Thursday, October 27, 2011

Altın biter, zeytin bitmez…

Ali Ekber Yıldırım
Dünya
27 Ekim 2011,Perş.


Zeytin ve zeytinyağı üretiminin artması için son yıllarda gösterilen çabalar sonuç verdi.Zeytinde “var yılı”,“yok yılı” dönemi kapanıyor. Her yıl var yılı olacak. Zeytin ve zeytinyağı üretimi artıyor. Bu artış trendi önümüzdeki yıllarda katlanarak devam edecek. Fakat, üretici hasada başladığı şu günlerde üretim sevincini doyasıya yaşayamıyor. Endişeli bir bekleyiş var. Üretim artışı ile birlikte hem zeytinde hem de zeytinyağında “fiyat düşer endişesi” bu. Oysa girdi fiyatlarında hiçbir düşüş yok. Maliyet artıyor. Üretim artışı için gösterilen çaba,tüketim için gösterilmediği için herkesin aklında aynı soru var:
Artan zeytin ve zeytinyağı üretimi nasıl pazarlanacak?
Geçen hafta sonu 7.Ayvalık Zeytin Hasat Günleri’nde bu soruya yanıt arandı.“Zeytinyağının İç ve Dış Pazarda Sorunları ve Hedefleri “ başlıklı panelde Uluslararası Zeytinyağı Konseyi İcra Direktörü Jean Louis Barjol, Konsey’in Tanıtım Komitesi Şefi Ender Gündüz, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Dr. Mustafa Tan, uzun yıllar Ayvalık Ziraat Odası Başkanlığı yaptıktan sonra kendi markasını yaratan Ahmet Sucu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu görüşlerini kalabalık bir dinleyici kitlesine anlattı. Ayvalık Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Gençer’in yönettiği panelde özellikle iç tüketimin artırılması gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı.
Rahmi Gençer’in de söylediği gibi Türkiye, sofralık zeytin tüketiminde dünyada ilk sırada. Zeytini çok seviyoruz. Fakat zeytinyağı tüketiminde diğer üretici ülkelere göre çok gerilerdeyiz. Kişi başına tüketim 1.5 litre civarında. Bu 5 litreye çıksa uzun yıllar üretilen zeytinyağının pazarlama sorunu kalmaz. Komşumuz Yunanistan’da kişi başına tüketimin 21 litre seviyesinde olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Uluslararası Zeytinyağı Konseyi Tanıtım Komitesi Şefi Ender Gündüz, zeytin hasadının yapıldığı Mutlu Köy’de ayaküstü sohbetimizde anlattıklarını panelde daha ayrıntılı dile getirdi. Konsey’deki deneyimlerine dayanarak, artan zeytinyağı üretimi için iç pazarın çok önemli olduğunu söyleyen Ender Gündüz, 74 milyonluk Türkiye’nin büyük bir fırsat olduğunun altını çiziyor.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Dr. Mustafa Tan da iç piyasanın önemli bir pazar olduğu görüşünde. İhracatta ciddi bir değişim yaşandığını, dökme yağ yerine ambalajlı ve markalı ihracat yapıldığını anlatan Mustafa Tan, Türkiye’nin İspanya ve İtalya’nın tedarikçisi olmaktan kurtulduğuna dikkat çekerek şu bilgileri verdi:“İspanya ve İtalya’nın en önemli tedarikçilerinden birisi Tunus. Bu ülkeyi hepimiz biliyoruz. İki tane rafine ve bir dolum tesisi var. İtalya ve İspanya’ya olan bağımlılığı nedeniyle Tunus’ta zeytincilik gelişmiyor. Türkiye’de ise hızla gelişiyor. Markalı ve ambalajlı ihracat artıyor.” Tan, zeytinyağı rekoltesinin 191 bin ton olarak tespit edildiğini ancak, bazılarının fiyatları baskı altına almak için rekolteyi 220 hatta 250 bin ton göstermeye çalıştığını sözlerine ekledi.
Uzun yıllar Ayvalık Ziraat Odası başkanlığı yapan Ahmet Sucu, 1970’li yıllarda Türkiye’de kişi başına 2.5 litre zeytinyağı tüketildiğini hatırlatarak şunları söyledi: “Bugün yılda 1.2 milyon ton bitkisel yağ ithal ediyoruz. Her yıl 3 milyar dolar civarında döviz ödeniyor. Bizim zeytinyağımız dururken neden bu ithalat yapılıyor?”
Zeytin üretiminin artışındaki çarpıklığa da dikkat çeken Ahmet Sucu: “Birkaç yıl öncesine kadar zeytin ağacı sayımız 90 milyondu. Şimdi 170 milyon oldu. Eskiden 90 milyon zeytin ağacı 400 bin ailenindi. Yeni dikilen 80 milyon ağaç ise 13 bin kişinin. Küçük üretici yok oluyor. Zeytinlikler büyüklerin elinde toplanıyor. Ben hem üretici hem de zeytin işleyen ve kendi markasıyla pazarlayan bir işletmeciyim. Üretici bir zeytin ağacından ancak 6 lira kazanıyor. Zeytin ve zeytinyağı üreticide ucuz, dev marketlerde ise çok pahalı. Üretici de tüketici de kazanmıyor. Kazanan başkaları” diye konuştu.
Sivil toplum örgütlerini bir araya getirerek teröre karşı milyonlarca kişinin katılacağı sessiz bir yürüyüş planlayan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu hasta olmasına rağmen geç de olsa panele katıldı. Çok önemli mesajlar verdi.
Son dönemde yaptığı bir çok konuşmada tarımın stratejik önemine dikkat çeken Rifat Hisarcıklıoğlu diyor ki; dünyada geleceği olan iki önemli sektör var, birisi tarım, diğeri enerji. Türkiye’nin tarım ve hayvancılıktan vazgeçemeyeceğini anlatan Hisarcıklıoğlu konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “İnsan ömrünü uzatan üç ürün var, üçü de Türkiye’de yetişiyor. Zeytin, fındık ve üzüm. Ama biz bunun kıymetini bilmiyoruz. İhraç ediyoruz ama kendimiz yemiyoruz. Tüketimin artması için kampanyalar yapılmalı. Bu yararlı ürünler ülkemizde tüketilmeli.”
Rifat Hisarcıklıoğlu, zeytincileri çok mutlu eden ve uzun süre alkışlanan sözleri ise konuşmasının final bölümünde söyledi: “Altın biter, maden biter ama zeytin bitmez. Bunun kıymetin, bilelim.” Zeytincilerin kabusu olan madencilere bundan daha güzel bir yanıt verilemezdi. Bu nedenle Ayvalık’ta herkes Rifat Hisarcıklıoğlu’nun sözlerini ayakta alkışladı. Bu iyi bir moral oldu.
Ayvalık’tan yazılacak çok şey var. Geleneksel hale gelen Ayvalık Zeytin Hasat Günleri’nde bu yıl halkla bütünleşen bir zeytin pazarı açıldı. Pazara çıkan ürünler zeytinciliğimizin doğru yolda olduğunun en önemli göstergesi.
Karamsarlığa kapılmadan üretmeye ve elbette üretileni de başta iç pazar olmak üzere pazarlamaya devam etmek gerekir. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun dediği gibi altın biter, maden biter ama bize binlerce yıldır miras kalan zeytinciliğimiz asla bitmez.

Thursday, October 13, 2011

Zeytinde hasat günleri…

Ali Ekber Yıldırım
Dünya
13 Ekim 2011,Perş.


Zeytinde hasat zamanı. Bu hafta sonu Akhisar’da, gelecek hafta sonu Ayvalık’ta zeytin hasadı çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Zeytincilikteki gelişmeler, sorunlar, hedefler ayrıntılı olarak konuşulacak, tartışılacak.
Akhisar ve Ayvalık’ta yapılacak bu tartışmalara ışık tutması için Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi(UZZK)’nin koordinatörlüğünde yapılan rekolte tahmin çalışmalarının ayrıntılarını paylaşmakta yarar var.
UZZK Koordinatörlüğünde yapılan rekolte tahmini için zeytin üretim bölgelerinde 4 ayrı uzman grubu çalıştı. Bu çalışmalarda sadece üretim miktarı üzerinde durulmadı. Ülke bazında ve bölgesel olarak zeytincilikte yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri konusunda da derinliğine bir araştırma yapıldı. O araştırmanın sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz:
1-Araştırmaya göre ülke genelinde 123 milyon 375 bin 338 meyve veren, 38 milyon 231 bin 803 meyve vermeyen zeytin ağacı var. Ağaç başına ortalama11.7 kilo zeytin alınıyor. Bu yıl toplam 1 milyon 446 bin 117 ton zeytin üretimi bekleniyor. Bunun 533 bin 376 tonu sofralık zeytin olarak tüketilecek. Zeytinyağı üretiminde ise 903 bin 353 ton zeytin kullanılacak. Bundan da 191 bin 106 ton zeytinyağı elde edilecek. Sofralık zeytin üretimi geçen yıla göre yüzde 43, zeytinyağı üretimi ise yüzde 20 artış olacak.
2-Geçen yıl 160 bin ton olan zeytinyağı rekoltesinin 105 bin tonunun iç piyasada tüketildiği, 10 bin tonunun ihraç edildiği ve 30 bin tonunun stok olarak bu sezona devredileceği tahmin ediliyor. Buna göre bu sezon 191 bin ton üretim ve 30 bin ton stok devri ile toplamda 220 bin tonluk zeytinyağı arzı olacak. Bu yağın 125 bin tonunun iç piyasada tüketilmesi geri kalanın ise ihraç edilmesi bekleniyor.
3- Uluslararası Zeytin Konseyi verileri baz alındığında son 6 yılın ortalamasından Türkiye’de zeytinyağında yüzde 49 daha fazla üretim söz konusu. Diğer ülkelerdeki üretime bakıldığında İspanya, 1 milyon 400 bin ton zeytinyağı üretimi ile dünyada ilk sırada, İtalya 400- 450 bin ton ile ikinci, Yunanistan 310 bin ton ile üçüncü sırada. Türkiye ile çok yakın üretime sahip olan Tunus’ta 180 bin ton, Suriye’de ise net bilgi alınmamakla birlikte 200 bin ton üretim olduğu tahmin ediliyor.
4- Türkiye’de sadece son bir yılda 2 milyon 824 bin 243 yeni zeytin fidanı dikildi. Ağaç sayısı 161 milyon 607 bin 141 adede ulaştı. Zeytin ağaçlarının yüzde 76’sı meyve veriyor. Son yıllarda zeytin dikiminin hızlı artışı, zeytin ağaçlarının bakımının iyi yapılması ve hava şartlarının da olumlu olmasına bağlı olarak zeytin ve zeytinyağı rekoltesi yükselme trendine girdi. Ürünün bir yıl çok, ertesi yıl az olduğu dönem kapanıyor. Çok olağanüstü bir durum olmazsa üretim her yıl artmaya devam edecek. Elle veya mekanik hasat makineleri ile yapılacak hasat gelecek yıllardaki üretimi doğrudan etkileyecek. Sırıkla zeytin filizlerine, sürgünlerine zarar verecek hasat yöntemleri terk edildikçe üretimdeki artış trendi sürecek.
5- Üretim artarken, bu üretimi değerlendirecek çalışmalar, planlama yeterince yapılmıyor. Zeytin ve zeytinyağının ambalajlanması ve pazarlama konusunda özellikle Doğu Akdeniz Bölgesi’nde çok ciddi eksiklikler olduğu gözleniyor.
6-Zeytin hastalıkları ve zararlıları üretimi ve kaliteyi tehdit ediyor. Üreticiler bireysel olarak bu hastalıklarla mücadelede yetersiz kalıyor. Ulusal bir eylem planı çerçevesinde hastalık ve zararlılarla mücadele edilmesi gerekiyor.
7-Zeytin fidanı dikiminde, hangi amaçla dikileceği, bölgeye adaptasyon sağlayıp sağlayamayacağı konusuna dikkat edilmediği tespit edildi. Yurt dışından iri daneli zeytine talep olduğu dikkate alınarak, sofralık zeytin yetiştiriciliğine uygun, sulanabilir alanlarda iri daneli zeytin çeşitlerinin tercih edilmesi gerekiyor.
8-Üreticiler zeytinyağı prim miktarını yetersiz bulurken, primin üretimi ve kaliteyi teşvik edici olmasını, zeytine de prim verilmesini istiyor. (Yeri gelmişken bir hatayı düzeltelim. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, hafta sonu Mersin’de “zeytine ton başına 500 lira destek vereceğiz” dedi. Üretici bunu yeni bir destek verilecek diye anladı. Yeni bir destek yok. Daha önce Resmi Gazete’de de yayınlandığı gibi zeytinyağına kilo başına 50 kuruş prim verilecek. Çağlayan bunu söylüyor, Yeni bir destek yok.)
9-Lisanslı depoculuk ve özel depoculuk sistemi desteklenerek zeytinyağının modern paslanmaz çelik hijyenik kaplarda korunması talep ediliyor.
10-Zeytinler toplandıktan sonra, naylon torba veya çuvallar yerine kasalarda taşınması zeytinin ve elde edilecek yağın kalitesinde önemli rol oynayacaktır.
11-Stok kurumunun olmaması nedeniyle hasat başladıktan sonra kısa bir sürede üretici zeytinini veya zeytinyağını pazara sunduğu için düşük fiyatla satmak zorunda kalıyor.
Araştırmanın tamamını Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin “www.uzzk.org adresinden okuyabilirsiniz.
Özetle, zeytin ve zeytinyağında önemli bir sezon yaşanacak. Biliyoruz herkesin en çok merak ettiği zeytin ve zeytinyağının fiyatının ne olacağıdır? Üretim maliyeti, dünya piyasaları dikkate alınarak bir fiyat oluşacaktır. Gerçek olan şu ki, sektörü birbirine düşüren Dahilde İşleme Rejimi(DİR) kapsamında veya başka bir biçimde üreticiyi tehdit eden ithalat gündemden düşmüştür.“İhraç edecek zeytinyağı bulamıyoruz” diyerek Ankara’daki bürokratları canından bezdirenlerin ihraç edecekleri kadar yağ var. Üreticinin alın terinin karşılığını vererek istedikleri kadar yağ alabilirler.

Tuesday, October 04, 2011

Zülfü Livaneli’nin zeytinyağına bakışı..

Ali Ekber Yıldırım
Dünya
4 Ekim 2011,Salı


Zülfü Livaneli’yi bilirsiniz. Dünya çapında çok önemli bir değer. Müziği, filmleri, kitaplarıyla milyonlara ulaşan bir sanatçı. Edebiyatçı yönünün yanı sıra köşe yazarlığı yapıyor. Yıllardır Vatan Gazetesi’nde yazıyor.Geçen hafta köşesinde zeytinyağı üzerine bir yazı yazdı. Deyim yerindeyse kıyamet koptu. Yazının içeriği elbette eleştirilebilir. Yanlışları olabilir, fakat öylesine bir tepki oldu ki; hani neredeyse “sen ne hakla zeytinyağı üzerine yazıyorsun” diye hak etmediği bir saldırıya uğradı.
Zülfü Livaneli ne yazdı?
“Türküyü bilirsiniz: Yeni evli genç kadın kocasına “Zeytinyağlı yiyemem / Basma da fistan giyemem” diye çıkışır. Sonra da darbeyi indirir: “Senin gibi zalime / Ben efendim diyemem.”
Yani,zeytinyağı yiyebilmek bu kadar önemli.
Kuran’da bile yer verilen zeytin, birçok kültürde kutsal kabul ediliyor, günümüzün doktorları tarafından ise “sağlıklı yiyeceklerin” başına yerleştiriliyor.
Zeytin der demez gözümüzün önüne Ege geliyor ama aslında bütün Anadolu zeytinin ana yurdu. Tekirdağ’daki Trilye çeşidinden, Mardin’de Halhalı’ ya; Artvin’de Butko çeşidinden, Hatay Savrani’ye kadar geniş bir coğrafyaya yayılıyor ve Türkiye zeytin haritasında, tescilli yerli ve yabancı olmak üzere toplam 117 çeşit zeytin bulunuyor.
Bunların hepsinin tadı, aroması ayrı.
Şimdi gelelim asıl meseleye: Zeytinin ana yurdunda biz nasıl bir zeytinyağı yiyoruz? (Şu tüketme sözcüğü çok sevimsiz olduğu için tüketiyoruz değil, bildiğimiz Türkçeyle yiyoruz demeyi tercih ediyorum.)
Hemen cevap vereyim. Büyük ölçüde zararlı, kimyasal maddelerle, boyalarla dolu, bize sağlık yerine hastalık getiren ürünleri alıyoruz.
Zeytinlerden daha çok yağ almak için ilaç basılıyor, zeytinyağları çöp koymak için üretilmiş lacivert plastik bidonlarda saklanıyor, daha aklınıza gelmeyecek bin bir türlü hile yapılıyor.
Piyasadaki çeşitli yağların laboratuvar tahlillerini yaptıran ciddi hekimler söylüyor bunu.
Yediğimiz içtiğimiz birçok şey gibi bazı zeytinyağları da tehlikeli.
Zeytinyağı, sirke gibi asitli sıvıların plastik bidonlarda saklanması sonucunda, plastikteki bir sürü zararlı madde bu sıvılara karışıyor.
Nar ekşilerinde karamel ve mısır şurubu var.
Yani sağlıklı yaşayalım derken, hastalanıyoruz. Akıl almaz bir durum değil mi!”
Bu satırları yazan Zülfü Livaneli yazısının devamında “NAR” markası ile doğal ve yöresel ürünler üretip pazarlayan firmanın ne kadar doğru bir iş yaptığını yazıyor. Birazda reklam kokan bir yazı. Kaldı ki kendisi de bunu kabul ediyor ve : “Siz benim bu köşede hiçbir şeyin reklamını yaptığıma tanık olmadınız. Yapmam da. Ama bu sefer durum farklı. Çünkü bu firma, Ayaslı’nın tamamen kendisini yetiştiren ülkeye bir borç ödemesi olarak algılanmalı. Para kazanmak için değil, kaybetmek için (hadi kaybetmeyi göze alarak diyelim) yapılan bir hizmet. Kelimenin tam anlamıyla para kaybediliyor.” diye yazarak kendisi de reklam yaptığını söylüyor.
Livaneli’nin sözünü ettiği NAR markasının çalışmalarını yadsımak mümkün değil. Kaldı ki o firma da zeytinyağını bu ülkenin zeytin ağaçlarından sağlıyor.
Bu yazı da eleştirilecek asıl konu bir markanın reklamının yapılmasından öte, bilgi eksikliğinden olsa gerek sektörün neredeyse tamamının sağlığa zararlı ürün üretmekle suçlanıp töhmet altında bırakılmasıdır.
Livaneli’nin yazısında öyle bir yaklaşım var ki, sanki bir tek firmanın ürünleri sağlıklı, diğerleri insan sağlığına zararlı. Oysa zeytinyağına ömrünü adamış üç kuşak aileler, asırlık şirketler, markalar var. Tariş, Marmarabirlik gibi on binlerce üreticinin ortak olduğu kooperatifler, birlikler var. Yurtdışında katıldığı her yarışmadan ödülle dönen markalar var. Toptancı bir yaklaşımla sektörün tamamını sağlıksız ürünler üretiyormuş gibi suçlamak Livaneli gibi duyarlı bir yazara, kültür adamına yakışmadı. Kaldı ki bir sonraki yazısında tüm sektörü kastetmek istemediğini yazdı. Yazarken de bazı önemli bilgiler, belgeler sundu. Dolayısıyla, yazdıklarını tümden reddetmek de doğru değil.
Yazdıklarında haklılık payı da var. Zeytinyağı gibi çok değerli bir yağa başka yağların karıştırıldığı (tağşiş yapıldığı) yıllardır biliniyor. Tüketici göz göre göre aldatılıyor. Sektörün bununla ciddi olarak mücadele etmesi gerekiyor.
Zülfü Livaneli gibi, zeytinyağındaki sahtekarlıklardan şikayetçi çok sayıda tüketici var. Sayıları az da olsa tağşiş yapanlar sektöre büyük zarar veriyor. Zeytinyağcılar, Zülfü Livaneli’ye tepkilerini uygarca gösterirken bu konudaki eksikliklerini de gidermeli. Sektör içi kavgaları bir yana bırakarak tağşişle ve tağşiş kafalılarla mücadele etmeli. Çünkü tağşiş sadece zeytinyağına başka yağlar karıştırmakla olmuyor. Kendi çıkarları için tüm sektörü birbirine düşüren, zeytinyağına değer veriyormuş gibi görünüp zeytinyağını itibarsızlaştıran tağşiş kafalılar da var. Bununla da mücadele edilmeli.
Zeytinyağı sektörünün sağduyulu temsilcileri, “sen nasıl zeytinyağını yazarsın” diye Zülfü Livaneli’yi suçlamak yerine kendisini doğru bilgilendirmeli. Zülfü Livaneli gibi önemli bir değerin adı zeytinyağına zarar değil, değer katar. Ekim ayında iki ayrı zeytin hasat şenliği var. Akhisar’da 14-15-16 Ekim’de, Ayvalık’ta 21-22-23 Ekim’de. Her iki hasat şenliğine de Zülfü Livaneli davet edilmeli. Zeytini ve zeytinyağını kendisine daha yakından tanıtma fırsatı olur. Zeytinin dostluğun, barışın simgesi olduğu bir kez daha gösterilmiş olur.
Özetle, sektördeki kavga ortamının son bulması, Zülfü Livaneli gibi dünyaca ünlü ustaların zeytinyağının yararlarını yazacakları bir ortamın yaratılması sektördeki duyarlı her zeytincinin görevidir.