Friday, November 02, 2012

Zeytin denizinde...

FARUK ŞÜYÜN / ODAK

02 Kasım 2012 Cuma

Zeytin: Tek kelimeyle beni büyüleyen bir meyve... Önce ağacına hayranım... Heykel gibi, yoo ne gibi'si gerçekten heykel olarak nitelendirebileceğimiz bir gövdesi var... Neredeyse ölmeyeceği varsayılıyor, çünkü zeytin ağacı, yıllar içinde kendini yeniliyor, o heykeli oluştururken sürekli gençleşiyor ve binlerce yıl yaşayabiliyor... Ne zaman yaşlı bir ağaçla karşılaşsam, fotoğraf makinemle o muhteşem gövdesinden detaylar yakalamaya çalışıyorum, emin olun o ağaçtan neredeyse yüz kare fotoğraf çıkabiliyor...

Sonra meyveleri... Onlar, sabah kahvaltılarımın vazgeçilmezleri... Hele bir de kendim salamura etmişsem... Oooh, deymeyin keyfime gitsin... İlkbahara dönelim, ya o bahçemdeki ağacın çiçeklerinden yayılan içimi bayıltan kokular... Ekim'den başlayarak yıl sonuna kadar devam eden hasat serüveni ve toplanan zeytinlerin doğal biçimde, bir meyve gibi sıkılmasıyla elde edilen hakiki sızma zeytinyağları, yapılan cilde deva sabunlar...

Peki, bu hafta niye zeytini yazıyorum, çünkü hasat mevsimi başladı... Ben de 135. yıl hasadını yaşayan Komili-Kırlangıç markalarını bünyesinde tutan Ana Gıda'nın Genel Müdürü Ümit Ersoy'un zarif evsahipliğinde zeytin denizindeydim geçtiğimiz günlerde... Çünkü, Ayvalık Hasat Şenlikleri'nin sekizincisi gerçekleştiriliyordu...

Topraklarında iki milyon zeytin ağacı barındıran ilçe, "ortak istek zeytine destek" sloganın yer aldığı yüzlerce afişle süslenmişti... Denizin mavisinden zeytinin yeşiline, zeytinin yeşilinden denizin mavisine doğru akıp giden ışıklar, beni düş dünyasına sokuyor, duygularım, sanki bir zeytin denizi içinde yüzdüğüm hissini uyandırıyordu bende... Kaz Dağları'ndan gelen kuzey rüzgârları binlerce pınarın doğduğu bu İda Dağı'nda binlerce yıldır söylenen efsaneleri fısıldıyordu kulağıma... Hepsini biliyordum, belki onlarca kez okumuş, yüzlerce kez dinlemiştim, ama her defasında yine çok büyük keyif alıyordum...

Yani her şey biribirini tamamlıyor, yemeklerimizi süsleyen pazardan yeni alınmış zeytinyağında taze otlar, birkaç saat önce yakalanmış deniz mahsulleri gördüklerimin birer resim değil, gerçeğin ta kendisi olduğunu anımsatıyordu...

Zeytin pazarının da kurulduğu hasat günlerinin hepsine katılamadığım yoğun bir etkinlik programı vardı: İlk gün Kürşat Tarım Aile İşletmesi'nin zeytinyağı fabrikasını ziyaret, öğlen slow food yemeği, akşam Ayışığı Manastırı'nda Suzan Sabancı Dinçer ve Haluk Dinçer'in daveti...

İkinci gün Yelda-İbrahim Ustalı ailesinin Gümüşlü'deki zeytin bahçesinde zeytin hasat töreni ve keşkek, sarma, lokmadan oluşan bölgenin düğün yemeği mönüsü ile başlıyordu... Burada Gümüşlü'nün şatafatsız, ama benim çocukluğumun tatil kasabalarındakileri anımsatan son derece sevimli binalarının, yapı kirliliğinin yaşandığı günümüzde sığınılacak bir liman gibi geldiğini de belirtmeliyim... Öğlen üç partiden milletvekillerinin katıldığı bir panel, akşamüzeri Cumhuriyet Meydanı'nda kurulan zeytinyağı pazarını ziyaret gerçekleştirildi. Burada 1878'ten bugüne Komili'nin ilkleri ve yeniliklerini konu alan "Zaman Tüneli"nin de yer aldığı Komili standında Şef Eyüp Kemal Sevinç'in saraydan günümüze çeşitli dönemlerden hazırladığı yemekler dağıtılıyordu. Akşam ise Ümit-Cem Boyner'in Cunda'daki evlerinde verdikleri geleneksel davet vardı...

Üçüncü günün sabahı ise Şeytan Sofrası'nda bu kez geleneksel Komili kahvaltısı ile başlayacaktı...

Öte yandan hasat günlerinin konukları arasında Beymen'in katkılarıyla Siirt'ten gelen kırk ilköğretim öğrencisi de vardı... Şenlik, onlara hayatları boyunca mutlulukla hatırlayacakları üç gün yaşatacaktı...

Ayvalık'ın, Cunda'nın sokaklarını arşınlarken, sıska kedilerini severken, Taş Kahve'de otururken, pazarda dolaşırken, peynirler, zeytinler, otlar satın alırken Ege'nin bir kasabasında olmanın ayrıcalığını bir kez daha yaşadım... Ve "kalbim, yine Ege'de kaldı..."