07 Kasım 2013 Perşembe
Zeytinyağıyla ilgili bilgilerimiz yazılı tarih kadar eski… Çünkü zeytin, insanın yerleşik düzene geçmesinin, devamında uygarlaşmasının sembollerinden biri… Üstelik semavî dinlerin de kutsal kabul ettiği bir meyve… Bu yıl ‘yok yılı’ olsa da hasat da başladı, şenlikler de…
İnsanoğlu binlerce yıldır ödüllendirirken, kutsarken hep zeytini ve zeytinyağını kullanmış. Antik çağda kullanılan tüm kozmetik ürünlerin temelinde de yine zeytinyağı var. Aslını ararsanız zeytine ve zeytinyağına yüklenen bu itibar, onun sağlıkla olan ilişkisinden kaynaklanıyor. Ve işin en güzel yanı, Anadolu, zeytinin ve zeytinyağının merkez alanı…
Kayıtlı ekonomiye göre, ülkemizde zeytinyağı tüketimi, kişi başına (zar zor) 2 litre… Resmi rakam 1,7 litre ama herkes kayıt dışının da farkında… Zaten denize yakın bölgeler dışında zeytinyağı tüketen bir millet olduğumuz da pek söylenemez. Aylardan kasım ve bu yıl çok sayıda ‘zeytin hasat şenliği’ programı var; ama ne yazık ki zeytin-zeytinyağı üreticisinde şenlik yapacak ruh hali yok. İlk hasadı geçen haftanın başında ‘Nar Gourmet Grubu’ ile yaptık ve zeytin-zeytinyağı üretiminde küçük üreticilerin önemini dile getirip konuştuk. Hafta sonunda ise Ayvalık’ta, Belediye ve Ticaret Odası’nın birlikte düzenlediği etkinliklerin tanığı olduk.
Şu günlerde Kuzey Ege’nin sokaklarında tanıdık bildik kokular var. Ürün geçen yıllara oranla çok daha az ama çıkan yağ her zamanki gibi ‘mis’ kokuyor. Zaten Cunda Adası’nın eski adı ‘Moskonisi’ yani ‘mis gibi kokan’ demek… Az olduğu için dallarında tombullaşan leziz zeytinler, kırılmaya-çizilmeye başlamış bile… Üzerlerinde bölgenin ‘coğrafi işareti’ bulunan ve konunun uzmanlarına göre ‘dünyada eşi benzeri olmayan’ yemyeşil sızma yağlar yine çok lezzetli… Aroması ayrı güzel, rengi ayrı güzel, ayrıca asidi de son derece düşük… Her şeyi bir kenara bırakın, zeytincilikle uğraşan Ayvalıklı ailelerin geçmişine baktığınızda, zaten bu lezzetin ve kalitenin sırrını da çözmüş oluyorsunuz. Örneğin ‘Kürşat’ların ya da Ahmet Sucu’nun ailesinin kuşaklar boyunca bu işe gönül vermiş olduğunu görüyorsunuz.
Geçtiğimiz Cuma günü Ayvalık’ta açılan ‘Zeytinyağı Pazarı’nda, görücüye çıkan her yeni sıkım yağın tadında, işte bu tarihsel sürecin lezzeti vardı aslında… Yörenin adının haklı olarak öne çıkmasını kanıtlar gibiydi yağlar… Kuşkusuz Anadolu’nun başka yerlerinde de nefis yağlar üretilmekte...
Şenlik kapsamında düzenlenen panelde, üreticilerin sorunları gündeme getirildi yine; çözüm önerileri konuşuldu. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Mustafa Tan’ın yönettiği panelde, TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin, çok haklı olarak, Suriye’den kaçak getirilen zeytinyağının önlenmesini istedi. 
DESTEKLE BÜYÜYOR
Dedi ki, “Zeytinyağı milli yağımızdır. Çok şükür bunu hatırladık. Çünkü 1950’li yıllarda margarinin ülkeye girişiyle milli yağımız margarin olarak sunuldu. Zeytinyağı çoğu zaman ülke gündemine bile giremedi. Bu ülkeye 3 milyar dolarlık bitkisel yağ giriyor. Son dönemde zeytinciliğe önemli yatırımlar yapıldı. Ulusal bir politikayla zeytincilik desteklenmezse, bu yatırımların bir anlamı olmaz.” Ayvalık’ta konuştuğumuz herkesin ortak derdiydi, Suriye’den giren 60 bin ton kaçak zeytinyağı konusu… Yerden göğe haklılar aslında… Çünkü bu kadar kaçak yağ giren bir pazarda, ne fiyat istikrarı sağlayabilirsiniz ne de üretimi ve üreticiyi koruyabilirsiniz. Bir de iklim şartlarını, var-yok yılı hesabını katarsanız işin içine, durum iyice tatsızlaşır. Aslında zeytin üreticisine verilen prim biraz artırılsa, ürünün az olduğu yıllarda yaşanan sıkıntı da ortadan kaldırılacak. Yine de unutmamak gerekir ki devletin son on yılda verdiği destekle zeytin alanları bir hayli genişledi. Zeytin ağacı sayısı 90 milyondan 160 milyonun üzerine çıktı. Üretim bu yılın iklim koşullarına bağlı olarak düşse de, belli ki orta vadede verim hep artacak. Bunu da unutmamak ve ona göre önlemler almak gerekir diye düşünüyorum.
Ayvalık Belediyesi’nin Vakıflar Zeytinyağı Fabrikası’nı bir müze olarak değerlendirdiğini görünce çok sevindim. Müzeyi bilim insanları kurmuş; bazı eksikleri olsa da, kent için çok önemli olduğunu söylemeliyim. Ağacıyla, zeytiniyle, yağıyla, sabunuyla kentle bütünleşmiş bir ‘nimet’ olan zeytini tarihsel süreç içinde tanıtmayı hedeflemişler. Bundan böyle yolu Ayvalık’a düşeceklere öneririm; ‘Ayvalık Zeytin Müzesi’ni görmeden gelmeyin.
Şenlik boyunca şahane Ayvalık mutfağıyla haşır neşir olduğumuzu söylemeye bilmem gerek var mı?.. Cumartesi akşam üzeri, hoş bir mekânda kokteyl verildi. Ardından Balıkçı Bahtiyar’da hayli kalabalık bir konuk grubu ağırlandı; ev sahibi ‘Monte İda’ydı. Pazar sabahı kahvaltının ev sahibi ise Komili’ydi. Hem seçilen mekân hem de Kürşat Ailesi’nin hazırladığı yiyecekler çok güzeldi. Ayrıca Komili, bu yıl da “Edremit Yöresi Yağhaneleri” adlı yeni bir kitapla çıktı karşımıza… Kitap Ayvalık’tan başlayarak, bütün Körfez’in zeytin belleğine ışık tutuyor… Her yıl olduğu gibi bu yıl da, Ayvalıklılar hasat şenliği için çok özenmişler. Emeği geçenlere teşekkürü borç bilirim.
SAĞLIKLI YAŞLAN!
Türkiye’deki birkaç bilim insanı dışında kimsenin pek umurunda değil ama dünyada ‘daha sağlıklı beslenme ve yaşlanma’ konusunda kafa yoranların ortak konusu hep zeytinyağı... Son bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, günde 23 gram zeytinyağı tüketimi, içindeki tekli doymamış yağ asitleri nedeniyle, kalp damar hastalıkları riskini azaltıyormuş. Bütün bu bilgilerden sonra yazımı, Ayvalık Ticaret Odası Başkanı Rahmi Gencer’in sözüyle bitireyim: “Zeytin ağacı gibi uzun ömürlü, zeytin tanesi kadar bereketli, zeytinyağı kadar sağlıklı bir yaşam dilerim.”