Thursday, July 23, 2009

Zeytini sevmeyen zihniyet

Ali Ekber Yıldırım
Dünya
23 Temmuz 2009,Perş.


Son yıllarda zeytinciliğe ilgi duyanların sayısı arttı. Türkiye’nin zeytin ağacı varlığı 90 milyondan 150 milyona ulaştı. Bu artışta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın zeytin dikenlere verdiği desteğin büyük payı var. Desteklerle, Ege, Antakya, Adana, Mersin, Gaziantep’te zeytinciliğe büyük yatırımlar yapıldı.
Verilen desteklerden, dikilen zeytin çeşidine kadar pek çok konuda ciddi hatalar da yapıldı. Bu hatalara rağmen Tarım Bakanlığı, zeytinciliği geliştirme konusunda ciddi adımlar attı. Sektör yeni adımların atılmasını beklerken, iktidar partisinin “zeytin sevmez” 3 milletvekili bütün bu olumlu gelişmeleri tersine çevirecek bir çabanın içine girdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili Vahit Kirişçi ve Çevre Komisyonu Başkanı Ankara Milletvekili Haluk Özdalga bir araya geldi ve bir yasa değişikliği teklifi hazırladı.
Üç milletvekilinin hazırladığı teklif “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Yasası”nda değişiklik yapılmasını öngörüyor. Teklif, AKP Grubu’nda onaylandı ve 3 Temmuz’da TBMM Başkanlığına sunuldu.
Teklif kabul edilir ve yasalaşırsa ne olacak?
1- Zeytincilik Yasası’nın öngördüğü “zeytin sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinliklerin bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek tesis yapılamayacak ve işletilemeyecek” hükmü kaldırılacak. Zeytinlik sahalarında Tarım Bakanlığı’nın izni ile tarıma dayalı sanayi tesisi ve yenilenebilir enerji üretim tesisleri kurulacak.
2- Belediye sınırları içinde kalan zeytinlik alanların daraltılamayacağı hükmü de kalkacak, belediyelere zeytinlik alanları ranta açma olanağı sağlanacak.
Bu değişiklikle yasa delinecek ve son yıllarda hızla gelişen zeytinciliğe büyük bir darbe vurulacak. Hatırlanacağı üzere, daha önce madenciler de benzer girişimlerde bulundu. Bu girişimler Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’dan döndü.
Zeytincilik Yasası’nı delme girişimleri bundan sonra da olacaktır. Çünkü, zeytini sevmeyen bir zihniyet var. Zeytinlik alanları sanayiye, turizme, madenciliğe, inşaat sektörüne açmak için fırsat kolluyor. Bu zihniyetin çabalarını boşa çıkarmak, engellemek için, zeytincilerin de en az onlar kadar uyanık olması ve bu tür tehlikelere karşı güç birliği içinde olması gerekiyor.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Murat Narin, bu teklifin TBMM’de kabul edilmemesi için Körfez bölgesindeki üreticileri, bölge milletvekillerini harekete geçirmek için yoğun çaba gösteriyor.
Yasa değişikliği teklifine karşı çıkanlardan biri de CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Tarım Komisyonu Üyesi Selçuk Ayhan. Tarım konularında üreticiden, ülkenin değerlerinden yana tavır alan Selçuk Ayhan, basın açıklaması ile konuya dikkat çekti ve herkesi zeytinciliğe sahip çıkmaya çağırdı.
Zeytincilik sektörünün gündemindeki bir başka önemli konu ise, Uluslararası Zeytinyağı Konseyi(UZK) üyeliği. Türkiye 1963’te üye olduğu UZK’ dan 1998’de dönemin siyasetçileri ve bürokratlarının hatası sonucunda ayrıldı. Büyük tartışmalara neden olan bu ayrılık sektöre zarar verdi. Türkiye’nin konseye yeniden üye olması için çalışmalar sürdürülüyor.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın da desteği ile üyelik için yoğun çaba gösteriyor. Üyelik için gerekli olan ön anlaşmayı sağlayacak yasa tasarısı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından TBMM’ne sunuldu.
Sonbaharda UZK’ nın dönem toplantısı var. UZK da yeni bir yapılanmaya gidiyor. Bu nedenle gerekli yasal düzenlemelerin tamamlanarak Türkiye’nin üyeliği sonbahar toplantısında gerçekleşirse çok daha avantajlı bir konuma sahip olacak. Bunu başaramazsa uzun bir süreci beklemek zorunda kalabilir.
Türkiye, bir yandan İspanya’dan sonra dünyanın ikinci büyük zeytinyağı üreticisi olmak için her yere zeytin dikiyor. Diğer tarafta zeytini sevmeyen zihniyet, zeytinlikleri ranta, sanayiye, inşaata peşkeş çekmeye çalışıyor. Yüz yıllardır zeytini sevenler bu kutsal ağacı günümüze taşıdı. Umarız zeytinciler bu mirası gelecek kuşaklara taşımayı başarır.

Tuesday, July 21, 2009

Birliklerde yine sorun var…

Ali Ekber Yıldırım
Dünya
21 Temmuz 2009,Salı


Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri çok zorlu bir süreçten geçiyor. Dünya Bankası’nın dayatması ile 8 yıl uygulanan yeniden yapılanma sürecinin tamamlanmasında bu yana 7 ay geçti. Gerekli yasal düzenleme yapılamadığı için, birliklerin bilançolarındaki borçlar kredi almalarını engelliyor. Kredi alamayan birlikler ürün alamıyor, çalışanlarının maaşını ödeyemiyor. Mal varlıklarını satarak çarkı çevirmeye çalışıyor. Fakat, kriz ortamında varlıklarını satmak da kolay olmuyor.
Bu süreçte, Kayısıbirlik kapandı. FİSKOBİRLİK hükümetin hışmına uğradı, üç yıldır fındık alamıyor.Gayrimenkullerini satmak için defalarca ihale açtı, satamadı. Tariş Pamuk ve Yağlı Tohumlar Birliği, 1 milyar lirayı aşkın mal varlığına karşın, 300 milyon lirayı bulan borcu nedeniyle büyük sıkıntı yaşıyor. Sorunları aşmak için olağanüstü genel kurur kararı aldı.
Bu zorlu süreçte birliklerin en önemli sorunu finansman. Bu konuda özel bankalardan çok, kamu bankaları birliklerin önünü kesmeye, onları zor durumda bırakmaya çalışması dikkat çekiyor. Birliklerin ürün almaması, piyasadan çekilmesi için çaba gösteren kamu bankaları var. Bu bankalarının tutumu siyasi baskıdan kaynaklanıyor.
Hükümet, en başından beri Dünya Bankası’nın dayatmaları doğrultusunda birlikleri sistemin dışına itmek için elinden gelen her türlü çabayı gösteriyor. Muhalefet ise genel olarak tarım ve birlikler konusunda ilgisiz. Oysa, sorun 17 birliğin ve yöneticilerinin sorunu değil. Ülke tarımının, milyonlarca üreticinin, sanayicinin hatta ihracatçının sorunudur.
Birlikleri yönetenlerin hiç mi suçu yok? Elbette çok. Fakat, sorunların kaynağı doğru ve gerçekçi tespit edilemezse çözümsüzlük devam eder.
Birliklerin yaşadığı sorunların ana kaynağında neler var?
1- Tarıma bakışta ve destekleme politikasındaki yanlışlar
2- Birliklerin faaliyet alanına giren ürünlerde yaşanan sorunlar
3- Avrupa Birliği’ndekine benzer bir piyasa düzeninin eksikliği
4- Finansman sorunu
5- Geçmişten gelen alışkanlıklarla birlikleri “devlet” görme anlayışı
6- Birlik yönetimlerinden kaynaklanan sorunlar
7- Üretici - kooperatif - birlik dayanışmasının sağlanamaması, kooperatifçilik bilincinin olmaması
Sorunlar uzayıp gidiyor. Yukarıda sıraladığımız birkaç maddeden de anlaşılacağı
gibi yaşanan sorunlarda herkesin payı var. Fakat, çözüm konusunda kimse parmağını oynatmak istemiyor.
Çözüm üretmek bir yana birlikleri “kara delik” olarak gören anlayış ne yazık ki bu ülkede hep iktidarda oldu. Bu anlayış ve birliklerin varlığından rahatsız olan lobiler birliklerin kapısına kilit vurmak için her fırsatı değerlendiriyor.
Oysa, bazı somut adımlar hemen atılabilir. Hükümet, hayvancılık desteklerini üretici örgütleri üzerinden dağıtırken birliklerin faaliyet alanına giren ürünlerin destekleme primini birlikler üzerinden ödememek için diretiyor. Ayçiçeği primini Trakyabirlik ve Karadenizbirlik, pamuk primini Tariş Pamuk, Çukobirlik, Antbirlik ve Gapbirlik üzerinden verilse bu ciddi bir kaynak girişini sağlar ve birlikler rahat bir nefes alır. Üreticiler birliklere ortak olur, sahiplenir. Birlikler güçlenir. Fakat kimse birliklerin güçlenmesini istemediği için bu basit çözüm bile uygulanmıyor.
Birliklerin faaliyet alanına giren ürünlerde yaşanan sorunlar elbette bu kurumları da çok olumsuz etkiliyor. Türkiye, ürettiğinden daha fazla pamuk ithal ederken, pamuk üretimi hızla gerilerken, pamuğun üretim maliyeti fiyatın çok üstüne çıkarken Tariş Pamuk Birliği’nin sorun yaşamaması mümkün mü? Yüzlerce tekstil fabrikası, çırçır işletmeleri, iplik fabrikaları kapanırken sektörün en önemli aktörlerinden biri olan Tariş Pamuk’un sarsılmaması beklenemez.
Türkiye’deki 17 birlik, 2000 yılından 2008 yılı sonuna kadar 8 yıllık sürede sadece 250 milyon liralık fon ile 23 üründe faaliyet gösterdi. Çarkı döndürdü. Hükümet, 2006’da FİSKOBİRLİK’ i devre dışı bıraktı ve Toprak Mahsulleri Ofisi(TMO)’ni görevlendirdi. TMO, sınırsız devlet kaynaklarına rağmen bir tek ürünü, fındığı yönetemedi. Görev zararı milyar doları aştı.
Birlik yönetimlerini suçlarken TMO’nun fındık deneyimine bakmakta yarar var. Birlik yöneticilerini suçlayarak, “biz söylemiştik” demekle sorunlar çözülmüyor.
Yazıyı tamamlarken birde düzeltme yapmamız gerekiyor. Yeni Asır Gazetesi , “Pamuk Birliği Dosyası” yazı dizisi kapsamında görüşümüzü sordu.Yukarıda yazdıklarımızı söyledik. Fakat gazeteye “sorunların ana kaynağı pamuk birliği yönetimi, profesyonel yönetim eksikliği, iç çekişme” diye yansıdı. Diziyi hazırlayan iki arkadaşımız da gazeteciliğe DÜNYA’ da başladı. Taraflı yazmaları mümkün değil. Fakat, yazıyı sayfaya koyan meslektaşlarımız hükümete yönelik eleştirileri, pamukta yaşananları ayıklayınca geriye anlamsız bir “yönetim” suçlaması kalmış. Böyle sığ düşünmediğimizi okurlarımız bilir. Bu konudaki görüşümüz yukarıda yazdıklarımızdır.

Monday, July 20, 2009

‘Yağ ile barışma zamanı’

GAMZE ERBİL
Cumhuriyet
18.07.2009


Gün geçmiyor ki bilim adamları beslenmeyle ilgili yeni verilerle karşımıza çıkmasın. Sürekli yenilenen araştırmalar sonucunda eskiden tu kaka olarak bilinen yiyecekler yararlı, yararları saymakla bitirilemeyenler ise abartılmış olarak sunuluyor. Yumurta, margarin, kırmızı şarap, et bunlardan bazıları. Şimdi de sürekli şişmanlıkla ilişkilendirilen yağlar tartışma konusu. Bilim adamlarının bu konuda söyleyeceği yeni şeyler var. Bizden haber vermesi...

30 yıldan fazla süredir yağlı yiyeceklerin zararlı olduğuna; kalp hastalıklarından obeziteye ve kansere kadar bir dizi sağlık sorununun fazla yağlı besinler tüketmekle ilişkili olduğuna inanılıyordu. Yağlı besinler sigara gibi “zararı kanıtlanmış” sayılıyor ve bir dizi kısıtlamanın konusu olarak hedef alınıyordu. ABD’de yayımlanan Ode dergisinin son sayısındaki bir haber, bu konudaki “obsesif korkuların aşılması gerektiğini” ve yağlı besinler konusundaki yaklaşımın değiştiğini öne sürüyor. Buna göre, yağlı gıdalarla beslenmek hastalıklara ya da kilo almaya neden olmuyor. Dahası az yağlı beslenme zayıf ve sağlıklı olmamızı sağlamıyor.
Yağ tüketimine karşı yürütülen kampanyaların başını çeken Amerikan Kalp Derneği’nin (AHA) bile yakın zamanda beslenme kılavuzunu yenilediği belirtiliyor.
Almanya Aachen’deki Beslenme Hekimliği ve Diyet Uzmanları Derneği Sekreteri Irina Baumbach’a göre, kötü yağlardan korunmak için geliştirdiğimiz beslenme alışkanlıklarımız yanlış beslenmemize ve daha fazla yememize neden oluyor. Daha çok kimyasal, nişasta ve şeker tüketimininse, en korkulan hayvansal yağlardan bile zararlı olduğu söyleniyor.

Doymamış yağlar yardımcı

Yapılan son araştırmalar, kimi yağların (zeytin yağı gibi doymamış yağlar) kolesterol üzerindeki yararlı etkilerinin dışında vitaminlerin alınmasına da yardımcı olduğunu ortaya çıkarttı. Yağlar ayrıca hücreleri onarıyor, hormonları düzenliyor. Yine doymamış yağların kansere karşı destek sağlayan antioksidan özellikleri de bulunduğu belirlenmiş. Sıkça tekrarlanan, göğüs kanserinin aşırı yağlı beslenmeyle ilişkili olduğu tezinin de kanıtlanamadığı bildiriliyor.
Yağlar ile ilgili bir başka önemli saptama, uzun sürede hazmedildikleri için daha uzun süre tok tuttukları ve böylelikle kilo almayı önledikleri yönünde. New England Journal of Medicine dergisinde yakın zamanda yayımlanan bir başka araştırmaysa kimi yağ türlerinin kalori biriktirmek yerine, yakılmasını sağladığını gösteriyor.
Hollanda Wageningen Üniversitesi’nde Kamu Sağlığı Profesörü Daan Kromhout, yağ konusunun bir zamanlar düşünüldüğünden daha karmaşık olduğunun ortaya çıktığını belirtiyor. Kromhout, “Bugün yağ ve şişmanlık arasındaki ilişkiye dair herhangi bir kanıta sahip değiliz” diyor. Hollandalı pediadristler ise çocukların ihtiyaç duyduğu ve ancak yağlarla alınabilecek kimi gıdaların tüketilmeyişinden dolayı anne ve babaları uyarma ihtiyacı duyuyorlar. Hollanda Gençlik Servisi Derneği Elise Buiting “6 yaş altındaki çocukların yağa ihtiyacı var” diyor. Buna göre, anne ve babalarının beslenme rejimine uymak durumunda kalan çocuklar, ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar.

Daha fazla şeker

1960 ve 70’lerde Amerikalıların yaklaşık yüzde 14’ünün obez olduğu, bugün bu oranın yüzde 30’dan fazlaya çıktığı ve bir diğer yüzde 30’un da “aşırı kilolu” olarak nitelendirildiği belirtiliyor. Avrupa’da da durum benzer, yağ tüketimi düşmesine karşın obezite oranları yükseliyor. İngiltere’de obezite oranı 1980’den bu yana üç katına çıktı. Hollanda’da aşırı kilolu yetişkinlerin oranı 1981’de yüzde 28 iken 2008’de yüzde 36 oldu. Aynı dönemde obezlerin oranı yüzde 5.1’den 11.2’ye yükselerek ikiye katlandı. Obezite Araştırmaları Derneği’ne göre Avrupa Birliği’nde nüfusun kabaca yarısı aşırı kilolu ya da obez.
AHA’ya göre, az yağlı tüketim doktrinine uygun olarak 1990’larda her yıl binden fazla yağı düşürülmüş ya da az yağlı besin piyasaya sürüldü. 90’ların sonunda nüfusun yüzde 90’dan fazlası az yağlı ürünleri tüketiyordu. Bir araştırmaya göre üç yetişkinden biri “gıdalarda yağın yerini alabilecek bir besin maddesine ihtiyaç olduğuna” inanıyordu.
Böylelikle, yağın yerine geçecek yeni bir besin arayışı ortaya çıktı. Gıda şirketleri düşük yağlı ürünleri sunarken bu ihtiyacı da gözetmek durumundaydı. Yağın hem lezzet ve hem diğer niteliklerini ikame etmek için şeker kullanılmaya başlandı.
Yine araştırmalara göre, şekerin yağdan daha fazla kilo aldırdığı ortaya çıktı.

Yağ nasıl hedef oldu?

Yağ tüketiminin tartışılmaya başlandığı dönem 20. yüzyılın sonlarına denk geliyor. 1970’lerde beslenme kılavuzları bol miktarda yağ ve protein içeriyordu. Çünkü insanları tok tutuyor ve çok yemelerini engelliyordu. O dönem obezite Avrupa ve ABD’de önemli bir sorun değildi. Kilo almanın nedeninin yüksek karbonhidrat tüketimi olduğu düşünülüyordu ve akademik makaleler Afrika ve Karayipler’deki obezite sorunlarını nişastalı beslenme ile ilişkilendiriyordu.
Kalp hastalıkları giderek artan bir kamusal sağlık sorunu haline gelirken bilim adamları kalp hastalıklarını kolesterol ile ilişkilendirdi ve buradan yağlı yiyeceklere dönük bir soru işareti oluştu. Minnesota Üniversitesi’nden fizyolog Ancel Keys öncülüğündeki bilim adamlarının bu yaklaşımı çok eleştiri almasına karşın ABD Kongresi bu eleştirilere katılmadı. 1970’lerin sonlarında bir Senato komitesi Amerikalıları daha az yağ tüketmeye sevkeden bir beslenme kılavuzu yayımladı.
Diğer yandan, uzmanlar kalp hastalığına neyin neden olduğu konusundaki araştırmalarını sürdürdüler. Farklı yağ çeşitlerinin etkileri üzerine keşifler artarken kalp hastalığı ve yağlar arasında kurulan bağlantı da zayıfladı. Örneğin, fındık, balık, zeytin yağı ve avokadodaki doymamış yağlar kötü kolesterolü (LDL) düşürüyordu. Massachusetts Tufts Üniversitesi’nde Beslenme Bilimi ve Politikaları Profesörü Alice Lichtenstein, “1990’ların başında her şeyi az yağlı yiyorduk ve daha zayıf hale gelmedik” diyor. ABD Kongresi’nin beslenme kılavuzu yürürlüğe girdiğinden beri, tam tersine şişmanlama artmış durumda.

Tasarımda Dünyanın en iyisi !‏

Davut Demir
18 Temmuz 2009,Cumartesi



Kendisi ile geçtiğimiz Vinolive fuarında tanıştım. Fuarı ziyaret eden binlerce insan arasında farkını abartılı şekilde gösteriyordu. İri gövdesi, sırtına akan uzun saçları ve inanılmaz dikkatli bakışları ile bana yabancı gelmeyen bu adamı bir süre takip ettim. Bir süre sonra standlar dan birine yaklaştı ve zeytinyağı ambalajlarını incelemeye başladı. Kaşları son derece çatık, gözlerinde kızgın ama dikkatli bir ifade ile bir şişeyi eline aldı. Dudaklarını buruşturdu, sanki elindekini beğenmemişcesine.
O sıra standa görevli bir bayan onu ağırlamak için bir şeyler söyledi. Elindeki şişeden gözünü ayırmadan o da bayana bişeyler söyledi. Kızcağız hafif tedirgin olmuşcasına oradaki yetkili olduğunu düşündüğüm bir adama seslendi. Mesafeli takip ettiğim bu kişinin yanına yanaştım, amacım kulak misafiri olmaktı. Stand yetkilisi gayet güleryüzlü bir şekilde karşıladı bu adamı, hoşgeldiniz ben "filanca" nasıl yardımcı olabilirim vs.
Adam şöyle bir soru sordu ; "Bana zeytinyağından bahsedin lütfen". Stand yetkilisi "Zeytinyağımız şöyle, zeytinyağımız böyle..." derken sözünü kesti ! "Hayır, hayır... bana zeytinyağını anlatın lütfen, nedir, nerden gelmiş, kim üretmiş ?" Stand görevlisi bu konuda da oldukça bilgiliymiş ki başladı tarihçesini anlatmaya. Binlerce yıl öncesinden bugüne gayet kısa, öz ve akıcı bir şekilde hiç kekelemeden aynı sempatik tarzıyla tarih dersi verir edasında anlattı.
Adam ciddiyetini ve dikkatini bozmadan dinlediği stand yetkilisine şöyle dedi ; " Ne kadar muhteşem bir geçmiş, ne kadar asil ve faydalı bir meyve değilmi ?" Stand görevlisi ; "Evet, zeytinyağı insana bahşedilmiş en büyük hediyedir" diye cevap verdi.
İri gövdesi ile derin bir nefes alan bu adam hafif bir tebessümle kendisine tarih dersi veren stand yetkilisine aynen şu cümleyi kurdu ;
"Peki siz bu ambalajlarla bu hediyeye gereken değeri verdiğinizi düşünüyor musunuz ?, sizce bu tasarımlar bırakın kurumsal ve marka imajınızı, zeytinyağı gibi eşsiz bir ürünün hakkını vermiş mi ?"
İşte bu an stand yetkilisi kekelemeye başladı... zor bela ancak "bu konuda gerçekten tasarımcılarla çok sıkıntı yaşıyoruz ama..." dedi ki adam tekrar tebessümle "Beyefendi, lütfen kendinize ve ürününüze bir iyilik yapın. İşini bilen, bu konuda tecrübeli ve profesyonel bir tasarımcı bulun. O hem markanıza, hem kurumunuza hemde ürününüze yakışanı yapacak, sizde daha kolay satarak, daha çok kazanacaksınız".
Stand yetkilisi "Haklısınız beyefendi, siz de zeytinyağ ile mi uğraşıyorsunuz acaba" diye sordu. Adam "Tavsiyemin maksatlı ve kişisel çıkarlara hizmet etmemesi adına ismim ve mesleğim saklı kalsın, hayırlı işler diliyorum" dedi ve yavaşca uzaklaştı oradan. Bu esnada çok tanıdık gelen bu adamın yanına yaklaşarak tanışmak, konuşmak istedim. Kendimi tanıttım, ismini sordum. Etrafına şöyle bir bakınıp sanki kimse duysun istemezmiş gibi adını söyledi " Zülfikar Fidancı".
Eşsiz tasarımlarını son iki yıldır büyük ilgi ve beğeniyle takip ettiğim Zülfikar Fidancı, zeytinyağı konusunda neredeyse Dünya çapında "Duayen" olarak kabul görmüş, çok tanınmış bir Grafik Tasarım Sanatçısı olarak karşımda duruyordu. Bende eski bir tasarımcı olarak yakaladığım bu fırsatı kaçırmadım tabi. Bir süre ayakta, bir süre oturarak yaklaşık 2 saat sohbet ettik. Zeytinyağı için hayranlıkla dinlediğim hayallerini anlattı, tıpkı en büyük aşkından bahseder gibi. Bir yerde de yazmıştı şu cümleyi ; "Zeytinyağı, düşünürken kendimi kaybettiğim, tasarımını yaparken kendimi bulduğum bir yaşam biçimi benim için". Uzun sohbetin arkasından arabasına kadar eşlik ettim kendisine. "İnternet'de uzun süredir yeni çalışmalarınızı görmüyorum" dedim. Artık tasarımlarının mahremiyeti olması gerektiğini düşündüğünden "Onları sadece görmesi gerekenlerle paylaşıyorum" dedi. Arabasının bagajından çıkardığı büyük ve siyah sunum çantasını açtı. İçinde bugüne kadar eşine rastlamadığım birbirinden muhteşem onlarca zeytinyağı ambalaj tasarımları gözlerimi kamaştırdı. Ben heyecanla bu harikaları incelerken o da hemen arkamda belkide saatlerdir fırsat bulamadığı sigarasını içiyordu. İnanın her tasarımı bir öncekini unutturacak kadar güzeldi, değişikti, farklıydı !
Zülfikar Fidancı'nın, zeytinyağını üreten ve satan herkesin mutlaka tanıması gereken bir "Duayen" olduğunu düşünüyorum. Bu arada kendisinin yurtdışında verilmiş pekte önemsemediği 7-8 ödülü var. Biri hariç tamamı zeytinyağı ambalajı için.

Zülfikar Fidancı'nın bazı çalışmalarının sergilendiği en geniş web sitesi.
http://byzed.deviantart.com/

AYDIN HAVASI !!!!!

Serdar Öçten ÜNSAL
Zeytindost/Kuşadası
20 Temmuz 2009,P.Tesi


Akşam üstü Denizli yönünden Aydın istikametine doğru ilerlerseniz havayı mutlak kokoreç kokuları saracaktır.İster istemez aracınızda bu kokoreç kokularını hatta yoğun dumanı soluyacaksınız.Seven var sevmeyen var, ne kadar sağlıklı olduğuda şüpheli , tıpkı yol boyunca satılan zeytin ve zeytinyağları gibi !!!!!

İlk durak Gencelli sağda keklik çiftliği tabelasını gördüğünüzde karayolunun sağı ve solu çakma zeytin ve zeytinyağcılarla dolu. Horsunlu girişi Alpet benzin istasyonu 300 mt geçiyorsunuz manzara aynı sağlı ve sollu olmak üzere.Kuyucak trafik ışıklarını geçip PO benzin istasyonuna varıncaya kadar 12 adet sergi sayabildim , sıra sıra yağlar ve zeytin dolu petler gün ışığını kesmişlerdi.

Ben Atça yı çilek festivallerinden tanır ve bilirdim ama meğer öyle değilmiş,çakma zeytin ve zeytinyağı festivali için aday beldemiz olmuş da haberimiz yokmuş!!!!! Sultanhisar girişini süsleyen yağ petleri orjinal görüntü veriyor.

Umurlu girişinden önce organize sanayi bölgesinin karşısında çam ağaçları ile kaplı yol boyu güzel bir alan var,alan güzel de alanı dolduranlar çakmacı yağcılar !!!!

Bunlar tadım paneline ulaşmaya çalışırken gördüklerim,özellikle yer belirttim ki Tarım ilçe müdürlüğü elemanları çok aradık ama bulamadık demesinler !!!!!

Birde Çine girişinde tamamen tesadüf eseri benzin almak için girdiğim Opet Sabuncular petrol istasyonu daha ileri gitmiş , madeni yağların yanına zeytini de eklemiş , süper fikir !!!!!!! reyonda ne ararsan var.......

Aydın iline has görüntüler değil elbet ,zeytin yetişen her yöreye ait zenginliklerimiz !!!!!!!!!!!!

Yol bu, git git bitmiyor , buralara kadar gelmişken Osman Menteşe' ye uğramadan geçmek olmaz.Hava sıcak ,araç göstergesi dışarıda 40 C gösteriyor.Asfalt erimis resmen virajlarda araba kayıyor zor zaptediyorum.İçim de yanmış Yatağan a girmek üzereyim,uzun zamandır Yatağan dan geçmemiştim,güzelleşmiş tekrar yeşil özelliğini kazanmış görünüyor. Yatağan içinden geçerken birde ne göreyim aaaa pazar yeri kurulmuş,taze meyvalar,sebzeler,kuru gıdalar,peynirciler ve vazgeçilmezimiz çakma zeytin ve zeytinyağcılarımız.Köylüler bir yere kadar anlaşılıyor diyebilirsiniz fakattttttt burada peynircilerde pet şişelerde yağ satıyorlar. Sordum kaç lira ? hocam bulamazsın böyle yağ 7.00 satıyorum ama sana 6.00 tl olur sanki babasının oğluyum ya hemen indirdi fiyatı :))))) peki içindeki ne yağı pek zeytinyağına benzemiyor diye sorunca cevap yok !!!!!!

Adresini soracak arkadaşlar ,kendilerini artık biliyorlar ; Ahmet TOKSÖZ caddesi üzerine kurulan cumartesi pazar yeri,adrese teslim yani !!!!! Haaa bu arada 2009/8962 sayı var elimde Yatağan ın plaka numarası değil, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Yatağan ilçesi suç bildirim numarası !!!!!!! belki takip etmek isteyen arkadaşlarım olabilir diye yazdım.

Osman Menteşe bu arada çiftlikte beni bekliyor , sıcaklığın verdiği bunalım ile zar zor buluyorum çiftliği Sayın Menteşe yol tarif ediyor , köy meyadnından sola sap ,devam et trafoyu görünce sağa dön. Köy meydanını geçiyorum ama önüme gelen üç yol ağzı :))) hangisine gireyim ? soldan devam ediyorum şans benim yanımda trafoyu gördüm döndüm sağa git git bitmiyor sıcak ve tozlu topraklı taşlı yol,gözümde büyüyor nihayet göz yordamı ile buluyorum çiftliği tabela yok,romorkun üzerinde yazan isimlerden tahmin ediyorum.Sayın Menteşe ile zeytincilik üzerine konuşuyoruz zaman nasıl geçiyor anlamıyoruz.Ama sayın Osman MENTEŞE yılmış, tükenmiş durumda kavgalardan bıkmış.Ödül almak ona yolun sonu gibi görünüyor aman ha, arkadaşlar destek olalım daha yeni başlıyoruz.

Akşam üzeri ayrılıyorum yanından ,rota Didim.....

Bafa gölü kıyısında serinliyor hava , yol çalışmaları var ,bölünmüş yollar yapılıyor çok doğru bir terim !!! yollar yapılıyor ZEYTİNLİKLER bölünüyor yok ediliyor.Bafa gölünün kenarında uzanan yolun sağı ve solu yol kenarına kadar zeytinliklerle dolu , çalışma başlamış ne olacak diye soruyorum kendi kendime , zeytinliklerin üzerine viyadük yapamayacaklarına göre kesecekler tabi nasıl olsa göze batmaz diyecekler......Bu konuda da duyarlı olalım sesimiz çıksın !!!!!!!!

Karacabel tüneli girişinin önü Çakma zeytinyağı bahçesi çeşit çeşit. şaşırdım,sarı,kahverengi,yeşil renkli yağlar var , yağ teknolojisi ilerlemiş demekki . Mümtaz Hocam dan akıl almış olabilirler :)))) Hepsi de LABRANDA yağı diye satılıyor.Ankara da fuarda o köyden yağ getirmişlerdi kooperatif yağı idi burada satılanlara benzemiyor bilin istedim. Milas- Didim arasında Akgün restaurant var yağ bayii mi lokantamı ayıramıyorsunuz.

Milas - Söke yolunun Didim ayırımında otobüs durağı için yapılmış bir yapı var , hani yolcular yağmurdan , güneşten korunsun diye durak yaparlar ya o cinsten bir şey. Ama gelin görün ki adamlar zeytin ve zeytinyağı satış ofisi yapmışlar,asıl yolcularda güneş altında bekleşiyorlar, görmedim duymadım bilmiyorum derseniz yakında evinizden sizleri çıkarıp çakma zeytin ve zeytinyağı satacaklar haberiniz ola , duyduk duymadık demeyin sonra......

Olaylar o kadar hızlı gelişti ki sizlere Kuşadası Değirmen Çiftliğini,Selçuk'ta ki Efes Köftecisini,Şirince yağlarını,Tariş-İzmir Sertifika törenini yazamadım.Hiç mi iyi bir şey yok diyen arkadaşlarımız var,doğrudur iyilerde var ,yazılanlar sonrası iyi olanlarda var. Zeytinyağlarında isim kullanmamaya özen gösteriyorum ki reklam olmasın,bu seferde reklam yapılıyor diye serzenişte bulunanlar çıkacaktır.

Sayın Osman Menteşe'nin çiftliğinden ayrıldıktan sonra geceyi Didim de bir arkadaşımın yanında geçirdim.Sabah erkenden Kuşadası - Davutlar yolu üzerinde bulunan Değirmen Çiftliğine Gürsel TONBUL hanımı ziyaret amacı ile uğradım.Günlük yaşanan olaylardan konuştuk,çiftliğinde ağırladığı gönüllü çalışma grubu üzerinde konuşmaya fırsat bulamadan kendisi , oğlunun geçirdiği bir kaza üzerine Antalya ya gitmek üzere ayrıldı.Geçmiş olsun dileklerimi bir kez daha iletiyorum.Gece çiftlikte gönüllü çalışma grubundaki arkadaşlarla geç vakitlere kadar konuştuk.Değirmen çiftliğinin Müdürü sayın Hamit ÇAM arkadaşıma da sonsuz teşekkürler ediyorum.Değirmenin güzel restoranında zeytinyağlı mezeler eşliğinde şaraplarımızı yudumladık.

Ertesi gün Selçuk'ta aday tadım panelindeki arkadaşımız Ahmet bey ile bir araya geldik.Selçuk parkında otururken heykeltraş Mehmet AKSOY ile tanışma fırsatım oldu,hep beraber OVA'L yumurta süslemeciliği sergisini gezdik.30 Temmuza kadar Efes Müzesinde sergileniyor tavsiye ederim.26 ağustos 12.30 da ise Mehmet AKSOY beyin yaptığı, Selçuk ta bulunan kurtuluş savaşı adımlarını simgeleyen heykelin gölgesindeki Atatürk'ü mutlaka görün.İsa bey caddesi No: 2 de bulunan EFES KÖFTECİSİ ne gidin ama zeytinyağlı yemekler yiyin , harika zeytinyağı tadın.Bozuk olmayan yağ tattığım tek yer oldu diyebilirim.

Öğleden sonra ŞİRİNCE ye çıktık,güzel bir köy,Sevan NİŞANYAN çok şeyler katmış ama bir o kadar da sevilmiyor daha doğrusu köye katkılarından dolayı çekememezlik var.Kaçak inşaatçı diye söz ediyorlar kendisinden fakat köyü görmeden karar vermeyin.emeklere yazık etmeyin derim.Çöl içinde vaha nasıl olursa öylede olmuş.

Matematik köyünüde gezdik,ama uzaktan bakınca görünmüyor yeraltı şehri gibi.Tam karşısında kayalara kaya mezarı yapıldığı söyleniyor :)))) Sevan NİŞANYAN kendi oyma kaya mezarını yapıyor deniyor,bilmiyorum ama güzel reklam olmuş,herkes ondan bahsediyor.Köy içerisinde Zeytinyağları var markaları var üretim tarihleri var ama yağlar bayatlamış sıcaktan bozulmuş.Orada da beyaz şişe var.Dolaşırken 12 yaşlarında bir çocuğa sorduk nedir bunlar diye ? aldığımız cevap şu ; Tarım ilçe müdürlüğünün pet şişeyi yasakladığını söylüyor ve cam şişenin sağlıklı olduğundan bahsediyor.Demek ki herkes biliyor ama gereğini yapmıyor sonuç bu........

Son olarak Şirince den ayrılırken arkadaşımız Ahmet Bey Mürver şurubu diye bir şey içirdi ,yol üzerinde bir kır lokantasında içtik,tatlı şerbet gibi bir şey.Bir ağacın çiçeklerinden elde ediliyormuş.Soğuk içince şerbet tadı var.Ahmet Beye katkı ve yardımlarından,ilgisinden dolayı teşekkür ederim.Akşam üzeri Selçuk tan ayrılarak İzmir'e geçtim.Tariş tesislerinde Zeytinyağı Tadımına katılanlara verilecek sertifika töreni vardı.

Önceden organize edildiği her halinden belli olan bir tören oldu,orada olduğumdan memnun olmayan insanlar vardı,öyle hissettim.AAAA sizdemi gelecektiniz sizi beklemiyorduk sözleri hislerimde yanılmadığımı gösterdi.En son sertifika bana verildi :))))) sayın Cahit ÇETİN,sayın Mustafa Tan,Sayın Ümmühan TİBET hanım ve Yeni asır medya grubu ve Deulcom yetkilisi konuşmalar yaptı,sorun yokmuş gibi davranıldı.Ama asıl ilginç olan sanki eğitim teknik olarak verildi de scala belli oldu,iki göstermelik isim ortaya atıldı,çığlıkların bile sahte olduğu çok belli oluyordu.Ortaya verilen 2 isim Tariş tadımcıları ile tadım yapacaklarmış oldu tabi inandık .Hele bir sahne vardı anlatması nasıl olur bilemiyorum ama hani üniversitede kep törenleri yapılır ve kepler hep birlikte havaya atılır kutlamalar yapılır ya aynen öyle , ismi açıklanan bayan katılım sertifikasını havaya fırlattı :))) Bunun bir kıstas olmadığı açıklansa idi diğer insanların aaa biz kazanamadık homurtuları olmazdı.Orada bulunmamın asıl nedeni Sayın Mustafa TAN ile görüşmekti onu da başardım.Ayak üstüde olsa 15 dakika kadar konuştuk,incelik ve nezaketinden ötürü sayın Mustafa TAN'a teşekkür ediyorum.Yemek ve çay davetine ,acil olarak ayrılmam gerektiğinden olumlu yanıt veremedim belki ama, yinede inceliktir.Her şey ilklerle başlar.!!!!! Baştan şunu söyleseler biz Zeytinyağını tanıtacağız, gerisi hikaye kimse inanmasın iş bulacağız,adam avutacağız demesinler.Tariş te değişime başlanmalı !!!!!! Koltuklarda ne var da kalkılamıyor anlamıyorum.Gençlerin önünü açmak gerekiyor.

Friday, July 17, 2009

Tansaş Zeytin Satarak 230 Bin Fidan Dikecek

CHA
15 Temmuz 2009,Çarşamba


Tanşaş, zeytin satarak fidan dikmeyi sürdürüyor. Müşterileriyle el ele vererek 3 yılda Ege'ye 200 bin fidan kazandıran Tansaş, şimdi de Şirince'ye 30 bin fidan dikiyor.

Tansaş'ın Şirince'de oluşturacağı 30 bin fidanlık orman alanına yönelik protokolün imza töreni için İzmir İl Çevre ve Orman Müdürü Doç. Dr. Osman Tatar, Migros Ticaret A.Ş. Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Şevki Tuncer ve Ege Orman Vakfı Başkanı Cem Bakioğlu ortak bir basın toplantısı düzenledi.

Ege Orman Vakfı işbirliği ile 2006 yılında 'Küresel Isınmaya Karşı Çözüm Siz Olun' sloganıyla harekete geçen Tansaş, Ege'nin bozulan orman alanlarını yeşertmeye devam ediyor. Müşterileriyle el ele vererek projenin kapsamını her yıl genişleten Tansaş, son olarak Ege Orman Vakfı tarafından üretilen zeytinleri Tansaş mağazalarında tamamen üretim maliyeti olan 5,5 TL'den müşterilerine sunuyor. Tansaş mağazalarından müşterilerin satın alacağı her kavanoz zeytin için 1 fidan dikilerek, Şirince mevkiinde 30 bin fidanlık ormanlık alan oluşturulacak.

Migros Ticaret A.Ş. Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcı Şevki Tuncer, geçen yıl 21 bin kavanoz zeytin satarak Torbalı'da 21 bin fidan diktiklerini belirtti. Tuncer, Tansaş mağazalarında 30 bin kavanoz zeytin satışından birer fidan da Şirince'ye dikeceklerini söyledi. Başlattıkları çevre projesi ile 2006 yılında Urla'ya 100 bin fidan dikildiğini hatırlatan Tuncer, bugüne kadar ise Ege'nin tahrip olmuş, yanmış orman alanlarına 200 bin fidan dikildiğini açıkladı. Tuncer, son olarak Tansaş'ın çevre dostu tüketicilerinin yoğun ilgi gösterdiği zeytinlerin her 1 kavanozu için 1 fidan dikilerek, Şirince'de 30 bin fidanlık orman oluşturulacağını kaydetti. Zeytinin mağazalarında üretim maliyeti olan 5,5 TL'den müşterilerle buluştuğuna dikkat çeken Şevki Tuncer, böylelikle 430 gramlık kavanozlardaki İzmir Şirince mevkiinde yeni 30 bin adet fidana dönüşeceğini belirtti.

Zeytinyağından detarjan ile çevremizi kurtaralım

İzzettin Yurtsever
Queen Elizabeth Hotel Genel Müdürü
Turizmde bu sabah
9.7.2009


Avrupa'nın en çevreci ülkesi olarak kabul edilen Finlandiya, kimyasal maddelerden arınarak daha temiz ve daha yeşil bir dünya oluşturmak için 1.Küresel Kimyasal Maddeler Forumu 27-29 Mayıs 2009'da Helsinki'de düzenledi.

Bilimsel riskleri gidermek üzere REACH (AB'nin yeni kimyasallar politikasını oluşturan sistem) kuruldu. Herkesin tüketici olduğunu, günlük yaşantıda yediğimiz-içtiğimiz-giydiğimiz her üründe ve çevremizde çok zararlı-orta zararlı-az zararlı kimyasal maddeler bulunduğuna dikkat çekilip, yasalar gereği bu konuda en duyarlı sektörün kimya sektörü olduğuna dikkat çekildi.

Özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde denetimin yetersiz olduğunun altı çizildi.Bilimsel riskleri gidermek için ECHA(Avrupa Kimyasal Maddeler Ajansı)nın kurulduğuna dikkat çekilirken, Finlandiya Başbakanı Matti Vanhannen ülkesinin kimya sektörü ile dirsek temasında olduğunu, sivil toplum-siyasi çevre ile ilgili makamlar ve iş dünyası ile işbirliği yaparak dünyanın karşılaştığı zararı en düşük düzeye indirmek için barışçıl bir çalışmaya gerek olduğunu belirtti.

FORUM'DAN ÇIKAN AB'NİN ÖZET AÇIKLAMASI : ''İNSAN VE ÇEVRE İÇİN EN İYİ ATILIMI KİMYA SEKTÖRÜ YAPMALI''

İşte AB'nin ve tüm Dünyanın (Singapur'da şişe içinde arıtılmış lağım suyu içilmektedir)çağımızdaki doğayı en fazla tehdit eden tehlikelerin başındaki Çevre Kirlenmesine devrim yaratacak en aktif katkıyı müthiş buluşu bir Türk Firması yıllarca süren AR-GE çalışmaları sonucunda dünya tüketicilerine sundu.
Dünyada çığır açacak bu eşsiz buluşun patenti alındı, Üniversiteler ve Tübitak da faydalı ürünü belgeledi.

Dünyada ilk ve tek olarak %100 naturel zeytin ve defne yaprağından imal edilen, diğer deterjanlardan daha etkili temizleme gücüne sahip olduğu kanıtlanan deterjan sentetik yüzey aktif kimyasalları da içermiyor. İçerisindeki aktif maddelerin %80'ini parçalanma özelliğine sahip.Ambalajı da doğaya uyumlu, yumuşatıcı gerektirmeyen, makineyi kireçten koruyan, cilde zarar vermeyen, çamaşırları yıpratmayan ve ütüye hazır bu süper deterjan su ve enerji tasarrufunda da avantajlar sağlıyor. Mevcut konsantre ve toz deterjanlardan daha etkili temizleme gücüne sahip olduğu yapılan test ile kanıtlanan üründe petrol türevi kimyasal kullanılmıyor.
Mevcut deterjanların yurt dışından ithal edilen esas dolgu maddesi sülfat-aktif madde olarak lapsa-sedes-alüminik gibi kimyasallardır. Bu üründe bütün hammadde yerli malı. Yurt dışından herhangi bir katkı maddesi kullanılmıyor.

New Matic isimli yerli ve yeni naturel konsept, bu ürünün fiyatı daha yüksek olması gerekirken firma bu konuda da tüketicilere çevre adına cazip fiyat politikası ile destek veriyor.

Günlük 100 ton toz ve 50 ton sıvı deterjan üretme kapasiteli fabrikaya sahip olan firmanın evsel ve endüstriyel çamaşır deterjanı yanı sıra zeytinyağından üretilen dünyanın ilk ve tek tablet bulaşık deterjanı,zeytinyağından yapılan katı ve sıvı sabun, şampuan, duş jeli, sıvı bulaşık deterjanı ve diğer temizlik ürünü kimyasalları piyasada satışa sunulmaktadır.

Bu aşamada tüm çevre dostları ve insan sağlığını her şeyin üstünde tutan, dünya tüketicilerine evsel ve endüstriyel üretime başlanan tüm semavi dinlerinde kutsallığı belirtilen doğanın mucizesi zeytin ağacının eseri olan bu ürünü kısa sürede tüm dünyaya tanıtıp, yaşlı ve kirlenen gezegenimize önemli çevresel katkıda bulunmak için kullanımını yaygınlaştırmak gerekmektedir.
Çevre Bakanlığı– Turizm Bakanlığı ve Sanayi Bakanlıklarından alınacak çevreye duyarlı ürün belgesi gitgide artmakta olan Çevreci Oteller ve Sanayi Kuruluşları için bu ürün tercih nedeni olmalıdır. Hatta bu ürünü kullanan tesislerin kapısına ''BU TESİS DENİZİ VE ÇEVREYİ KİRLETMEYEN DOĞANIN MUCİZESİ ZEYTİNDEN YAPILAN KİMYASALLAR KULLANMAKTADIR'' plaketi asılmalı, çevreci kurumlara ürün tanıtılarak kamuoyu desteği alınmalı ve İlgili Bakanlıklar tarafından sağlığa ve çevre kirlenmesine en az zararlı bileşimlerin saptanıp bu standardın dışında deterjan üretimine izin verilmemesi gerekmektedir. Artık seyahat eden,tatil yapan turistler çevreci tesisleri tercih ediyor, doğaya saygı gösteren, doğallığı konsept olarak sunan tesisleri arıyor.
Bolluğun, adaletin, sağlığın, güzelliğin, üstünlüğün, barışın, zaferin, gururun, bilgeliğin, aklın, ölümsüzlüğün, arınmanın ve yeniden doğuşun simgesi olan 1000 ila 3000 yaşına kadar yaşayabilen yanlızca meyvesi ve ondan elde edilen yağı değil; yaprağı da, insan sağlığı yönünden önemli olan kutsal Zeytin ağacı üzerine Allah'ın Kuran'da ayetlerde buyurulduğu gibi yemin etmektedir.Zeytin için sevgili peygamberimiz hadislerinde ''Zeytinyağı 70 derde devadır. Zeytin yağı yiyiniz ve onu vücudunuza sürünüz. Çünkü o mübarek bir ağaçtan meydana gelmektedir.''diye buyurmaktadır.
Temizlik ve Temiz Çevre ile ilgili Kuran-ı Kerim'de bir çok ayetlerde adı geçen ve Allah'ın nurundan yarattığı öne sürülen ve sıvıların üstüne çıkan bu mübarek ağacın yağı içerisinde ne olduğu hala bilinemeyen bulunamayan bazı kimyasallar ihtiva etmektedir.Zeytin yağını zeytin yağı yapan bu kimyasallardır.

Bu kimyasallar zeytinyağını normal oda şartlarında sakladığınız zaman asırlar boyunca bozulmadan yenilebilecek evsafta kalmasını sağlamaktadır. Yani bu madde veya maddeler zeytinyağına antioxidan olarak etki etmektedirler. Zeytinyağını zeytinyağı yapan bu malzeme yoğun bir şekilde zeytin çekirdeğinin içerisindedir.
Bu faydayı elde etmek için ise kahvaltılarda yenilen zeytin çekirdeklerini atmayıp yutmak gerekir. Yutulan Zeytin çekirdeği boğaz boşluğundan mideye girene kadar eriyen yediğimiz tek maddedir. Yani hazmı en kolay yiyecek olan zeytin çekirdeği bile ülser gastrit gibi mide problemlerini bitirdiği gibi bağırsak ve sindirim yollarını düzenlemekte, basur ve prostatı engellemekte vee iç organlarda oluşabilecek kanserojen hücre riskini binde birlere indirgemektedir..

Zeytinyağından yiyecek olarak yararlanmanın dışında Geçmişi M.Ö. altı binlere kadar uzanan sabunun yanı sıra günümüzde çeşitli kozmetik ürünler,şampuan,duş jeli, el ve ayak kremleri, vücut yağları, zeytinyağı çayı gibi bir çok doğal ürün üretilmektedir.
Sofralık zeytinde dünya ikincisi, zeytin yağında dünya 5`incisi olan Ülkemizde katı ve sıvı sabun, elde yıkama ve matik deterjan, bulaşık deterjanı ile toz ve sıvı yüzey temizleyicilerinden oluşan temizlik ürünlerinin 2007 üretimi 1.8 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
Temizlik ürünleri pazarının 2007 yılı cirosu 2.7 milyar dolar olmuştur.
2007 yılında sadece çamaşır makinesi deterjanı üretimi 760 bin ton olarak gerçekleşti. Yıllık ciro ise 740 milyon YTL olmuştur.
2007 yılında 184 milyon dolar tutarında 228 bin ton temizlik ürünü ihraç edilmiştir.
231 milyon dolar tutarında 126 bin ton ithalat yapılmış olup, Türkiye'deki temizlik ürünlerinin yüzde 4'ü merdiven altı üretimidir.
Sağlıklı yaşam ve sağlıklı çevre için herkesi, çevreci kurumları zeytin ağacı dikmeye, daha fazla zeytin ve ve zeytinyağı tüketmeye, zeytinden yapılan ürünler kullanmaya insanlık adına davet ediyorum.

DETERJANLARIN ÇEVREYE ZARARLARI:

Deterjanlara temizleyici özellik veren yapısındaki yüzey-aktif maddelerdir. Üreticiler çoğunlukla deterjanlar içinde pahalı olan bu maddeleri düşük oranda (%10-30) kullanmakta, onun yerine ucuz olan bentonit, kaolin, değişik tuzlar, asitler ve silikatlar gibi temizleyici özellikleri olan suda az eriyen inorganik maddeler karıştırmaktadırlar. Bir deterjanın yapısındaki biyolojik bozulmaya (biyodegredasyon) uğratmayan maddelerin oranı onun çevre kirlenmesi ve sağlığa olan zararlarının göstergesidir.
Deterjan içerisinde bulunan yüzey-aktif madde dışında önemli oranda (%70-90) bulunan temizleyici, beyazlatıcı, yumuşatıcı, köpürtücü, parlaklık verici ya da antiseptik özellik veren katlı maddelerinin çoğu da yüzey-aktif madde gibi insan organizmasına gıdalarda ve diğer yollardan girdiklerinde dokularda iritasyon sonucu olumsuz etkilere neden olabilmektedirler. Her ne kadar bu maddelerin kanserojen etkili olduklarına ilişkin bilgi olmasa da bir çok kanser türünün dokuların sürekli iritasyonu sonucu oluşabildiği literatürlerde vardır.
Ülkemizde üretilen deterjanlara katılan dedosil benzen (DDB) yüzey-aktif maddesi kimyasal yapısında sağlam halkalı gruplar içerdiğinden su ve toprakta bakteri ve enzimlerin etkisiyle oldukça güç çözünmekte dolayısıyla doğada giderek birikmektedir.
Sentetik deterjanların içerdikleri fosfor nedeni ile alıcı ortamlarda ötrofikasyona neden olduklarının yanısıra ayrıca deterjanların sulara neden olduğu köpük,estetik bir sorun olarak ortaya çıkar. Bunun ötesinde deterjanlar kimyasal yapılarına bağlı olarak alıcı su ortamlarında çeşitli düzeylerde kirliliğe neden olabilirler.Deterjanların ham maddesi olan alkilbenzen sülfanatlar (ABS) alıcı ortamlarda parçalanması çok güçtür. Bu nedenle pek çok ülkede deterjan üreten endüstriler ABS üretimini durdurmuş ve onun yerine lineer Alkil Sülfanat (LAS) üretimine başlamışlardır.LAS'lar aerobik koşullarda biyolojik olarak kolay ayrışabilmekte ve deterjanlarla kirlenme problemi azalmaktadır.Bir diğer önemli kirletici maddede deterjanlarda katkı maddesi olarak kullanılan ve yüzey aktif aktif maddelerin etkinliğini artırmada özelliği olan Sodyum Tripolifosfat (STPP) olup, kullanımında da çeşitli kısıtlamalar ve yasaklamalar söz konusudur. Katkı maddelerinin birinci görevi suyu yumuşatmaktır. Bunların birçok avantajları yanı sıra fosfor içermesi nedeni ile önemli çevre problemlerine yol açmaktadır. Çünkü STPP içerdiği yüksek düzeydeki P (fosfor) nedeni ile sularda alg çoğalmasının artmasına ve dolayısıyla oksijen azaltımına neden olmaktadır. Bu durumda su canlıları yok olup,Ötrofikasyon ortaya çıkmaktadır.
1960'lı yıllarda A.B.D gibi bazı batı ülkelerinde deterjanların doğa kirlenmesinde önemli rol oynadığı belirlenmiş ve bu konuda bir dizi önlemler alma zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Kullandığımız her gram deterjanla sağlığımızı ve çevremizi tehlikeye atıyoruz.2010 da 20 milyon insan kanserli olacağı tahmin edilmektedir.

Çevreyi kirleten malzemelerden—plastik ambalaj, deterjan, temizlik maddeleri vs.—mümkün olduğu kadar uzak kalmalı, ya da kullanmaya mecbur isek en az miktarda kullanmalıyız.
10 litre suya 1 lt ürün, çamaşırhanede 1 lt suya 2 gram deterjan konuyor. 60 kğ malzeme için 300 lt su tüketilmektedir. Yani 1 e 5.

Otellerde geceleme başına 3 kğ tekstil yıkanmaktadır. 150.000 geceleme yapan bir tesiste 450 ton çamaşır 2 günde bir yıkandığında 225 ton yapar. Her kğ için 10 gram ana yıkama(new matik) yani 2.5 ton. Bunun yarısı kadar normalde yumuşatıcı kullanıldığında 3.750 kğ eder.

Otellerde temizlik ürünlerinin %40 çamaşırhanede, %35 i mutfakta, %25 i katlarda ve genel alanlarda tüketilmektedir. Lüks bir otelde 30 kalem ürün kullanılmaktadır. Normalde iyi bir otel 20 kalem ürün kullanır. Otellerde para ödeyen kişi başına düşen(geceleme başına) toplam temizlik malzemesi tutarı 125 gram civarıdır.Buna otelde çalışan personel toplamının 1/3 de ilave edilerek hesaplanır.Bu asrın başında sabun elde edilmesinde kullanılan yağların kıt bulunması, temizleyici başka maddelerin bulunması için çalışmaların başlamasına neden oldu.
Ham petrolden sentetik yolla elde edilen deterjan üretilmesine başlandı.
Çeşitli gıda maddeleriyle vücudumuza giren miktarı yapacağı zarar yönünden önemlidir. A.B.D'de bir günde insan vücuduna giren deterjan yüzey-aktif maddesinin 0.3-3 mg arasında olduğu belirtilmesine karşın ülkemizde bazı yörelerde yapılan çalışmalar içme sularında çok yüksek miktarlarda deterjan bulunduğunu ortaya koymuştur.
Sonuç olarak medeniyet gereği olan temizlik işlerimizde kullandığımız deterjanların vazgeçilmez yararlarının yanında çevre kirlenmesi ve özellikle sağlığımız açısından zararlarından korunabilmek için üretimlerinin kontrol altında tutulması zorunludur.

Nitekim 1978 yılında Marmara denizinde 126 balık çeşidi varken bu gün bu sayı 25 çeşide inmiştir. 2050 yılına kadar da denizlerdeki canlıların %98 inin yok olacağı tahmin edilmektedir.(Oxford başta olmak üzere amerikan üniversitelerinin açıkladıkları raporlardır.)
Küçük çocukların boğaz enfeksiyonu geçirmelerinin en başlıca sorumlusu bu deterjanlardır.
Dünyada en büyük deterjan ve temizlik maddeleri üretici, ihracatçı ve ithalatçı ülkeleri Avrupa Birliği ülkeleridir. AB ülkeleri dünya deterjan ve temizlik maddeleri ihracatının yüzde 57.5` ini, ithalatının ise yüzde 50` sini oluşturmaktadırlar. Son yıllarda daha çok önem kazanan çevre faktörü, deterjan sanayisini çevre dostu ürünler geliştirmeye yöneltmektedir.
Son yıllarda deterjan sektöründe daha etkin formüllü ve daha küçük hacimli kutularda sunulan konsantre deterjanlar önem kazanmıştır.

ÇEVRE SORUNLARI :

İnsan ve diğer canlıların yaşam ortamı olan su, hava ve toprağın endüstriyel teknolojinin gelişmesine paralel olarak çeşitli sentetik maddeler ve diğer toksik atıklarla hızla kirlenmeye yüz tutması daha şimdiden Dünyanın bir çok yöresini yaşanmaz duruma getirmiştir.

Çevre kirlenmesinde rol oynayan organik ve inorganik maddelerin sağlık üzerine olan olumsuz etkileri gıdalarla ya da diğer yollardan organizmaya alınmalarıyla olmaktadır. Şu an, tabiatta 1000 yılda yaratılmış petrolü 1 günde tüketiyoruz. Daha geçen yüzyılın başlarında dünyanın yakıt rezervleri full iken, şimdi göstergelerde kırmızı ışık yanıyor.
Atık sulardaki kimyasal maddeler ve organik bileşikler suda çözünmüş olan oksijenin miktarının azalmasına sebep olur. Bu da suda yaşayan bitki ve hayvanların ölüm oranlarını arttırmaktadır. Çiftçiler tarafından daha verimli ürün elde edebilmek için kullanılan gübreler,yağmur gibi etkenlerle yeraltı ve yer üstü sularına karışmaktadır. Yüksek oranda nitrat (NO3-) ve fosfat (PO4-3) içiren gübreler suya karıştığında suda yosunların daha fazla üremesini sağlar. Bu da yosunların diğer canlılardan daha fazla oksijen kullanmasına sebep olur ve diğer canlıları tehdit eder. Bu tür sular da pis kokulu ve kötü tatlı olurlar. Benzer olarak deterjanlar ve tarım ilaçları da su kaynaklarını önemli ölçüde kirletmekte olup canlı hayatını tehdit etmektedir. Ancak,bu kullanılan maddeler bakteriler tarafından parçalanabilir hale getirilebilirse kirlenme oranı azaltılabilir.
İçme suyu az gelişmiş ülkelerdeki kırsal kesimde yaşayan insanların %61'i ve şehirlerde yaşayanların %26'ı sağlıklı içme suyu içememektedir. Her yıl 5 milyon kişi su sebebiyle oluşan hastalıktan ölmektedir.
Ülke dışındaki su havzalarından taşınan kirlilik,sanayi gelişimine paralel olarak gerçekleşen nüfus artışı, plansız kentleşme, denetimsizlik, partizanlık, eğitimsizlik, rant edinme,petrol kökenli ve deterjan gibi doğada kolay parçalanmayan sentetik organik maddelerin tüketiminin artması, kültür balıkçılığı, evsel ve sanayi atık sularının iyi arıtılmadan denize boşaltılması,turistik tesislerin ve yapılaşmanın sahillerde çoğalması, alt yapının yetersiz olması, yat turizmi, endüstriyel ve tarımsal faaliyetler sonucu atıkların artması sularda kirlenmeye neden olmakta bu da sonuç olarak canlı ekosistemi bozmaktadır.
Turistik ve ticari amaçlı Gemilerin normal operasyonlarından kaynaklanan sintine ve atıklar ile çöplerini denize boşaltmaları ve, bu gemilerin legal veya illegal yollardan taşıdıkları tehlikeli atıkların veya maddelerin denize boşaltmaları kontrol ve cezalarla engellenmelidir.
Çevreye duyarlı olmanın bu kadar önemli olduğu günümüzde bizler kendimizi ve kurumunuzu yeteri kadar koruyor muyuz?
1 litre atık su 8 litre tatlı suyu kirletiyor. Kirli sular yüzünden yılda 250 milyon kişi hastalıklara yakalanıyor ve 1 milyon 800 bini çocuk olmak üzere 5 milyon insan ölüyor. 50 yaşın altındaki ve bebek ölümlerinde inanılmaz bir artış var... Bunların hepsi atık suya bağlı.
50 yaşın altında ölümlerde ülke olarak bir numaradayız. Bizi neyin zehirlediğini bilmeden ölüyoruz. Atık suların etkisinin çok kötü olduğunu biliyoruz. Atık suyun yüzde 80′i arıtılmıyor bizim ülkemizde. Avrupa'da yüzde 90′ı arıtılır. Durum böyle. Ülkemizde son zamanlarda bebek ölümlerinde inanılmaz bir artış var. Sebebi de ishal. İshalin sebebi ise su. Su kaybı oldukça bebeğe su veriyorsunuz. Kaynatılmadan içilen sular öldürüyor. 50 yaşın altındaki ölümlere ve kanser vakalarına baktığımızda dönüp dolaşıp su mevzusuna geliyoruz. Çevre kirliliği, atık su kullanımı kanser yapıyor. 250 organize sanayi bölgesinde sadece 37'sinde arıtma tesisi var. Bu suyu içen hayvanların zaman zaman telef olduğu görülüyorMeyveler, sebzeler atık suyla yıkanabiliyor. Ya da atık sudaki zehir bitkinin DNA'sına da giriyor. yeraltından çekilen sularda tükeniyor ve akiflerin dengesiz bozuyor, su tuzlu çıkabiliyor.
ÇEVRE SORUNLARININ TURİZME OLUMSUZ ETKİLERİ :
Sera gazlarının neden olduğu küresel ısınma sonucunda sıcaklıkların artması, iklimlerin bozulması, global iklim değişikliği neticesi kuraklık ve sel baskınlarının artması, yağmurların azalması, çölleşme, yer altı sularının sondajla çekilip akiflerin dengesinin bozulması, buzulların erimesi, okyanusların ısınması, depremlerin artması, büyüyen enerji sorunu nedeniyle sık sık elektriklerin kesilmesi, nükleer enerjiye çevrecilerin karşı çıkması, petrol rezervlerin azalması, turistik tesislerin ve düzgün arıtmasız yerleşim yerlerinin deniz suyunu kirletmesi, kanalizasyon sorunu, deterjan gibi kimyasal maddelerin deniz dibindeki yaşamı yok etmesi, trafik-elektronik-mekanik-yoğunluk-gürültü-görüntü-çevre-su-toprak kirliliğinin artması, kimyasal ilaçlamanın zararları, otellerde çokça kullanılan plastiğin çevreye zarar vermesi, uçakların küresel ısınmaya neden olan karbondioksit gaz salınımı nedeniyle havayı kirletmesi, orman yangınları, çeşitli amaçlarla ormanların yok edilmesi, rant nedeniyle orman arazilerinin imara açılması, ağaç ve bitki dokusunda tahribatın artması, aşırı betonlaşma, kıt kaynakların israf ve bilinçsiz kullanma sonucu azalması, erozyon ve çevresel nedenlerle tarımda üretimin gerilemesi ve verimliğinin azalması, nüfusun artması, kentleşme ve sanayileşmenin hızlanması, savaşların artması, ozon tabakasının incelmesi, , bazı canlı türlerinin yok olması, organik kirlenmenin devam etmesi, Antartika'nın yok olması, denizlerin yükselmesi, atıkların artması, yorgun gezegenimizin nükleer denemelerle dengesinin bozulması, fosil yakıtların yoğun kullanılması nedeniyle asit yağmurlarını artırması, kanser gibi öldürücü hastalıklarda önemli artışlar olması, ölümle sonuçlanan vakalarda artışlar olması, sağlıklı içme suyu probleminin artması, bilinçsizce avlanma nedeniyle biyolojik çeşitlilikte azalma olması, sahil yerlerinin plansız-programsız yapılaşmaya açılması ve kaçak yapılaşmanın artması, astım- kronik bronşit gibi çeşitli solunum yolu hastalıkları-kalp ve damar hastalıkları-böbrek rahatsızlıkları- çeşitli kanser vakaları-çeşitli göz hastalıkları-kolera gibi çeşitli bulaşıcı hastalıkların ve işitme bozukluklarının artması, insan psikolojisinin bozulması, saldırgan davranışlar - stres - huzursuzluk - boşanmalar - gelecekten kaygılanma - işsizlik - kendini yalnız hissetme - mutsuzluk gibi kötü sonuçlara neden olan çevre sorunları turizmi olumsuz etkilemektedir.

Çevre sorunları 50 yıldan beri dünya gündemindeki en önemli sorunlardan biri olmuştur. Çevre sorunlarının artması çevre kirliliğinin boyutlarını yerel kirlilikten, bölgesel asit kirliliğine, küresel ısınma ve ozon tabakasının delinmesi ile ortaya çıkan küresel kirlenmeye doğru genişletmektedir.
Çevre sorunları insanlar ve diğer canlılar üzerinde birçok önemli ölümcül hastalıklara sebep olmakta ve her geçen gün daha da artan bu hastalıkların yanı sıra psikolojik hastalıklarda ortaya çıkmaktadır..
Çevre kirliliği hava kirliliğinde olduğu gibi binalar, araç ve malzemeler üzerinde de olumsuz etkiler meydana getirmektedir.

ALL INCLUSIVE'IN ÇEVREYE OLUMSUZ ETKİLERİ :

Bugünkü piyasa şartlarında uygulamayı tercih etmekte olduğumuz all inclusive konsepti gerçekten yorucu, yüksek tempolu, tüketimi furyaya dönüştürerek özendirdiği, oda kullanımında-masada-büfede tüm gün doldur boşaltın rutin yapıldığı, azalan kaynakların israfını hat safhaya çıkarttığı, bu kar marjları ile turizm hamallığı yapılıp tesislerin aşındırıldığı, otel restoranları ve lobby'lerinin yönetmeliklere göre yerden kazanmak için genişçe yapılmadığından oturma kapasitesinde hizmeti aksatan memnuniyeti ve kaliteyi düşüren bir görünüm ortaya koyması, personeli bitkin düşürdüğü, verilen hizmetin karşılığının alınmadığı, zerafet ve şahsileştirilmiş hizmetlerin yerine daha genel hizmetlerin verildiği, hijyene yoğun tüketim nedeniyle yetişilmediği, maliyetlerin aşağı çekilmek istenmesi sonucu sağlıklı gıdaların birinci derecede tercih edilmeyip bir dizi sorunların ortaya çıktığı,gıda güvenliğine yeterince dikkat edilemediği, kalifiye elemanın çalışmak istemediği, eğitimin yeterince yapılamadığı, standartların oluşturulamadığı, maaşların emek karşılığında artırılamadığı, artan balık talebini karşılamak için denizde kurulan balık çiftliklerin denizi kirletmelerine olumsuz katkıda bulunduğu, her yeni all inclusive uygulayan tesisin denizin kenarında kurulup en büyük sermayemiz olan denizin kirlenmesine olumsuz katkıda bulunduğu, tüm alanlarında toplu ve yoğun hizmet verilmesi nedeniyle enerjinin fazla tüketilmesi sonucu elektrik kesintilerine neden olduğu, aşırı yiyecek artığı çöplerden dolayı haşere ve sineklerin çoğalmasına ortam yarattığı, kalite sistemlerinin gerçek anlamda uygulanamadığı, tesisler dolsun diye ürünün ucuza satılması ile oluşturulan kitle talebinin destinasyonların alt yapı ve diğer yıpranma maliyetlerine neden olduğu, özellikle yiyecek-içecek de ayrıca enerji-su-kağıt-deterjan ve diğer israfların hat safhada olması sonucunda fiyata yansıtılmayan hizmetlerin karlılığı azalttığı, 5 yıldızlı bir otelde toplam harcamaların %30-35 inin yiyecek içeceğe gittiğini, 5 yıldızlı 200 odalı bir otelde yiyecek içecek ürünlerinin bir aylık tüketim miktarının orta boy bir ilçenin tüketimini geçtiğini, all inclusive de kişi başına 5 kğ yiyecek tüketilmekte olup bunun yaklaşık 1/3 ü çöpe gitmesine neden olduğu, bu rakamın Antalya'ya gelen turist sayısı ve ortalama gecelemesi ile çarpıldığında her bir yiyecek kaleminin milyon tonları geçmesine neden olduğu, artan her 1 litrelik atık yağın 1 milyon litre içme suyunu kirletmesine olumsuz katkıda bulunduğu, konseptin her yeni açılan tesiste daha fazla ücretsiz hizmet verme yarışına soktuğu, tüketici haklarının yeterince korunamadığı, reklamasyonları arttırdığı, turizmcileri konukseverlikten maliyet severliğe yönelttiği, kaçak yiyecek ve içecek ürünlerinin ve kalitesiz - güvencesiz ürünlerin cost nedeniyle tercih edildiği, obezeliği - et tüketimini ve dengesiz beslenmeyi özendirdiği, çocukların sağlıksız tüketici olmasına ortam hazırladığı, çevre ve sağlık koşullarını elverişsiz kıldığı, nefsin terbiye edilmesini zorlaştırdığı, tatilde yiyecek-içecekten kaynaklanan rahatsızlıkları artırdığı gibi yukarıda sıraladığım konularda hem turizmcilerde hem de toplumda rahatsızlıklar dile getirilmektedir.

TÜKETİCİLERE DETERJAN VE KİMYASALLAR KONUSUNDA UYARILAR :

Alışveriş yaparken mutlaka etiketleri okuyun. İnsan sağlığına ve çevre kirliliğine neden olan maddelerin bulunduğu ürünleri satın almayın.
-Çamaşır suyu ve deterjan yerine arap sabunu ya da zeytinyağlı sabun kullanın.

-Ekolojik tarım ürünlerini tercih edin.

-Bebeğiniz için tek kullanımlık bez değil, yıkanabilen bez kullanın.

-Plastik bardak, tabak gibi eşyaları kullanmayın.
Ovarak temizlik için, ovma işlemini boraks ile yapın, sonra bol suyla temizleyin.

-Dezenfektan hazırlamak için, sıcak suya yarım bardak boraks katın ve uygulayın.

-Bulaşık yıkarken makineye deterjan yerine eşit miktarda boraks ve çamaşır sodası kullanabilirsiniz.

-Mobilyalarınızı cilalamak için, yarım litre bitkisel yağa 1 yemek kaşığı limon yağı koyun ve yüzeye uygulayın.

Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne
sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya
fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir.
Deterjanı çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.

-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür,
kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer
sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da
limonlu suyla silin.

-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven
kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve
ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci
eldiveni: Pamuk eldiven)

-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle
halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla
temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.

Monday, July 13, 2009

Türkiye 1998'de ayrıldığı UZK'ya geri dönüyor

YURDAGÜL ŞİMŞEK
Radikal
12 Temmuz 2009,Pazar


Türkiye 500 bin dolarlık yıllık aidatı pahalı bulduğu için ayrıldığı Uluslararası Zeytin Konseyi'ne (UZK) yeniden girmeye hazırlanıyor. Konsey zeytincilik konusunda dünyaya yön veriyor

ANKARA- Türkiye, yıllar önce 500 bin dolar olan yıllık aidatı pahalı bularak çıktığı Uluslararası Zeytin Konseyi’ne (UZK) yeniden girmeye hazırlanıyor. Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağı ticaretinde dünyaya yön veren Konsey’e üyeliğine hem muhalefet, hem de sektör temsilcileri tam destek veriyor.
CHP’ye göre, bu karar ile Türkiye’nin bu kuruluştan çıkma yanlışından geri dönülüyor; ancak AKP’nin zeytin politikası nedeniyle Türkiye’nin Konsey’e üyeliğinin anlamı kalmayabilir. ‘2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’ TBMM’ye sunuldu. Tasarının yasalaşması ile Türkiye, 1998 yılında yıllık aidatlarını çok yüksek bulduğu için ayrıldığı UZK’ye yeniden dönmüş olacak.
Tasarının gerekçesinde, zeytinyağı üretiminin yaklaşık üçte birini ihraç eden Türkiye’nin, dünya siyah zeytin üretiminde birinci, genel olarak sofralık zeytin üretiminde ikinci, zeytinyağı üretiminde ise dördüncü sırada yer alması nedeniyle önemli bir üretici ülke konumunda olduğu belirtildi. Türkiye’nin bu konumundan gelen güçlü avantajını koruyabilmesi için, uluslararası platformlarda yer alarak teknolojik gelişmeleri takip etmesi ve buralarda Türk zeytincilik sektörü menfaatlerine uygun politikalar oluşturması, bunları savunması gerektiği vurgulandı.
Gerekçede, Türkiye’nin 1963’te girdiği Konsey üyeliğinden yüksek üyelik aidatları nedeniyle 1998’de ayrıldığını belirtildi. 2005’te yapılan anlaşmayla üyelik aidatının ve Türkiye’nin tereddütte olduğu konuların düzenlenmesi kararlaştırıldı.
Anlaşmaya göre, taraf ülkeler dünya zeytin yetiştiriciliğinin entegre ve sürdürülebilir gelişimi için uluslararası işbirliği, zeytinyağları, prina yağları ve sofralık zeytinler için üretim, sanayileşme ve pazarlama konularında destek verecek.

Aidat 393 bin avro
Türkiye’nin üye olduğu dönemde UZK’ye her yıl 500 bin dolar aidat ödediği bildirildi. Bu nedenle üyelikten çıkan Türkiye’nin, yeniden üye olması durumunda yıllık aidatının Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin (UZZK) yaptığı araştırmaya göre 393 bin avro civarında olacağı belirtildi. CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Gürol Ergin, Türkiye’nin bu önemli kuruluştan çıkması ile yanlış yapıldığını belirterek, “Dünya zeytin ve zeytinyağcılığına yön veren bu uluslararası kuruluştur.
Dünyadaki zeytin, zeytinyağı ticaretiyle ilgili, teknolojik gelişmelerle ilgili ve zeytinyağının sağlığa etkisiyle ilgili bir
çok düşünce orada biçimleniyor. Yeniden Konseye dönmemiz yapılan hatanın giderilmesidir” diye konuştu.

‘O masada olmalıyız’
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Mustafa Tan, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin UZK’ya üye olduğu dönemde her yıl 500 bin dolar civarında aidat ödediğini ancak 1998 yılında aidat ve başka gerekçelerle çıkıldığını söyledi. Tasarının biran önce yasalaşıp kasım ayına kadar prosedürün tamamlanarak, Türkiye’nin üyeliğin gerçekleşmesini beklediklerini anlatan Tan, Türkiye’nin üyeliği halinde yıllık aidatının 393 bin avro civarında olacağını hesapladıklarını ifade etti. Anlaşma uyarınca üyelik aidatlarının ülkelerin üretim, tüketim, ihracat durumları gözönüne alınarak bir formülle hesaplandığını vurgulayan Tan, bunun karşılığında başta teknik yardımlar olmak üzere bir çok şey alındığını söyledi.
Türkiye’nin çıkma gerekçelerinin ortadan kaldırıldığını vurgulayan Tan, çıkma kararıyla Türkiye’nin boşluğunu Kuzey Afrika ülkelerinin doldurduğunu söyleyip, “Türkiye o masada olmalı. Aidat yüksek diye NATO’ya girmemezlik yapamazsınız” dedi.

Wednesday, July 08, 2009

FANCY FOOD FUARI EKONOMİK KRİZE RAĞMEN BAŞARILI GEÇTİ

08 Temmuz 2009,Çarş.

Dünya’nın en büyük ekonomisi Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen ve dünyanın en önemli gıda fuarları arasında yer alan, Uluslar arası Fancy Food Gıda ve Teknolojileri Fuarı, Summer‘09 International Fancy Food & Confection Show’a katılan Türk gıda ürünü ihracatçıları Türkiye’ye yeni ticari bağlantılar yaparak mutlu döndü. Fuara Ege İhracatçı Birlikleri organizasyonu ile 33 Türk firması Ulusal Katılım Organizasyonu ile katıldı.

28-30 Haziran 2009 tarihleri arasında ABD’nin New York şehrinde gerçekleştirilen ve ulusal katılım organizasyonu bu sene 12. kez Ege İhracatçı Birlikleri tarafından yapılan Summer‘09 International Fancy Food & Confection Show gıda fuarı başarıyla tamamlandı.

Zeytin ve zeytinyağı, kuru meyveler, domates ürünleri, konserve meyve ve sebzeler, meyve suları, gazozlar, sirke ve soslar, hazır yemekler, bal ve reçel, makarna, turşular, geleneksel Türk şekerlemeleri, bakliyat, baharatlar, bisküvi, kek ve krakerler gibi çeşitli gıda ürünlerinin üretimi ve ihracatı alanlarında çalışan 33 firmanın katılımıyla geçen yıla kıyasla daha da güçlenen ulusal katılım organizasyonunu değerlendiren Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri Sezmen Alper bu yıl 55. defa düzenlenen fuara yaklaşık 2.500 ABD'li ve yabancı firmanın stand açarak katıldığını, üç gün süren fuarı gerek ABD gerekse dünya genelinde yerleşik 20.000 civarında alıcının ziyaret ettiğini ifade ederek bu yıl toplam 33 firmanın katılımıyla gerçekleştirilen ulusal katılım organizasyonun bütün dünyanın içinde bulunduğu ekonomik kriz ortamına karşın önemli bir başarı olduğunu belirtti.

Fancy Food fuarın ABD pazarına girmek ve bu pazarda etkin olabilmek açısından önemine dikkati çeken Alper, dünyanın en önemli gıda ve içecek fuarları arasında gösterilen fuarın hemen hemen tüm sektörler için olduğu gibi gıda sektörü için de büyük önem arz eden ABD pazarını tanımak, pazardaki payımızı arttırmak ve mevcut konumumuzu sağlamlaştırmak için için önemli bir fırsat olduğunu belirtti.
Türk standlarına fuar süresince gösterilen yoğun ilginin memnuniyet verici olduğunu ifade ederek Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından 2006 yılı başından uygulamaya konulan ABD ile Ticareti Geliştirme Stratejisi çerçevesinde fuara katılan firmaların ilave devlet desteğinden faydalanma olanağına sahip olduğunu belirten Alper, “Bu yılki fuarda çok sayıda yeni katılımcı firmamız yer almakla birlikte, katılımcı 33 firmanın büyük çoğunluğu her yıl fuar katılımını tekrarlayan firmalarımızdır. Özellikle Amerikalı alıcılar açısından devamlılık, kalıcılık çok önemli" diye konuştu.
Alper, Türkiye’nin ABD’ye ihracatında gıda sektörünün payının yaklaşık yüzde 10 olduğunu, buna karşılık ABD’nin Türkiye’den yaptığı gıda ithalatının dünya genelinden yapmış olduğu toplam gıda ithalatı içinde %0,5 oranında bir paya karşılık geldiğini ve bu tür fuar katılımları ile pazar payımızı arttırmayı hedeflediklerini belirtti ve “İhracatçılarımızın bu ve benzer fuarlara katılımları aynı zamanda Amerikan pazarında yer alabilmeleri için gereken doğru ürün ve üretim tekniklerini, doğru ambalaj ve sunum şekillerini ve doğru pazarlama tekniklerini belirleme gibi konularda eğitici de olmaktadır. Ülkemizin yanı sıra Almanya, Arjantin, Avustralya, Avusturya, Belçika, Brezilya, Bulgaristan, Çin, Fas, Fransa, Hindistan, İngiltere, İspanya, Kanada, Meksika, Mısır, Peru, Şili, Tayland, Tunus, Yunanistan gibi ülkelerin ulusal katılım düzenlediği Summer 2009 Fancy Food Show fuarının başarısından hareketle, 27-29 Haziran 2010 tarihinde New York’ta düzenlenecek olan bir sonraki fuar için hazırlıklara şimdiden başladık” dedi.

Tuesday, July 07, 2009

Zeytine Sevdalı Eski Bir Öykü

Nihat Demirkol
"Herkes Biraz Donkişot'tur" kitabından alınmıştır


Başlarken, sadece benzer ve karşıt kavramların büyüsünden yararlanmak istemiştim; daha fazlası oldu. Yetişkin insanın, sembolleri yorumlama becerisine güvenerek yola çıkmıştık, nerelere geldik? Öykü içinde öykü desem ve satır aralarında, sizi zeytinle empati yapmaya davet etsem, bana katılır mısınız?

Yapraklı dalı, “barışın simgesi” sayıldı tarih boyunca. Sadece yaprağından nice ilaçlar üretildi. Bu soylu aileyi tanımlamak için, ona “Olea Europaea-Sativa” adını verdiler. Efsanelerde, bitkilerin dilinden anlayan ve ölümsüzlüğün ilacını arayan Lokman Hekim’in “kaybolan reçetesi”yle can buldu, tanelerinden çıkarılan yağının gizemi böylece yaşatıldı. İnsanlık tarihine damgasını vurmuş bitkilerin başında gelen “zeytin”, soframıza ulaşana kadar her zevkin ve tercihin “ nazına oynadı”. Kah iğneyle deldiler, kah taşla ezdiler onu. Tuzlu sularda beklettiler; bazen ağırlıkların altında buruşturdular yüzünü, bazen de nice baharatların tütsülediği lezzetlerle harmanlandı. Özellikle Ege’de, “zeytinyağlı mutfağı” denilen bir damak çeşnisi yaratıldı; bir kültüre adını verdi “ehl-i keyf”in “şaheser” dedikleri arasında...

Bütün bunlar yaşanırken, olmadan toplanan, acılığını gidermek için kısa süre kireç suyunda bırakıldıktan sonra, çoğu kez tad vermek için “limon ve rezene katılan salamura” da muhafaza edilen zeytinden “yeşil zeytin”i yaratmayı başardı meraklısı.

Bu bahsettiğim, kuşkusuz yöntemlerden sadece biriydi... Yeşil zeytinin dünya görüşümüzde yarattığı farklılığa ise, pek az kimse çatalın ucundaki “mütevazi” bir renkten fazlasını görerek baktı. Yaşama sevincini ve pozitif düşünceyi, bir zeytin tanesinin idddiasız varlığıyla bağdaştırabilenler de hiçbir zaman çoğunluk ta olmadı. Onların “ gönül gözü” kadar “ can kulağı” da kapalıydı. Hiçbiri “ dinlemenin ötesine geçebilmeyi, yani duymayı” da becerebilenlerden değildi...

Barmenler, günün birinde, bu sıradan yazgıyı “sıradışı ve beklenmeyen”e çevirdi...
Bilirsiniz, dry vermut(3/4 ölçek), dry cin (1 ½ ölçek) ve birkaç parça buzla çalkalanarak hazırlanan içkinize, usulca birer de “yeşil zeytin” bırakıverirler. Birer beyazı bulunmayan limon kabuğu ilavesiyle, “geleneksel- martini kokteyl”iniz hazırlanmıştır. Artık size düşen elinizde tuttuğunuz kadehi önemsemektir. Çünkü kokteyl sinerjidir, berekettir, uzlaşmanın diğer adıdır. Bütün kokteyller gibi martini kokteyl de yeterince eskidir; hatta Rockefeller kadar, Churchill kadar eskidir, fakat aynı zamanda eskimeyen bir geleneği temsil eder: “Uzlaşma yoksa lezzet de yoktur”. Kokteyl, farklılık ve benzerlerin yönetimidir; biraz da takım oyunudur. Takıma barmen, hatta kadeh bile dahildir.

Neden tek zeytin? Bu sorunun cevabı, “her bir tanenin kendi doğası içinde benzersiz ve tek olması mucizesi”nde yatar. Dışarıdan baktığınızda, aynı görünen “benzer”ler arasında bazıları vardır ki, aslında yaşarken fark yaratmaya adanmış bir varlığın temsilcileridir. Bu kokteyl’de yeşil zeytin, belki bir ayrıntıdır. Ama öyle bir ayrıntıdır ki, mükemmeli yaratan temel ve basit bileşenlerden biridir. Öyle ki, yeşil zeytin olmadan geleneksel Dry Martini Kokteyl tamamlanmış olmaz...

Öykü burada da bitmiyor. Fark yaratmak iddiası taşıyan ve ben “marka”yım diye kafa tutabilen bir “yeşil zeytin”, kulağıma son isteğini fısıldayıverdi geçen akşam: “son dakikalarımı bir martini kadehinde geçirmek istiyorum...” Bu ince zevkin “ asil beklentisi” ne kulaklarımı tıkayamazdım. Çünkü, yeşil zeytinin son isteğinde hayalgücü vardı. Fark yaratma isteği vardı. Paylaşıma bir davet verdı. Son isteğinde, gözlem vardı; eylem vardı... Yaratıcılık vardı; sinerji arayışı ve nihayet estetik kaygı vardı!

Konuyu, aklımca, “ne yaşarken, ne de ölürken, bir zeytin tanesi kadar olamayan bazı dostlara ithaf olunur” diyerek noktaladığımı sanıyordum ki, yeşil zeytinin hikayesini okuyanlar birbiri ardınca telefon açarak,” siyah zeytinin hakkını mutlaka arayacağız” diye sitem etmeye başladılar. Haşlanmış yumurtanın özenle kesilmiş dilimleriyle bezenmiş “fasulye piyazı” nın yüzüne nasıl bakacağımı sordular; “Üstünde siyah zeytin olmadan sofraya gelir mi? Kabilinden çıkıştılar. “Yaradılıştan bu yana, bir çift güzel gözü tarif etmek için yazılanları nasıl unutursun?” dediler. “Adına şarkılar yazılan nice sevgilinin ahını aldın” diyenler oldu... Ben de “Ender Marka” zeytin ezmesinin etiketini, üzerindeki anneyi ve çocukları hatırladım ister istemez.

Nihayet, dostlarıma dedim ki, “siyah zeytinin nimet olduğunu hatırlamak için mutlaka birisinin bir haksızlık yapması mı gerekiyordu?” Sonunda, bir şeyi kaybetme tehlikesi belirmeden, hiçbir şeyin farkına varmamaya kararlı olduğumuzu itiraf ettik birbirimize. Bu kararlılığımız, duyarsızlığımıza sahip çekmak gibi birşeydi adeta. İşte, sıradanlığın püf noktası da bu “kolay teslim oluşun” arkasına saklanıyordu her zaman. Doğu kültürlerinde,” susmak hata yapmamak içindir” diye özümsenen tevekkül, zaman zaman yerini “ değiştirilemez bir yazgının karabasanlarına” bırakıveriyordu. Yoksa, çukurca bir kasenin içinde parıldayan siyah zeytinin, üzerine fiskelenmiş kekik ve pul biberiyle olan sevdasını kim inkar edebilir ki?

Bestakarın “Beni ateşlere salan o kapkara siyah gözler...” dediğine,kaleminden damlayan zeytin taneleri ile cevap veren edebiyatçılar, renkleri birbirne düşürmekle, hatta kıskandırmakla iyi mi etmişlerdir acaba? En yoksul sofraların bile misafiri olan siyah zeytini ve onun bir somun ekmekle hatırlanan “ kutsal beraberliği” ni, adeta sofraların bereketi saymak sadece rastlantı mıdır? Yabani olanı “delice zeytin” diye anarken, nice dostlarımız da, bu “delice” tabiatlarıyla bağrımıza basıyoruz.

Bugün, ailenin bir araya toplandığı kahvaltı sofralarını, “eskiyen herşeyle birlikte” her mevsim biraz daha fazla özlerken, bir taze günaydın, bir çıtırdayan simit ve ince belli bardaktaki demli çayın sohbetini de, mutlaka siyah zeytini yadederek selamlıyoruz...

Yağlı beyaz peynirin damaktaki tadını, limonun hayat veren serinliğini ve kokusunu unutmadan elbette...

Kendimi affettirip affettiremediğimi, belki bir daha ve açıkça konuşma fırsatı bulamadık ama, “dün”e kıyasla pek çok kişinin, zeytinin dünya görüşümüzde kıvılcımlandırdığı renk münakaşasına, sadece çatalın ucundaki “mütevazi” bir lezzetten fazlasını görerek baktığını hissedebiliyorum. Aslında, iki yazı arasında değişmeyen tek şey, “yaşama sevinci”ni ıskalamamak için, herkesi daha derin düşünmeye davet etmek samimiyetiydi...

Artık, zeytin hakkında konuşmaktan,yazmaktan daha büyük bir keyif alıyorum. Çünkü o bu ilgiyi hakediyor; çünkü o bir efsane... Kışın yapraklarını dökmeyen zeytin ağacı, çok uzun ömürlü olması, yok edilmesi olanaksız yaşam gücü ve güzel parlaklığa sahip sert odunu sayesinde, zamanında halkın ve epik destanın da dikkatini çekmişti. Odeysseus’un yatağını,yabani bir zeytin ağacının toprağa kenetlenmiş köksapı üzerine kurması rastlantı değildi. Bu, evliliğin de mülkün de sağlam olması ve güvence altına alınması anlamına geliyordu.

Zeytin “barışçıdır” demiştik; gerçekten, eski Yunan’da savaşçı muzaffer kumandanlar başlarına defne yaprağından yapılmış taçlar takarken, savaşta yer almamış olanların, zeytin dalından yapılmış taçları tercih ettiği biliniyor. Bugün bile, “zeytin dalı uzatmak” deyimini sıkça kullanıyoruz. Nuh tufanının bitişini sembolize eden figürlerden bir tanesi de güvercinin ağzındaki zeytin dalıdır; zeytin yaşamın ta kendisidir; ümittir, başlangıçtır.

Yazının sonlarına gelmemize rağmen, yine de zeytinin ayrıcalığını yeterince önemsemeyebilirsiniz. Sizin veya benim nasıl düşündüğüm,aslında çok önemli değildir.”Ne ve nasıl düşündüğümüz önemlidir”. BUDA, daha da ileri gitmiş; “ Biz ne düşünüyorsak O’yuz... Biz her neysek düşüncelerimizden doğar. Biz dünyamızı düşüncelerimizle yaparız...” diyor. O halde, ne kadar gelenekçi olduğumuz, ne kadar değişimden yana düşündüğümüz, asıl belirleyicidir. Gelenekselin her zaman yanlış olduğunu söylemek, zor ve hayli abartılıdır. “Yanlış olan gelenekseli sorgulamamaktır”. Zeytin mucizedir; bu meyvenin düşünmeden, farkında olmadan attığınız çekirdeği bile aslında bir yaşamdır.

Tıpkı insan gibi... Çünkü “insan da mucizedir...”

Monday, July 06, 2009

Zeytinyağı sağlık için faydalı mı?

Zaman
06 Temmuz 2009,P.tesi


Akdeniz diyetinde zeytinyağının mümkün oldukça çiğ olarak tüketilmesi isteniyor.

Bu çeşit bir diyetin özellikleri sayılırken en başta ömrün uzattığına dikkat çekiliyor. İşte bilinmeyen yönleri ile zeytinyağı.

CNN'de yer alan haberde, Akdeniz diyetinin temel yağ kaynağı olan sızma zeytinyağı, kalbiniz için birçok açıdan oldukça faydalı. Zeytinyağı ağırlıklı olarak tekli doymamış yağlardan oluşuyor. Margarin, krema, mayonez, peynir ve yağlı etler ya da sağlıksız şekerli yiyecekler yerine tekli doymamış yağ tüketimi, kötü kolesterolün ve kan basıncının düşmesine, iyi kolesterolün yükselmesine yardımcı oluyor.

Ayrıca, zeytinyağında bulunan polifenol denen antioksidan madde, damarların sertleşme sürecini yavaşlatıyor. Bu özelliğinin yanında, araştırmacılar zeytinyağı bakımından zengin olan Akdeniz diyetinin insanları yaşa bağlı bunama, Alzheimer hastalığı ve belirli kanser tiplerine karşı koruduğunu belirtiyorlar. Zeytinyağı bir yağ olabilir ancak sizi şişmanlatmaz. Aksine insanı daha sağlıklı yapıyor, damarlarınızı açıyor ve kalbinizi koruyor.

Zeytinyağında hedef 2013'te 1 milyar dolarlık ihracat

Referans
06 Temmuz 2009,P.tesi


Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Nedim Güreli, sektör olarak 2013 yılında 1 milyar dolarlık zeytinyağı ihracat hedeflediklerini söyledi.
Zeytindostu Derneği'nin Ayvalık'ta düzenlediği geleneksel "Zeytindostları Buluşması" etkinliğinde konuşan Güreli, son 6-7 yıllık süreçte yoğun zeytin ağacı dikimi ile Türkiye'nin zeytin ağacı varlığını iki katına çıkardığını belirten Güreli, "Önümüzdeki 4-5 yıllık süreçte Türkiye'nin 650 bin ton zeytinyağı üreten bir ülke konumuna gelecek ve dünya ikinciliğine oturacak" dedi.
Türkiye'nin geleneksel ihraç ürünlerinden zeytinyağının tarım ürünleri ihracatında gözünü zirveye diktiğini belirterek, son 6-7 yıllık süreçte yoğun zeytin ağacı dikimi ile Türkiye'nin zeytin ağacı varlığını iki katına çıktığını belirtti.
Türkiye'nin 1990 yılların sonunda 90 milyon civarında olan zeytin ağacı varlığını sektörün sivil toplum kuruluşlarının desteği ile 160-170 milyon seviyesine çıkardığını anlatan Güleri, "Önümüzdeki 4-5 yıllık süreçte Türkiye'nin 650 bin ton zeytinyağı üreten bir ülke konumuna gelerek dünya ikinciliğine oturacak. Türkiye zeytinyağı ihracatında Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, Zeytindostu Derneği ve diğer sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ile 4 yıl sonra 1 milyar doların üzerinde zeytinyağı ihraç eden bir ülke konumuna gelecek" dedi.

Zeytin üreticisi mutlaka korunmalı

MUSTAFA TERZİOĞLU (EDREMİT)
Yeni Asır
06-Temmuz-2009,Pazartesi


Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin, Türkiye'de kooperatifçilik bilincinin yıllarca popülist politikanın bir aracı olarak destekleme sırasında kullanıldığını öne sürdü. Çetin, "Zeytin üreticisi serbest pazar ekonomisinin getirdiği bazı durumlardan olumsuz etkilenmemeli diye düşünüyoruz,
Türkiye'de kooperatif yapılanmasının tartışıldığı bir ortamda, nasıl bir model oluşturulacağı konusunda da tereddütler var. Üretim anlamında baktığımızda yapılan bunca emeğin ve Tarım Bakanlığı'nın koyduğu 2015 yılında dünya ikinciliği hedefine ulaşabilmesi için Türkiye'nin, bu projenin diğer argümanları da desteklemesi gerekiyor. Bunların temelinde tabi ki prim var ve üreticilerin, ürüne olan ilgisinin ve beklentisinin kesilmemesi için de bazı tedbirlerin alınması hayati önem taşıyor" dedi. Önlemlerin başında kooperatifçiliğin geldiğini belirten Çetin, "Özellikle prim desteği önceden verilmelidir. Çünkü bir zeytin fidanı dikildikten sonra 7-8 sene mahsul alamazsınız" diye konuştu.

ZEYTİNYAĞI İHRACATTA GÖZÜNÜ ZİRVEYE DİKTİ

06 Temmuz 2009,P.Tesi

Türkiye’nin geleneksel ihraç ürünlerinden zeytinyağı tarım ürünleri ihracatında gözünü zirveye dikti. Son 6-7 yıllık süreçte yoğun zeytin ağacı dikimi ile Türkiye’nin zeytin ağacı varlığını iki katına çıkardı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Nedim Güreli, Türkiye’nin 1990 yılların sonunda 90 milyon civarında olan zeytin ağacı varlığını sektörün sivil toplum kuruluşlarının desteği ile 160-170 milyon seviyesine çıkardığını önümüzdeki 4-5 yıllık süreçte Türkiye’nin 650 bin ton zeytinyağı üreten bir ülke konumuna geleceğini ve dünya ikinciliğine oturacağını söyledi.

Zeytindostu Derneği’nin Ayvalık’ta düzenlediği geleneksel “Zeytindostları Buluşması”nda konuşan Güreli, Türkiye’nin zeytinyağı ihracatının Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi , Zeytindostu Derneği ve diğer sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ile 4 yıl sonra 1 milyar doların üzerinde zeytinyağı ihraç eden bir ülke konumuna geleceğini söyledi.

Zeytindostu Derneği tarafından düzenlenen 2. Ulusal Sızma Zeytinyağı Kalite Yarışması ve 1. Uluslar arası Zeytin konulu fotoğraf yarışmasının ödüllerinin de verildiği “Zeytindostları Buluşması”nda konuşan Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Metin Ölken, Zeytindostu Derneği’nin kuruluş amacının sektörde eksikliği duyulan tanıtım çalışmaları ve sektörel uzlaşıyı sağlamak olduğunu belirterek, “Derneğimiz 4 yıl gibi kısa bir sürede ulusal ve uluslar arası pek çok projeye imza atarak Türk zeytinyağının iç ve dış piyasada imajının güçlenmesine ve sektörün gelişmesine katkıda bulundu” dedi.

Tanıtım çalışmalarını 3S (Spor, Sağlık, Sanat) projeleri ile toplumun her kesimine yaymaya çalıştıklarını anlatan Ölken şöyle konuştu; “Bugün 3S projesinin sanat ayağında organize ettiğimiz dünyada konusu zeytin ve zeytinyağı olan fotoğraf yarışmasının ödüllerini veriyoruz. Yarışmamıza 9 ülkeden 78 sanatçı, 249 eserle katıldı. Uluslar arası Fotoğraf Federasyonu (FİAP) ve Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) işbirliği ile yapılan yarışmada 9 sanatçı ödül kazandı.”

Türk zeytinyağının kalite standardını yükseltmek ve uluslar arası normlarda değerlendirilmesini sağlamak amacıyla Zeytindostu Derneği tarafından başlatılan Uluslar arası Zeytin Konseyi (IOC) normlarında tek zeytinyağı kalite yarışmasının ikincisinde başarı kazanan zeytinyağlarının üreticileri de gecede ödüllerini aldı.

Türkiye’nin bütün zeytinyağı üreticisi bölgelerinden katılan yarışmacılardan 10 tanesi ödül kazandı.

2. Ulusal Naturel Sızma Zeytinyağı Kalite Yarışması sonuçları

1. Müderriszade Hilmi Efendi Zeytinyağları (Edremit)
2. Abu Hayat Zeytinyağları (Selçuk)
3. Selin Ertür Zeytinyağları (Edremit)
Mansiyon alanlar
Onursel Zeytincilik (Altınova), Semercioğlu (Edremit), Alyattes (Salihli), Dizem (Çanakkale), Ufuk Tarım (Kırkağaç), Laleli (Burhaniye) ve İzorya (Mut)

1. Uluslar arası Zeytin ve Zeytinyağı Fotoğraf Yarışması
Altın Madalya; Savvas Kois (Yunanistan)
Gümüş Madalya; Önder Turacı (Türkiye)
Bronz Madalya; Peter Rees (İngiltere)
Mansiyon Eşref Topaloğlu (Türkiye)
Mansiyon Vagelis Giotpoulos (Yunanistan)
Mansiyon Mustafa İpek (Türkiye)
Mansiyon Fenay Ulu (Türkiye)
Mansiyon Kumsal Kepkep (Türkiye)
Mansiyon Günseli Demirok (Türkiye)

Yarışmada ayrıca 49 eser sergilenmeye değer bulundu.

Friday, July 03, 2009

Zeytinyağında düşük rekolte beklentisi

BALIKESİR (İHA)
01 Temmuz 2009,Çarşamba


Tariş Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Çetin: 'Yüzde 50 civarında zeytin hasarı, yüzde 100'lere varan da tarla bitkisi dediğimiz ürünlerde hasar meydana geldi'.

TARİŞ Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Çetin, etkili olan dolu yağışının ardından Edremit bölgesinde zeytinyağı rekoltesinde yüzde 10'luk bir düşüş olduğunu belirterek, "Çiftçimizin bu hasarının giderilmesi konusunda devletten anlayış bekliyoruz" dedi. Türkiye'nin zeytin ve zeytinyağı sektöründe önemli bir yeri bulunan Edremit Körfezi'ndeki şiddetli dolu yağışından zeytin ağaçları nasibini aldı. Ceviz büyüklüğünde düşen dolu taneleri, ağaçlarda yeni oluşan zeytin tanelerinin büyük kısmını dökerken, ağaçlarda kalanları da zedeleyerek çürümeye sevk etti. Dolu yağışından bölgedeki kavun, karpuz ve benzeri ürünler de etkilendi. Çok sayıda karpuz üreticisinin binlerce TL zarar ettiği öğrenildi. Dolu yağışından en çok etkilenen bölge olan Edremit ilçesindeki zeytin üreticileri, hemen bağlı oldukları Edremit Ziraat Odası'na (EZO) durumu bildirerek yardım istedi. Olayı haber alan TARİŞ Yönetim Kurulu Başkanı ve EZO Başkanı Cahit Çetin, Edremit'e gelerek incelemelerde bulundu. Çetin, zararın büyük olduğunu söyleyerek, üreticileri yetkili makamlara sevk etti. İlgili makamların üreticilerin mağduriyeti konusunda hassasiyet göstermesini isteyen Çetin, "Üreticilerimize Ziraat Odası olarak geçmiş olsun diyorum. Üretim, üstü açık sanayidir ve doğal afetlere sürekli açıktır. Üretici cefakar insanlardır. Olayı öğrendiğimde İzmir'deydim ve hemen buraya geldim. Bu yoğun bir yağışmış ve aldığımız bilgilere göre de, yağıştan yüzde 50 civarında zeytin hasarı, yüzde 100'lere varan da bahçe bostan, domates gibi tarla bitkisi dediğimiz ürünlerde hasar meydana geldiğini öğrendik. Hemen SMS sistemimiz ile üreticilerimize ulaştık ve kendilerini, hasar tespiti konusunda İlçe Tarım Müdürlüğü ve Kaymakamlığa müracaat etmeleri konusunda uyardık. İlgili kurumlara da hasar tespit çalışmalarına başlanması konusunda da gerekli duyuruyu yaptık. Tarım sigortası diye bir sigorta sistemi çıkartıldı, ama buna kimsenin sığınmaması lazım. Çünkü bu sistem daha yenidir ve üstelik tarım sigortasını yapmak da kolay bir iş değildi. İçeriğini bilmememle birlikte sadece dolu afetine karşı bir sigorta sistemi var. Ama bu gelişecektir. Yağmura, sele, güneş yanığına ve hırsızlığa falan gibi. Sigortalı olmak demek, hükümetimizin bu tür afet olaylarında duyarsız kalacağı anlamına da gelmeyecektir. Hasar tespiti çalışmalarımız sürüyor. İyi ki, bu dolu belli bir bölgeden geçmiş. Ama Edremit'in merkeze yakın yerlerindeki domates ve bostan tarlalarında yüzde 100'lere varan zararlar var ve zeytinde bu rakam yüzde 50'lere varıyor. Zaten ekonomik anlamda krizde olan ülkemizde, üreticimizin kazancının zarar görmesi çok üzücüdür. Burada tabi, tüketiciye de intikal eden sonuçlar çıkacaktır. Çünkü, dolu hasarının verdiği eksikliğin dolması nedeniyle daha pahalıya ürün alma durumu ortaya çıkacaktır" dedi.

"Üreticinin zararları karşısında devletin duyarsız kalmayacağını ümit ediyoruz" diyen Çetin, "İl Tarım Müdürümüz ile de görüşmelerimiz sürüyor ve devletin yaklaşımları olacak. Kaymakamımıza bu konuyu arz ettik ve yaklaşım gösteriyor. Burasının kısmi bir afet bölgesi olmasını ilan ediyorum. Sigorta kapsamı daha anlaşılamadı. Paket sigortalar ortada yokken, sadece dolu sigortaları yetersizdir. Kapsam genişletilmeli ve devletimiz ondan sonra, sigortanızı neden yaptırmadınız sorusunu sorabilmelidir. Şimdi kimsenin, halka sigortanı neden yaptırmadın sorusunu sormaya hakkı ve haddi olmaması lazımdır. Edremit bölgesindeki zeytinyağı rekoltesinde yüzde 10'luk bir düşüş durumu söz konusudur. Yüzde 100'e varan rekolte düşüşü olan yerler de var ama genele bakıldığında yüzde 10'luk bir rakam ortaya çıkmaktadır. Edremit'te mesela 5 bin ton zeytinyağı üretilecekse, bunun 3 bin 500, 4 bin tonlara kadar düşmesi durumu ortadadır. Bu bir milli kayıptır. Üreticilerimize geçmiş olsun. Bizim kaderimizde bu var zaten. Ama çiftçi yine çok mütevekkil ve ne yapalım Allah'tan geldi. Buna da şükür demesini bilen yapıdadır. Çiftçimizin bu hasarının giderilmesi konusunda devletten anlayış bekliyoruz" diye konuştu.

Dolu yağışından dolayı ağaçlarındaki zeytinleri dökülen ve yüzde 50 civarında zararı olduğunu söyleyen Edremitli zeytin üreticisi Ali Baydar ise, yetkililerden yardım beklediğini söyledi. Baydar, "Zararımız büyüktür. Gördüğünüz gibi dallarda yeni çıkan zeytinlerin bir kısmı döküldü, bir kısmı da zarar gördü. Devlet buna gözü kapalı bakarsa, çiftçi de gözü kapalı toprağın içine batmış olur" ifadelerini kullandı.

Thursday, July 02, 2009

İşte İzmir'in sırrı: Zeytinyağı, deniz ürünleri ve kızları...

Sabah
02 Temmuz 2009,Perş.


Cinsellik araştırmasında İzmirli erkeklerin birinci çıkmasını uzmanlar değerlendirdi: Beslenmenin yanısıra, eğitimin yüksek oluşu ve sorunlarını utanmadan halletmesi de önemli faktörler

Türk Androloji Derneği ile Bayer'in Türkiye genelinde "Erkek Erkeğe Sağlık Konuşuyoruz" adı altında yaptığı sağlık taramasında, ereksiyon sertlik derecesi en yüksek ilin İzmir çıkması gözleri bu kente çevirdi. 24 ilde 64 bin erkek üzerinde yapılan araştırmanın sonuçlarını değerlendiren uzmanlar, "başarının" sırrını zeytinyağı ve deniz ürünleri ağırlıklı beslenmeye, İzmir'in güzelliğiyle ünlü kadınlarına, modernliğe, yaşam tarzının rahatlığına, özgürlüğe bağlı cinsel kaliteye ve ılıman iklime bağladı. İşte diyet uzmanı, doktorlar ve İzmirli bir sanatçının görüşleri:

"ZEYTİNYAĞI VE BALIK ÖNEMLİ"
İzmir'de zeytinyağı ile balık ve diğer deniz ürünlerinin tüketiminin en üst seviyede olduğunu söylüyor. Akyel, "Zeytinyağı ve deniz ürünleri kalp atışını düzenleyerek kan akışının vücutta sağlıklı bir şekilde dolaşımını sağlıyor. Bu da cinsel gücü artırıyor. Ana yağımızın İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri'ndeki illerden farklı olarak zeytinyağı olması nedeniyle, Egeli erkekler avantajlı durumda. Ayrıca ne kadar ağır yemek yersek yiyelim yanında mutlaka roka ve mevsim yeşilliklerinden oluşan zeytinyağlı salata tükettiğimiz için, kalbimizi ve doğal olarak da cinsel gücümüzü koruyoruz" diyor.

"ÖZGÜR YAŞAM TARZI ETKİLİ"
Sonucun İzmir'in rahat yaşam tarzından kaynaklandığını vurgulayan Uçar, cinsel problemlerin muhafazakar illerde daha çok olduğunu ve bunun araştırmada da ortaya çıktığını söyledi. Uçar, "İzmir'de erkekler Kordon'da bir bar veya kafeteryada birasını ve rakısını rahatlıkla içebiliyor. Bu bir özgürlük. Sosyal yaşamdaki özgürlükler cinsel hayata direkt yansır. Ayrıca alkol tüketimi insanların içindeki çocuğu çıkarmada 'zıpkın' görevi gördüğü için, cinsellik ön plana geliyor. Bunların yanı sıra İzmir'deki eğitim ve kültürel yaşam kalitesinin yüksekliği, erkeklerin cinsel bir problem yaşadığı anda hiç çekinmeden uzman bir hekime başvurarak problemi ortadan kaldırmasını sağlıyor" diyerek, İzmirli erkeklerin avantajlarını vurguluyor.

"GÜZELLİĞİYLE ÜNLÜ KADINLARI"
Aslan, "Önce erkek karşısındaki kadından etkilenecek ki cinsel isteği artsın. İzmirli kadınlar da Türkiye'nin en güzel kadınları olduğu için erkeklerin cinsel gücünün yüksek olması normal. İkinci neden de İzmir'in kültür seviyesinin yüksek olması. Kadınlar, kültür seviyeleri yüksek olduğu için cinsel bir problem yaşadığında doktora başvurabiliyor ve problem eşinde ise çift olarak doktora gitme cesareti bulunuyor. Çünkü eşli tedavi her zaman yüzde yüze yakın sonuç verir. Üçüncü neden ise iklim. İzmir'in ikliminin ılıman olması cinselliği olumlu yönde etkiliyor. Çünkü hiçbir insan soğuk havada üşürken cinselliği düşünmez. Ama İzmir'de hava hep ılıman olduğu için böyle bir problem de kalmıyor" diyor.

POYRAZOĞLU: DAVRANIŞ BOZUKLUĞU YOK
Tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu ise İzmirli erkeklerin kendileriyle barışık olduğunun altını çiziyor. Poyrazoğlu, "İzmirli erkeklerde davranış bozukluğu yok ve topluma en iyi ayak uyduran insanlar. İzmir'in çok medeni ve uygar bir şehir olması nedeniyle böyle bir başarıyı elde etmiş olmaları normal" diye konuşuyor.

İzmir'in erkeklerine, balık ve zeytinyağı güç veriyor

ÖZGE İPEKÇİOĞULLARI
Yeni Asır
02-Temmuz-2009,Perşembe


Cinsellikle ilgili bir araştırmada İzmirli erkeklerin güçlü çıkması, sağlıklı beslenmeleri ile rahat ve özgür yaşamamalarına bağlandı

Türk Androloji Derneği ile Bayer İlaç Firması'nın Türkiye'nin 25 ilinde 66 bin 700 erkek üzerinde yaptığı cinsellik taramasında İzmirli erkeklerin, güçlü çıkmasının nedenlerini açıklayan uzmanlar, zeytinyağı ağırlıklı beslenmenin, deniz ürünleri tüketmenin kalp atımı ve kan akışını düzenli tuttuğunu, bunların da cinsellik sorunu yaşatmadığını söylediler. Psikologlar da İzmir'in yaşam tarzındaki rahatlığın ve özgürlüğün sosyo-kültürel olarak cinselliğin kalitesinin artığını ifade ettiler.

SORUNSUZ İL
Türk Androloji Derneği ile Bayer'in erkeklerin cinsel sağlığı üzerine ortaklaşa düzenlediği "Erkek Erkeğe Sağlık Konuşuyoruz" isimli tarama projesi sonuçları ile ilgili olarak İstanbul Ortaköy'deki Esma Sultan Yalısı'nda düzenlenen basın toplantısında İzmirli erkeklerin cinsellik yönünden en güçlü oldukları açıklanmıştı. Sağlık TIR'ı ile 25 il 13 ilçede 66 bin 700 erkek üzerinde yapılan tarama sonucunda ereksiyon sertlik derecesi en yüksek ilin İzmir olduğu belirtilirken, İzmir'in en uzun boy ortalamasında da 1 metre 81 santimetre ile birinciliği elde ettiği belirtilmişti.
Ortaya çıkan sonuçları değerlendiren ve başarının sırrını anlatan beslenme uzmanları, psikologlar ve üroloji uzmanları, işin sırrının İzmirliler'in yaşam tarzı ve yiyecek alışkanlığında yattığını dile getirdiler.
Türkiye'in tanınmış sanatçılarından Ali Poyrazoğlu ise, "İzmirliler kendileri ile barışık. İzmirli erkeklerde davranış bozukluğu yok ve topluma en iyi ayak uyduran insanlar. İzmir'in çok medeni ve uygar bir şehir olması nedeniyle böyle bir başarıyı elde etmiş olmaları normal" diye konuştu.

Zeytinyağı etkili
Kent Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Melek Akyel, "İzmir'de balık tüketimi en üst seviyede ve bunun yanı sıra da deniz mahsülleri de inanılmaz düzeyde tüketiliyor. Zeytinyağı ve deniz ürünleri kalp atımını düzenleyerek kan akışının vücutta sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağladığı için cinsellik gücü artıyor. Ana yağımızın İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri'ndeki illerden farklı olarak zeytinyağı olması nedeniyle de Egeli erkekler avantajlı durumda" dedi.

Yaşam tarzının farkı
Psikiyatrist Dr. Hüsnü Uçar, İzmirli erkeklerin cinsellikte birinci çıkmasının nedenin İzmir'in rahat yaşam tarzından kaynaklandığını söyledi. Dr. Uçar, "İzmir'de erkekler oturup Kordon'daki herhangi bir bar veya kafede birasını ve rakısını rahatlıkla içebiliyor. Bu bir özgürlük. Sosyal yaşamdaki özgürlükler cinsel hayata doğrudan yansır. Ayrıca alkol tüketimi insanların içindeki çocuğu çıkarmasında zıpkın görevi gördüğü için de cinsellik ön plana çıkıyor. İzmir'deki eğitim ve kültürel yaşamın yüksekliği de etkili" diye konuştu.

Kadınların güzelliği
İzmirli erkeklerin cinsel yaşamında başarılı olmasının İzmir'in kadınlarının güzelliğinden kaynaklandığını açıklayan İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji uzmanı Op. Dr. Deniz Aslan ise, "Cinsellik görsellikle başlar. İlk önce erkek karşısındaki bayandan etkilenecek ki cinsel isteği artsın. İzmirli bayanlar da güzellik fazlasıyla var" dedi.

ERKEK SAĞLIĞI HARİTASI
Ortalama yaş:48
Ortalama boy: 175 cm
Ortalama Kilo: 86
En kilolu iller: Konya, Gaziantep, Adana
En az kilolu iller: Mersin, Trabzon, Antalya
En uzun boylu iller: İzmir, Bursa, Balıkesir
En kısa boylu iller: Rize, Ordu, Trabzon
Bel çevresi en geniş iller: Konya, Adana, Kayseri
Bel çevresi en kısa iller: Antalya, Trabzon,Zonguldak
Kan basıncı en yüksek iller: Trabzon,Samsun,Rize
Kan basıncı en düşük iller: Giresun, Antalya, Ordu
Açlık kan şekeri en yüksek iller: Şanlıurfa, Adana, Balıkesir
Açlık kan şekeri en düşük iller: Antalya, Nevşehir, Giresun
Tokluk kan şekeri en yüksek iller: Gaziantep, Şanlıurfa, Adana
Tokluk kan şekeri en düşük iller: Giresun, Antalya, Nevşehir
VKİ en yüksek iller (obez): Konya, Adana, Gaziantep
VKİ en düşük iller: Rize, Ordu, Giresun
Sertleşme problemi en fazla olan iller: Konya, Gaziantep, Adana
Sertleşme problemi en az olan iller: İzmir, Antalya, Trabzon