Monday, March 15, 2010

YARASALARIN ÖCÜ

SEFA TAŞKIN
Gazete İzmirli
13 Mart 2010,C.Tesi


Ünlü yazarımız Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” adlı tanınmış kitabında, yuvaları bozulan yılanlar insanlara saldırır ve sokar.

F.Baykurt, 1954 yılında yayınladığı yapıtında bize, insanların ve yılanların yaşadıkları çevreye müdahale edildiğinde, köy ortamında ortaya çıkan toplumsal ve fiziksel çatışmayı, yerel dille anlatır.

Yuva canlılar için önemlidir. Yaşama eyleminin başladığı, gerektiğinde sığınıldığı, üreme işlevinin yerine getirildiği, türün sürekliliğinin sağlandığı yataktır. Yuva canlı varlıkların var oldukları ilk çevredir.

İnsanlığın toplumsal deyişlerinde, her dilde, “yuva bozmak” olumsuz bir davranış olarak kabul edilir, hatta lanetlenir.

Balıkesir ilinde, Kaz Dağı ile Madra Dağı arasında kalan vadiye uzanan Havran Ovası, aslında zeytin ağaçlarının yuvasıdır. Bu yörede her yan zeytin bahçeleriyle kaplıdır.

İnsanların çoğu karınlarını zeytincilikle doyurur. Sofralık zeytini de, zeytinyağı da nitelikte eşsizdir.

Antik çağlarda, kokulu üzümleriyle Pergamon kraliçelerine ürün sunan bu bereketli topraklar, Edremit Ovası’yla birlikte Thebe Ovası olarak da anılırdı.

Zeytin ağaçları mayıs sonu haziran başında çiçek açar. Sarı beyaz çiçekler rüzgarla, arılarla, böceklerle, diğer uçucularla döllenir, meyveye yatar. İyi rüzgar varsa, uçan canlılar polenleri ağaçlar arasında iyi taşırsa o yıl ürün bol olur. Aksi, üretimde hüsrandır.
Büyük bilgin Albert Einstein bile; “Arılar yok olursa insanlık da birkaç yıl içinde yok olur!”, demiyor mu?

Son yıllarda Havran yöresinde arazilerin sulanması için küçük bir baraj yapılır. Amaç, yaklaşık 3 bin 500 hektar alanı sulamak, aynı zamanda taşkınları önlemektir. 72 milyon TL harcanarak gerçekleştirilen bu yatırım bölgede sevinçle karşılanır. Üretim artacak, teknik kolaylaşacaktır. Beklenti budur.

Ancak bir sorun vardır! Barajın yapıldığı, bir yanı kayalık alanda, yarasa yuvaları bulunur.
Yarasalar büyük mağaralarda barınırlar. Yöre onların doğal yaşama ortamıdır. Belki de yüzbinlerce yıldır orada yaşamaktadırlar. Çevrenin bir parçasıdırlar.

Yarasa ilginç bir varlıktır. Uçabilen tek memeli hayvandır. Kanatları deridir. Küçücük gözleriyle de görebilir ama genellikle kanatlarını çırparken çıkardığı yüksek frekanslı seslerin bir cisme çarpıp yansımasıyla çevrelerindeki varlıkları, avları algılar.

Ses dalgalarına duyarlıdır. Canlı radar gibidir! İnsan kulağı, frekansı en çok 20 bin olan sesleri duyarken, yarasa frekansı 200 bin olan sesleri rahatlıkla duyabilir.

Böceklerle, sineklerle, meyvelerle beslenir. Yuvalarında, baş aşağı durarak uzun kış uykularına yatar.

Bilimsel adı Myortis Emerginatus olan Havran’ın yarasaları çevrede insanlardan saygı görmektedir. Çünkü onlar, kendi beslenmeleri için zeytin çiçeklerine zarar veren sinekleri, tırtılları yemekte, çiçeklerin döllenmesine yardımcı olmaktadır. Bu da çiftçiler için iyi bir şeydir.

Bu nedenle, Havran barajında su tutulmadan önce, çevre koruma bilincinin yükselmesi, bölge insanlarının ısrarıyla, yuvaları suya gömülecek yarasaları korumak için yetkililer tarafından yapay mağaralar yapılır.

Gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymaz!

Baraj suyla dolup, İnboğazı denen yerdeki mağaralar göl altında kalınca, yarasalar ortadan kaybolur. Yuvaları bozulmuştur.

Sonradan yapılan sığınaklara göç etmeleri, taşınmaları umulur ama sağda solda rastlanan yarasa ölülerinden başka yarasa çevrede görülmez. Yapay mağaralar boştur.

Yapay yuvalara değil, hala gerçek yuvalarını aramaktadır belki kayıp yarasalar!

Yörede sesler yükselmeye başlar. “Sayıları 20 bin olarak tahmin edilen yarasa nüfusunun nereye gittiği, ne olduğu sorulur.”

Bu arada, bölge ekonomisinin can damarı olan zeytin, zeytinyağı üretiminde 2009 yılı bol ürün beklenen bir yıldır. Havalar uygun gitmiş, toprak bol yağış almıştır. Ağaçlar çiçeklerle doludur. Ve çiçekler meyve tutar. Zeytin üreticisi için en önemli tarımsal mücadele, zeytin sineği denen zararlıya karşı yapılan mücadeledir.

Zeytin tanesini zedeleyen bu sinek, tanelerin yere düşmesine, çürümesine, dolayısıyla zeytinyağı kalitesinin azalmasına, az ürün elde edilmesine yol açar.

Çiftçi bu zararlıyla değişik yöntemlerle mücadele eder ama, kimilerine göre, aslında bu sinekleri doğal olarak yok eden yarasalardır. Bilim adamlarına göre günde 2 bin-2 bin 500, 100-250 kg sinek yerler. Doğal besin zinciri, doğanın kendi dengesini kurmasında en önemli etkendir.

İddialara göre, baraj yapımıyla üretim artışı beklenirken tam aksi görülmüş, yarasaların yok olmasıyla ürün kaybı artmıştır. 2009 yılı üretiminin düşük olmasının nedenlerinden biri olarak yarasaların yuvalarının bozulması kabul edilir.

Biliniyor ki, içinde yaşadağımız doğa binlerce yıllık doğal oluşumun sonucudur.

Çevreye, iyi düşünülmeden, iyi araştırılıp değerlendirilmeden, yalnızca ekonomik kaygılarla ve güncel ihtiyaçları karşılama güdüsüyle yapılan müdahaleler hiç beklenmeyen olumsuzluklarla karşılaşılmasına neden olabiliyor.

Doğanın dengesiyle oynanması yalnız diğer canlıları değil, insanların varlığını da tehdit ediyor.

İnsanlık yalnızca yılanların, yarasaların değil, tüm doğanın öcünden çekinmelidir.
Bunun tek yolu doğaya ve çevreye saygıdır.

Thursday, March 11, 2010

Tariş Zeytin'de Cahit Çetin yeniden başkan

MURAT ŞAHİN
Yeni Asır
11 Mart 2010,Perşembe


Dün gerçekleştirilen genel kurulda Fikret Akova ve Hasan Köşklü'nün listesiyle yarışan Başkan Cahit Çetin, koltuğunu korumayı başardı

Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nde dün gerçekleştirilen seçimli genel kurulda Cahit Çetin, 156 delegeden 107 oy alarak yeniden başkanlık koltuğuna oturdu. Başkan
Cahit Çetin'e karşı adaylığını açıklayan Fikret Akova ve Hasan Köşklü ekibinin listesi ise 49 oyda kaldı. Birliğin olağan genel kurul toplantısı Atatürk Organize Sanayi Bölgesi'ndeki Tariş Zeytinyağı Tesisleri'nde yapıldı. Genel kurulun açılış konuşmasını gerçekleştiren Birlik Başkanı Çetin, dünya tarım savaşında Türkiye'nin hızla mevzi kaybettiğini, bu alanda mücadele verecek kooperatiflerin zor günler yaşadığını, ancak kendilerinin iyi durumdaki birlikler arasında yer aldıklarını dile getirdi.

BORCUMUZ YOK
Zeytinyağı piyasasında 2005-2006 sezonunda fiyatların hızla düşmesi nedeniyle zarar ettiklerini, bu zararın finansmanı için Destekleme Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) kaynaklarından 65 milyon lira borç aldıklarını kaydeden Çetin, "Bugün birliğimizin bankalara tek kuruş borcu yoktur. Borcumuz sadece devletedir. 'Bunu nasıl ödeyeceksiniz' diye sorduklarında, 'Herkes nasıl ödüyorsa biz de öyle ödeyeceğiz' demiştim. Şu anda nakit ve stoklarımızla devlete olan tüm borcumuzu ödeyebilecek durumdayız. Sıkıntımız yok. Birliklerin borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir yasal düzenleme hazırlanıyor. Bu düzenlemeyi bekliyoruz" dedi.
Çetin, birliğin yeni sezonda 32 milyon lira civarındaki tüm ürün ödemelerini kendi kaynaklarıyla gerçekleştirdiğini, ortaklara 2.5 milyon lira borçlarının kaldığını, bunun da Mart sonunda biteceğini kaydetti. Başkan Çetin, dünya piyasalarında fiyat artışlarının bu sezon daha makul seyredeceğini, hızlı yükselme ya da düşüş beklemediklerini ifade etti.
Birlik Genel Müdürü Güngör Şarman ise, 2008-2009 sezonunda 34 milyon 206 bin lira tutarında 8 bin 700 ton zeytinyağı ve 2.5 milyon lira tutarında bin 426 ton zeytin alımı yaptıklarını vurguladı. Şarman, "2008-2009 sezonunda toplam 49.3 milyon lira ciro gerçekleştirdik. Devletten herhangi bir finansman desteği almaksızın üreticiye olan tüm ödemelerimizi başarıyla tamamladık" diye konuştu.

Bankalar kredi için yarışıyor
Genel kurulda Cahit Çetin'e karşı liste çıkaran Hasan Köşklü, Fikret Akova ve Enver Gökbel birliğin iyi yönetilmediği yönünde eleştirilerini dile getirdi. İddialara yanıt veren Cahit Çetin ise, "Bu kuruma iftira atmayın. Hiçbir bankaya ipoteğimiz yok. Yapma Hasan. Bu kurumda 14 yıl beraber çalıştık. Gerçekleri saptırma. Ayıptır. Bize bankalar kredi vermek için yarışıyor. Bugün eleştirdiğin şirketleri kuran da sensin. Doğru eleştir Hasan, ayıp oluyor. Ben senin çocuklarının kirveliğini yaptım. Aynı bardaktan su içtik. Yönetimin hataları vardır ama ben bunları hak etmiyorum" diye konuştu.


Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği'nin Genel Kurulu Gergin Geçti

CHA
10 Mart 2010,Çarş.


Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nde Yapılan Genel Kurulda, İpotek Tartışması Yaşandı. Başkanlığa Adaylığını Koyan Hasan Köşklü Ekibinin Yönetimi Eleştirmesi, Gerginliğe Sebep Oldu. Köşklü'nün, "Birliğin Bankalara İpoteği Var mı?" Diye Sorması Üzerine Başkan Cahit Çetin, Oturduğu Yerden Kalkarak, "Yok.

İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi'ndeki tesislerde düzenlenen genel kurulda konuşan Birlik Başkanı Çetin, zeytinyağı piyasasında 2005-2006 sezonunda fiyatların hızla düşmesi sebebiyle zarar ettiklerini, bunun finansmanı için Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) kaynaklarından 65 milyon lira borç aldıklarını söyledi. "Birliğin bankalara tek kuruş borcu yoktur. Borcumuz sadece devletedir." diyen Çetin, birliklerin borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yeni bir kanuni düzenleme hazırlandığını anlattı.

Daha sonra kürsüye çıkan başkan adayı Köşklü, 2006 yılında devletten alınan 65 milyon liralık DFİF kredisinin borcunun şu anda 123 milyon liraya çıktığını belirtti. Birlikte hep zararı konuştuklarını, artık bu yapının değişmesi gerektiğini söyleyen Hasan Köşklü, "Zeytinyağı sattıkça zarar ediyoruz. Ortaklara tefeci faizi uygulanıyor. Ya bu gidişe dur diyeceğiz ya da kötü sonuçlarına katlanacağız." şeklinde konuştu.

Yanlış alım ve fiyat politikalarıyla birliğin zarara uğratıldığını savunan delege Enver Gökbel de 28 bin ortağın 8 bine düştüğünü vurgulayarak, "Kooperatifler batmak üzere. Yalanlarla dolanlarla bugüne geldik. 130 milyon lira borç içindeyiz." dedi.

Wednesday, March 10, 2010

Ürün bol, zeytin ve zeytinyağına zam yok

AA ZAMAN
10 Mart 2010,Çarş.


Marmara ve Ege Bölgesi'nde sofralık zeytin üretiminin yüzde 20 artacağı, yağlık üretimin ise yüzde 8 azalacağı öngörülüyor. Geçen yıldan devreden stoklar da dikkate alındığında bu yıl zeytin ve zeytinyağının fiyatında artış beklenmiyor.

Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Refi Taviloğlu, Akhisar'daki zeytin sineği vuruğu problemi, Bursa'daki Karakoşnili ve çeşitli bölgelerdeki mantar hastalıklarının rekolteyi beklenildiği kadar etkilemediğini söyledi.

2010 itibarıyla zeytinde fiyat artışının beklenmediğini aktaran Taviloğlu, "Kaldı ki, arzın ülke genelinde birçok bölgeye yayılması ve önemli miktarda artmasıyla zeytinin doğasından kaynaklanan olgunlaştırma ve stoklama süreleri, bölgesel rekolte düşüşlerini dengelemekte ve keskin fiyat değişikliklerini önlemektedir." dedi. Bu sebeple zeytinyağı fiyatlarının da yıl içerisinde yükselmesinin beklenmediğini dile getirdi. Zeytinin perakende fiyatı kilogramda 5-15, toptan fiyatı 2-5 lira arasında değişiyor. Zeytinyağı ise perakendede 7-11 lira, toptanda 5-5,5 lira arasında değişen fiyatlarla alıcı buluyor.

JAPONLARA ZEYTİNYAĞLI SUSHİYİ SEVDİRDİK!

10 Mart 2010,Çarş.

Türkiye’nin yakın gelecekte dünya ikinciliğini hedeflediği zeytin ve zeytinyağında, Türk zeytin ve zeytinyağını dünya pazarlarına tanıtmak amacıyla 2007 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği işbirliğinde kurulan Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi 2010 yılında Japonya, Çin ve Güney Kore ülkelerini hedef pazar olarak seçti.

02-05 Mart 2010 tarihleri arasında Japonya’nın Chiba kentinde “Makuhari Messe International Convention Complex”te gerçekleştirilen “Foodex Japan 2010” fuarına katılan ZZTK, burada düzenlediği etkinliklerle Türk zeytin ve zeytinyağını Japonlara tanıttı. Japonların geleneksel lezzeti sushiyi soya yağlı yerine zeytinyağlı olarak Japonlara ikram eden ZZTK, Japonlardan tam not aldı.

ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI İHRACATÇILARI HAZİRAN’DA JAPONYA YOLCUSU

Japonya’nın zeytinyağı üretici bir ülke olmamasına rağmen tüketiminin istikrarlı olarak arttığını belirten ZZTK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Metin Ölken, “Japonya’nın zeytinyağı ithalatında Türkiye’nin payı yüzde 10’u bile bulmuyor. Bu rakamı hızla yukarılara taşımak istiyoruz. Bu bağlamda bu yıl Japonya’ya 3 aşamalı tanıtım atağımızın ilkini Foodex Japan 2010 Fuarı’nda gerçekleştirdik ve çok olumlu dönüşler aldık. Haziran ayında Türkiye’den zeytin ve zeytinyağı ihracatçılarımızla Japonya’ya bir ticaret heyeti organize edeceğiz, üçüncü aşamada ise Kasım ayında Zeytin Hasat Şenliği kapsamında Japonya’dan büyük zeytin ve zeytinyağı ithalatçılarından oluşan bir “Alım Heyeti”ni Türkiye’ye davet edeceğiz” diye konuştu.

Türkiye’de 2010 yılının Japonya Yılı ilan edildiğini hatırlatan Ölken, şöyle devam etti: “Japonya tanıtım etkinliklerimiz yalnızca fuarda bir stantla ürün ve katalog teşhiri ile sınırlı kalmadı. Fuar alanı içinde ayrılan bir salonda Türk zeytinyağını tanıtıcı bir seminer, ülkemizin değişik yörelerinden temin edilen zeytinyağları ile bir tadım seansı ve fuar alanında Türk zeytinyağı ile bir yemek pişirme gösterisi (cooking show) organize ettik. 03 Mart 2010 Çarşamba akşamı Tokyo Büyükelçiliğimizde, Büyükelçiliğimizin himayesinde Zeytin ve Zeytinyağı tanıtım Komitemizin davetiyle “Zeytinyağlı Türk Yemekleri” temalı bir davet verdik. Davete 200’e yakın davetli katıldı. katılanlar arasında Japonya’nın gıda ithalatçı firma yetkilileri, medya mensupları, elçilik ve Türk Erkanı, Japonya’da yerleşik Türk İşadamları ve Foodex Fuarı katılımcıları vardı. Gecede Japonlara hem Türk zeytinyağı ile hazırlanan nefis yemekler servis edildi, hem de Türk orkinosları ile hazırlanan sushilerin geleneksel soya sosu yerine Türk zeytinyağı ile de çok lezzetli olduğu gösterildi. Gecede ZZTK’nın tanıtım filmi davetlilere gösterildi.”


JAPONYA GIDADA KENDİ KENDİNE YETEMEYEN BİR ÜLKE

Toplantıda bir konuşma yapan Tokyo Büyükelçimiz Sermet Atacanlı, Japonya’nın gıda konusunda kendine yeten bir ülke olmadığını bundan dolayı özellikle Japonya’ya gıda ürünleri ihracatımızda ciddi bir potansiyele sahip olduğumuzu söyledi. Türkiye’nin Japonya zeytin ve zeytinyağı pazarından aldığı payın yüzde 10’a bile ulaşmadığını kaydeden Atacanlı, “Japonya’nın zeytin ve zeytinyağı ithalatındaki payımızı arttırmanın önemli bir yolu tanıtım faaliyetleridir. Bu anlamda ZZTK’nın ve Türk ihracatçılarının yapacağı tüm çalışmalara her türlü desteği vermeye hazırız” diye konuştu.

ZZTK Başkan Vekili Meti Ölken ise, ZZTK’nın DTM ve EZZİB işbirliğinde 2007 yılında Türk zeytin ve zeytinyağını tanıtmak amacıyla kurulduğunu, Türkiye’de son 10 yılda devam eden yeni zeytin fidanı dikimleri sonucunda bugün zeytin ağacı varlığının 90 milyondan 160 milyona ulaştığını, önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde Türkiye’nin zeytinyağı üretiminde dünyada ikinciliğine, sofralık zeytin üretiminde ise dünya birinciliğine iddialı bir şekilde hazırlandığını kaydetti. Ölken, “Üretim tarafındaki bu hazırlıkların neticeye ulaşması için bizlerde tanıtım komitesi olarak kurulduğumuzdan bugüne kadar belirlemiş olduğumuz hedef pazarlarda çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. 2010 yılında Japonya, Çin, Güney Kore öncelikli pazarlar olarak tesbit edildi. Türkiye'de kutlamakta olduğumuz Japonya yılınında yaratacağı sinerji ile biz kendi sektörümüzdeki iş hacminin artacağına inanıyoruz. Tabii Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi olarak yaptığımız bu çalışmaların kardeş sektörlerimize de katkı sağlamasını da ayrıca temenni ediyoruz” dedi.

JAPONLAR AYVALIK VE AKHİSAR YAĞLARINI DAHA ÇOK SEVDİ

“Foodex Japan 2010” Fuarı kapsamında ZZTK standında Türkiye’nin Akhisar, Aydın, Ayvalık, Edremit, Mut ve Nizip yörelerine ait zeytinyağları ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. 6 değişik yağı tadan ziyaretçilerden hazırlanmış bir anket formunun doldurulması istendi. 4 günde 500 den fazla ziyaretçi formları doldurdu. Buna göre Japonlar en çok Ayvalık yöresi zeytinyağını ve tercih edenler yüzde 24 olurken, Japonların yüzde 23’ü Akhisar yöresi zeytinyağını beğendi. Mut zeytinyağı yüzde 18’lik bir orana ulaşırken, Edremit zeytinyağı yüzde 16, Aydın zeytinyağı yüzde 11 ve Nizip zeytinyağı yüzde 8’lik beğeniye ulaştı. ZZTK’nın bugüne kadar katıldığı fuarlardaki en yoğun ilginin sağlandığı bu etkinliklerde Japonya da yerleşik The Olive Oil Sommelier Association of Japan isimli kuruluşla ortak hareket edildi.

Zeytinci Akova'yı istiyor

Haber Körfez
08 Mart 2010,P.Tesi



TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliğinde 10 Mart Çarşamba günü yapılacak olan genel kurul öncesinde yeni bir başkan arayışına giren muhalif gurup, Edremit Körfezi’ne gelerek buradan Fikret Akova’nın aday olmasını istediler ve destek sözü verdiler.

Burhaniye Belediye ve TARİŞ’e bağlı S.S. 76 nolu Burhaniye Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı olan Fikret Akova’nın 10 Mart Çarşamba günü İzmir’de yapılacak olan genel başkanlık seçiminde 25 senedir başkanlık yapan Cahit Çetin’in karşısında aday olmasını isteyen Aydın ve ilçelerinden gelen 150 kadar üretici körfezdeki kooperatifleri bir bir gezerek destek istediler.

Burhaniye Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliğine bağlı Burhaniye Kooperatifinde konuşan Aydın, Köşk ve Çine Kooperatiflerinin başkanları ve bu kooperatife bağlı bulunan üyeler, TARİŞ’in yeni bir yönetime şiddetle ihtiyacı olduğunu bildirdiler.

Tek gelirlerinin zeytinden olduğunu ifade eden zeytin üreticileri, Burhaniye’ye Fikret Akova’nın başlarına geçerek başkanlık görevini üstlenmesini istemek için geldiklerini söylediler.

TARİŞ’in Burhaniye’de en yüksek kar eden ve vergi rekortmeni olan bir kooperatif olmasının başarının göstergesi olduğunu kaydeden üreticiler, tek çarenin başarılı yönetici Akova’nın TARİŞ’in başına geçmesi olduğunun altını çizdiler.

Çin’e zeytinyağı ihracatı nasıl yapılır?

Patrontürk
10 Mart 2010,Çarş.


Çin’e zeytinyağı ihracatı yapmak için herhangi bir belge veya izin sertifikası sahibi olmak gerekmemektedir. İhraç edeceği mala göre ilgili ihracatçı birliğine üye olan, gerçek usulde vergiye tabi (tek vergi numarası sahibi) gerçek ve tüzel kişi tacirler, esnaf ve sanatkar odalarına kayıtlı olup, üretim faaliyeti ile iştigal eden esnaf ve sanatkarlar ihracat yapabilirler. İhracatçılar Birliği’ne üye olmak gibi bilgiler için İMMİB ve İTKİP linklerinden yararlanabilirsiniz.

Zeytinyağı ihracatında mevzuat açısından; ihracını düşündüğünüz zeytinyağı ve benzeri ürünler 1509 faslında olup, ihracı kayda bağlıdır. Bu malların ihracından önce gümrük beyannamelerinin İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği tarafından kayda alınması gerekir. İhracatta, borsa tescil beyannamesi de aranan ürünler listesindedir.

İhracını düşündüğünüz zeytinyağı ve benzer ürünleri Çin’e nasıl ihracat yaparsınız, o ülkenin ithalatında gümrük mevzuatı ile iş/yatırım konuları, Çin gümrüklerince uygulanan gümrük vergi oranları, Çin ithalat mevzuatı ve benzeri pratik bilgilere Çin sitesinden ulaşabilir, aynı sitesindeki Müşavirlik raporlarından faydalanabilirsiniz.

Çin’e ihracat yapmaya başlamadan önce ülkemiz ile Çin arasında ticari ilişkiler ve ticari anlaşmalar, Çin pazarının genel özellikleri, Çin pazarı ile ilgili bilgiler, Çin’in ithal ettiği mallar, Türkiye’den Çin’e ihracat potansiyeli yüksek sektörler, Çin’den ithalatımız ve Çin’e ihracatımız gibi bilgileri araştırmanızda fayda var.

Çin gümrüğünde gerekli belge ve prosedürler hakkındaki detaylı bilgilere market linkinde malın gideceği ülke ve ürün gtip no (product code -Zeytinyağı için 1509) yazarak faydalanabilirsiniz.

İhracata başlarken alıcılarla görüşmeniz esnasında ödeme, teslim şekilleri vs. gibi konular ile ilgili sorularınız olursa her zaman size yardımcı olabilirim. Bununla birlikte, malın gümrükten çıkış aşamasındaki operasyonel işlemlerinizde (gerekli belge ve prosedürler için) konusunda uzman tecrübeli gümrük müşavirleri, yapacağınız ihracat karşılığında kdv ödenmemesi gibi konularda ise mali müşavirinizle görüşmenizi tavsiye ederim.

TÜRKİYE ÇİN’E NE KADAR ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI İHRAÇ EDİYOR?

Çin, Türkiye’nin en fazla dış ticaret açığı verdiği ülkelerin başında geliyor. Türkiye Çin’e karşı 12 milyar dolar seviyesinde dış ticaret açığı veriyor. Bu açıdan baktığımızda ülkemize her zaman net döviz girdisi sağlayan zeytin ve zeytinyağı sektörü, Türkiye’nin Çin’e karşı verdiği dış ticaret açığını azaltma şansına sahip bir sektör. Bugün için Türkiye Çin’e yaklaşık 2.6 milyon dolar civarında zeytin ve zeytinyağı ihraç etmekte olup, Çin’in bu konudaki ithalatından yüzde 5 seviyesinde pay almaktadır. Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, şu anda İtalyan ve İspanyolların hakimiyetindeki pazarda yapacağı çalışmalarla payımızı arttırmayı hedefliyor.

Tuesday, March 09, 2010

Zeytinyağı tadarken aranacak kriterler

ESAT BÜLBÜL
Hürriyet
08.03.2010,P.Tesi


Her Yönüyle Zeytincilik Kitabı ve Zeytin Dünyası'nda Yolculuk kitabı yazarı Esat Bülbül bugün, zeytinyağı tadım kriterlerini veriyor.


1. Zeytinyağı tadıldıktan sonra algıladığınız çeşitli duyuları koku, lezzet doku, kefaset gibi tanımlamaları sayısallaştırın. Bunun için tadım uzmanları 1-9 arası bir skala kullanırlar ve bulgularını bu skala üzerinde puanlarlar.

2. Zeytinyağının rengine ve kokusuna dikkat ediniz. Birçok insan koku alma duyusuna pek güvenmez. Gözleriyle gördükleri koku alma duyularına hükmeder. Eğer ki zeytinin kendi karakteristik özelliğinden değil ise yeşil yağlar sarı yağlara göre daha ekşimsi olabilirler. Yağ bayatladıkça da rengi koyulaşır.

Gözleriniz burnunuzla çelişkiye düşmemelidir. Kokular uçucudur. Bu nedenle akılda kalmazlar ve tanımlanmaları zordur. Genellikle bu gibi durumlarda “Bu kokuyu bir yerlerden tanıyorum ama nereden” diye düşünürüz. Eğitimle kokuları tanıyıp doğru biçimde tanımlamak mümkündür.

3. Yağların zeytinin çeşidine göre kalın ve kesif olanlarından ince ve akışkan, sarıdan yeşile değişen renklerde özellikleri vardır. Bu durumun yağın lezzeti üzerinde bir etkisi yoktur. Fakat onları besinlerle nasıl kullanılacağını belirler. Mesela ağır ve kesif yağları salatada kullanamayız.

Her zeytinyağının meyvemsi yada biberli olması gerekmez. Bir çok zeytinyağı (mevsim sonunda üretilenler) biberli ve acıdır. Fakat bu tatlar burukluk sınırları içinde olmalıdır.

İyi bir yağ için erken hasat ve sıkımda kullanılacak zeytinlerin yeşil, pembe, mor ve siyah olanların harmanından olması önemlidir.

Zeytinyağı tek başına bir besin değil, bir çeşni maddesidir. Birlikte kullanıldığı besinlerle birleştiğinde tadı değişir. Zeytinyağlarının tadı aydan aya değişiklik gösterebilir. Tattığınız zeytinyağlarının günlüğünü tutup, her ay karşılaştırın.

ZEYTİNYAĞININ TADILMASI

Zeytinyağı tadarken üzerimizde parfüm kokusu, kadılarda ruj veya başka koku almayı engelleyici unsurların bulunmaması gerekir. Ayrıca yağdan aldığımız tadın etkilenmemesi için sudan başka bir şey içilmez yada tadılacak yağın yanında başka şeyler yenmez.

Zeytinyağıyla ilgili fuarlarda görmekteyim ki firmaların standlarında zeytinyağları bir kaseye konmuş ve yanına son derece leziz ekmekler dilimlenmiş. Ekmek yağa lezzet katar hele aç iseniz? Sıcacık mis gibi bir ekmek yağı daha da güzelleştirir. Zeytinyağı yanından yenecek şeylerle birlikte kullanıldığından her yiyeceğe göre farklı lezzetler sunabilir.

Profesyonel tadım uzmanları tabaklarını sıyırmak için elma kullanırlar. Daha iyi netice almak için tadımın tekrarlanması ve tadımını yaptığınız yağların sırasını değiştirerek tadım yapılması iyi netice verir.Zira sıranın değiştirilmesi durumunda yeni tad ve kokuları algılayabilirsiniz.

Sert olmayan zeytinyağları daha aktif, acı, hoş veya keskin tadlı olanlarından daha önce tadılır.

Zeytinyağının başarılı bir tadımı için ortalama sıcaklığın 25ºC civarında olması önemlidir. Bu ısı ortalaması yağın kusur ve niteliklerinin optimum alınabileceği ısı derecesidir..

Zeytinyağı tadımı sabahleyin yani duyu organlarımızın en hassas olduğu zaman diliminde yapılır. Tat ve koku alma duyularımız karnımızın aç olduğu durumlarda yemek beklerken en hassas düzeydedir. Fakat bu açlık konsantremizi etkileyebilecek kadar da olmamalıdır. Yani tadımı kahvaltı etmeden önce yada kahvaltıdan en az 2 saat sonra yapmamızda fayda vardır.

Notlar:

1.Tadımı yapılacak zeytinyağları temiz bardaklara konmalı ve rengine bakınız. (Renk sadece başlı başına bir kalite göstergesi değildir. Sadece fikir verir) Zeytinyağının koyu bir renk alması ekşime kriteridir. Donuk renkli yağlar genelde meyvemsi ve taze bir tada sahiptir.

2. Ağzınıza bir miktar hava çekerek, ağzınızı çalkalayacak ve dilinizi kaplayacak kadar zeytin yağını ağzınıza alın. Bu esnada zeytinyağının tadını hissederken, dokusunu ve kefasetini fark edeceksiniz. Bu ağzınıza almış olduğunuz yağı yutabilir yada tükürebilirsiniz. Fakat damağınıza sıvanan yağı yutmalısınız.

3.Bazı tatlar daha ziyade boğazın arka kısmında gırtlakta hissedilir. Bu nedenle yutkununuz. bu şekilde yağdaki biberlik ve ekşilik diye tanımlanan dereceleri algılayabilirsiniz. Bu tatların boğazda oluşması birkaç dakika alabilir. Uzun süre hissedilen hoş ve ferah bir tad genellikle kalite sayılır. Bulgularınızı Tad, Koku, Doku ve kefaset başlıkları altında puanlayınız.

Thursday, March 04, 2010

TARİŞ Başkanına çetin rakip çıktı

Zeytin Ağacı
4 Mart 2010,Perş.


Aydın Köşk Zeytinyağı Kooperatifinde TARİŞ Temsilcisi olan Aydınlı üretici Hasan Köşklü TARİŞ Zeytinyağı Birliği Yönetimine aday oldu.

Aydınlı zeytin üreticisi Hasan Köşklü, 10 Mart’ta yapılacak olan Genel Kurulda, şu anda TARİŞ Zeytinyağı Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini sürdüren Cahit Çetin’in listesine rakip oldu. Seçim sürecinin içinde bulunduklarını ve çalışmalara başladıklarını anlatan Köşklü, “Ben ve arkadaşlarımdan oluşan bir liste Sayın Çetin’in listesine alternatif olarak seçimlere katılıyor” dedi. Birliğin içinde bulunduğu kötü durumdan yalnızca, IMF, Dünya Bankası gibi kurumların sorumlu tutulamayacağını anlatan Köşklü sözlerini şöyle sürdürdü;

“Ben ve arkadaşlarımdan oluşan bir liste sayın Çetin’in listesine alternatif olarak seçimlere katılıyor. Şunu söylemem gerek, seçimlerde her ne kadar başkanlık önemli gözükse de takım çalışması yapabilecek kişilerden oluşan bir yönetimin ortaklarımıza kooperatiflerimize birliğimize çalışanlarımıza ve sektöre daha yararlı çalışmalar yapabileceği açıktır. Tarımda yeniden yapılandırma döneminin başladığı ve yeterince akıllıca kullanamadığımız 16 Haziran 2000′den bu yana geçen sürede Ortaklarımız-Kooperatiflerimiz ve Birliğimizin içinde bulunduğu kötü durumdan yalnızca iç ve dış güçlerin sorumlu tutulmasını doğru bulmuyorum.”

Köşk Kooperatifi, kalitede çıtayı yükseltti

Zeytin Ağacı
4 Mart 2010,Perş.


Aydın Tariş Köşk Zeytinyağı Kooperatifi yenilenen modern altyapısı ve makine parkıyla Türkiye’de bu alanda kalite çıtasını yükseltti. Dünyadaki emsalleriyle yarışır hale gelen tesisin modernizasyonu için, 4 faz standartlarına uyan projesiyle teşvik almayı başardıklarını anlatan kooperatifte Tariş Temsilcisi olan Hasan Köşklü, “ISO 14001 kıstaslarına uyması sebebiyle projemiz kabul gördü” diye konuştu.

Yenilenen fabrikada zeytinin birçok çıktısını ekonomiye kazandırdıklarını anlatan Hasan Köşklü, tesiste hiçbir şekilde gıdanın yere düşmeden üretim sürecine sokulduğunu da sözlerine ekledi. Bu yıl sıfır karasu deşarjıyla fabrikalarını faaliyete soktuklarını söyleyen Köşklü, kendilerine ISO 22000 standartlarını tutturmayı hedeflediklerini anlatarak şu bilgileri verdi;

“Tamamen ekolojik, yüksek standartlarda üretimimizi gerçekleştireceğiz. Biz ISO 22000 standartlarını karşılamayı hedefledik. O belgeyi alabilecek şekilde fabrika hazırlanıyor. 2004 ‘te de en yeni teknolojiyi biz kurduk. Bu seneye iddialı girdik. Bu sistemimizle Türkiye’deki ilk 5 fabrikadan biri olabiliriz. Tesiste bir hijyen koridoru oluşturduk. Altyapıyı iki faz teknolojisinde önemli aşamalar kaydetmiş bir firmanın ürünleriyle kurduk. Üretici lehine randıman olarak verimli bir sistem. Biz bu makinelerle randıman kaybı yaşamayacağız. Bu makinelerden Türkiye’de 3 adet var.”

EL DEĞMEDEN KROM NİKEL TANKLARA

İşletmelerinde gıdaya hiçbir şekilde el değmediğini anlatan Köşklü, bütün süreçlerin elektronik olarak tamamlandığını da kaydetti. Köşklü sözlerini şöyle sürdürdü;

“Tesisimizde sadece makineleri değil, tabanları da yeniledik. Bu işletmede gıda hiçbir şekilde yere temas etmeyecek. Klasik helezonlar, yerde bölüntüler de yok. Her iki ünitenin de kontrolü bir operatör tarafından sağlanacak. Bütün süreçler elektronik. Zeytinin her şeyinin bir ekonomik değeri var. Zeytinin birçok çıktısını ekonomiye kazandırıyoruz. Zeytinyağımız el değmeden krom nikel tanklarımıza nakledilecek. Misyon aynı vizyonu değiştirdik.”

2009 Yılı Zeytinyağı Destekleme Primi uygulamaları...

04 Mart 2010,Perş.

Aydın, Merkez İlçenin 2009 yılı Zeytinyağı Destekleme Primi İşlemleri için dosya kabulü 03 Nisan 2010 günü başlayıp 2 Haziran 2010’a kadar devam edecektir. 02 Haziran tarihinden sonra gelecek dosyaların kabulü mümkün değildir.
Destekleme miktarı 25 krş/Kg.

Dosyada bulunması gereken evraklar;
1. Nüfuscüzdanı ve Fotokopisi
2. Başvuru Dilekçe (Başvuru esnasında Müdürlüğümüzde doldurularak imzalanacaktır.)
3. ÇKS Belgesi (Başvuru esnasında Müdürlüğümüzde doldurularak verilecektir.)
4. Tasiriye Faturalarının asılları ve fotokopileri.
5. Alım-Satım Belgesi (Müstahsil Makbuzları) asılları ve fotokopileri. (sonra satılanlar 1 Ekim 2010’a kadar getirilebilir)
6. Alım-Satım Belgesine ait borsa beyanının ıslak imzalı fotokopisi.
7. İşlenen arazinin eş ve/veya anne, baba ve çocuklara ait olması durumunda taraflarca imzalanmış
“MUVAFAKATNAME”.

Monday, March 01, 2010

Hasan Köşklü : Sektör Bileşenleri Uzlaşmak Zorunda

Röportaj: Özgür BİLGEOĞLU

Soyadını yaşadığı ilçeden alan, köklü bir ailenin üyesi Hasan Köşklü. Toprakla yoğrulmuş bir kültürde belki de doğal olarak çiftçi olmaya karar vermiş. Ama yalnızca toprakla uğraşıp sahip olduğu düzeni korumayı değil, çiftçinin nasıl daha iyi üretim yapacağını, ürününü nasıl daha iyi değerlendireceğini araştırmayı da görev edinmiş.
Bu amaçla önce Köşk Tarım Satış Kooperatifinde halen sürdürdüğü göreve, ardında da henüz geçtiğimiz aylarda ayrıldığı Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Denetim Kurulu üyeliğine seçilen Köşklü, yıllardır içinde bulunduğu sektörün en büyük sorununu şöyle özetliyor:

“Bugüne kadarki tüm kayıplarımız, sektörün birlikte hareket edememesinden kaynaklanıyor. Zeytinyağı sektörünün tüm bileşenleri uzlaşmak zorunda. Herkesin ilk görevi budur.”

1994 yılından bu yana sürdürdüğü Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Denetim Kurulu Üyeliğinden istifa eden ve önümüzdeki günlerde yapılacak Genel Kurul’da Yönetim Kurulu üyeliğine aday olduğunu açıklayan Köşklü ile sektörü A’dan Z’ye değerlendirdiğimiz uzun ve keyifli bir söyleşi yaptık. Köşklü, istifa gerekçesinden, yeniden adaylık sürecinde yaşadıklarına, Türkiye’nin Uluslararası Zeytinyağı Konseyi macerasından, sektördeki uzlaşmazlığın nedenlerine dek birçok konuda Z&Z okurları için önemli saptamalarda ve açıklamalarda bulundu.

Öncelikle kısaca kendinizden bahseder misiniz?
3 çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. Baba dedem Soyadı Kanunu çıkarken Aydın’ın Köşk ilçesinde yaşadığı için Köşklü soyadını almış. Anne babam da önemli bir şahsiyet; Tekeli İsmail Efe, Kurtuluş Savaşı sırasında Yörük Ali Kuvvetlerine katılan bir milli mücadeleci. Ailede yüksek şahsiyetli, önemli görevlerde bulunmuş kişilerin torunlarıyız. Bu durum herkese nasip olmadığı gibi bizlere bu geçmişe layık olmak gibi kendiliğinden doğan bir görev yüklüyor. Benim ve kardeşlerimin bulunduğumuz çevreye yararlı olmak gibi bir misyonumuz var. Bu nedenle örneğin hiç ilgim olmadığı halde bir dönem Köşk Doğan Spor’un başkanlığını bile yaptım. Üniversite eğitimi için yurtdışında bulundum. 1970’lerin sıcak günlerinde öğrenci olduğum için taraflardan biri olmamak adına yurtdışını tercih ettim. 30’lu yaşlarımda ise tepkisel bir nedenle Köşk Tarım Satış Kooperatifi’nin yönetim kuruluna geçtik. Zeytinyağı elde ederken beklemeden kaynaklanan kalite kayıplarını ortadan kaldıracak bir program sözü vererek yönetime geldik. O zamandan beri de karşımıza herhangi bir liste çıkmadı ve halen aynı arkadaşlarımızda görevimizi sürdürüyoruz. Bu da sanıyorum güvenin eseridir. 1994 yılında ise TARİŞ Zeytinyağı Birliği’nin seçimlerine katılarak, yaklaşık birkaç ay öncesine kadar sürdürdüğüm Denetim Kurulu üyeliğine seçildim. 12 yıl gibi bir süre, hemen her hafta Aydın’dan İzmir’e gelerek görevimi en iyi şekilde devam ettirmeye çalıştım. Denetim kurulu üyeliğim sırasında da kurumu ulusal ve uluslararası alanda pek çok kez temsil ettim.

Uzun süre görev aldığınız bir kurumdan ayrılma kararı aldınız. Bu zor kararı vermenizdeki en önemli etken neydi?
Bu kararda fikir ayrılıklarının etkisi ve başka faktörler de yer alıyor. Beni “Tüccar dostu” olarak değerlendirenler var. Sektörün bileşenleri ile konuşmak klasik çiftçi politikasını güdenler için nedense zararlı bir durum gibi algılanıyor. Ama onların oluşturduğu kurumlarda seçilmek, onların oluşturduğu kurumlarda kendi kurumumuzu temsil etmek zararlı olmasa gerek ki Tariş, bürokrat yapısı ve seçilmiş yöneticileri ile sektörün demokratik kitle örgütlerinde görev alıyor. Sonuçta zeytinyağı denetim kurulu üyeliği yaptığım dönemlerde de ki benim görevim klasik bir denetim kurulu üyesi gibi olmadı, hep zeytinyağı sektöründeki yenilikleri takip edebilecek durumda oldum ve bunların yönetim kurulumuzda uyum çalışmalarını yaparak kooperatiflerimizde uygulanabilmesini sağladım.

İstifa kararınızın ardından Genel Kurul’da yönetim kuruluna aday olduğunuzu açıkladınız. Sizi yeniden aynı kurumda görev almaya iten nedenler nelerdir?
Ben artık devrimi tamamladım dediğim bir ortamda uzunca bir dönem ayrılmayı düşündüm. Buna da defalarca teşebbüs ettim. İnsanların verimli olabildiği sürece bazı görevlerde olması gerektiğini düşünüyorum. Hep sorarlar, “Tariş’e niye ortaksın, neden ürün veriyorsun?”. Ben Tariş’te çıkarım için varım ama benim çıkarım bireysel olmak durumunda değil. Biz müşterek çıkarlarımızı korumak, ürünümüzü daha iyi değerlendirmek için bu üretici kooperatifini kurduk. Bu durumda verdiğim ürün kadar bu kurumun bir parçası da benim ama yararlı olamadığım zaman orada olmayı düşünmedim. Çünkü Tariş benim değil, üye olan tüm üreticilerin. Tekrar adaylığı düşündüm çünkü yolunda gitmediğine inandığım ya da farklı tavır alınması gerektiğini düşündüğüm olaylar karşısında fikir ayrılığına düştüğüm arkadaşlarım vardı. Bu konularda da kendi kamuoyumuzdan destek aldım. Bu destek beni yönetim kurulu üyesi yapar mı? Bunu yakında gerçekleşecek seçimlerde göreceğiz.

İstifanızın biraz da fikir ayrılıklarını vurgulamak adına olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, fikir ayrılıkları olduğunun bilinmesini istedim. Tabi ki karşı fikirler olacaktır ama geldiğimiz noktayı arkadaşlarımızdan farklı değerlendirdiğim için ayrılma gereği hissettim. Ancak biz eleştiri ve değerlendirmelerimizi kendi içimizde, genel kurulumuzda yapacağız. Üstelik bütün gözler Zeytinyağı Birliği’nin üzerinde. Kendi ortaklarına karşı sorumluluğunun yanında kamuya karşı da görevleri olan bir kurum Tariş. Bu değerlerin yıpranmaması için tartışmalarımızı kendi içimizde çözmek durumundayız. Tariş’in devam etmesi gerekiyor. Bunun için de üzerimize düşenleri yapmış olmamız gerekiyor idi ve gerekiyor. Biz de bunların muhasebesini yapmak zorundayız.

Sektörü daha ileriye taşıyacağını düşündüğünüz her konuda görüşlerinizi açıkça ifade etmekten çekinmiyorsunuz. Ancak hakkınızda çıkan bazı yakıştırmalar karşısında polemiklere girmemek adına mı sessiz kalıyorsunuz?
Biz küçük bir yerden, 10 bin nüfuslu bir ilçeden geliyoruz. Yaşadığımız yerde herkes birbirini tanır. Bizim gibi daha küçük yerde yaşayanların değer yargıları biraz daha şiddetlidir. Sahip olduklarımız çocuklarımız, malımız mülkümüz ve onurumuzdur. Bu çizgiyi korumak zorundayız. İzmir gibi yerlerde böyle görevleri yaparken yan etkilere maruz kalabiliyorsunuz. Üretici için bunca yapılanlardan sonra adınız “tüccar dostuna” bile çıkabiliyor. Benim söylemek istediğim, Köşk’te rastlayacağınız birinci kişi beni tanımazsa mutlaka yabancıdır ama ikinci kişi mutlaka tanır. Eğer o kişi de benim hakkımda olumsuz bir şey söylerse ben bırakır giderim. Görev aldığınız kurumlarda kurduğunuz medeni ilişkilerin bu şekilde algılanmasını yadırgıyorum. Buna rağmen bu kadar insan size değer veriyorsa, o zaman dönüp “Ben yönetim kuruluna girebilirim” diyebiliyorsunuz. Aday olma nedenlerim arasında bunlar da yer alıyor. Yakıştırılan söylemlerle hareket etme eğilimde olsam zaten böyle bir adaylık söz konusu olmazdı. Ama ben çiftçiyim.

Sektör bileşenlerinin birbirleriyle hatta zaman zaman kendi içlerinde uzlaşma sağlayamadığını görüyoruz. Siz bir üretici olarak bundan nasıl etkileniyorsunuz?
Türkiye zeytinyağı sektörünün bileşenleri anlaşmak, uzlaşmak zorundadır. Bugüne kadar olan gelişmeleri izleyecek olursak, kayıplarımızın her zaman beraber hareket edememekten kaynaklandığını görüyoruz. İnsanlarda amaç birliği olmayınca hiç kimse amaca ulaşamıyor. Bunun en somut örneği sektörün içinde bulunduğu durum, fiyatlar ve bunun karşılığında devletten alınan prim. Sektörde herkes “Primi istedik ve çalıştık” diyor. Ama sonuç yok çünkü herkes ayrı ayrı mücadele etti. Devletin bir söylemi var. Geçen yıl dedi ki; “Prim bu sene 10 kuruş çünkü zeytinyağı pahalı.” Geçen yıl fiyatlar 4,75 Ytl seviyelerinde devam etti. Şimdi prim enflasyon oranı miktarında artırılarak 11 kuruşa çıktı. Eğer devletin geçen yılki bahanesi doğru ise, herkesin devlete gidip, “Zeytinyağı geçen sene pahalıydı, bu sene ucuz. Senin de mantığın bu. O zaman üstünü tamamla” demesi gerekiyor. Birileri dedi ama hep birlikte demediğimiz için sesimiz gür çıkmadı.

Sektörde uzlaşma neden sağlanamıyor? Bunu zorlaştıran nedenler mi var, yoksa birileri bu uzlaşmayı istemiyor mu?
Birileri enteresan bir şekilde uzunca bir dönem Uluslararası Zeytinyağı Konseyi’ne (IOC) girilsin istemedi. Buradan hareketle zeytinyağı sektöründe bir çıkar çatışması olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama sektörün şunu anlaması lazım; yurtdışında kartelleşme var. 2 tane önemli grup var. Dünya zeytinyağı üretiminin 2,5 milyon ton olduğu göz önüne alınırsa, bu gruplardan birinin tek başına 350 bin ton ambalajlı satış kapasitesi olması gerçekten önemli bir göstergedir. 25 ülkede 8 tane lojistik merkezden 350 bin ton zeytinyağı gerçekten büyük bir kapasiteyi işaret ediyor. Bu bir çıkar grubudur ve doğal olarak çıkarlarına göre hareket edecektir. Bu tür firmalar ve bunların uzantıları zeytinyağı üreten ülkelerdeki hükümetleri dahi etkileme gücüne sahip. Bunların Türkiye’de etkili olmadığını düşünmek tabi ki hayalcilik. Herkes kendi çıkarı için belli bir oluşum içinde yer alıyor. Ama sektör bileşenleri şunu değerlendirmiyor; birlikte hareket edilirse daha iyi sonuçlar alınır. Artık üretme noktasında değiliz. Zeytinyağı işi yapanlar çoğaldı. Öteden beri bu işi yapanlar da büyük ölçekli şirketler haline geldi. Üreticinin yaptığı yatırım sonucu en uç noktadaki satıcının da geliri arttı. Sektör hep birlikte kalkınır. Diyelim ki bu zincirden ihracatçıyı koparıp aldınız. “Tüccar çiftçi düşmanıdır, onları ortadan kaldıralım” dediniz. Peki bu yağı kim işleyecek, kim satacak? Tamamen saçmalık. Ya da daha da ileri giderek ihracatçının “En iyi çiftçi ölü çiftçidir” dediğini varsayalım. Mevcut ağaçlar bize yeter mi? Kesinlikle hayır. Ayrıca mevcut ağaçlara kim bakacak? Diyelim ki çiftçimiz daha çok kazansın diye Türkiye’de zeytinyağı fiyatını 3 Euro yapalım. Bu yağı kim tüketir? Türkiye’de rakip yağların durumu söz konusu ve 1’e 3 makasını her zaman korundu. Bu makasın çok açıldığı zamanlarda dengeler bozuldu ve birileri bundan rahatsız oldu. Biz de o dönemlerde hep bir şeyleri tartışır olduk. Dahilde işleme rejimini tartıştık. Lampant zeytinyağının ihracatını konuştuk. Bunu da maalesef basın yoluyla yapıyoruz. Bu sektör bu kadar mı garibandır? Biz çiftçiler olarak bu sektörün bileşenlerini bir araya getirebiliriz. Arada bir takım gerginlikler olsa da herkesin aynı amaca ulaşmaya çalıştığı bir yapıda tartışmalar faydalı sonuçlara neden olabilir. Ancak sektörde bir toparlanma yok. Tabir-i caizse, sektörde böl, parçala, yönet politikası var. Her kesim diğerinin karşısında. Hepsi birbirine rağmen bir şeyi yapma durumuna gelebiliyor.

Zeytin ve zeytinyağına olan ilginin son dönemde artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
1994 yılında dökme zeytinyağı ihracatının açılması sonucunda bu sektöre önemli miktarda para girdi. Türkiye’nin enteresan bir yağ politikası var. Çok ciddi miktarda bitkisel yağ açığı olmasına ve üstelik bu yağı üretecek alana sahip olmasına rağmen, açık ithalatla tamamlanıyor. Dünyanın yeni yeni tanımaya çalıştığı, ancak bu ülkede 8 bin yıldır varolduğu tahmin edilen ve 3 bin yıllık bir kültüre sahip olan zeytinyağı, insanlarımız tarafından fazlaca tüketilmediği için bir miktar yağ fazlamız var. Bu nedenle dökme olarak yağ satmaya başladık ve sektöre para, teknoloji, yenilik girdi. Bununla birlikte sektörde üreticisinden tüketicisine kadar herkesin bir değişim göstermesini sağladı. Ama halen daha kendi ülkemizde üstelik yağ açığımız olmasına rağmen yeterli tanıtımı yapamadık. Bu noktada 2000 yılında kurmuş olduğumuz Tariş Zeytin’i aslında daha önce kuracaktık. Bu şirketin kurulmasındaki amaç da; sektör bir değişim geçirince kalıcı tüketiciye sürekli zeytinyağı satabilmek ve bunun için de halkanın en son zincirine yakın olmaktı. Bu noktada çok sayıda ilki gerçekleştirdik. Ambalaj konusunda önemli gelişimler sağladık ve model olduk. Zeytinyağı ile 3 bin yıldır tanışan bu ülkenin insanları, sanki zeytinyağını yeniden keşfediyor. İşte böyle bir ortamda 12 yıl önemli bir kurumun içinde görev aldım.

12 yıllık süreçte değişimin başladığı ve geldiği noktayı yakından izlediniz, içinde bulundunuz. Sizce bu süre içinde sektörün yaşadığı en önemli olay neydi?
İnsanın yaşamında kilometre taşları vardır. Eğer benim için en çok ne etkili oldu diye sorarsanız, cevabım Uluslararası Zeytinyağı Konseyi maceramızdır. Konsey’den ayrılmamız kimilerine göre AB’ye karşı bir kozdu, kimileri başka bir ürün grubuna karşı koz olarak kullanıldığını ileri sürdü. Bazıları da “Konsey’den çıktık çünkü çok para veriyor ancak yeteri kadar yararlanamıyorduk” dedi. Kimilerine göre ise Türkiye’nin zeytinyağında karanlık bir döneme girmesini isteyenler vardı. Türkiye’de son yıllarda gündemdeki yerini koruyan bir konu var ki çok önemlidir; karışım yağ. Uluslararası Zeytinyağı Konseyi, karışım yağı yasaklıyordu. AB’de karışım yani kokteyl yağ serbest ama Konsey’e üye olan ülkelerde bu yasak. Türkiye Konsey’in dışında kaldığı dönemde hep karışık yağlarla uğraştı. Halen de uğraşıyoruz ki, son dönemde özellikle iç pazarda daha yoğun bir uğraşı içindeyiz. Diğer yandan bence çok önemli bir noktadır, Uluslararası Zeytinyağı Konseyi’ne üye olduğumuz tarihlerde, Türkiye için bir promosyon bütçesi ayrılıyor. Diyorlar ki, “3 kuruş biz vereceğiz, 1 kuruş da siz verin böylece Türkiye’de bir zeytinyağı promosyonu yapalım.” Türkiye’deki zeytinyağı sektörü ya bu parayı toplayamıyor ya da bir nedenden dolayı karşı çıkıyor. Sonuçta bu para toplanamıyor ve kayıtlara Türk tarafının sözleri şöyle geçiyor; “Türkiye’de böyle bir promosyona ihtiyaç yoktur. Türkiye’de tanıtım sorunu değil, üretim sorunu vardır.” Ve bu para gidiyor. Daha fazla zeytinyağı tüketilse, daha fazla üretim olmaz mıydı? Halbuki politikacının kısır düşüncesi ve o zaman bugünkü haberleşme grupları, dernek oluşumları gibi imkanlara sahip olmadığımızdan böyle bir cümlenin Konsey’in resmi kayıtlarına geçmesine seyirci kaldık. Konsey’in o dönemdeki Başkanı Sinyor Lucetti’nin, bence Türkiye’yi de seven bir kişiliği vardı, bu gerekçe karşısında çok enteresan bir tepkisi olmuştur; “İnanamıyorum, bu doğru olamaz” diye yumuşatarak aktarabilirim sözlerini. Şimdi yıllar sonra birileri Türkiye’de zeytinyağı üretildiğini, satılmak zorunda olduğunu, yurtdışındaki dalgalanmalardan da fazlasıyla etkilendiğimizi görüyor ve zeytinyağının önce iç piyasada satılması gerektiğini düşünüp uygulamaya çalışıyor.

Bu noktada Uluslararası Zeytinyağı Konseyi’ne yeniden üye olmak bu süreci hızlandırıp, Türkiye’ye bir adım attırır mı?
Bu konuda devlet bir adım attı. Ama ikinci adım atılmadı, dolayısıyla halen üye değiliz. Bunu anlamak da mümkün değil. Uzun zamandır Konsey toplantılarına katılmadığım için tarafların net tutumunu bilmiyorum ama adaylı bugün olmazsa, yarın olacak. Olması gerekiyor. Biz, belki de Türkiye’nin o promosyon bütçesini reddedişinden çok fazla etkilendik. Sektörümüzde bir reklam sıkıntısı var. Belli bir markanın dışında hiçbir firma yıllarca zeytinyağının reklamını yapmadı. Ancak şimdi bir şeyler değişmeye başladı. Bu değişimde de Türkiye’nin yeri diğer üretici ülkeler gibi Konsey’dir.

Sektörde bahsettiğiniz sorunlar gündemdeki yerlerini korurken üretici de zor bir sezon geçiyor.
Fiyatlar AB’de yaklaşık 2,2 Euro seviyelerinde. Hatta önümüzdeki günlerde biraz daha düşüş yaşayacağız. Ondan sonra bu fiyatlar diptir. Fiyatlarda yükselme ise ancak yaz aylarında farkedilebilir miktarda olacak. Yurtdışında fiyatlar böyleyken bile AB çiftçisinin primlerinde bir değişiklik yok. Bir yıl öncesinden çiftçi ne kadar prim alacağını, ne zaman alacağını biliyor. Ülkemizde primin zeytinyağı üreticisine doğrudan bir katkısı yok. Ayrıca ciddi boyutlara ulaşan bir maliyet sorunumuz da var. Biz Avrupa çiftçisiyle ne kısa, ne de uzun vadede yarışabilir durumda değiliz. Diğer yandan uzun vadeli bir zeytincilik master planı yok. Açıkçası devlet kurumlarına da bu konuda güvenmemek gerektiğini düşünüyorum. Bu acı tespitin nedeni tarım müdürlükleri tarafından her tarafta dağıtılan fidanların çeşidi. Nizip’te de Gemlik dağıtıyor, Aydın’da, Körfez’de de. İyi niyetli bürokrat arkadaşlarımız gücenmesin ama bu işin, eli taşın altında olanlarla 1960’lı yıllardan önce varolan çalışmaların devam ettirilmesiyle bile düzeltilebileceğini düşünüyorum. Devlet atıl yapısı nedeniyle, belki içinde bulunan önemli bürokratlara değer vermeyerek kaynakları heba ediyor. Bu durumda verdiğiniz primin de hiçbir katkısı kalmıyor. Ayrıca kalite olarak da kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz ama birkaç öncü kuruluş dışında yol gösteren yok. Sahip olduğumuz değerli uzmanları bile bir araya getirip zeytinyağı tadım paneli oluşturamıyoruz. Sanıyorum genetik yapımızda mucizelere inanmak var. Biz mucizelere inanıyoruz ve başkalarından bekliyoruz.

Duyusal özelliklerin tespiti konusunda henüz çözüm üretilemedi ancak özellikle son yıllarda kalite ile ilgili birçok sorunun aşıldığı söyleniyor. Buna katılıyor musunuz?
Zeytinyağı öyle bir ürün ki kendisini kalitesiyle sattırıyor. Bununla ilgili bir anımı paylaşmak isterim; İtalya’nın Toscana bölgesinde bir fabrika ziyareti yapmıştık. Yöresel zeytinleri sıkan bu fabrikada 1997 yılında 750’lik bir zeytinyağı şişesi 4 dolar seviyesindeydi. Şişelenen yağın fabrika çıkış fiyatı ise 11 dolar. Markette satış fiyatına gelince bundan yaklaşık 10 yıl önce 16 dolardı. Bu fiyatlara satılabilecek bizim de çok özel yağlarımız var. Hatta bu fiyatların üstünde kaliteye sahip zeytinyağımız bulunuyor. Ancak bunu yapabilmemiz için kalitenin kritiğini yapacak müesseselere de ihtiyacımız var. Diğer yandan Verona Fuarı’nda hiç unutmuyorum, bir standın önünden geçerken, stand sahibine ne kadar yağ ürettiğini sordum. “Bu sene 4 ton var” dedi. Hepsi kendi mahsülü. Daha sonra bunun 30-40 tona kadar çıkabileceğini söyledi. Ağaçlarına bakmış, kaliteyi yakalamış, şişesini yapmış, etiketini basmış ve 4 ton yağı olmasına karşın Verona Fuarı’na gelip yağını tanıtmaya, satmaya çalışmış. Üreticimize bunu anlatmamız lazım. Kendi markasını oluşturması gerektiğini göstererek anlatmamız lazım çünkü çiftçimiz görmeden inanmıyor. Buna ilişkin ülkemizde şirketleşme pek önerilmese de 5-6 şirketin bir araya gelerek destek alabileceği formlar mevcut. Ortak işlikler, dolum tesisleri mümkün, hatta bu sistem içinde ortak marka oluşturmak dahi mümkün. 10-15 firma bir araya gelip butik yağlarını bu sistem içinde markalaştırabilirler.

Bu üretim maliyetlerini düşürür mü?
Bu çiftçinin gelirini epeyce artırır, beyaz tenekeyi ortadan kaldırır. Çiftçiye para kazanma, ticaret yapma şansını tanır. Çiftçilerimiz bu tip modellerle doğrudan ürününü değerlendirme, daha verimli çalışma imkanına kavuşur. Üretim maliyetlerinde devletin bir katkısı olmadan ucuzlama mümkün değil. Sırtımızda bir yük var ve bununla koşmak imkansız. Müstahsilin zeytinden kazandığı yaşamını sürdürmesine zor yetiyorsa, tabi ki kaliteli zeytincilik yapamayacak. Bu nedenle üretim maliyetleri ve hasat teknikleri ile ilgili yenilikler uygulanmalı diye düşünüyorum.

Uzlaşmanın önemine sıklıkla vurgu yaptınız. Son olarak, bu konuda sektöre vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Biz uzunca bir dönem desteklemelerin kaldırılmasını, dünya fiyatlarıyla tanışmayı tartıştık. Derken desteklemeler kalktı, primin kaldırılmasını konuştuk. “On dönüm bostan, yan gel Osman” olarak değerlendirilen, “Dönüm Parası” olarak adlandırılan sistemler bize adapte edildi. Bunların tartışıldığı 2000’li yılların başında, hububat üretilen eyaletlerdeki desteklemeleri eleştiren gazetecilere Amerikan Senatörünün verdiği bir cevap var: “ABD tarıma desteklemede bulunacak çünkü enerjide dışa bağımlı olduğumuz gibi gıda da dışa bağımlı olmayacağız.” Ben şunu sıklıkla ifade ettim; enerji savaş çıkaran bir madde. Artık tarım ürünlerinden de enerji elde ediliyor. Dolayısıyla dünyanın en önemli gündem maddesi artık tarımdır. Bu nedenle tarımsal projelere, uzun vadeli tarım politikalarına mutlaka ihtiyacımız var. Bunun için de kendi sektörümüz için söyleyeceğim öncelikle sektörel uzlaşmanın ne şekilde olursa olsun sağlanması gerektiğidir. Herkesin ilk görevi budur.