal edilir.

Zeytinyağı Cenneti Klazomenai

Ancak Anadolu’nun bu konudaki talihi artık değişiyor. Çünkü Urla’daki antik Klazomenai kentinde yapılan arkeolojik çalışmalarda, 2500 yıllık tarih gün ışığına çıktı. İyonlar'ın Milattan Önce 10’uncu yüzyılda kurdukları antik kent Klazomenai’de gerçekleştirilen kazı çalışmalarında, zeytinyağı üretimi konusunda çok çarpıcı bulgular elde edildi.

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güven Bakır başkanlığında yürütülen çalışmalarda elde edilen bulgular bize şunu gösteriyor: Klazomenai’de, Milattan Önce 6’ncı yüzyılın ilk yarısında kurulan bir zeytinyağı işliğinde, zeytinyağı, o dönemde hiçbir işlikte uygulanmayan çok ileri bir teknolojiyle üretiliyordu. Klazomenaililer, yaklaşık 2500 yıl önce uyguladıkları bu yeniliklerle, zeytinyağı üretim kültürüne, çok önemli katkılar sağladılar. Zeytinyağı ayrıştırma işleminde birleşik kaplar esasına göre çalışan üç gözlü bir düzenek geliştirerek, kesintisiz üretimi ilk kez onlar gerçekleştirdi. Toplanmış zeytinleri kırmak için aynı mil etrafında dönen taş silindirleri ilk kez Klazomenaililer kullandı. Zeytinyağı üretiminde kapasiteyi artırmak için ilk kez büyük bir pres ve bucurgat, yani bu presi kaldırmaya yarayan alet kullanan da onlardı.

Klazomenai, hiç şüphesiz o dönemin en önemli zeytinyağı merkezlerinden biriydi. Klazomenai’de, zeytinyağı üretiminde devrim sayılabilecek yeniliklerin uygulandığı bu işlikten başka, yine Milattan Önce 6’ncı yüzyıla tarihlenen iki işlik daha belirlendi. Bu çalışmalar, Klazomenai’nin bir zeytinyağı cenneti olduğunu çok net bir şekilde kanıtlıyor.

Milattan Önce 6’ncı yüzyılın son çeyreğinde görülen bu atılım, Klazomenai’de, sadece kentte ve yakın çevrede yaşayanların ihtiyacını karşılamak için değil, dış satım amaçlı zeytinyağı üretiminin yapıldığının da göstergesi durumunda. Nitekim antik kentte ve deniz aşırı ülkelerde yapılan arkeolojik çalışmalarda, Klazomenaililer'in, zeytinyağı sevkiyatında kullanmak için özel olarak ürettiği amphora'lardan çok sayıda bulunması, Klazomenai’nin dünyanın en önemli zeytinyağı merkezlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.

Zeytinyağının bugünü

Günümüze döndüğümüzde zeytinyağının vatanının, binyıllar öncesinde olduğu gibi, yine Akdeniz olduğunu görüyoruz. Bugün zeytinyağı üretiminin % 98’i Akdeniz ülkeleri tarafından yapılıyor. Ve Akdenizliler, %78’lik bir oranla zeytinyağı tüketiminde de birinciler. Ancak dünyanın da zeytinyağının değerini keşfetmeye başladığını söylemek yanlış olmaz. Özellikle ABD, Kuzey Avrupa, Brezilya, Japonya, Avustralya ve Kanada, zeytinyağı pazarının hızla büyüdüğü ülkeler. Ve bu gelişen pazarlarda zeytinyağı; sağlık, lezzet, doğallık ve Akdenizli olmak kavramlarıyla birlikte düşünülüyor.

Türkiye’ye gelince… Dünyanın önemli zeytinyağı üreticilerinden biri olan Türkiye, ne yazık ki zeytinyağını, üretiminin oldukça gerisinde tüketen bir ülke. Dünyada mutfağında “zeytinyağlılar” diye bir kavram bulunan tek ülke olmasına rağmen, Türkiye’nin tüketimde diğer Akdeniz ülkelerinin gerisinde kalması oldukça düşündürücü. Türkiye’de kişi başına zeytinyağı tüketimi, ortalama 1 kg. Oysa bu rakam, Yunanistan’da kişi başına 20 kg, İtalya ve İspanya’da kişi başına 10-12 kg'a kadar çıkıyor. Bu tablo, ülkemizde zeytinyağı kültürüne katkıda bulunacak her adımın önemine dikkat çekiyor. Türk insanının bu mucizevi yağı tekrar keşfetmesi için, zeytinyağı dostlarına büyük bir görev düşüyor.

Naturel Zeytinyağı

En olgun zeytin tanelerinden sızma veya basınçla çıkarılan santrifüjleme, dinlenme ve süzme gibi yalnız fiziksel işlemlere tabi tutulan ve hiç bir kimyasal işlem görmeyen, natürel olarak doğrudan tüketilebilen, zeytin kokusunu ve tadını en yoğun, en doğal biçimde muhafaza eden, renginin tonu, sarı ve yeşil hakim olmak üzere üretim yerine göre değişen, kesinlikle mükemmel tat ve aroması bulunan ve asit içeriği maksimum %3.3' den az olan bir zeytinyağı tipidir.

Kendi içinde üç popüler çeşidi vardır: Naturel Sızma (Asit içeriği: %1), Naturel Birinci (Asit içeriği: %2) ve Organik (Asit içeriği: %1)
Daha çok salata ve soslarda çiğ olarak tüketilmesi önerilir.

Riviera Zeytinyağı

Ham zeytinyağının, fiziksel yöntemlerle rafinasyonu sonucu elde edilen rafine zeytinyağı ile %10-20 oranında natürel yemeklik zeytinyağlarının karışımı sonucu elde edilen ve en çok %1.5 asit içeren zeytinyağıdır. Riviera zeytinyağı' nın lezzet ve kalitesini, doğal olarak karışım oranları ile natürel zeytinyağının niteliği belirler. Bütün doğal Riviera zeytinyağları, en ideal asit seviyesine, en iyi renge ve aromaya sahip olması için test edilirler. Rengi ve aroması, sızma zeytinyağına göre daha açık ve hafif olan Riviera zeytinyağı özellikle yemek ve kızartmalarda ve her türlü soğuk yemeklerin hazırlanmasında kullanılır.

Rafine Zeytinyağı

Ham rafinajlık zeytinyağının, fiziksel yöntemlerle rafinasyonu sonucu elde edilen ve maksimum %0.3 asit içeren zeytinyağıdır. Asit oranı yüksek olan zeytinyağının, yenilebilir nitelikte olmadığından rafine edilmesi gerekir. Fiziksel rafinasyon işlemi sonrasında elde edilen Rafine Zeytinyağı, hemen hemen sıfır asit oranına sahip, yağın kalitesini bozan maddelerden arındırılmış bir yağdır. Rafine zeytinyağı, naturel zeytinyağının nötrleştirme, ağartma ve koku giderme gibi işlemlere tabi tutularak arıtılması suretiyle elde edilen zeytinyağı olup işlemler sırasında uygulanan yöntemler ve kullanılan maddeler sağlığa zararlı olamazlar.

Rafine zeytinyağı hafifliği ile, sebzelerin marine edilmesinde, fırında ve ocakta kızartma yapmak için en ideal ve sağlıklı seçimdir.

Sunday, August 20, 2006

Bir Kitap : Ölmez Ağacın Peşinde



Ölmez Ağacın Peşinde / Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı

Prof. Dr. Artun Ünsal

Yapı ve Kredi Yayınları
İstanbul, Ekim 2003. ISBN: 975-08-0625-5.

Şüphesiz zeytin/ Zeytinyağı kültürü ile ilgili ülkemizde basılmış olan en önemli kitaplardan biri sevgili hocamız Artun Ünsal’ın “Ölmez Ağacın Peşinde” isimli kitabıdır. Bu kitap bütün Zeytin Dostlarının, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin elinin altında mutlaka bulunması gerekli bir başvuru kaynağıdır.

Arka Kapak Yazısı :

“Efsaneye göre, Havva ile birlikte cennetten yeryüzüne kovulan Âdem 930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı’dan kendisini ve dolayısıyla tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu amaçla oğlu fiit’i Cennet Bahçesi’ne gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek, fiit’in duası üzerine İyi-Kötü Ağacı’ndan aldığı üç tohumu ona verir ve öldükten sonra babasının ağzına koyup öyle gömmesini söyler. Âdem ölür ve Tabor Dağı yakınında Hebron Vadisi’ne gömülür. Âdem’in ağzında yeşeren ve kök salan üç tohumdan Akdeniz ikliminin simgesi üç ağaç filiz verir: Zeytin, sedir ve servi...”

Akdeniz efsanelerinde adı Ölmez Ağaç ya da Hayat Ağacı olarak geçen zeytin ağacı, antik çağlardan beri insanoğlunun hayatının içinde olmuş, kimi zaman meyvasıyla kimi zaman yağıyla insanlığa sağlık, lezzet ve güzellik vaat etmiş.

Zeytinin ve zeytinyağının öyküsü hâlâ devam ediyor.

Artun Ünsal dini metinlerde kutsal kabul edilen bu ağacın, meyvasının ve yağının serüvenini yazdı; zeytinin anayurdu olan Akdeniz coğrafyası içinde önemli bir yer tutan Anadolu’daki büyük serüvenini. İlkçağlarda zeytinyağı elde edilişinden günümüzde zeytinyağı teknolojisine, ağacının tarımsal özelliklerinden bugünkü ekonomik hayat içindeki yerine kadar zeytinimizi ve zeytinyağımızı tüm yönleriyle kuşatan bu kitap, o altın sıvıya ilişkin bilgi dağarcığımızı alabildiğine genişletiyor.

Kapak fotoğrafı: Jean-Marie del Moral

TADIMLIK SUNUŞ

Tarih öncesinden günümüze, gün görmüş gövdesi, dört mevsim güneşte parlayan yeşil gümüş yaprakları, esen rüzgârda mağrur salınması, tane yüklü dalları ve eşsiz yağıyla; yerleşiklik, huzur, bereket, uzun ömür ve barışın simgesi zeytin ağacı, ruhumuzu ve bedenimizi ısıtır, ufkumuzu yeşertir.

Geçmişimizle geleceğimiz arasındaki sarsılmaz bağın simgesi olarak dimdik karşımızdadır zeytin ağacı. Anadolu yollarına düştüğümüzde, Tekirdağ’dan İznik’e, Çanakkale’den Muğla’ya, Antalya’dan Hatay’a, Gaziantep’ten Urfa’ya, Zonguldak’tan Artvin’e, selamlaşırız muhabbetle.

Zeytinin, hele zeytinyağının lezzetiyle çok küçük yaşta tanışmış bir kişi olarak, zeytin ağacına olan duygusal bağlılığım hep sürüyor. Giritli Fatma Hanım’ın torununun, Akdeniz’in kutsal zeytin ağacının büyüsüne kapılmasından daha doğal ne olabilir ki?

Ne var ki, kişisel tercihlerimin dışında beni Ölmez Ağacın Peşinde - Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı’nı yazmaya iten çok daha önemli nedenler de var.

Her şeyden önce, kültürel zenginliklerimize sahip çıkılması gerekiyor. “Küreselleşen” dünyamızda, tekdüzelik artarken, yerel kültürel özellikler, tüm iyimser iddialara karşın, giderek siliniyor. İstesek de, istemesek de. İşte bu yüzden, uygarlıklar beşiği Anadolu’da zeytincilik geleneğinin daha yakından tanınması ve korunması zamanının geldiğini düşünüyorum.

“Diyet Kola”lı bir dünyaya itirazım yok. Ama en azından, “altın sıvı” zeytinyağının Anadolu’daki binlerce yıllık öyküsü de ihmal edilmemeli. Yabani zeytin ağacı gibi, belki de yetiştirme zeytinciliğin de anayurdu olan Anadolu’da, Hitit öncesi dönemden günümüze 4 bin yıllık geçmişiyle, böylesine zengin bir kültürü gözardı etmek mümkün mü?

Ülkemizin kültür değerlerinin, güzelliklerinin zamana yenik düşüp unutulmaması için giriştiğim Süt Uyuyunca - Türkiye Peynirleri çalışmasının gerek okurlar gerekse uzmanlar indinde genelde aldığı olumlu tepkilerden cesaretlenerek, bu kez Anadolu’da zeytin ve zeytinyağının peşine düştüm.

İnsan-doğa etkileşimi sonucu, yaşam biçimi, alet ve ürünlerden oluşan kültür olgusuna bu kez zeytinliklerin gölgesinde yaklaşmak benim için yepyeni bir deneyim olacaktı. Adlarındaki “zeytin” sözcüğünün yüzlerce yıllık tanıklığında, sözgelimi, Zeytindere, Zeytineli, Zeytinli, Zeytinalanı, Zeytinoba, Zeytinlik, Zeytindağı, Zeytinliova, Zeytinbağı gibi nice beldelerde yaşamış ve yaşayan insanların özel dünyası içine girmek ve “kazancımı” sizlerle paylaşmak istedim bu yüzden. Dahası sadece Gemlik, Edremit, Ayvalık, Akhisar, Aydın gibi tanıdık bölgelerle yetinmeyip, Türkiye’de zeytin ağaçlarının ulaştığı, -mümkün olan her yere- gitmeyi amaçladım. Kastamonu’dan ve Sinop’un kıyı şeridinden Artvin’in Çoruh vadisine, Kilis’ten Fırat boyundaki Birecik’e, Hatay’ın Altınözü’nden İçel’e, Göksu yamaçlarına, Aydın Bozdoğan’a, Manisa Akhisar’dan Tekirdağ Mürefte’ye dolandım durdum.

Beni Ölmez Ağacın Peşinde’yi yazmaya iten bir başka etken de, toplumumuzda zeytinyağına gereken ilginin yeterince gösterilmemesi oldu. Edirne’den Kars’a, kara zeytini, yeşil zeytini çok sevsek de, aynı ilgiyi zeytinyağına beslediğimiz söylenemez. Zeytinyağı alışkanlığı birkaç bölgeye sıkışmış durumda. Dünyada, zeytin ağacı dağılımı, zeytin ve zeytinyağı üretimi konusunda daima ilk beş ülke arasında yer almamıza karşın, zeytinyağı tüketimimizin yılda kişi başına ortalama 1-1,5 kilo civarında dolaştığı bir gerçek. Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu’nun bir bölümünün dışında, zeytinyağı mutfak ve sofralara hâlâ giremiyor. Dahası, girdiği yerlerden de, kimi zaman yavaşça elini ayağını çekiyor. Öyle ya, İstanbul’un belli başlı lokantalarında bile, “zeytinyağlı” rumuzuyla sunulan yemeklerin, hatta salataların, aslında öteki sıvı yağlarla hazırlanıp önümüze getirilmesini artık doğal karşılıyoruz. Oysa, Anadolu’nun, özellikle Ayvalık ve Edremit’in zeytinyağları dünyanın en nitelikli yağları arasında ve biz bu güzellikleri ve zeytinin ekonomik potansiyelini yeterince değerlendiremiyoruz.

Neden?

Ölmez Ağacın Peşinde’yi bu soruya bir cevap arayışı için de yazmak istedim. Üreticisinden teknik uzmanına, sanayicisinden pazarlayıcısına, eksperinden öğretim üyesine, zeytinle haşır neşir olanlarla tanıştım, onların sıkıntı, umut, deneyim ve görüşlerini sizlere aktarmaya çalıştım elimden geldiğince. Tabii, bu arada zeytin ağacını, meyvasını ve yağını coşkulu bir “amatör” olarak daha yakından tanıma fırsatını bulduğum için de mutluyum.

Elbette kolay bir çalışma olmadı. Başta Türk zeytinciliğini Batı ülkelerindeki yayınlar gibi tüm yönleriyle alan örnek bir kitap yoktu. Önce, tarihten botaniğe, zeytin ve zeytinyağı teknolojisine, bir kaynaktan ötekine koşarak “dersime çalıştım”. Sonra da Anadolu’yu el verdiğince gezerek konuya yerinden bakmayı istedim. “Öğrenmenin sonu yok” ki… Ölmez Ağacın Peşinde’de Anadolu insanını ve bu bereketli ağacın çevresinde ürettiği zenginliklerin, en ilkel yöntemlerden çağdaş teknolojiye uzanan öyküsünü bulacaksınız. Yerinde tarih, yerinde gündelik yaşam, yerinde yerel deyişler, yerinde ozan ve yazarlardan alıntılar, yerinde teknik ayrıntılar karşınıza çıkacak. Türkiye’de bu denli geniş kapsamlı yayımlanan ilk çalışma olduğu için, elbette eksiklikleri olacaktır. Ancak, bu inceleme teknik bir yayın olma iddiasını taşımıyor. Ölmez Ağacın Peşinde’yi sadece, zeytinyağına vurgun, ama bilinçli bir âşığın bu toprakların insanına ve zeytin ağacına duyduğu sarsılmaz sevgi ve saygının dışavurumu olarak kabul ediniz.

Araştırmam sırasında küçük üreticisinden sanayicisine, arkeologundan tarımcısına karşılaştığım herkesten ilgi ve yardım gördüm. İsim isim sıralamaya sayfalar yetmez. Ama, Ege zeytincilik ve bağcılığının yaşayan tarihi, ziraat mühendisi Çeşmeli Dr. Atıf Atilla, Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü (ZAE) Müdürü Dr. Mustafa Akıllıoğlu ve yardımcısı Bülent Gümüşay, Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Metin Altın, Komili Ayvalık Tesisleri yöneticisi Murat Yersel, İzmir Ege Üniversitesi’nden arkeolog Prof. Dr. Güven Bakır ve onunla aynı tutkuyu paylaşan Dr. Nezih Aytaçlar ve Ertan İplikçi, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Doç. Dr. Akın Olgun, Kristal yağlarının ortaklarından Noel Micaleff, TARİŞ İzmir Kombina Müdürü Cumhur Eren, Ankara’da Dış Ticaret Müsteşarlığı İGM’den Ömer Faruk Doğan, İstanbul’da Uluslararası Zeytinyağı Konseyi (UZK) Tanıtım Ofisi Scope’un yöneticileri Güzin Yalın ve Hasan Açanal’a, özel yemek tarifleri ve ölçüler konusunda daima kurtarıcı olan Beyhan Gence Ünsal’a, ayrıca yazdıklarımın düzenlenmesinde her zamanki gibi titizlenen Esra Atuk’a teşekkür borçluyum.

Hele bu soylu ağacın peşine düştüğümde karşıma çıkan dostlar… Edremit’te Evren Ertür, Dr. Burhan Ayvalıklı, Yusuf Ünal ve Hasan Tezvaran, Ayvalık’ta Ahmet Sucu, Ezine’de Nuri Özer, Akhisar’da Sunay Tütüncü, Tarsus’ta Sadık Boltaç, Ali Şendağ, Antakya’da Hüsnü Elçi, Gaziantep’te Filiz Hösükoğlu, Kilis’te Abdülmecit Teksabuncu, Nizip’te Bilal Oluk ve Tuncay Tiryaki, Samsun Yakakent’te Murat Ak, Artvin Oruçlu’da Mahmut Delikanlı ve Hüseyin Yalçın, Edincik’te Mehmet Aytekin, Gemlik’te Tayfun Taraklı, Mürefte’de Ömer Tepe’ye ve isimlerini burada sayamadığım nice güzel insana, gönülden selam ve teşekkürler.

Artun Ünsal

Saturday, August 19, 2006

Bir Şiir :Yaşamaya Dair


“YAŞAMAYA DAİR” şiirinden

Nazım Hikmet

Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Bir Temel Fıkrası


Zeytin Yorulunca...

Temel otelde kahvaltı ederken, tabağındaki zeyti­ni bir türlü çatalıyla yakalayamaz. Epeyce uğraştığını gören garson, yanına yaklaşır, çatalı alır ve bir seferde zeytine batırır. Temel küçümseyerek bakar:— Uyy garson, ha pu zeytinu pen yormasaydum, sen oni zor yakalayaçağitun.

Thursday, August 17, 2006

Euromos




Zeytinler Arasında: EUROMOS

Yazı ve Fotoğraf: Urungu Erdal Özer



Zeytindostu Derneği’nin Milas toplantısına çok az bir zaman kaldı. Bafa Gölü yolundan gidecek olanlar Milas’a gelmeden 12 km önce sola doğru Euromos tabelasını görecektir. İlk bakışta zannetmeyin ki Euromos bu tabeladan sonra ayrılan yoldan çok uzak. Hayır. Sadece 150 m kadar gittiğinizde her bir yanını yüzlerce zeytin ağacının çevrelediği Zeus Tapınağı tüm ihtişamıyla karşınızda duruyor. Sanki yüzlerce yıldır tapınağın bekçiliğini yapıyorlar, etrafında tavaf ediyorlar ve hafif rüzgarda sallanırken Zeus’a şükranlarını sunarcasına ara sıra hafifçe eğiliyorlar. Çünkü biliyorlar ki kutsal zeytin ağacının ortaya çıkmasında Zeus’un parmağı var. Zeus bir gün diyor ki: İnsanlığa en değerli armağanı veren tanrı yada tanrıça yeni kurulan kentin sahibi olacaktır. Mızrağını yere saplayarak onu bir ‘zeytin ağacı’na dönüştüren Athena, yeni kurulan ve adını alan Atina kentini kazanıyor.

M.Ö. 8.yy’dan beri var olan Euromos, en parlak dönemini Romalılar döneminde yaşıyor. Anadolu’nun en iyi korunmuş yarım düzine tapınağından biri olan bu ihtişamlı Zeus Tapınağı, M.S. 117-138 yılları arasında Hadrianus tarafından kurulmuş. Son zamanlarda adını zeytincilik ile duyurmaya çalışan ve Roma döneminden beri ünlü mermerleri ile bilinen Milas’ın mermerlerinden yapılmış tapınaktaki sütunların işlenilişindeki ince ustalık sizi etkileyecektir.


Çevredeki zeytin ağaçları bakımsız görünüşleriyle sanki tapınağın kudretine terkedilmiş gibi… Üzerlerine baktığınızda yer yer tane yüklü ağaçlar bile görebiliyorsunuz. İşte o zaman ya tapınağın kudretine inanasınız geliyor ya da en olumsuz koşullarda dahi insanlığa hizmetini görünce bu kutsal ağaca hayranlığınız bir kat daha artıyor…

Dar bir patika yolla gidilen tepenin hemen arkasındaki antik tiyatroya geldiğinizde izleyicilerinin tamamının zeytin ağacı olduğu ve rolleri zeytin ağaçlarının paylaştığı bir sahne çıkıyor karşınıza. Sahnedeki bazı yaşlı oyuncuların bedenlerindeki çizgilerden yılların izlerini okuyabiliyorsunuz. Tiyatro büyük aşınmaya uğramış neredeyse yok olacak gibi. Birkaç zeytin ağacı kökleriyle sımsıkı kavradığı mermer tiyatro oturaklarına destek vererek yıkılmasını önlemiş.

Yörede o kadar çok zeytin ağacı var ki. Çevrenizde ne yöne bakarsanız bakın dağ taş hep zeytin ağacı. Hiç olmayacak yerlerde dahi zeytin büyümüş. Çoğu deliceden aşılanmış. Hatta yeni aşılanmış bir çok ağaç gözünüze çarpıyor. Bu kadar fazla zeytin varlığı, zeytinciliğin yörede eski çağlardan beri süregeldiği izlenimini uyandırıyor. Ağaçların pek fazla bakımlı olmaması biraz sizi tedirgin etse de, antikçağın bu önemli kenti Euromos’u tekrar ağaçlara emanet ederek ayrılıyoruz…



Wednesday, August 16, 2006








Güzelliğinin sırrı
sadece zeytinyağı



Sabah , 15.08.2006

71 yaşındaki İtalyan aktris Sophia Loren, internette yapılan bir anket sonucunda dünyanın en doğal güzel yüzlü kadını seçildi. Çok yakında fotoğrafları Pirelli takviminin yapraklarını süsleyecek olan dünyaca ünlü oyuncu, güzelliğinin sırrının yaşama sıkı sıkı bağlı olması ve yüzünü zeytinyağı ile yıkaması olduğunu söyledi.

Tuesday, August 15, 2006

Bir Koleksiyoncu : Mark Wickens


Zeytinyağı Etiketlerinin Koleksiyoncusu : Mark Wickens

İnsanların koleksiyon merakları sınır tanımıyor. Aklınıza ne gelirse toplayan koleksiyoncular var. Olanaklarına ve meraklarına göre; parfüm, mürekkep şişesi, içki şişesi etiketleri, kibrit kutuları gibi pek çok şey toplayan, biriktiren koleksiyoncuları biliyoruz.

Bu, zahmetli ve yoğun uğraş gerektiren bir merak. Bazen de çok para harcamayı gerektiriyor. Ama zamanla bir bakıyorsunuz öğünebileceğiniz muhteşem bir hazine yaratmışsınız.

İyi ki böyleleri var ve bir tarihi sonraki kuşaklara taşıyorlar.

Mark Wickens da böyle koleksiyonculardan biri; zeytinyağı şişesi etiketleri toplayan birkaç kişiden biri.

Zeytinyağı etiketleri, diğer benzer ürünlerde olduğu gibi, pazarlanan şeyin ne kadar değerli olduğunun herkesçe bilinmesiyle yetinmeden; mala albeni kazandırmak için başvurulan, estetik bir şişe, ürünü anlatan akılda kalıcı bir marka kadar satışını arttırmaya katkıda bulunan bir araç.
Wickens, pek farkında olunmasa da bazı zeytinyağı etiketlerinin çok önemli güzel sanat ürünleri olduğunu düşünüyor.

Mark Wickens’ın zeytinyağı etiketi koleksiyonunda şu anda 1.675 farklı etiket var. Bunların % 99’u hiç kullanılmamış, orijinal etiket. Elindeki en eski etiketse 1860’lı yıllara ait. Bu etiket IV. Napolyon dönemine ait. En eski İtalyan zeytinyağı şişesi etiketi ise 1899 yılına ait; ancak İtalyan üreticilerin bundan daha önceki dönemde de etiket kullandıklarını sanıyor. Ne yazık ki bunları henüz eline geçirememiş. Bulamadığı eski İspanyol ve Portekiz etiketlerinin de varlığından haberdar.

Koleksiyon, bir çok kereler Kanada’da, Avrupa’da sergilenmiş, 1998’de Oxford Üniversitesi’nde slayt gösterisi yapılmış. Bir çok radyo ve televizyon programında, basında konu edilmiş.

Koleksiyon hakkında fikir edinebileceğiniz bazı etiketleri bu yazının içinde görebiliyorsunuz. Onun hakkında daha fazla bilgi edinmek, koleksiyonundaki etiketleri görmek için ise http://pages.infinit.net/wickens/labels sitesini ziyaret etmeniz yeterli.

Son zamanlarda koleksiyonuna katılan, özellikle İtalyanların malum yaratıcı dizayn anlayışları ile ürettiği etiketlere hayran. Fransız, İspanyol, Faslı, Tunuslu, Cezayirli, Portekizli ve Amerikalı üreticilerin de çok güzel etiketlerinin olduğunu ifade ediyor.

Bu koleksiyonda ne yazık ki dünyanın en önemli zeytinyağı üretici ülkeleri arasında yer alan ülkemize ait tek bir etiket yok.

Bu acı gerçek malum yaramıza parmak basmıyor mu? Türkiye, ürününe sahip çıkmıyor; marka yaratamıyor, ambalajlı ürün satamıyor. Ürünün albenisine, sunuşuna yeterince emek vermiyor; dolayısıyla da böyle bir koleksiyonda yer alacak etiketi yok. Varsa da; biz ya da Wickens bilmiyorsak bilenler lütfen uyarsın.

Wickens, bu uğraşının tamamlanmadığı kanaatinde ve eline henüz ulaşmayan etiketlerin koleksiyonuna katılması için yardım bekliyor.

e-posta adresi : mawickens@yahoo.com

Monday, August 14, 2006

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği’nin Raporu




11.08.2006
İZMİR


EGE ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI İHRACATÇILARI BİRLİĞİ’NİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu’nun; Tarım Bakanı Sayın Mehti EKER’e zeytin ve zeytinyağı sektörüyle ilgili sunulması talep edilen sorunları aşağıya çıkarılmıştır.





-2006/07 sezonunda zeytin ve zeytinyağı üreticisine prim verilmesi, (Ek.1)
-Ulusal Zeytin Ve Zeytinyağı Konseyi Yönetmelik Taslağında Değiştirilmesi (Değiştirilmesi Gereken Maddeler Ek 2’de sunulmuştur.)
-Körfez Bölgesi zeytinliklerinin her yıl olduğu gibi bu yılda uçakla ilaçlama yapılması,

1. Sofralık Zeytin ve Zeytinyağı Sektöründe Uygulanan Prim Sisteminin Değerlendirilmesi

Ülkemizde tarım sektöründe büyüme hızının 1980-1995 döneminde gösterdiği artış hızı, nüfus artış hızının gerisinde kalması nedeniyle, maalesef ülkemiz dünyanın gıda yönünden kendi kendine yetebilen 7 ülkesinden biri olmaktan çıkarak, günden güne daha fazla dışa bağımlı hale gelmesine neden olmuştur.

Tarım sektörünün desteklenmesi,
-Tarımsal üretimin doğal koşullara bağlı olması nedeniyle tarımın kendi dışındaki etkenlerin değişimine kısa sürede uyum sağlaması mümkün olmadığından arzın talepteki değişmelere uyum sağlamasının zorluğu,
-Bazı sanayi dallarında kullanılan stratejik hammaddelerin tarımdan sağlanıyor olması,
-Gıda güvenliğinin sağlanması zorunluluğu,
nedenleriyle tarımın tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de desteklenmesi gerekmektedir. Ancak destekleme yönteminin belirlenmesinde, bir taraftan ülkenin genel ekonomik çıkarları ile uyumlu olması diğer taraftan da belirlenen amaçlara (üretim artışı, kalitenin yükseltilmesi v.b.) hizmet edecek nitelikleri taşıması, bununla birlikte ihracatında dünyadaki diğer üretici ülkelerle rekabet edebilmesi gerekmektedir.

Bu açıdan bakıldığında ülke ekonomisi açısından stratejik öneme sahip ve katma değeri yüksek bazı ürünlerin üretiminin teşvik edilmesi amacıyla prim yoluyla desteklenmesine 1993 yılında kütlü pamukla başlanmıştır. Bakanlar Kurulu Kararıyla çıkarılan tebliğlerle prim miktarları ve ödeme şartları belirtilmektedir.

Yağlı bitkilerde destekleme primi uygulamasına ülkemizde ilk kez 1998 yılında başlanmış ve o yıldan sonra da düzenli olarak devam etmiştir. Desteklemenin başladığı 1998 yılından (Resmi Gazete 02.02.1999) bu yana, tüm Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin aynı ifadelerle desteğin tanımlanması, yağlı bitkiler konusunda bir devlet politikasının varlığının kanıtı sayılmalıdır ve sektörlerde hedeflenen amaçları üç ana noktada toplayabiliriz.

1. Yağlı bitkiler konusunda uluslararası ve ulusal talep, düzenli artış göstermektedir.Bu açıdan bir pazarlama sorunu bulunmamaktadır.

2. Türkiye’nin yağlı bitkiler alanında sistemli bir üretim açığı bulunmaktadır ve yıllar içerisinde bu açık artış gösterecektir.

3. Bu ürünlerde ciddi bir ihraç potansiyeli olmakla birlikte, uluslararası alandaki sübvansiyonlar bunu engellemektedir. Bu nedenle Prim bir transfer harcamasından çok ürün fiyatı oluşturulmasına dönük ihraç kabiliyeti yaratma özelliği taşımaktadır.

Prim sisteminin tekrar uygulanmaya başlandığı 1998/99 sezonunda, kütlü pamukla birlikte zeytinyağı destekleme kapsamına alınmıştır.

1993-2004 döneminde söz konusu ürünlere verilen prim miktarları incelendiğinde; en yüksek ortalama artış oranı yüzde 46.2 ile yağlık ayçiçeğinde en düşük artış yüzde 10.4 ile zeytinyağında yaşanmıştır.
....

Halbuki özellikle zeytinyağında prim uygulaması AB sistemine uygun bir unsur olup, hem sanayicinin dünya piyasa fiyatlarından hammadde temin etmesine hem de üreticinin belli bir gelir düzeyine ulaşmasına imkan vermektedir. Bununla birlikte prim sistemi;
-Prim sistemiyle tüm üreticilerin desteklenmesine,
-Üreticinin zeytin ve zeytinyağına olan ilgisinin artmasına, dolayısıyla üreticinin ağaçlarına daha iyi bakmasına,
-Üreticinin yeni zeytin plantasyonları oluşturmasına,
-İç fiyatlarla dünya fiyatlarının uyumunun sağlanması nedeniyle ihracatta olumlu gelişmelere,
-Üreticinin ürünün tam karşılığını alması nedeniyle zeytinyağının piyasaya arz edilmesi nedeniyle dönemsel stokların oluşmamasına,
-Prim sistemi uygulaması markasız kötü ambalajlı ve düşük kaliteli zeytinyağlarının açıkta ve kayıt dışı satışını önlemeye,
yardımcı olacaktır.

Ancak prim uygulamasında var yıllarında üreticiye prim verilmemesi veya miktarın düşük tutulması durumu sözkonusu olabilmektedir. Halbuki ürünün bol olduğu dönemlerde, serbest piyasada oluşabilecek düşük fiyatın, üreticinin beklediği fiyata ulaştırılması bekleniliyor ki bu aradaki fark prim sistemiyle üreticiye ödenmelidir.

- Avrupa Birliği (AB) için sofralık zeytin ve zeytinyağı üretiminin önemi büyüktür.
2004/05 sezonunda AB’nin;
-dünya zeytinyağı üretiminin % 78’i,
-dünya zeytinyağı tüketiminin % 71’i
-dünya zeytinyağı ihracatlarının % 56’i ve
-dünya zeytinyağı ithalatlarının % 34’ünü karşılamaktadır.

2005/06 sezonunda ise AB’nin;
-dünya zeytinyağı üretiminin % 75’i,
-dünya zeytinyağı tüketiminin % 72’si
-dünya zeytinyağı ihracatlarının % 53’ü ve
-dünya zeytinyağı ithalatlarının % 38’ini karşılaması tahmin edilmektedir. (Veri UZK)

Ayrıca, sofralık zeytinde;
2004/05 sezonunda AB’nin;
-dünya sofralık zeytin üretiminin % 43’ü,
-dünya sofralık zeytin tüketiminin % 34’ü
-dünya sofralık zeytin ihracatlarının % 51’i ve
-dünya sofralık zeytin ithalatlarının % 16,42’sini karşılamaktadır.

2005/06 sezonunda ise AB’nin;
-dünya sofralık zeytin üretiminin % 34’ü,
-dünya sofralık zeytin tüketiminin % 30’u
-dünya sofralık zeytin ihracatlarının % 48’i ve
-dünya sofralık zeytin ithalatlarının % 16’sını karşılaması tahmin edilmektedir. (Veri UZK)

-AB’de kayıtlı zeytinyağı üreticilerinin toplam sayısı 2,800,000’dir. Bunlardan her yıl 2,200,000’ü üretim yardımı almaktadır.
-AB’deki zeytinyağı üreticilerinin % 40’ı küçük üreticidir. Yani sahip oldukları zeytin ağaçlarının sayısı 100’den küçüktür.
-AB zeytinyağı üretimine büyük bir destek vermektedir. Her yıl zeytinyağı için AB bütçesinden 2,250,000,000 ila 2,500,000,000 Euro ayrılmaktadır. Bu tutarın yaklaşık % 90’ı üretim yardımlarına ayrılmaktadır.

-AB zeytinyağının tonuna 1322,5 Euro üretim yardımı vermektedir. Ancak yardıma hak kazanan yağ miktarı ulusal garantilenmiş miktarlar ile kısıtlanmıştır.
...

-AB üretim yardımı sistemiyle bağlantılı olarak başka yardımlar da vermektedir:
-stok müesseselerine özel stoklama yardımı: piyasada fiyatlar düşünce verilmektedir
-zeytinyağı fabrikalarına üretim iadesi: hali hazırda tutarı ton başına 440 Euro’dur.
-zeytinyağı ihracatı için ihracat iadesi, dünya ve AB zeytinyağı fiyatları arasındaki farka eşit tutarda, son dönemlerde verilmemektedir.

Diğer üretici ülkelerden Fas’ta ise zeytin yetiştiriciliğine ilişkin çiftçiye devlet tarafından verilen destek ve sübvansiyonlar Fas Tarım , Kırsal Kalkınma ve Deniz Balıkçılığı Bakanlığı tarafından öğrenilmiştir.Bunlar;

Yeni zeytinlikler yetiştirilmesi konusunda; sulama yapılan arazi için 2.600 Dirhem/hektar(yaklaşık 290 dolar/hektar) ve diğer arazilere 1.800 Dirhem/hektar (200 dolar/hektar) yatırım primi ödemesi,

Fas Tarım Kırsal Kalkınma ve Deniz Balıkçılığı Bakanlığı’nın, yıllık olarak belirlenen fidan temini programı çerçevesinde sağlanan sertifikalı zeytin fidanı alımlarının %80’ine kadarının sübvanse edildiği bildirilmiştir.
...

Ülkemizin dünya üretiminin %80’ini elde bulunduran AB’ne fiyat yönünden etkilemeyeceği aşikardır. Bu nedenle eğer ihracat ve ülkeye döviz girdisi hedefleniyorsa, satış fiyatlarımızın AB’nde oluşan fiyatlara göre ayarlanması gerekmektedir. Ülkemizin 2005/06 ham zeytin ve zeytinyağı üretim maliyeti ile gözönüne alındığında bu noktada çözüm prim sistemidir, bununla hem üretici, hem sanayici, hem de ihracatçı memnun olacak, üstelik devlete getirdiği yükten daha fazla bir gelir olarak geri dönecektir.

Destekleme primi uygulamasının bir diğer önemli yanı olayın vergi kayıt sistemiyle birlikte çalışmasıdır. Destekleme Primi uygulamasıyla ülkemizde tarımsal vergi kayıt sistemi hem oturtulmuş, hem de süreklilik kazanmış olmaktadır. Böylece gerçek olmayan kişilere ait “Müstahsil Belgesi” uygulamasına son verilmiş olmaktadır. Destekleme primi uygulamasıyla tarımın ilk aşamasından tüketiciye kadar uzanan tüm aşamaları kayıt altına alınmış olmaktadır.

Prim sisteminde en önemli husus ödenecek prim miktarı ve ödeme zamanıdır.

Verilecek prim miktarı tespit edilirken, üreticinin artan maliyetlerini karşılayabilecek, uluslararası piyasadaki rakipleriyle rekabet edebilecek ve üretimini sürdürmesini teşvik edecek bir fiyat düzeyi sağlanmalıdır. Sanayicinin rekabet şansını koruyabilmesini ve dünya fiyatlarında ürün tedarik edebilmesini mümkün kılmak gerekmektedir. Prim, Hazineye bir yük olmaktan ziyade kayıt dışı ekonomiyi engelleyerek gelir sağlayıcı bir niteliktedir.

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu olarak; sofralık zeytin ve zeytinyağı üreticisinin devlet tarafından desteklenmesini ve 2006/07 sezonunda zeytinyağına 0,75 YTL. /Kg prim verilmesi ve yıllardan zeytinin hammaddesi olduğu halde zeytine verilmeyen priminin bu sezondan itibaren sofralık zeytine de verilmesini ve bu miktarın 0,15 Yeni TL./Kg olmasını talep ediyoruz.

Primden Beklenen Getiriler ;

- 5 yılda 100 milyon $ destekle 500 milyon $ ciro artışı,
- Kalite artışı ile ortalama birim fiyatta iyileşme,
- Katma değeri yüksek, markalı ve ambalajlı ürün satışlarının payının artırılması ve özendirilmesi,
- Sektörün kayıt altına alınması,
- Asgari 70 000 yeni istihdam olanağının sağlanması,
- Büyük şehirlere göçün önlenmesi,
- Prim İlan tarihinin önemi

2. ULUSAL ZEYTİN ve ZEYTİNYAĞI KONSEYİ YÖNETMELİK TASLAĞINDA DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN MADDELER

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliğimiz Yönetim Kurulu’nun 06.07.2006 tarihinde yapılan toplantıda alınan karar uyarınca Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Yönetmeliği’nde yapılması gereken değişikliklere ilişkin görüşler aşağıda sunulmuştur.

Bu isimde hukuki bir dayanağı olmayan fakat devletin çeşitli kademeleri tarafından çağrılarak görüşü alınan aynı isimle nitelendirilen bir başka grup insan (İnternet Grubu) vardır ve bu grup kendilerinin isimlendirilmesinde Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi ismini kullanmaktadır. Bu kavram kargaşasını ortadan kaldırmak için kanunda yer alan konseyin ismi “ULUSAL ZEYTİNCİLİK KONSEYİ” olarak değiştirilmelidir.

1- Bu internet grubu sektörümüzde faal olan iki Tarım Satış Kooperatif Birliklerinin patronajında hareket etmektedir. Bu grup Türkiye’deki sofralık zeytinin ortalama %8’ini, zeytinyağının %10’unu temsil etmektedir. Yönetmeliğin hiçbir satırında zeytin ya da zeytinyağı ihracatçılarından söz edilmemesi ilgimizi çekmiştir.. Malumunuz Türkiye zeytin ve zeytinyağında ürettiğinin %60’ını ihraç eden bir ülkedir. Metinde sanayicilerden, tüccarlardan söz edilmekte, fakat işi sadece ihracat olan ihracatçıların adı geçmemektedir.Bunun nedeni anlaşılamamıştır. Yönetmelikteki tüm tanımların arasına İHRACATÇI ibaresi ilave edilmelidir.
2- Madde 3’ de yer alan “UZZK Kurucu Girişimi tarafından düzenlenecek kuruluş belgesi” ibaresi anlaşılamamaktadır. Buradan sözü edilen Kurucu Girişimi’nden, herhalde hukuki bir niteliği olmayan internet grubunun anlaşılmadığına açıklık getirilmelidir. Eğer bu konseyin çalışmalarına başlayacağı süreye kadar bir otoriteye ihtiyaç var ise Tarım Bakanlığı ve diğer devlet makamları ile Ege Zeytin, Zeytinyağı İhracatçıları Birliğ’nin yer alacağı bir komite olmalıdır.

3- Madde 5’in “a” bendinde yeralan “Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu” kimlerden oluşur ve ne iş yapar belli değildir.

4- Madde 6’da konseye üyelikde; “Zeytin ve Zeytinyağı alanında en az bir üretim dönemi ve yetiştirme devresi faaliyet gösteren üretriciler, sanayiciler ve/veya bunların oluşturdukları birlikler ile kamu ve araştırma kurumları, meslek odaları ve dernekler konseye üye olabilir.”denmektedir. Zeytincilik sektöründe, bir yıl yeterli değildir, bu süre 3-5 yıl arası olmalıdır. Ayrıca üyelikte bağlı olduğu odadan getireceği belge aranmalıdır. Konseye üye olabileceklerin herhangi ciddi bir sınırlaması olmaması teorik olarak konseyin yüzbinlerce üyesinin olabileceğini ortaya çıkarmaktadır. Bu da gerek yönetim, gerek seçimler açısından çok ciddi sıkıntılar yaratacaktır. Konseye üyeliğin mutlak surette ciddi kriterlere bağlanması ve de üyelik aidatlarının da buna göre belirlenmesi doğru olacaktır. Üyelikleri sınıflandırılması düşünülmelidir.

5- Madde 9 (3) Genel Kurul toplatı tarihinden üç ay öncesine kadar üye olmayanlar, toplantıda oy kullanma hakkına sahip değildir.” denmektedir, buna netlik getirecek bir açıklama yapılmalıdır.

6- Madde 11’ de “Yönetim Kurulu” oluşumunda 3. maddede öngörülen kesimlerin temsili sağlanmalıdır” denmiştir. Bu Yönetmelikte ihracatçıların yer almaması nedeniyle taraflar eşit temsil edilemeyecektir. Demokratik seçimde bu nasıl mümkün olacaktır? O zaman üyelikleri sınıflandırma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. (müstahsil, sanayici, tüccar , ihracatçı vb.) Fakat bu durumda da aynı kişi ya da kurumun birden fazla sınıfta üye olmasına önlem alınmalıdır. Geçici Yönetim Kurulu nasıl olışacaktır?

7- Madde 17 deki “g ve h” şıklarındaki uygulama haksız ve çifte işlemdir. Konseyin üyelik tanımına ve de yönetim kurulunun oluşumuna gore konseyin ana gelir kaynağının bu işin ihracatını ve ticaretini yapanlara yüklenmesi çok doğru değildir. Hele ihracatçı tanımının yönetmelikte anılmadığını düşünürsek bu gelir tarifleri yanlış olmuştur. Ayrıca “ı” bendindeki munzam ödeme ise yine ilave yüktür. Zaten sanayici, tüccar ticaret ve sanayi odalarına kazanç ve ciro üzerinden ciddi ödemeler yapmaktadır. Bunlara ilaveten ödeme istenmesi doğru değildir.
8- Amaç ve Faaliyet konularının alt başlıklarında sektörün iç ve dış tanıtımı için özel bir madde ilave edilmelidir. Ayrıca yine aynı maddelerde dış ticaret faaliyetleri ve mevzuatları konularına yer verilmemiştir.

Saturday, August 12, 2006

Bir Şarkı : Delice Zeytin















Delice Zeytin

Şarkı : Ezginin Günlüğü

Elbet sen de güzel olacaksın küçüğüm
Aşk güzel ediyor herşeyi
Kaşlarin gözlerin ne güzel, bakışın ne güzel
Dert savurur sevda toplar çiçeğini

Bak bu ışık senin ışığın
Dallarına ay doğmus, delice delice zeytin
Bu bahar yine gelin olacak
Omuzunda yeşil bir duvak, delice, delice zeytin

Zeytin Seven Kediler




Zeytin Seven
Kediler


Kaynak : http://www.kedimveben.com/

Biz Akdenizliler zeytine bayılırız. Zeytinsiz sofraya eksik bir sofra gözüyle bakarız. İtalya’da köylüler zeytini gazete kağıdından külahlara doldurup yemiş gibi yerler. Zeytin dalı ise beyaz güvercinle birlikte barışı temsil eden yegane iki figürden biridir. Kısacası zeytin biz Akdenizliler'in hayatına çıkmamak üzere girmiştir. Ya kedilerin?

Kedimveben.com’un yazarlarından Hacer Kaya’nın sevgili kedisi Zeytin, sadece siyah beyaz olduğu için değil zeytini de çok sevdiği için böylesi bir güzel ismi almıştır. Bizi şaşırtsalar da bazı kediler zeytine bayılırlar. Yine kedimveben.com’un kedilerinden Susam da bir zeytin hastasıdır. Hatta kahvaltı masasında unutulan zeytin kaselerini halının üzerine devirmesi ile ünlüdür. Bazı kediler zeytini neden bu kadar çok sever?

Kediler asıl olarak etoburdurlar. Gerçi fasulye, patates, mısır ya da bezelyeyi rahatlıkla etle karışık yerler ama zeytin tek başına tercih edilebilmektedir. Özellikle tuzlu ve yağlı tadıyla zeytin kimi kedilerin ağız tadına hitap eder. Yağın ve zeytinin taşıdığı özel kokunun bunda etkisi olduğu düşünülmektedir.

Kediler de zeytini tercih etmekte haksız değildir. Modern mutfakların tekrar keşfettiği ve sağlık açısından faydaları saymakla bitmeyen zeytinin kediler üzerinde de çok önemli faydaları olduğuna inanılmaktadır. Bağışıklık sistemini güçlendirmekten, doğal antibiyotik etkisine kadar bir çok alanda zeytin kedilerin sağlık sistemine olumlu katkılar sağlar. İdrar yolu rahatsızlıklarında da zeytinin faydası olduğu düşünülmektedir.

Kediler için zeytin keyifli bir yiyecek olsa da ağız yapıları sebebi ile böylesine kaygan bir yiyeceği yemekte zorlanırlar. Bu sebeple çekirdeği çıkarılmış zeytini küçük parçalara ayırarak bir tabak içinde servis etmenizi öneririz. Kediniz zeytini yemekten çok oynamayı tercih ediyorsa bu durumda buna pek izin vermemelisiniz. Döşemelerin zeytin yağı ile kirlenmesinden öte yere düşen zeytin parçacıklarını yiyen kedinizin enfeksiyon kapabilir. Eğer tabağına konan zeytini yemiyorsa kediniz -ne yazık ki- “zeytin düşkünlerinden” değildir.

Peki kedilerimize zeytini nasıl vermeliyiz. Tabii ki, çekirdeği çıkarılmış olarak. Yeşil zeytin seven kediler olmakla birlikte kediler ağırlıklı olarak siyah zeytinden hoşlanmaktadır. Salamura ya da konserve zeytinler ise pek tercih edilememektedir. Anlayacağınız bundan böyle zeytin alırken artık sadece sizin tatmanız yetmeyecek evinizdeki küçük beylerin ya da hanımefendilerin de ağız tadını dikkate almanız gerekecek.

Şiirle anlatılan bir deneyim








Zeytin Fidanı
Fotograf: S.Öztekin
01.05.2006
Kaynak : http://www.agaclar.net/







ZEYTİN FİDANLARI BÜYÜYÜNCE

-1-

Adana ilinin Karaisalı ilçesine bağlı
Küçük bir köydür Akgedik
Köye oldukça yakın, Kuzey’inde
Bir tarlası var annemin
Kıraç ve taşlı
Günlerce taşını toplamış
Alın teri dökmüş
Yoğun emek vermişler tarlaya
Gördüğümüz bugünkü hale gelmiş sonunda
Gözleri dolarak anlatmıştı bana...
Ve daha çok emek ister besbelli

-2-

Bir gün taşlı tarladan
Beş altı dönüm kadar yerin etrafını
Beraberce çalışarak
Yazın kavurucu sıcağında, nice zahmetler çekerek
Beton direkler dikip tellerle çevirdik
Yapmayı düşündüğümüz zeytin bahçesine
Mal davar zarar vermesin, dikime hazırlık olsun diye...

-3-

2006 yılının Ocak ayında
İlkbahar gülümseyerek yaklaşırken
Taşlı tarladan çevirdiğimiz bu yere
Geleceğe dönük bin bir umutla
Beraberce çalışarak
Kazılan çukurlara zeytin fidanlarını diktik
Ve aynı yılın Mayıs ayında
Aynı tarlaya sondaj vurdurduk
Yerin altında 35 metre derinlikte su bulundu
Daha sonra 90 metre derinliğe inildi
Toprağın, zeytin fidanlarının
Suya olan hasreti bitti

-4-

Asıl işler bundan sonra
Taşlı tarlayı dost bilerek sevmek gerek
Bilgi, bilinç ve sabırla işleyerek
Toprağını kazmak, zararlı otlardan korumak
Gübresini, suyunu zamanında vermek gerek
Sözün özü çocuk gibi tarla da bakım ister
O zaman amaç gerçekleşir, gerçek olur düşler
Eşim Hacer’in yüzü güler
Zeytin fidanları büyüyünce...

Mevlani ULUSOY
05.05.2006Tarsus/MERSİN

Anıt Ağaçlar

Anıt Ağaçlar













Fotoğraf adı: Zeytin Ağacı
Fotografçı : sbilgi
Kaynak : http://www.agaclar.net/

Fotoğraf hakkında:
İzmir Urla İlçesi Çeşmealtı beldesinde yol kenarındaki zeytin ağacı.Gövdenin toprakla birleştiği bölüm yaklaşık 2,5 metre.Fotoğraf 27.11.2005 günü saat 14.04 te çekildi.

Bir Kitap: Kalbin Hazinesi Zeytinyağı



Kalbin Hazinesi Zeytinyağı

Yazar : Michel Montignac
Yayınevi : Alfa Yayınları
ISBN : 975297031-1
Basım Tarihi : Şubat 2002
Etiket Fiyatı : 9,00 YTL

Kutsal kitaplarda adı sıkça geçen zeytinyağı, antik kültürlerde de temel bir gıdadır. Atalarımız zeytinyağını, beslenmek için olduğu kadar hastalıkların tedavisinde de kullanıyorlardı. Yüzyıllar sonra zeytinyağı sofralarımızda bu kez bilimsel ve gastronomik kanıtlarla birlikte gerçek yerini yeniden alıyor. Bir çok araştırmaya göre zeytinyağı, üst düzeyde sağlıklı bir besin kaynağı. En az diyabet, obezite, kanser ve yaşlılık gibi rahatsızlıklarla mücadelede olduğu kadar kalp damar hastalıklarıyla mücadelede de aktif bir rolü var zeytinyağının; Kolestrolü düşürüyor, trombozu sınırlıyor ve kalp krizi riskini azaltıyor. Dünyaca bilinen pedagojik yeteneğiyle Michel Montignac bu kitabında okurlarına kalbin hazinesi zeytinyağını, kendi kültürü ve insan sağlığı açısından önemiyle birlikte sunuyor ve tabii ki yanında kırkı aşkın nefis, zeytinyağlı Montignac yemek tarifleriyle.

Wednesday, August 09, 2006

Firmalarımızı Tanıtıyoruz: Rast Gıda A.Ş.


Türkiye’nin "Zeytinyağı Sevenler Kuşağı"nı Yaratması Gerekiyor

Metin ÖLKEN -Rast Gıda Yönetim Kurulu Başkanı

Önemli oyuncuların yer aldığı zeytinyağı sektöründe yalnızca 7 yıl önce kurulan bir şirket ihracat şampiyonu olabilir mi? Metin Ölken, Kerim Murtezaoğlu ve Francesco Giuseppe Gasparini’nin 1999’da kurduğu Rast Gıda A.Ş. 2005’te 60 milyon dolarlık ihracat hacmine ulaşarak bunu başarmış. Türkiye’nin zeytinyağı ihracatının yüzde 25’ini gerçekleştiren şirket, doğrudan ihracat ya da aracılık yoluyla bu büyüklüğe ulaşmış.

Rast Gıda hem kendi markası "Montolivia" ile, hem de müşterilerinin markalarıyla üretim yapıyor. Türkiye genelinde her bölgede geniş ve güvenilir bir alım organizasyonuna sahip. Ayvalık’taki zeytin sıkma fabrikasında günde 120 ton zeytin işlenebiliyor, 1.500 ton zeytin depolanabiliyor. Aydın’da bulunan tesisler ise yaklaşık 4.000 ton zeytinyağı depolama kapasitesine sahip. Bu tesislerde bulunan laboratuarlarda her türlü hassas analiz de yapılıyor.
Rast Gıda’nın kuruluş tarihi 1999 ama başarı öyküsünün temeli 11 yıl öncesine dayanıyor. 1995’te "Rast Uluslararası Ticaret Ltd. Şti." adıyla, Ölken ve Murtezaoğlu’nun ortak girişimiyle kurulan şirket, Gasparini’nin yüzde 75 oranında sermaye ortaklığı ile "Rast Gıda A.Ş." olarak yeniden yapılanıyor.

Rast Gıda’nın, hızlı ve başarılı büyüme öyküsünü Metin Ölken’den dinledik.

KF: Neden kendi markanızla değil de, yabancı markalar için zeytinyağı üreterek ihracat yapıyorsunuz?

Aslında bu bir pazarlama ve reklam çalışmasının sonucu. İtalyanlar zeytinyağında kaliteyi yıllar önce isimleri ile bütünleştirdi. En iyi zeytinyağı markaları onlara ait. Bizi bir tarafa bırakın, yüzde 50’lik payıyla dünyadaki en büyük zeytinyağı üreticisi olan İspanya bile İtalya markaları kadar satış yapamıyor. İspanya bu durumu değiştirmek için uğraşsa da İtalya’ya istediği fiyattan zeytinyağı verebildiği için bunun üzerinde pek durmuyor. Bu durum belki zaman içerisinde değişebilir. Ama hemen olması imkansız. İtalya bugün İspanya’dan Yunanistan’dan, Tunus’tan, Suriye’den vb. ülkelerden zeytinyağı alıyor. Buna rağmen sektörde kendilerini öyle bir anlatmışlar ki değiştirmek hiç kolay değil. İtalya’dan alınan, ambalajlanmış yağların aslında Türkiye’den geldiğini söylüyoruz. Bugün İtalya’nın ürettiği zeytinyağı kendi tüketimine bile yetmiyor.

KF: İspanya’da geçen yıl yaşanan kuraklık Türkiye için bir avantaj oldu mu?

Geçtiğimiz yıl İspanya beklenenden az üretim yaptı. Dolayısıyla bunun da etkisiyle, spekülasyonla fiyatları çok yükselttiler. Fakat bu durum tüketimi vurdu, dünya genelinde satışlar yüzde 15 civarında azaldı. Evet, zeytinyağı iyi bir üründür, sağlıklıdır ama vazgeçilmez değildir. Bu durumdan en son rahatsız olacak ülke İtalya’ydı. Çünkü İtalyanlar çok sadık ve iyi bir zeytinyağı tüketicisidir. Ama onlar dahi gelinen noktadan rahatsız oldular. Düşünün, zeytinyağına yeni alışan ABD ve Japonya gibi ülkelerde bile fiyat faktörü ortaya çıktı. Dolayısıyla ciddi anlamda bir darbe oldu. Biz de herkes gibi bu durumu anlatmaya çalıştık. Sonuçta Türkiye şu an için küçük bir oyuncu, İspanya’nın kendi ihracatçılar birliği dahi ’Yapmayın! Zeytinyağının geleceğini riske atıyorsunuz’ dedi. Dolayısıyla kuraklık kimseye yaramadı, tüketim düşünce talep de sıfıra yaklaştı. Tabii Türkiye bu yıl çok iyi iş yapmayı planlıyor. Türkiye’nin önümüzdeki yılki mahsulü, Cumhuriyet tarihindeki en iyi mahsul olacak. Çünkü son 10 yıldır sürekli ağaç dikiliyor, üretim artıyor. Dolayısıyla kara kara düşünüyoruz. Biz bu kadar büyük bir üretime aslında henüz hazır değiliz. Sektör şu anda 350 milyon dolarlık hacimde, çok yakında 1 milyar dolara, belki de 3’e çıkacak. Elbette hepsi net döviz girdisi. Bunu milli bir ürün olarak kabul ettirmemiz için, bu işin Ankara’dan, belli bir strateji ve planlamayla yapılması gerekiyor.

KF: Herkes Türkiye’nin zeytinyağı sektöründe sahip olduğu fırsatlardan söz ediyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle Türkiye’de her bölgenin zeytin üretimine elverişli olmadığını vurgulamak gerekiyor. Ama uygun iklim koşulları var. Örneğin Gemlik’ten başlayan tüm sahil şeridi zeytin yetiştiriciliği için uygun.

Türkiye’de 70 milyon insan yaşıyor. Fakat kişi başına 1 kg. zeytinyağı bile tüketmiyoruz. İspanya’da bu oran 10 kg.’nin üzerindedir, Yunanistan’da 20’ye yakındır, İtalya 15, Suriye 7-8 kg. tüketir. Dolayısıyla Türkiye’nin öncelikle iç piyasadaki tüketimini arttırması gerekiyor. Bu da kolay değil. Bir alışkanlık, kültür meselesi... Konuya zeytinyağı fiyatları açısından yaklaşanlar var. Olabilir, etkilidir. Ama öncelikle Türk insanının zeytinyağını sevmesi, damak tadına yerleştirmesi gerek. Yeni doğan çocuklarla birlikte bu kuşağı yaratabiliriz. 25-30 yaşındaki insanlara yalnızca sağlıklı olduğu için tadı ağır gelen şeyleri sevdiremeyiz.

KF: Sektöre dönük ne tür yatırımlar yapılabilir?

Bu işin üretimine yönelik yatırım olabilir. Zeytinciliğe yönelip bu işe girebilirsiniz. Yurtdışında Türk zeytinlerini tanıtmaya yönelik bir pazarlama faaliyeti yapılabilir. Şu anda işe tekrar sıfırdan başlayıp başlamayacağımı bilmiyorum ama yaptığım işten çok memnun olduğumu söyleyebilirim. Sektörün daha da büyüyeceğine inanıyorum.

KF: Peki, bu işe yeni gireceklere önerileriniz ne olabilir?

Türkiye’de genellikle böyle yıldızı parlayan sektörler olur. Herkes birden bire o işe girer. Ahmet Efendi yaptı, bu işten para kazanıyor, gerisine kimse bakmaz. Dolayısıyla bizim sektörümüzde de benzer olaylar oluyor. Bu işe girerken öncelikle hayalci olmamak gerekiyor. Herkes şu hayali kuruyor: 1 şişe zeytinyağı markette şu kadar fiyata satılıyor. Fakat o market her gelen şişeyi rafına koymuyor! İyi bir strateji belirlemek lazım. Bana göre kimse ’Kutu kutu mal satacağım’ sevdasıyla bu işe girmemeli. Satamazsınız. Türkiye’de zeytinyağında örneğin "Komili" diye bir marka biliniyor. Herkes Komili alıyor. Küçük bir şirket Komili’ye rakip olamaz. İç piyasası zayıf bir üründen söz ediyoruz. Dolayısıyla böyle bir hedefle piyasaya girilemez. Bana göre Türkiye’de öncelikle zeytin sıkma fabrikalarına ihtiyaç olacak. Evet, fabrikalar var ama zeytinlerin çok uzun süre beklememesi gerekiyor. Türkiye’de üretim her geçen yıl artacak. Ama markalı bir ürünün iç ya da dış piyasaya pazarlaması yönünde çalışmak isteyenler için çok tavsiyede bulunamayacağım. Çünkü biz de "eşe dosta dağıtmak için" bir marka yaptık. Sonra 3-5 restoran gelip istedi. Şimdi İstanbul’daki restoranlara, otellere, belli bir miktarda markamızla ürün veriyoruz. Ama bu, ciromuz içerisinde yüzdeli rakam bile ifade etmiyor.

KF: Bu işi 20 kişiyle yapıyorum dediniz. Bu kadar az kişiyle nasıl bu kadar başarılı olabiliyorsunuz?

Bizim işimizde rakamlar büyük. Örneğin ben bir gemi yüklediğimde 4 milyon dolarlık ihracat yapabiliyorum. Benim inandığım 2 şey var; ürünü hem ilk alışta hem de satarken kazanmak. Onun ötesindeki süreçler, artılar ya da eksiler kârlılığınıza çok negatif ya da pozitif etki etmez. Alımı ve satımı tamamen ben kontrol ediyorum. Bütün fiyatları ben veriyorum ve yurtdışına fiyatlamayı da ben yapıyorum. Dolayısıyla aşağıda işi iyi bilen adamlarınız olduğu zaman çok fazla kişiye ihtiyacınız olmuyor. Örneğin rafinasyon tesisimiz yok, fason olarak yaptırıyoruz. Olsaydı en fazla 10 kişi daha istihdam ederdik.

Türkiye 2. Büyük Zeytinyağı Üreticisi Olacak

KF: Sizin öncülüğünüzde kurulan "Zeytindostu Zeytin ve Zeytinyağı Derneği" diye bir kuruluş var. Bunun kuruluş öyküsünü ve amacını anlatır mısınız?

10 ay kadar önce bir grup insan bir gazetecinin liderliğinde (Zafer ÖZER-Dünya), internette "Zeytin Dostu" diye bir site kurdu. Oraya üye olmuştum. Sitede yazışmalar o kadar hareketlendi ki üye sayısı bir anda 2.000’e ulaştı. İnternet iletişim konusunda yetmemeye başlayınca geçtiğimiz Aralık ayında “Zeytindostu Zeytin ve Zeytinyağı Derneği”ni kurduk. İnternet ortamından derneğe dönüşme konusunda belki de dünyada bir ilki gerçekleştirdik. Dernek üyeleri arasında ev kadınlarından sanayicilere kadar çok farklı insanlar var. Bu tamamen zeytin ve zeytinyağı sevenlerin daha doğrusu zeytin ağacı sevenlerin oluşturduğu bir sivil toplum örgütü. (www.zeytindostu.org)

KF: Dernek ne tür faaliyetler gerçekleştiriyor?

Çeşitli paneller, söyleşiler vb. ile sektöre destek olacak her türlü yardımı yapıyoruz. Demonstratif zeytinlikler kurarak bu konuda eğitim veren kurumlara uygulama alanları yaratmak istiyoruz, ilköğretim çocuklarına yönelik eğitim programları planlıyoruz. AB’nin sivil toplum örgütlerine çok önem verdiğini biliyoruz. Sonuçta Türkiye’de zeytin sektöründe böyle bir yapılanma geliştirdik. Sektörün gelişeceğine inanıyoruz. 3-5 yıl sonra Türkiye şu anda 5-6. sırada olduğu dünya üretiminde İspanya’dan sonra 2. büyük üretici olacak.

Kaynak: KobiFinans Dergisi 11. Sayı

Zeytin ve zeytinyağı tescil tartışması büyüyor

Zeytinyağına tescil tartışması büyüyor

Akhisar Ticaret Borsası sofralık 'Akhisar domat' ve 'Akhisar uslu' zeytinleri için coğrafi işaret başvurusu yaptı

Yağ konusunda ise 'güney zeytinyağı' ve 'kuzey zeytinyağı' olarak iki ayrı tescilin gerektiği belirtildi

YENİ ASIR-24 TEMMUZ 2006

ALİ FİLİZKAN (AKHİSAR)


Ayvalık Ticaret Odası ile Tariş arasındaki zeytin ve zeytinyağında 'coğrafi' tescil tartışmasına Akhisar da katıldı.

Akhisarlılar, sofralık zeytinde Türkiye'nin tek marka şehrinin ilçeleri olduğunu, yağ konusunda ise 'güney zeytinyağı' ve 'kuzey zeytinyağı' olarak iki ayrı tescilin gerektiğini söylediler.

Sofralık zeytinde iki tür olan 'domat' ve 'uslu' için 'Akhisar domat' ve 'Akhisar uslu' olarak coğrafi tescil almak için Türk Patent Enstitüsü'ne başvurduklarını söyleyen Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Önder Yamanel, "Sofralık zeytinin Ege'deki sahibi biziz. En çok zeytini üreten Akhisar'dır. Akhisar Türkiye'nin yeşil zeytin üretiminin yüzde 80'ini, siyah zeytinin de yüzde 35'ini üretiyor. Uslu ve domat türü zeytin sadece Akhisar yöresine mahsus üretiliyor. Trilya zeytini her yerde var. Biz bu iki çeşit zeytinin Akhisar patentli olması için müracaatımızı yapmıştık, ancak zeytinyağı konusunda ısrarcı değiliz" dedi.

Zeytinyağında İtalyan Oyunu...




Zeytinyağında İtalyan oyunu...


TARIM DÜNYASINDAN / Ali Ekber Yıldırım ( Dünya Gazetesi )


Fındıkta yaşanan oyunların bir benzeri zeytinyağında oynanmak isteniyor. Biliyorsunuz Türkiye'nin fındık konusunda bir markası, mamul üretimi yok. Yıllar önce kurulan bir tek Sagra vardı, onun da kapısına kilit vuruldu. Almanya'daki, İtalya'daki çikolata üreticisi Türkiye'nin marka olmasını istemiyor. Fındığın daldan toplanarak kabuğundan ayrıldıktan sonra ham olarak kendisine verilmesini istiyor. Bunu da başardılar. Türkiye, yıllardır elindeki hammaddeyi altın değerindeki fındığı İtalya'ya, Almanya'ya hem de onların istediği fiyattan, onların tayin ettiği kurallarla teslim ediyor.

Fındıkta yaşanan bu oyun şimdi zeytinyağında da sahnelenmek isteniyor. Son yıllarda Türkiye'nin zeytinyağında marka yaratmaya başlaması, kutulu ihracata yönelmesi birilerini ciddi biçimde rahatsız etti. Amaç belli, Türkiye'nin önü kesilerek, zeytinyağında da İtalya'nın fasoncusu yapılmak isteniyor.

Buna yönelik ilk adım atıldı.

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği 2006-2007 zeytinyağı ve sofralık zeytin ihraç politikalarını belirlemek üzere olağanüstü toplantıya çağrıldı.

Yaklaşık 5 saat süren toplantının sonunda alınan karar ilginçti: "Daha zeytin ve zeytinyağı rekoltesi belli değil, rekolte belli olunca tekrar olağanüstü toplantı yapılsın".

İhracatçıları toplantıya çağıranlar, zeytinyağı ve zeytin rekoltesinin belli olmadığını toplantı öncesinde bilmiyorlar mıydı?

Elbette biliyorlardı. Ancak, onların derdi yeni ihracat politikalarının belirlenmesi değil, Türkiye'yi İtalya'nın fasoncusu yapacak kararları çıkarmaktı.

Neydi o kararlar?

Naturel ikinci zeytinyağı ve lampant zeytinyağı ihracatındaki kısıtlamaların kaldırılması.
Daha açık bir deyimle, İtalya, Türkiye'nin elindeki zeytinyağını rafine etmeden alıp rafine ederek ve kendi markası ile dünya pazarlarına sunacak. Bunun önündeki tek engel naturel ikinci zeytinyağı ve lampant zeytinyağı ihracatındaki kısıtlama.

Olağanüstü genel kurul toplantısında bu engelin kaldırılması amaçlanıyordu, ancak başarılı olunamadı. Oylama yapılsa sayısal çoğunluk ile bu karar çıkabilirdi fakat vicdani çoğunluk buna izin vermedi.

Özellikle, sektörün duayenleri, Noel Micaleff (Kristal'in üreticisi Sanayi ve Ticaret Kontuvarı Genel Müdürü), Muhittin Ekiz (Ekiz markasının yaratıcısı), Ali Ulukartal (Verde Yağları'nın sahibi) konuşmaları ile böyle bir kararın alınmasını şimdilik engellediler.

Şimdilik diyoruz, çünkü İtalyanlar bu işin peşini bırakmayacaklar. Yıllardır bu hayalin peşindeler.

Onların istediği şu: Türk çiftçisi zeytini toplayacak, sıkacak ve İtalya'ya altın tepside sunacak. Zeytinyağı sanayinin gelişmesi, rafinasyon tesisleri, ambalajlı ihracat, marka yaratmak gibi katma değer yaratan faaliyetlerin onlar için hiçbir önemi yok.

Bunu yıllardır açık açık söylüyorlar.

Nitekim toplantıda Ege Zeytin ve Zeytinyağı Birliği'nin önceki başkanı Deniz Ataç açıkladı. Türkiye'den en fazla zeytinyağı ihraç eden Rast Gıda'nın büyük ortağı (yüzde 75'ine sahip) İtalyan Francesco Giuseppe Gasparini Türkiye'deki küçük ortağı Metin Ölken ile birlikte o zaman başkanlık koltuğunda oturan Deniz Ataç'ı ziyaret ediyorlar. Gasparini daha konuşmanın başında: "Türkiye zeytinyağını İtalya üzerinden satmak zorunda" deyince, Ataç'ın sert tepkisiyle karşılaşıyor ve görüşme sona eriyor.

Anlaşılan, İtalyanlar, Türkiye'nin zeytinyağını ham ve ucuza kapatmaya kararlı. Bu nedenle işe Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği'ndeki etkinliklerini artırmakla başladılar. Bunu da başardılar.

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli, bu sütunda adı en çok geçen ve her zaman saygı duyduğumuz dostlarımızdan biri. Doğrusu, genel kurul toplantısında Gasparini'nin görüşlerini en çok savunanların başında olması bizi de şaşırttı.
Birlik Başkan Vekili Metin Ölken'in İtalya'nın çıkarlarını savunması normal. Çünkü, Gasparini'inin küçük ortağı ve konuya tamamen ticari bakıyor.

Yakında Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği bir kez daha olağanüstü toplanacak.
Bu kez, İtalyanlar'ın istediği kararlar alınacak, hatta fındıkta olduğu gibi bir tanıtım grubu da kurulacak. Bu sayısal çoğunluk var.

Fakat, zeytin ve zeytinyağı kültürü ile binlerce yıl yoğrulan bizim bildiğimiz Ege üreticisi kolay kolay teslim olmayacaktır.

Zeytin üreticisi gibi, zeytinyağı sanayicisi ve gerçek ihracatçı da İtalyanlar'ın bu oyununa karşı uyanık olmak zorunda. Aksi takdirde, fındıkta olduğu gibi zeytinyağında da sektör, yurtdışındaki bir kaç alıcının oyuncağı durumuna düşecek.

Uyanık olması gereken bir başka kurum ise, Dış Ticaret Müsteşarlığı. Dış Ticaret Müsteşarlığı, son yıllarda ambalajlı ve kutulu ihracatın önünü açmak için bazı destekler veriyor. En azından buna sahip çıkmalı.

Dış Ticaret Müsteşarlığı geçmişte "kişiye özel", "firmalara özel" kararlar aldı. Bu kararların zararını üretici, sanayici, ihracatçı çok çekti. Şimdi "İtalyanlar'a özel" kararlar alınırsa bunun zararını sadece sektör veya ülke değil, gelecek kuşaklar da yaşayacak. Buna kimsenin hakkı yok.
Olağanüstü genel kurulda sofralık zeytin konusu da konuşuldu. O konudaki gelişmeleri haftaya paylaşacağız.

Monday, August 07, 2006

Zeytinli Dondurma

Bu da dondurmanın zeytinlisi

Her türlü meyveden yapılan dondurmadan sonra şimdi de zeytinlisi piyasaya çıktı.

Edremitli pastaneci Ömer Kara, ilçesinin ünlü yeşil zeytinin reçelinden yaptığı dondurmayı İzmir'in Karataş semtindeki Karan Pastanesi'nde tanıttı. Kara, "Reçeli yapılan her ürünün dondurmasının da olabileceğinden yola çıkarak zeytinli dondurmayı keşfettim. Zeytin reçeli, süt ve şeker karışımından dondurmayı yaptım. Amacım dondurmada farklı bir lezzet sunmaktı. Bunda başarılı da oldum."

Kaynak : Sinan Keskin- Zeytin Dostu e-Grubu

Thursday, August 03, 2006

Z&Z Akdeniz Kültürü Dergisi



Z&Z Akdeniz Kültürü Dergisi Eylül ayında okurlarıyla buluşuyor

Anadolu’nun Akdeniz’le kucaklaştığı noktada, Akdeniz Çanağı’nın tamamlayıcı parçası olan Türkiye’de bu kültürün en önemli parçası olan Zeytin ve zeytinyağının sorunlarını ve geleceğini şekillendirmek üzere sektörün sesi olacak Z & Z Dergisi çok yakında okuyucularıyla buluşacak.

Zeytin ve zeytinyağının gerek yurt içi tüketiminin artırılması, gerekse dış pazarlarda hak ettiği yeri alması için yapılan çalışmalara destek vermek, Ölmez Ağacı’nın değerini geniş kitlelere duyurarak kamuoyu oluşturmak için çıkılan yolda her ay sektörün tüm ilgili kesimleri ve Akdeniz Kültürü’ne ilgi duyan okurlarla bir araya gelecek.

Ülkemizin her köşesinden ve tüm Akdeniz’den başta zeytin ve zeytinyağı olmak üzere, Akdeniz Kültürü’nün tüm renklerini sayfalarına taşıyacak Z&Z Akdeniz Kültürü Dergisi ’nde Reşat AKKAN, Yeşim BEYLA, Metin ÖLKEN, Ünal IRKDAŞ, Zafer ÖZER gibi sektörün tanınmış isimleri de görüşlerini okurlarla paylaşacak.

Ülkemizde öncelikle zeytin ve zeytinyağı olmak üzere Akdeniz Kültürünün her rengini yaşatmak, sorunlarına çözüm üretmek ve tüm gelişmeleri okurlarıyla paylaşmak üzere çıkılan yolda her kesime eşit mesafede durarak, hem bilimsel hem de aktüel bir bakış açısıyla bu kültürü konu edinen Dergi, katılımcı bir yayıncılık anlayışı sergileyecek. Sadece okunan değil, okurlarıyla gelişen, şekillenen bir formasyona sahip olacak.

Eylül ayında ilk sayısını okurlarıyla buluşturmayı planlayan Dergiye emek verenler, Z & Z ’nin sektöre yeni bir soluk getireceğine inanıyor ve bunun coşkusunu yaşıyorlar.
Bu coşkuyu okurlarıyla paylaşmayı diliyor; yazıları ve görüşleriyle Akdeniz yolculuğuna birlikte katılmayı bekliyorlar.

Ayrıntılı bilgi için : Sinan KESKİN
0 536 471 20 06
zzdergisi@gmail.com

Wednesday, August 02, 2006

İhracatçılar kararı rekolte sonrasına bıraktı



Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği'nin Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı'ndan karar çıkmadı.

2006/2007 zeytinyağı ve zeytin ihraç politikalarının belirlenmesi amacıyla toplanan Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Genel Kurulu'ndan her iki konuyla ilgili karar alınması için rekoltenin beklenmesi sonucu çıktı.

Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Grubu kurulması konusu ise gündemde yer almadığı için görüşülmedi. Birlik üyelerinin çoğunluğunun ithalat ve ihracatta her türlü yasağın kalkması yönünde görüş bildirdiği toplantıda Tariş Genel Müdürü Güngör Şarman ihracattaki yasakların kaldırılması konusunun oylanmasını istedi ancak genel kurul oy çokluğu ile oylamanın rekolte sonrasına ertelenmesini kabul etti. Naturel 2 asit ve lampant (ham) zeytinyağının dökme olarak ihracatındaki yasağın kaldırılması ile dahilde işleme rejimi kapsamında zeytin ithaline izin verilmesi konuları hakkında bazen dozu oldukça yükselen tartışmalar yapan birlik üyeleri kutulu ve ambalajlı ihracatının artırılmasının şart olduğunda görüş birliğine vardılar.

Fat Zeytincilik'ten İzzet Fat'ın divan başkanlığı yaptığı toplantıda EgeZeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Güreli, NKM'den Nedim Kalpaklıoğlu, Ayvalık'tan Salih Madra, Dış Ticaret Müsteşarlığı Temsilcisi Halis Kaya, Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri Sezmen Alper, Tariş Genel Müdürü Güngör Şarman, Marmara Birlik Genel Müdürü Muzaffer Eren, Kristal Genel Müdürü Noel Mikalef, Fora Zeytin'den Deniz Ataç, Rast A.Ş.'nden Metin Ölken, Doğan Ege, Verde Yağ'dan Ali Ulukartal, Aydın'dan Aydın Akyüzlü, Ege Zeytin'den Emin Demirci, Hünkar Zeytincilik'ten Bekir Çetin görüşlerini dile getirdi.

Tuesday, August 01, 2006

Susmayın Filistin'e ses verin !















Biliriz ki, zeytinin anavatanı Filistin'dir. Filistin topraklarından 39 bin yıl önce yola çıkmış, Anadolu topraklarından kuzeyAkdeniz'e, güneye de Mısır üstünden yayılmıştır Akdeniz çanağına. Anadolu toprağındaki zeytinin yurdudur Filistin.

Nuh tufanı söylencesinde tufanın geçtiği bölge Filistin'e dek uzanır. Güvercin suların çekildiği haberini Filistin topraklarından getirdiği zeytin dalı ile vermiş mi ola.. Biliyor muydu o güvercin, binlerce yıl ağzındaki zeytin dalının barışın simgesi olacağını, çocukların kanıyla yıkanan topraklarda ölümün kol gezeceğini .. ya zeytin ağacını ardındaki çocuk, binlerce yıl, gözleri gibi meyve vereceğini zeytinin? Zalimlerin akıttığı kana inat bin yıllar yaşayacağını bilir de zeytin ardında duruyor olmaya.. Bin yılların direncini kendine kalkan etmek bir içgüdü ise çocukta..saflığın, geleceğin, umudun, uzun ömrün simgesinin ardındaki zeytin gözler.. Zalim, korkularında yenik, akıttığı bebelerin kanı topraktan fışkıracak hesap sormaya.. Saflığın, geleceğin sahipleri olduklarını biliyor "küçük generaller". Öğretiyorlar büyük insanlığa acıyla, kanla , gözyaşıyla, inadına yaşamayı.

Sökseler de dozerleriyle zeytinleri,
sökemezler anavatanın yüreklerde Filistin olduğunu. Temmuz sıcağında açacak zeytin çiçekleri inatla,
meyve verecek umutla.
Yaralarının dermanı olsun diye sevgili Filistin .

Susmayın, Filistin'e bir ses verin;

M.Narin