Monday, January 29, 2007

Akhisar Haber: Uluslararası Zeytin Konseyi Akhisar' da
















İstanbul’da yapılan“Avrasya zeytin, zeytinyağı ve prosesleri fuarı ve kongre” si için Türkiye’ye gelen Uluslar Arası Zeytin Konseyi” (UZK) başkanı Habib Essıd, Ege bölgesinin en büyük sofralık zeytin ve zeytin yağı merkezlerinden biri olan Akhisar’da incelemelerde bulundu.....

ULUSLAR ARASI ZEYTİN KONSEYİ BAŞKANI (UZK) BÖLGENİN EN BÜYÜK ZEYTİN VE ZEYTİN YAĞI MERKEZLERİNİN BAŞINDA GELEN AKHİSAR’DA İNCELEMELERDE BULUNDU!

Akhisar (Kenan MOLLA)

İstanbul’da yapılan“Avrasya zeytin, zeytinyağı ve prosesleri fuarı ve kongre” si için Türkiye’ye gelen Uluslararası Zeytin Konseyi” (UZK) başkanı Habib Essid, Ege bölgesinin en büyük sofralık zeytin ve zeytin yağı merkezlerinden biri olan Akhisar’da incelemelerde bulundu.

Zeytin Dostu Derneği Başkanı ve Ege İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Metin Ölken, Merkezi ispanya’da bulunan UZK İdari Ünite Şefi Ender Gündüz ve Amerikalı, Kanadalı ve Hindistanlı üç bayan gazeteci ile Akhisar’a gelen başkan Habib Essid, Akhisar’da Keskinoğlu Şirketler gurubu tarafından üretilen ve ihraç edilen “Ravika” markalı zeytinyağının da üretildiği nostaljik olarak yapılan Ravika köyünde, Akhisar Zeytin ve zeytinyağının markalaşması ve isminin duyurulması için büyük çaba sarfeden İl Genel Meclisi Başkan Yardımcısı Fettah Gürmen, arkadaşları, Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Önder Yamanel, Süleymanlı Belediye Başkanı Hasan Paşalı ve İlçe Tarım Müdürü Bedri Türk tarafından karşılandılar. Başkan ve diğer konuklar, Yunanistan’ nın Drama şehrinin Ravika köyünün aynısını, kurucuları İsmail Keskinoğlu anısı yaptırılan Ravika köyünde ağırlandıktan sonra, Sakarkaya, Erdelli, Sindelli köyleri sınırları içinde bulunan zeytin bahçelerinde incelemelerde bulundular. Konuklara ilçe Tarım Müdürü Bedri Türk, coğrafi konum, özel Akhisar için orjin olan “Domat” , “Uslu” zeytin çeşitleri hakkında bilgiler verdi. Bölge ve Akhisar için mevsim şartlarına, sulanan ve sulanmayan bahçelerin zeytin fidan ve ağaçlarının budanması konularında da Bedri Türk Başkan ve konuklara geniş açıklamalarda bulundu. 500 ve bir asırlık zeytin ağaçlarını gören UZK başkanı Habib Essid ile Zeytin Dostu Derneği Başkanı Metin Ölken ve ev sahibi Fettah Gürmen, asırlık ve heyelan nedeni ile ikiye ayrılan bir zeytin ağacının ortasına geçip resim çektirdiler. Zeytin bahçelerinin gezilmesinden sonra, Türkiye yeşil salamura sofralık zeytininin % 50 sinden fazlasını üreten Akhisar’ın Zeytinliova beldesine geçildi. 20 kişilik heyet Belediye Başkanı Ahmet Özdemir’i makamında ziyaret etti. Zeytinliova’da Gürkay Zeytincilik Zeytinyağı fabrikası gezildi.
Akhisar AK-Hisar Restoranda, Kaymakam Mustafa Çek, Belediye Başkan Vekili Hüseyin Eryüksel ve Başkan Yardımcısı Nihat Yıldıztaş, Keskinoğlu Şirketler Gurubu Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Keskinoğlu’nun da katıldıkları, evlerde yapılmış 25 çeşit zeytinyağlı yemek ve Akhisar köftesi, Keskinoğlu tavuk şiş, özel hazırlanmış irmik helvası ve Kemalpaşa tatlısından oluşan menü ile yemek yendi. Konuklar ve yabancı gazeteciler özellikle zeytin yağlı yemeklere büyük ilgi gösterdiler. UZK başkanı Habib Essid, İdari Ünite Şefi Ender Gürbüz, Zeytin Dostu Derneği Başkanı Metin Ölken, yabancı ve yerli gazeteciler, son olarak Süleymanlı Beldesindeki “FAT Tarım” zeytin işletmesini gezip sahibi İzzet Fat’tan bilgi aldılar. UZK Başkanı Habib Essid, tercüman olarak İdari Ünite Şefi Ender Gürbüz aracılığı ile, “Akhisar gibi bir ilçenin zeytin ve zeytinyağındaki durumu çok sevindirici. Buraya geldiğimiz için iyi bir iş yapmışız. Gösterilen konukseverliğe teşekkür ederiz. Genel olarak Türkiye’deki gelişmeleri takip ederken olumlu eleştiriler getiriyoruz. UZK' ye üyeliğiniz bizim açımızdan kabul edildi. Sizden atılım bekliyoruz. Tekrar Akhisar için şunu söyleyebilirim. Zeytin ve zeytinyağının kıymetini bilin. Gördüğüm kadarıyla ilçeniz zeytin için çok elverişli. Önümüzdeki zamanlarda adınızı duyuracağınızı tahmin ediyorum” dedi.

Zeytin Konseyi Ravika’yı beğendi

Hürriyet, 29 Ocak 2007

Haldun AKYÜZ/AKHİSAR

Uluslararası Zeytinyağı Konseyi Başkanı Habib Essid ile Manisa’nın Akhisar İlçesi’ne gelen kadın gazeteciler Amerikalı Michelle Moran, Kanadalı Isabelle Huot ve Hindistanlı Rasheeda Bhaçat, Ravika Köyü’nü gezdi.
Keskinoğlu Şirketler Grubu’nun kurucusu İsmail Keskinoğlu’nun doğduğu Yunanistan’ın Drama Kenti yakınlarındaki Ravika Köyü’nün benzerini yaptıran oğulları, köyde üç kadın gazeteciyi konuk etti. Gazeteciler, köyün kahvehanesinde çay içti, bol bol fotoğraf ve görüntü çekti. Amerikalı gazeteci Michelle Moran, "İnanılmaz. Atalarının doğduğu köyü burada yaratmışlar. Evler, dükkanlar, işlemeler harika" dedi. Zeytin bahçelerini, yağ fabrikalarını, zeytin işletmelerini gezen konuk gazetecilere, yemek verildi.Tümü zeytinyağlı 25 çeşit yemekten tadan kadın gazeteciler, duygularını "Müthiş. Damak zevki bu kadar hissettirilir. Akhisar’daki bu sofrayı hiç unutmayacağız" diye dile getirdiler.

Mübadele Anısından Bir Marka ve Bir Köy Doğdu


Keskinoğlu ailesi ve şirketler grubu 101 yaşında vefat eden dedeleri ve kurucularının anısına mübadeleden sonra hiç dilinden düşürmediği ve unutamadığı köylerinin aynısını Manisa Akhisar'da Ravika adı ile aynen kurdu.

Mübadele döneminde Kavala'ya bağlı olan günümüz Yunanistan'ında Drama vilayetine bağlıdır ve adı Kalifitos'tur.

Keskinoğlu Şirketler Grubu’ nun kurucusu, ebedi başkanı, merhum İsmail Keskinoğlu’ nun anısını yaşatmak nedeniyle, doğduğu köyün adıyla üretimine yeni başlanan Ravika Zeytin, Zeytinyağı ve Sabunları Manisa’ nın Akhisar ilçesindeki tesislerinde üretilmektedir.
Şirket yaptıkları yatırımı web sitelerinde işte bu spot ile duyuruyor. Tabiiki bu önemli kültürel ve ekonomik yatırım basında da oldukça önemli yer alıyor.

Milliyet ve internet'e aktaran Haber3 olayı bizlere şöyle duyuruyor:
Ben bu köyü bir yeden tanıyorum ama..
Yunanistan’ın Ravika Köyü, Manisa’da yeniden inşaa edildi...

Manisa'da faaliyet gösteren Keskinoğlu Şirketler Grubu, kurucuları İsmail Keskinoğlu'nun anılarını yaşatmak için, doğup büyüdüğü Yunanistan'daki Ravika Köyü'nün benzerini Akhisar'da inşa ettirdi. Her ayrıntıyı yaklaşık 140 dönümlük alanda hayata geçiren İsmail Keskinoğlu'nun oğlu ve torunları, köyün zeytin ağaçlarından sembolik olarak ürettikleri Ravika marka zeytinyağı beğenilince de seri üretime geçti. 2 yıl önce başlayan çalışmalar sonucu köyde cami, Sadberk Hanım İlköğretim Okulu, muhtarlık, berber, ağıl, yağhane, kahvehane, köy konağı, evler, eski traktörler ve otomobiller yer aldı. Keskin Keskinoğlu, "Dedemizin doğduğu köyü genç kuşaklara aktarıyoruz. Köyümüzü yerli ve yabancı turistlere de açacağız" dedi.

Hürriyet ise:

Ravika anılardan doğdu

Manisa' da yıllardır faaliyet gösteren Keskinoğlu Şirketler Grubu, kurucuları merhum İsmail Keskinoğlu' nun anılarını yaşatmak için dedelerinin doğup büyüdüğü Yunanistan' ın Ravika Köyü' nü Akhisar İlçesi' ne taşıdı. Köy meydanından camiine, hatta berber dükkanına kadar her ayrıntıyı Akhisar' daki yaklaşık 140 dönümlük alanda hayata geçiren İsmail Keskinoğlu' nun oğlu ve torunları, köyün zeytin ağaçlarından sembolik olarak ürettikleri Ravika marka zeytinyağı da beğenilince, seri üretimin egeçti. İsmini Yunan köyünden alan, Akhisar Ravika zeytininden, İtalyan stiliyle üretilen zeytinyağından , yaklaşık ayda 300 ton üretilmeye başlandı. İtalya' da tasarlanan özel şişesiyle dikkat çeken Ravika zeytinyağı, büyük süper marketlerin yanı sıra havaalanlarındaki standlarda ve yurtdışındaki gurme shoplarda da satışa sunuldu. Zeytinyağının yanı sıra Ravika özel zeytinleri ve sabunları da özel paketlerde piyasaya sunuldu. Anıları canlı tutmak için giriştikleri Ravika Köyü projesinden zeytinyağı üretimine girdiklerini belirten Keskinoğlu Şirketler Grubu Pazarlama Grup Başkanı Keskin Keskinoğlu, kısa zamanda yüzde 70 ihracat oranı yakalayarak Ravika Zeytinyağı' nın kalitesini tecsillediklerini belirtti.

Gözlem Gazetesi de Ravika'ya özlem Marka Yarattı başlığı ile duyurduğu haberi şöyle verdi:

102 yaşında vefat eden Keskinoğlu Şirketler grubu'nun kurucusu İsmail Keskinoğlu, doğduğu gençliğinin geçtiği topraklar olan Yunanistan'da Kavala'ya çok yakın bir köy olan Ravika'yı hiç unutamamıştı. Kendilerine tavuk imparatorluğu bırakan dedelerine minnettarlığını göstermek isteyen Keskinoğlu ailesi önce Yunan Ravika köyünün aynısını Akhisarda kurdu, şimdide Ravika adını bu köyde ürettikleri özel zeytinyağı ile dünyaya taşımaya hazırlanıyor. İmamı, berberi kadrolu olan, halkı bulunmayan bu köyde taş baskı soğuk sıkım yöntemi ile zeytinyağı da imal etmeye başlayan Keskinoğlu, bu özel zeytinyağını şimdi "Ravika" markasıyla ABD, Kanada; Avustralya'ya ihraç etmeye hazırlanıyor.

Keskinoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu üyesi ve Pazarlama Grup Başkanı Keskin Keskinoğlu, zeytinyağında ihracat stratejilerini uluslararası gurme pazarı olarak belirlediklerini söyledi. Günde 10 ton zeytin işleme kapasitesine sahip olan tesislerde üretilen zeytinyağının asiti 1 derecenin altında.

Dedeye verilen söz ravikayı yarattı Nasıl güzel bir yer, benim gibi doğayı sevenler, ancak cennet kelimesi ile tarif edebilir burasını. Kırahathanesi, berber İsmail'i camisi ile bakımlı bir köy meydanı, sıra gecelerinin yapıldığı evi, serasıyla başka bir diyar yaratmış Keskinoğlu Ailesi Akhisar'da. Yunanistan'da Kavala'ya çok yakın bir köy olan Ravika'dan göçüp geldiği topraklardan sonra Akhisar'da temellerini attığı tavuk imparatorluğunun simgesel minnettarlığı olarak Keskinoğulları, güzel bir anı hediye etmişler dedelerine. Tipik bir ravika köyü oluşturulmuş Akhisarı'nn bereketiyle. Neyi ardında yüreği burkularak bıraktıysa önüne koymuşlar İsmail dedenin. Dört yıl önce 101 yaşında ölen İsmail Keskinoğlu, tamamlandığını görmesede huzurunu duyuyordur kendi Ravika'sının. İmamı berberi olan köyün halkı yok Keskinoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu üyesi ve Pazarlama Grup Başkanı Keskin Keskinoğlu ve şirketin sıcak yüzlü ilgilileri ile bir aradayız. Amacımız Keskinoğlu Grubunun yeni girdiği işinde ürettiği Ravika'yı tanımak. Ama biz önce bu halkı hariç her şeyi olan köyü gezmek istiyoruz. Minyatür köyde yaşanan yok ama berberide var imamıda. Farkları kadrolu olmaları. Daha çok Keskinoğlu çalışanlarıda yararlanıyor bu köyden asıl amaç ravika'yı canlı tutmak. İsmail dedenin doğduğu evin benzerini geziyoruz. berberi, camiyi, ağılları, harayı. ravika tütün ve meyve ağaçlarıda varmış ya etrafıda tütün ekilmiş meydan meyve ağaçları ile donatılmış. Bir asırlık ömründe İsmail dedenin hiç unutamadığı Ravika'sı şimdi Türkiye hatta Dünya turuna çıkıyor. Üst üste gerçekleştirdikleri ataklarla başarı kelimesini hak eden genç Keskinoğlu yeni bir girişim başlatarak Akhisar’ın bir köyünde kurulu olan eski taş sıkma zeytinyağı tesisini ravikaya getirmiş. revize etmişler ve mükemmel bir tesis çıkmış ortaya. zeytinyağını burada geleneksel tarihi makinelerle taş baskı soğuk sıkım yöntemiyle üretmeye başlamışlar. Ravika'nın iddiası büyük ilk başta tavukçuluğun yanı sıra biraz da hobi amaçlı yapıldığını sandığımız bu işin hiç de öyle mütevazi boyutlarda olmadığını öğreniyoruz Keskin Keskinoğlu'dan. İtalya’da dizayn ettirdikleri şişeleri ile zeytinyağında oldukça iddialılar. Ravika zeytinyağı haziran ayından itibaren piyasaya çıkmış aslında. günümüzde zeytinyağı çoğunlukla kontinü sistemde sıkılıyor. ama tabii bu yöntem ile taş baskı soğuk sıkımla sıkılan zeytin arasında hem randıman hamde tat farkı doğuyor. Kontinü sistemde 4 kilo zeytinden 1 kilo yağ elde edilirken taş baskı soğuk sıkım sisteminde 5 buçuk kilo zeytinden 1 kilo yağ çıkarılabiliyor ve gerçekten iyi yağ çıkıyor. tadıyoruz mükemmel. Grup, günlük 10 ton zeytin işleme kapasiteli tesislerinde ürettiği zeytinyağını öncelikli yabancı gurme pazarlarına ihraç etmeyi planlıyor. Kısa zamanda büyük bir ilgi ile karşılaştıklarını belirten Keskin Keskinoğlu, şişeli butik pazarında söz sahibi olacaklarına inanıyor. sahip oldukları 15-20 bin arasında zeytin ağacını değerlendireceklerini anlatan Keskinoğlu, bu konuda tek rakiplerinin tariş olacağına değiniyor. Tavukçulukta 42 yıllık mazileri ile Türkiye'nin önde gelen şirketlerinden biri olmayı başaran Keskinoğlu, bu kez iddiasını zeytinyağında konuşturacak gibi.

Radikal ise haberi Akhisar'da bir Yunan Köyü başlığı ile şöyle vermiş:

MANİSA -
İsmail Keskinoğlu, Yunanistan'ın Kavala iline bağlı Ravika Köyü'nde doğup büyüdü. Ama sonra hayat onu Ege'nin karşı yakasına, Türkiye'ye attı. Keskinoğlu, 1963 yılında bir tavuk çiftliği kurdu. Bu çiftlik, bugün tavukçuluk sektörünün önde gelen firmalarından Keskinoğlu Şirketler Grubu'nun ilk adımı oldu. İsmail Keskinoğlu'nun oğlu ve torunları ise iki yıl önce harekete geçti ve dedelerinin anısına doğup büyüdüğü Ravika Köyü'nün ikizini Akhisar ilçesinde inşa ettirmeye başladı. Ravika'nın Akhisar'daki ikizindeki zeytinlerden 'sembolik' olarak zeytinyağı üreten torunlar, zeytinyağları çok beğenilince seri üretime de geçti!

İsmi bir generalden
Yunanistan'daki köyü, Ravika adlı bir generalin kurduğunu söyleyen grubun yönetim kurulu üyesi Keskin Keskinoğlu, bu köyün benzerini turizme açacaklarını söyledi. Keskinoğlu'nun oğlu ve torunları, son olarak da köyün çevresinde bulunan zeytin ağaçlarındaki mahsulleri değerlendirmek istedi. Zeytinyağını işleyecek tesis kurmak için harekete geçen Keskinoğlu Grubu, köyün tarihi yapısını dikkate alarak, İtalya'nın köylerinde kullanılan taş baskı soğuk sıkım yöntemini tercih etti. Makineleri İtalya'nın köylerinden satın alarak Ravika Köyü'ne getirdiler. Drama Yağhanesi adını verdikleri yağhanede dedelerinin anısına Ravika markasıyla zeytinyağı üretmeye başladı.

Gurmeler beğendi

İlk aşamada sembolik üretilen zeytinyağı, çevreden gelen olumlu görüşler üzerine makinelerde revizyon yapılarak, haziran ayından itibaren seri üretilmeye başlandı. İtalya'da özel bir şişe tasarlandı. Zeytinyağı, büyük süpermarketler yanı sıra havaalanlarındaki standlarda ve yurtdışındaki gurme shop'larda da satışa sunuldu. Ravika özel zeytinleri ve sabunları da özel paketlerde satılıyor. Pazarlama grup başkanı Keskin Keskinoğlu, anıları canlı tutmak için giriştikleri projeden zeytinyağı üretimine girdiklerini belirterek şunları söyledi: "Günlük 10 ton zeytin işleme kapasitesine sahip tesislerimizde elde ettiğimiz zeytinyağının satışı, öncelikli olarak ihracata yönelik şişeli gurme pazarına oldu. İç piyasada zincir mağazalarda da satışa başlandı. Yapılan ihracat bağlantılarında üretimin yüzde 70'i ihraç ediliyor. Kanada, ABD ve Avustralya'ya satış önemli yer tutuyor. Amacımız, şişeli butik pazarında söz sahibi olmak."

Tabii böyle bir güzel haberi sizlerle paylaşırken mübadele konusuna insanlarımızın çok vakıf olmaması nedeniyle şu önemli düzeltmeleri de Portakalfa takımı olarak belirtmek istedik. Ravika bugün bir Yunanistan sınırları içerisinde yer alsa da bir Yunan köyü değil Osmanlı köyüdür. Ve bugün Yunanistan'da bu köyü maalesef Kalifitos adı ile tanımaktadır.

Portakalfa olarak Keskinoğlu Grubunu bu örnek girişiminden ötürü kutlarız.

Sunday, January 28, 2007

haberler...haberler...haberler...

Tüzmen: AB'nin Türkiye'ye sağladığı tavizler, topluluk pazarına girişte önemli bir avantaj yaratmıyor

Dünya Gazetesi, 27/01/2007

ANKARA - Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, AB'ye zeytinyağı ihracında ürün türlerine göre yüzde 5-10 oranlarında gümrük vergisi indirimi sağlandığını, ancak bu tavizlerin, topluluk pazarına girişte önemli bir avantaj yaratmadığını bildirdi.

Tüzmen, Anavatan Partisi Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, AB'ye zeytinyağı ihracıyla ilgili soru önergesine verdiği yanıtta, Türkiye ile AB arasında yapılan tarama toplantılarında, zeytinyağı dahil olmak üzere herhangi bir ürün için kota görüşmeleri yapılmadığını kaydetti.

Gümrük birliği kapsamında bulunmayan zeytinyağının, Türkiye-AB tarım ürünleri ticaretine ilişkin tercihli rejimi içeren düzenlemeler bağlamında, Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) çerçevesinde değerlendirildiğini bildiren Tüzmen, bu karar kapsamında, zeytinyağı ihracatında ürün türlerine göre yüzde 5 ve yüzde 10 oranlarında gümrük vergisi indirimi sağlandığını belirtti. Tüzmen, şunları kaydetti: ''Bu oranlar dikkate alındığında, AB'nin Türkiye'ye sağladığı tavizlerin, topluluk pazarına girişte önemli bir avantaj yaratmadığı değerlendirilmektedir. Ortaklık Konseyi kararı öncesinde karşılıklı tarım ürünleri ticaretinde pazara giriş kolaylığına yönelik olarak yapılan müzakerelerde, zeytinyağının, AB tarımında ve ihracatında önemli bir yer tutması nedeniyle uzun süren müzakereler ve tercihin ülkemiz lehine olması yönünde gösterilen çabalara rağmen, zeytinyağında ancak düşük oranlarda gümrük vergisi indirimi şeklinde taviz alınması mümkün olabilmiştir.''

Tüzmen, AB'nin; Tunus, Cezayir, Ürdün, Fas ve Filistin'e sıfır gümrük vergili kontenjan tanımış olması nedeniyle, Türkiye'nin bu ülkelerle rekabet etmek durumunda kaldığını belirtti. Tüzmen, 2005 itibariyle 245 milyon avro olan toplam zeytinyağı ihracatı içinde AB'nin payının yaklaşık yüzde 65 düzeyinde olduğunu bildirdi.

Anatolive 2007'den Haberler...



Zeytinyağına da’Turquality’ etiketi


Hürriyet, 28 Ocak 2007

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Zeytinyağı Tanıtım Grubu’nun oluşturulması için gerekli adımı attıklarını belirterek, artık görevin ihracatçılarda olduğunu söyledi. Anatolive 2007 1’inci Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı kapsamında gerçekleştirilen "Türk Zeytin ve Zeytinyağı Kongresi"nin açılışında konuşan Tüzmen, Türkiye’de kişi başına senede 1 kilogram zeytinyağı tüketildiğini, bunun yeterli olmadığını belirtti.

İHRACATI DÜŞTÜ: 2006 yılında sektörün ihracatını miktar bazında yüzde 51,6, değer bazında da yüzde 39,5 düşüşle kapattığına işaret eden Tüzmen, "Bu bizim ihracatçımıza zeytinyağcımıza yakışmaz. İstikrarlı pazar payı olması ve dışarıdaki alıcılarımızın da Türkiye’deki istikrarı iyi bir şekilde değerlendirerek, istikrar açısından kalıcı çalışmalar, programlar yapmamız lazım" diye konuştu.

İTALYAN-İSPANYOL FORMASI: Tüzmen, şunları söyledi: "Dünyada 8 ülke bu işin bütün piyasasını yönlendiriyor. Türkiye olarak üretimimiz ve ihracatımız fazla ama kendi malımızı kendi markamızla çok iyi ihraç ettiğimizi söyleyemeyiz. Özellikle İspanya ve İtalya’nın bizim ürünlerimizi kendi markalarıyla dünya piyasalarına sunduğunu biliyoruz. Biz bugüne kadar boş dururken onlar çalışmışlar, markalarını çıkarmışlar. Artık biz de bu oyunun içinde kendimize yakışır şekilde yer almalıyız. Biz İspanya ve İtalya’ya dökme zeytinyağı gönderdikten sonra onlar da bizim ürünlerimize İspanya ve İtalya formasını giydirerek sahaya çıkıyorlar. O formayla çıkınca da zaten çok başarılı oluyorlar. Biz de rakip yaratmayalım hep beraber bu pazar paylaşımını beraberce halledelim istiyoruz. Sektörü iyi analiz etmeliyiz. Katma değeri yüksek mamul üretme ve ihraç etmenin yollarını markalaşmadan geçirecek şekilde çalışmalarımızı sürdürmeliyiz."

TURQUALITY ETİKETİ: Tüzmen, zeytinyağı sektörünü de dünyada 10 yılda 10 başarılı marka geliştirme çalışmaları olan Turquality Programı içine alacaklarını, bunun hazırlıklarının tamamlandığını bildirdi. Tüzmen, "Zeytin Tanıtım Grubunu Turquality çalışmaları içinde değerlendireceğiz" dedi.

Anatolive 2007, 1. Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı & Kongresi Sona Erdi.



25-26-27 Ocak 2007 tarihleri arasında İstanbul Expo Center’de yapılan, sektörün en önemli firmalarının, zeytin bölgesi belediyelerinin, kooperatiflerin, sivil toplum kuruluşlarının katıldığı, sektörün ilk müstakil ve en önemli fuarı hüviyetindeki 1.Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı & Kongresi başarıyla gerçekleştirildi.

Çok sayıda ziyaretçinin gezdiği Fuar & Kongre etkinlikleri kapsamında Tadım Paneli Seminerleri, Özel Türk-Yunan Mutfağı Demonstrasyonları ve Türk Zeytin & Zeytinyağı Kongresi yapıldı.
Fuar'ın en sevimli köşelerinden biri de artık bir zeytin fotoğrafçısı kimliği ile tanıdığımız sevgili Urungu Erdal Özer'in güzelim fotoğraflarından oluşan sergi idi.

27 Ocak 2007 Cumartesi günü yapılan Geleceğin Bereketi Türk Zeytinyağı ve Zeytini Kongresinde, Prof. Dr. Kenan Mortan’ın moderatörlüğündeki, IOCC Başkanı Habib Essid, Avrupa Birliği Komisyonu Uzmanı Ignacio Clavero, DTM İhracat Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Mustafa Sever ve Prof. Dr. Yahya Laleli (Laleli Zeytinyağları)’nin konuşmacı olduğu 1. Oturumda zeytinyağının üretimi, ekonomisi, sorunları ve insan sağlığı ile ilgisi konuşuldu.

Öğleden sonra yapılan, yine Prof. Dr. Kenan Mortan’ın moderatörlüğündeki zeytinin ele alındığı 2. Oturumda ise yine IOCC Başkanı Habib Essid ve Mustafa Sever’in yanı sıra Edremit Zeytin Araştırma Enstitüsü’nden Murat Küçükçakır ve Marmara Birlik Entegre Tesisleri Müdürü Ertuğrul Doğan Alp konuşmacı olarak yer aldılar.

Başarılı Fuar & Kongre, son yıllarda ülkemizde büyük atılım içinde olan zeytin & zeytinyağı sektörünün geleceğin yıldızı olmak yolundaki umutlu ilerleyişinin önemli bir göstergesiydi.

Friday, January 26, 2007

Sofralık Zeytinde neler oluyor?












Kahvaltı

Fotoğraf : U. Erdal Özer





Sofralık Zeytinde neler oluyor? (1)


Hasan Köşklü

Bilindiği gibi sofralık zeytin ve zeytinyağı arasındaki rekolte ve ekonomik değerler ters orantılıdır.

Bilmeyenler için bir parça açalım.

Ülkemizde çok fazla sofralık-yağlık zeytine yönelik çeşit ayırımı yoktur. Sofralık zeytine uygun çalışan(gemlik çeşidi dışında) önemli iki bölgemiz Horsunlu ve Akhisar'da yeşil sofralık zeytin amacına uygun olarak uygun çeşitler ile de üretilir, diğer bölgelerimizde zeytin hem yağlık hem de sofralık olarak değerlendirilebilmektedir.

Bu özellik nedeniyle çok uygun olmasa da, salamura zeytin olarak olgunlaştırılan sofralık zeytinler, fiyatların uygun olması durumunda, ekonomik nedenlerle yağa dönüştürülürler. Bir diğer açıdan, zeytinlerimiz sofralık olarak değerlendirildiğinde, daha fazla katmadeğer oluşumu ve değer artışı ile birlikte döviz kazandırabilir.
Düne kadar pek çok (istisnalar elbetteki vardı) zeytin sanayici-ihracatçılarımız merdiven altı tabir edilen işletmelerden (şimdi tamamına yakını modernize oldu) üretilen-ambalajlanan sofralık zeytinlerimizi, Bulgaristan ve Rusya pazarlarının kaybedilmesinden sonra "keşfedilen" ve halen en büyük pazarımız olan Romanya'ya ihraç etmekteydiler.

Romanya'nın AB yolunda hızla ilerlemesi, rakip üretici ülkelerin bu ülkedeki promosyon çalışmaları ve artan rekabet, önceleri fiyat yönüyle rekabet etmeye çalışan ancak kaliteli üretim ile istediği satış hedeflerine ulaşabileceğini gören ihracatçılarımızın yeni ufuklara yönelmesine neden oldu.

Rakip ülkelerden İspanya, AB içindeki sofralık zeytin satışlarının Kasım ve Aralık ayları döneminde %4.6 düştüğünü bildiriyor.

İspanya'nın Ocak-Aralık 2006 dönemindeki ABD'deki sofralık zeytindeki pazar kaybı ise %14 olarak değerlendiriliyor.Bu pazar kaybı, ABD'nin zeytinyağı tüketimini son 15 yılda %272 artırmış bir ülke olması nedeniyle dikkatle değerlendiriliyor.

Değişim göstererek küreselleşme şartlarına uyabilen, hatta kendi üretimi yetmeyen veya üretimlerinde olmıyan üretim tarzlarını paylaşarak üreten-satan konuma gelen firmalarımızın İspanya'nın yaşadığı sıkıntıdaki payları ne kadardır bilmiyorum ama ABD'ye ve AB ye ambalajlı-ambalajsız nihai ürün yapar-satar konumdayız artık.

Geçen yıllardaki İhracatçı Birliklerimizin Sofralık Zeytin istatistiki bilgilerini rakip ülkeler ihracat bilgileriyle kıyasladığınızda, Türkiye'den ihraç edilen belli kalitelerdeki sofralık zeytinlerin inanılmaz değişimini görebilirsiniz.

Geleneksel üretimlerinde bile rakip ülkelerin toplam satışından fazlasını (daha kaliteli olarak ve %100 yerli zeytin çeşitlerimizle) gerçekleştiren işletmelerimiz ve ihracatçılarımız var artık.

Yanlızca ABD pazarında sayıları birkaç milyonu aşan ambalajlı zeytinde “Product of Turkey” yazıyor artık.

Dahası, ihracattaki hedef ülkeler artık alımlarında Türkiye fiyatlarını öğrenmeden bağlantılarını gerçekleştirmiyorlar.

Artık fiyat belirleyici konumundayız diyebiliriz, ülke olarak.

Zeytincilerimiz çok yol aldılar, klasik sistemlerlerden modern sistemlere ve hatta en yeni teknolojileri kullanmaya yöneldiler.
Pek çoğu sistemlerini sürekli yeniliyor.

Zeytin tanesini renklerine ve boylarına ayıran ama aynı zamanda optik- enfraruj gözler ile meyve etinin ve çekirdeğinin içini görerek tasnifliyen (ezik,çürük,kurtlu,hasarlı-kusurlu vb.) ve böylelikle sıfır hataya yönelik nano teknoloji ürünlerin işletmelerimizde kullanıldığını yakında görecek veya duyacaksınız.

Bu tür gelişmeleri takip ederek kendilerini geliştirenlerin amacı, günü yakalamak veya kurtarmak değil.
Onların amacı kurumlarıyla toplam kaliteyi oluşturmak ve rakiplerinin önünde olmak.

Rakip ülkelerin promosyon uygulamalarını da değerlendirerek, Sofralık Zeytin Sektörümüzün temsilcilerine ülkemize kazandırdıkları değerler için teşekkür ederek, ihtiyaçlarını-beklentilerini-isteklerini ve olmazsa olmazlarını sormamız gerek.

Üreticilerin, ürettikleri ürünleri değerlendiren, kazanırken kazandıran her türlü sisteme ihtiyacımız var.
Sofralık Zeytinde Neler Oluyor? (2)

Tarım Bakanlığımızın Sofralık Zeytindeki desteklemelerde, Gemlik tipi zeytinlerin Marmara Bölgesi dışında desteklenmemesi yönündeki politika değişikliğinin gündeme gelmesi ile birlikte destekleme modellerinin sofralık ve yağlık zeytinlerde ne şekilde olması gerektiğini aklımıza getirdi.

Gemlik çeşidinin bu kadar hızlı yayılmasında ve bölgesi dışında dikilmesinde sofralık dane zeytin fiyatının yüksekliği olduğu kadar çelik alma yoluyla fidanının çok ucuz ve hızlı üretilebilmesindedir.

Peki sofralık çeşitlerimizin korunması , kalite ve kantitesinin artırılması neden önem kazanıyor.

Geçen yazılarımdan bir tanesinde bahsettiğim gibi önemli bir zeytinyağı kooperatifi olan Group Hojiblanca (geçen sezon cirosu yaklaşık 72 bin ton zeytinyağı ile 330milyon Euro,bu sezon tahmini 90 bin ton zeytinyağı ile 250 milyon Euro ciro) sofralık zeytin konusunda çalışan Acorsa Kooperatifi ile birleşti. İki kooperatif ürettikleri sofralık zeytinleri de Hojiblanca markası ile pazarlayacaklar.

Bir diğer birleşme de İspanya’nın önde gelen ambalajlı zeytinyağı ihracatçı firmalarından Borges’in , sofralık zeytin konusunda Fransa’da %30 Pazar payına sahip aile firması (1863 den bu yana) Tramier’i satın almasıyla gerçekleşti. 8 bin ton ambalajlı sofralık zeytin ile 50 milyon Euro’ya ulaşan Tramier ile Borges, kendi markaları ve 15 bin ton ambalajlı ürün satışı ile Rusya, ABD’nin batı yakasından şimdi de Fransa’da yerini sağlamlaştırmış durumda.

Firmalar neden sofralık zeytine yatırım yapıyorlar bu kadar?

İspanya’da her gün sofralık zeytin tüketenlerin toplam nüfusa oranı %17’ ye yükselmiş bir araştırmaya göre.

Murcia and Extremadura yerleşim bölgelerinde yaşayan ailelerin %55’i, Akdeniz diyetinin önemli öğesi olan sofralık zeytini diğer bölgelerde yaşayanlardan daha fazla alıyor ve tüketiyorlar, Tarım Bakanlığı araştırmalarına göre.

Bu arada bir diğer küçük bilgi,1973’te kurulmuş zeytinyağı üreticisi olan ve aynı zamanda şarap üreten La Cooperativa Los Remedios , Hojiblanka Grubuna katılma kararı aldı.

İspanyol şirketleri ve kooperatifleri birleşiyorlar ve büyüyorlar.

Sofralık zeytin ile ilgisi olanlar ve olmayanlar sofralık zeytine yatırım yapıyorlar.
Yetmiyor, şarap gibi diğer ürünleri de portföylerine dahil ediyorlar.

Belki de büyümenin, büyük olmanın yolu bu ve belki de bizim bilmediğimiz bildikleri vardır.

Thursday, January 25, 2007

Anatolive 1. Avrasya Zeytin / Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı açıldı.















Açılış konuşmaları, Tarım Bakanı Mehdi Eker, TİM TÜrkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz
Satıcı, İTO Başkanı Murat Yalçıntaş ve Zeytindostu Derneği Başkanı Metin Ölken tarafından yapıldı.

Tadım Panellerinin yapıldığı, Türk ve Yunan mutfağından örneklerin verildiği Fuar & Kongre 27 Ocak 2007 Cumartesi gününe kadar devam edecek.


Sunday, January 21, 2007

ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI İHRACATI VAR YILINDA YOK YILINI ARIYOR















Zeytin ve zeytinyağı sektörü, var sezonu olmasına rağmen ihracatta arzu ettiği rakamlara ulaşamıyor. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği kayıtlarına göre, 01 Ekim 2006 – 24 Aralık 2006 tarihleri arasında 27 milyon 970 bin 293 dolarlık zeytin ve zeytinyağı ihraç edildi. Geçen yılın aynı döneminde ise bu rakam 43 milyon 742 bin 420 dolar olmuştu.


Kaynak : http://www.egeliihracatcilar.com/


ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI İHRACATI VAR YILINDA YOK YILINI ARIYOR
Zeytin ve zeytinyağı sektörü, var sezonu olmasına rağmen ihracatta arzu ettiği rakamlara ulaşamıyor. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği kayıtlarına göre, 01 Ekim 2006 – 24 Aralık 2006 tarihleri arasında 27 milyon 970 bin 293 dolarlık zeytin ve zeytinyağı ihraç edildi. Geçen yılın aynı döneminde ise bu rakam 43 milyon 742 bin 420 dolar olmuştu.

Sezon başından bugüne zeytin ve zeytinyağı ihracatındaki düşüş geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28 olarak gerçekleşti. Zeytin ve zeytinyağı ihracatında var yılında yok yılının ihracat rakamlarının gerisinde kalınması bir ilk oluyor.

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli, sektördeki düşüşün büyük bölümünün zeytinyağı ihracatından kaynaklandığını, bunun nedeninin ise Tunus’un çok ucuz fiyata zeytinyağı ihraç etmesinin yattığının söyledi. Güreli, “Dünya’da zeytinyağı ihraç fiyatları 4000 Euro seviyesinde iken, Tunus 2000 Euro civarında zeytinyağı satmaya başladı. Türk ihracatçısı olarak dünya piyasalarında fiyat tutturamaz hale geldik” şeklinde konuştu.

2007 yılında dünya genelinde fiyatların daha makul seviyelere geleceği beklentisi içinde olduklarını kaydeden Güreli, şöyle konuştu: “Bu sayede 2007 yılında ihracat rakamlarımızın artıya geçeceğini ve geçtiğimiz yılın rakamlarını geride bırakacağımızı düşünüyoruz.”

Zeytin ve zeytinyağı ihracatında lokomotif görevi üstlenen zeytinyağı ihracatı bu sezon kötü bir başlangıç yaptı. 01 Kasım 2006 – 24 Aralık 2006 tarihleri arasında Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği’nin kayıt rakamlarına göre 15 milyon 932 bin 589 dolarlık zeytinyağı ihracatı gerçekleştirildi. Geçen sezonun aynı döneminde ise 31 milyon 737 bin 959 dolarlık zeytinyağı ihraç edilmişti. Geçen sezona göre zeytinyağı ihracatındaki düşüş yüzde 50’ye ulaştı.

ALTIN SIVI İHRACATINDA İTALYA VE ABD ÖNDE GİDİYOR

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği’nin kayıtlarına göre Altısıvının en fazla ihraç edildiği ülke İtalya olurken, onu ABD, İspanya, Japonya ve Fildişi Sahili izledi.

01 Kasım 2006 – 24 Aralık 2006 tarihleri arasında İtalya’ya 3 milyon 929 bin 133 dolarlık zeytinyağı ihraç edilirken, ABD’ye 3 milyon 921 bin 262 dolarlık altınsıvı satıldı.

Zeytinyağı ihracatında üçüncü sırada yer alan İspanya’ya 1 milyon 503 bin 572 dolarlık altınsıvı ihraç edildi. İspanya’yı 1 milyon 357 bin 972 dolarlık ihracat ile Japonya ve 1 milyon 337 bin 181 dolarlık ihracat ile Fildişi Sahili izledi.

2006-07 sezonunda Türkiye’nin en fazla zeytinyağı ihraç ettiği 5 ülkeye toplam 12 milyon 49 bin 120 dolarlık zeytinyağı gönderildi. Toplam zeytinyağı ihracatının yüzde 76’su bu beş ülkeye gerçekleştirilmiş olurken, toplam 40 ülkeye zeytinyağı ihraç edilmiş oldu.

Altınsıvı’nın ihracat rakamlarına miktar olarak baktığımızda ise; 2005-06 sezonunun yaklaşık 2 aylık döneminde 7 bin 962 ton zeytinyağı ihraç edilmişti. Bu sezonun aynı döneminde ise 4 bin 125 bin ton zeytinyağı ihraç edilebildi. Değer bazında zeytinyağı ihracatı yüzde 50 düşüş gösterirken, miktar bazındaki düşüş yüzde 48 olarak gerçekleşti. Dünya genelinde gerileyen fiyatlar ve Türkiye’de zeytinyağına kilobaşında verilen 11 kuruşluk prim Türkiye’nin dünya arenasındaki işini daha da zorlaştırıyor.

2005-06 sezonunun ilk bir aylık döneminde zeytinyağının ortalama ihraç fiyatı tonda yaklaşık 4 bin dolar iken, bu yıl rakam 3 bin 300 dolara geriledi. Türk ihracatçısı satış fiyatını 700 dolar aşağı çekmesine karşın yüzde 50’lik ihracat kaybının önüne geçemedi.

TÜRKİYE 12 MİLYON 37 BİN DOLARLIK ZEYTİN İHRAÇ ETTİ

Türkiye, 2005-06 sezonunda 78 milyon 446 bin 46 dolarlık zeytin ihracatı ile tarihinin en parlak sezonuna imza atmıştı. Bu rekoru var yılında geliştirmek için çalışan zeytin ihracatçıları 2006-07 sezonun ilk üç aylık döneminde geçen yılki ihracat başarısını anca yakalayabildi.

2005-06 sezonunun ilk üç aylık döneminde 12 milyon 4 bin 461 dolarlık zeytin ihracatı gerçekleştirilirken bu sezonun aynı döneminde 12 milyon 37 bin 704 dolarlık zeytin ihracatı yapıldı.

Ülkeler itibariyle incelendiğinde Türkiye’nin siyah zeytin ihracatında Almanya 2 milyon 837 bin 617 dolarlık ihracat ile zirvede yer alırken, Romanya 2 milyon 382 bin 205 dolarlık ihracat ile zirvenin ortağı oldu. Siyah zeytin ihracatında 961 bin 599 dolarlık ihracat ile ABD üçüncü ülke olurken, dördüncü 789 bin 798 dolarla Bulgaristan ve beşinci 489 bin 978 dolarlık ihracat ile Suudi Arabistan oldu.

Türkiye 2006-07 sezonunda 44 ülkeye siyah zeytin ihracatı gerçekleştirirken, en fazla ihracat yapılan ilk beş ülkeye toplam 7 milyon 458 bin dolarlık siyah zeytin ihraç edildi. İlk beş ülkenin toplam ihracattaki payı yüzde 61 olarak olarak gerçekleşti.

Siyah zeytin ihracatına göre daha mütevazi ihracat rakamlarına ulaşan yeşil zeytin ihracatımız ise 1 milyon 703 bin 332 dolarda kaldı. Yeşil zeytin ihracatında 626 bin 555 dolarlık ihracat rakamı ile Almanya açık ara ilk sırada yer alırken, 166 bin 357 dolarlık yeşil zeytin ihracatı ile Romanya ikinci, 143 bin 711 dolarlık ihracat ile ABD üçüncü sıraya yer aldı.

Beyaz Teneke Masum mu?

Beyaz Teneke Masum mu?

Mustafa Alhat


11-Ocak-2007 Persembe

Zeytinyağı; şehirlilerin, yazlık dönüşü geçtikleri zeytinci köylerinden, bazen denk gele, bazen tavsiye üzerine, kola şişelerinde, bidonlarda yada etiketsiz tenekelerde sanki altın bulmuş gibi aldıkları, nostaljik bir ürün görünümünde ne yazık ki.

İlk bakışta, ne güzel üretici malını değerlendiriyor, ek bir gelir kapısı yaratıyor, hem de bu nostaljik atmosferde, zeytinyağı sevgisi aşılanıyor diye düşünebilirsiniz.

Fakat bu güzel tablonun arkasında, bırakın bu yağlar, iyiydi- kötüydü, gerçekti- tağşişti hepsini bir yana koyun, gelişmesi baltalanmış bir sektör kan ağlamaktadır.

Zeytinyağı sektöründe etiketsiz, üretim izni olmayan ambalajlı ya da müşterinin getirdiği bir kaba konularak nihai tüketiciye yapılan satışlara beyaz teneke deniliyor.

Kişi başı bir litreyi bulmayan yıllık zeytinyağı tüketimimizin yaklaşık % 60 ı bu kayıt dışı ve kontrolsüz yolla gerçekleşiyor. Bunun anlamı; sektöre yatırım yapan, markalaşma yönünde uğraş veren, pazarlama maliyetleri olan, ürünün sofranıza gelinceye kadar standart bir kalitede olması ve kalması için tedbirler alan, vergi ödeyen firmaların, haksız rekabete maruz kalmasıdır.
Bu firmalar kapasitelerinin çok altında kalan satış rakamları ile verimli çalışamıyor. Zaten ne yapılırsa yapılsın beyaz teneke fiyatlarına gelinmesi de malum operasyonel maliyetler ve vergi ilavesi ile mümkün değil. Bu yıl zeytinyağı fiyatları geriledi. Bunun raf fiyatlarına yansıması birazda stok durumları ve yetersiz sürüm nedeniyle gecikti. Fakat bugünlerde marketlerde gezilirse uygun fiyatlar görmek mümkün. Yalnız unutulmaması gereken bir husus daha var ki zeytinyağı diğer yağlar gibi düz bir yağ değildir ve kalitesine göre çok farklı fiyatlar görmek mümkündür.

Bu arada değinmeden geçemeyeceğim, ülkemizde ihracatın dökme değil markalı olmasını savunurken, yabancıların Türk markalı ambalajlı zeytinyağını yemesini umarken, kendi sahamızda, markalı ve ambalajlı üretime en büyük darbeyi vuran, beyaz teneke kanunsuzluğuna karşı, sektörün sessiz kalmasını, hatta görüş sorulduğunda üreticiden tepki almaktan korkup ‘’gerçek üretici sizi kandırmaz ama yol kenarındaki satıcılara yinede dikkat edin’’ diyerek, topu taca atanları, anlamak mümkün değildir. Bu tepkisiz ortamdan cesaret alan beyaz tenekeciler işi ‘hakiki yağ yemek istiyorsan markalı ürünlere bakma bile’’ demeye kadar getirmiş durumdadır.
Kendi ürününü yasal ticaret çerçevesinde pazarlamaya niyetli olan üreticiye bazı prosedür kolaylıkları getirilerek ve teşvik ederek, güzellikle yasal zemine çekilmesi gerekmektedir. Yapılabilecek en akılcı yol İtalya’da olduğu gibi, üreticinin yalnızca kendi ürettiği belli tonaja kadar malı kendi adı soyadı altında asgari hijyen şartları sağlanmak kaydıyla vergili ve belgeli satabilecek hale getirilip denetim altına alınmasıdır.
İyiler daima (inşallah bir gün) kazanır.

Saturday, January 20, 2007

Zeytinyağında 2006 yılının başarılı ihracatçıları ödüllerini aldı.

Ege İhracatçı Birlikleri'nin 2006 Yılı Başarılı İhracatçılar Ödül Töreni 19 Ocak 2007 Cuma akşamı İzmir Hilton Oteli'ndeDevlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in katılımı ile gerçekleştirildi.
2006 verilerine göre zeytin ve zeytinyağı sektöründe ihracatşampiyonu Ekiz Yağ oldu.
1. EKİZ YAĞ VE SABUN SAN.TİC. A.Ş.
2. NEJAT ATALAN DIŞ TİCARET A.Ş.
3. RAST GIDA SAN. TİC. A.Ş.

Thursday, January 18, 2007





Geleceğin Bereketi Türk Zeytin ve
Zeytinyağı Üst Kimliğine Kavuşuyor!

Türkiye’de İlk Kez Zeytin ve Zeytinyağına Özel düzenlenen Anatolive Fuarı TİM Başkanı Oğuz SATICI tarafından açılıyor



Uluslararası Zeytinyağı Konseyi(IOOC) Başkanı Mr.Habib Essid’in de yer alacağı açılış, 25.Ocak.2007 Perşembe günü saat 12.30’da Yeşilköy- İstanbul Fuar Merkezi 11 Numaralı Salonda gerçekleştirilecek.

Bilindiği üzere, zeytin ve zeytinyağı tüketimi konusunda son yıllarda küresel düzeyde hızlı bir gelişim görülmekte ve pazarın hızla büyüdüğü gözlemlenmektedir. Ancak 130 milyon adetten fazla zeytin ağacı varlığı ile dünya zeytin üretiminde İspanya’dan sonra ikinci olan ülkemizde ,zeytinyağı tüketiminin kişi başına 1 kg.dan az bir rakamla hayli düşük olduğu dikkat çekmektedir.

Bununla birlikte, ülkemizin sahip olduğu zeytin ve zeytinyağı kalitesi ile ulusal ve uluslararası pazarlarda lider ülke konumuna gelebilecek ciddi bir potansiyeli olmasına rağmen, bu potansiyel gerektiği kadar değerlendirilememektedir.

Bu kapsamda, gerek ülkemizdeki zeytin ve zeytinyağı tüketiminin arttırılması gerekse de Türk üreticisinin ulusal ve uluslararası arenada yerini sağlamlaştırarak kendi kimliği ve vizyonunu ortaya koyabilmesi amacıyla sektörün bir Sivil Toplum Kuruluşu olmayışı eksikliğinden hareketle doğan Zeytindostu Derneği :
· Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı Tüketimini arttıracak kültürü oluşturmak,
· Uluslar arası Piyasalarda Türk Zeytin ve Zeytinyağına hak ettiği değeri kazandırmak ve
· Sektöre özlenen birlik ve beraberliği getirmek amaçları ile kurulmuştur.

Zeytindostu Derneği, ülkemizde bir ilke imza atarak Dış Ticaret Müsteşarlığı DTM, Türkiye İhracatçılar Meclisi TİM ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği EZZİB’in desteği ile Türkiye’de ilk kez yalnızca zeytin ve zeytinyağına özel “Anatolive -1.Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı & Kongresi” ni Ezgi Ajans Organizasyonu ile düzenliyor.

25-26-27 Ocak 2007 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenecek fuar ve kongre; bugüne kadar şarap, gıda, içecek ve yiyecek fuarlarının içerisine sıkıştırılmış “Türk Zeytin ve Zeytinyağı Sektörü”nün dünya pazarına açılan penceresi olacak ve aynı zamanda uluslararası pazarlarda Türk zeytin ve zeytinyağının markalaştırılmasına yönelik önemli katkılar sağlayacak.
Anatolive -1.Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı çerçevesinde 27 Ocak 2007 Cumartesi günü de Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı (IOOC) Mr. Habib Essid ve Devlet Bakanı Sn. Kürşad Tüzmen’in konuşmacı olarak yer alacağı “Geleceğin Bereketi Türk Zeytin ve Zeytinyağı” konulu iki kongre düzenleniyor.
Fuar ve kongre kapsamında IOOC’un desteği ile ayrıca İtalyan ve Filistinli uzmanlar tarafından Tadım Paneli aktivitesi gerçekleştiriliyor.

Bu yıl özel tanıtım ülkesi olan Yunanistan’dan gelecek Ahçılar Birliği Bn. Georgina Kofinas yönetiminde, Türk Ahçılar Birliği ise Sn. Ahmet Yavuz yönetiminde her iki ülke mutfağından zeytinyağlı yemek örneklerini, fuar alanına Öztiryakiler firması tarafından kurulacak özel mutfakta katılımcı ve ziyaretçilerin beğenisine sunuyorlar.

Anatolive Fuarının kongre etkinliklerinde yer alacağını bildiren Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in katkılarıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinasyonunda ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği organizasyonunda çeşitli ülkelerden Dış Alım Heyeti geliyor.

Ve Kanada, Amerika, Hindistan’dan Derneğimiz davetlisi olarak gelecek üç yabancı Gazeteci fuar ve kongremizi izleyecek.

Anatolive 2007 Fuar ve Kongremize Davetlimiz olarak katılan IOOC Başkanı
Sn.Habib Essid ve 3 yabancı gazetecimiz için ayrıca 26 Ocak Cuma günü Manisa-Akhisar zeytin Plantasyon alanlarına bir inceleme gezisi de yapılacaktır.


ANATOLİVE
I. AVRASYA ZEYTİN, ZEYTİNYAĞI VE PROSESLERİ FUARI
ETKİNLİK PROGRAMI

25 Ocak 2007, Perşembe

10:00–19:00 Anatolive Fuarı Ziyaret Saatleri

11:00 Tadım Paneli Semineri
Panelist-Mr.Luciano Di GIOVACCHINO-İtalya
Yer:Efes Salonu

12:30 Anatolive Fuarının Açılışı
Yer: İstanbul Fuar Merkezi 11 No’lu Salon Girişi

Açılış Konuşmaları

Sn. Metin Ölken Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Sn. Murat Yalçıntaş İTO Başkanı
Sn. Oğuz Satıcı TİM Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı
Sn. Kadir Topbaş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı

13:30-14.30 Özel Yemek Demonstrasyonu ve Açılış Kokteyli
Yunan Mutfağı
Türk Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

15:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Yunan Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

16:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Türk Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

16:00 Tadım Paneli Semineri
Panelist-Mr. Fathi ABDELHADI-Filistin
Yer: Efes Salonu

26 Ocak 2007, Cuma

10:00–19:00 Anatolive Fuarı Ziyaret Saatleri

11:00 Tadım Paneli Semineri
Panelist-Mr.Fathi ABDELHADI-Filistin
Yer: Efes Salonu

11:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Yunan Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

12:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Türk Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

15:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Yunan Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

16:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Türk Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

16:00 Tadım Paneli Semineri
Panelist-Mr.Luciano Di GIOVACCHINO-İtalya
Yer: Efes Salonu

27 Ocak 2007, Cumartesi

10:00–18:00 Anatolive Fuarı Ziyaret Saatleri

11:00 Tadım Paneli Semineri
Panelist-Mr.Luciano Di GIOVACCHINO-İtalya
Yer: Efes Salonu

11:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Yunan Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

11:00 – 17:00 “Geleceğin Bereketi Türk Zeytin ve Zeytinyağı”
1. Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Konferansı
Yer: Kapadokya Toplantı Salonu

12:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Türk Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

13:30 – 14:30 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu - Özel
Türk Mutfağı
Yunan Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

Konuklar
Kürşad Tüzmen
Oğuz Satıcı

16:00 Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Türk Mutfağı
Yer: 11 Nolu Salon Demostrasyon Alanı

16:00 Tadım Paneli Semineri
Panelist-Mr.Fathi ABDELHADI-Filistin
Yer: Efes Salon
I. AVRASYA ZEYTİN, ZEYTİNYAĞI VE PROSESLERİ KONFERANSI
27 Ocak 2007, Cumartesi, İstanbul Fuar Merkezi

Konferans Açılışı ve I. Oturum
11:00-13:30
Yer: Kapadokya Toplantı Salonu

11:00 – 12:00 Açılış Konuşmaları:
Sn. Metin Ölken, Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Sn.Habib Essid, IOOC Başkanı
Sn. Oğuz Satıcı, TİM Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı
Sn. Kürşad Tüzmen, Devlet Bakanı

12:00 – 13:30 Konferans I. Oturum
Geleceğin Bereketi Türk Zeytinyağı
Moderatör: Prof.Dr. Kenan Mortan
Sn.Ali Nedim Güreli, Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçılar Birliği YK Başkanı
Sn.Prof.Dr. Yahya Laleli, Laleli Zeytinyağları
Sn.Habib Essid, IOOC Başkanı
Sn. Ali Boğa, DTM İhracat Genel Müdürü
Mr.İgnacio Clavero, Avrupa Birliği Komisyonu Uzmanı

Yemek Demonstrasyonu ve Öğle Yemeği, 13:30-14:30
Yer: 11. Hall, Demonstrasyon Alanı
Zeytinyağlı Yemek Demonstrasyonu
Yunan Mutfağı
Türk Mutfağı

15:00-17:00 Konferans II. Oturum
Yer: Kapadokya Toplantı Salonu
Geleceğin Bereketi Türk Zeytini
(AB ülkelerinde Zeytin )

Moderatör: Prof. Dr. Kenan Mortan
Sn. Murat Küçükçakır Edremit Zeytin Araştırma Enstitüsü
Sn.Ertuğrul Doğan Alp Marmara Birlik Entegre Tesis Md.
Mr.Habib Essid IOOC Başkanı
Sn. Ali Boğa DTM İhracat Genel Müdürü
Mr.İgnacio Clavero Avrupa Birliği Komisyonu Uzmanı

Wednesday, January 17, 2007

Edremit Zeytin Kurtuluş Şenlikleri ve Zeytin Tarım Fuarı




Edremit Ticaret Odası'nın düzenlediği 2.Edremit Zeytin Kurtuluş Şenlikleri & Zeytin Tarım Fuarı, 2-3-4 Şubat 2007 tarihleri arasında Edremit'te yapılacak.

Sunday, January 14, 2007

Margarin zehir, zeytinyağı şifa

PROF. DR. KENAN DEMİRKOL

14 Ocak 2007, Aydınlık

"Bu topraklar 4000 yıldır zeytinyağı kullanıyor. Ama ayçiçeği yağı 100 yıl önce Amerika'dan geldi. Margarin, çok ucuz bitkisel yağların yapay yöntemle sertleştirilmesidir. Damar sertliğine yol açıyor. Trans yağ asidinin bir diğer kaynağı da margarinler..."


Prof.Dr. KENAN DEMİRKOL,
AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI


"Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!"

Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün "kibrit kutusu kadar" reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A'dan Z'ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor...

Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor.

Şekeri, gıda sanayinden söküp atmak zor ama işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!

Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında "prof." yazmıyor. "Ben üniversitede hocayım, burada hekim" diyor. Söz bir ara "süreölçerli (kronometreli) doktorlara" geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor, "dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim" diye.

Uzmanlık alanı; beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir "akıllı beslenme" uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki, beslenme nedir?
İlk aklımıza gelen; şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90–60–90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? "Kibrit kutusu kadar" reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol'a: "Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?" diye sorduk. O, şekerle başladı.

"ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL"

DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD'de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65'i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır. Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa'da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. "Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım" demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim yoktur.

"12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR"

AYDINLIK- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri doğru değil mi?

DEMİRKOL- Asla doğru değil.

AYDINLIK- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?

DEMİRKOL- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisidir. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Şimdi 100'lerdeyiz,120'de şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60'lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.

"KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR"

AYDINLIK- Ama beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?

DEMİRKOL- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle kimyasal tedavi gören asla şeker yememeli. Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker 'sakaroz', iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik yapıdadır. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsulin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur. Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserid kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika'da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

"MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME"

AYDINLIK- Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek.

DEMİRKOL- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz bir takım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.

AYDINLIK- Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?

DEMİRKOL- İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun dışındaki meyveler aşağı yukarı aynı.

AYDINLIK- Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete çıkartabilirler mi? Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken, nasıl başaracaklar bunu?

"HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ."

DEMİRKOL- Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben böyle ve de çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde sağlıklı beslenmeyi bir şekilde yapmak mümkün.

AYDINLIK- Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.

DEMİRKOL- Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü hayvanları biz besliyoruz. Tıkıyoruz ahırlara "şunu yiyeceksin" diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.

AYDINLIK- Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı olanı seçer yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman belli ağacın yapraklarını gider yermiş ilaç niyetine.

DEMİRKOL- Evet bu tüm hayvan âleminde var. Kaliforniya Valisi bütün o rambo görüntüsüyle Amerika'da en aklı başında valilerden biri oldu. İki büyük atılımı oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını yasakladı. İki; patates cipsinin üzerinde, "öldürücüdür" yazısı konuyor.

AMERİKA'NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE.

AYDINLIK- Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?

DEMİRKOL- Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım mısırdan şeker elde etmek. 1920'li yıllarda Amerikan başkanı "benim köylüm mısırdan kalkınacak" fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler verildi. Göz alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır ekiminin yüzde 40'ı Amerika'dadır. Bunu sadece hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker elde etmeyi keşfetti. Amerika hemen balıklama atladı bu yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel bir madde oldu. Sıvı olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü dondurma, meşrubat, şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi yapıp dökmüyor. Kartal'dan fabrikadan hazır fruktoz şerbeti geliyor.

KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI

AYDINLIK- Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp çiziliyor.

DEMİRKOL- Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye ulaşmanın en zor olduğu çağdayız. Çünkü ekonomik kazanç kaygısı her türlü bilginin üzerine binmiş durumda. O kadar büyük bir getirim (rant) var ki, gerçeğe ulaşmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz. Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa dönüşüyor ve bizi hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca eskir, bu paslanmanın bilimsel adı oksitlenmedir. Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır. Birtakım gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici maddeler alırız, Örneğin, üzüm çekirdeği gibi. Gerçekten bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını belirleyen, hastalanmasını, kanser gelişimini belirleyen ana faktör. Bakın bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol anne sütünde, yeni bir hayatın doğması için ana nesne olan yumurtada bolca var. Demek ki insan hayatının gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz kolesterol düşmanlığı sarmış ortalığı.

"KOLESTEROL MASUM, BİZ SUÇLUYUZ"

AYDINLIK- Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor. Bunun modası olurmu?

DEMİRKOL- Bakıyorsunuz LDL 130'a kadar normalde. Üç sene sonra 100, şimdi de 60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra indirecekler. Aslında, kolesterol masumdur. Bizler suçluyuz. Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor. Yağsız kuzu şiş yediğinizi varsayalım, yanında da meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi yeseniz bir zararı yok, ama kırmızı etten aldığınız kolesterolü, meşrubattan aldığınız şeker trigliseride dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği oluşuyor. [Pizza cola yiyip içtiğinizde olanları düşünün; ya da Amerikan özentisi kebap yanında cola içtiğinizde olanlara bakın. Ama ayran ne kadar masum ve iyi bir içecek. Dr. Şevket] Biz insanlara "kardeşim kolesterol zararlı değil. Ama oksitlenmesine izin verme" diyeceğimize, ilaç firmaları kolesterolü düşürecek ilaç keşfediyor. Biz masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici maddeleri düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas insan mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt. Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş yağ asidi. Bu madde yapay beslenen hayvanların sütünde var, depo yağlarında var. Ama bizim ineğimiz merada otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve hayvansal yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol oksitlenmemiş olacak.

ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI

AYDINLIK- Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da, süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?

DEMİRKOL- Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için yapay gübreye, yapay yeme ihtiyacımız var. " Hayvansal proteini, tek kaynak olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz itiraz ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler vardır". Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur pilavı yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor.

AYDINLIK- Antep yöresinin yuvalaması gibi mi?

DEMİRKOL- Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini tamamlıyorlar. Tam ete eşdeğer protein almış oluyorsunuz. Makro besleyiciler yağ, protein ve karbonhidrattır. Mikro besleyiciler ise vitaminler, mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir hayvanın sütüyse içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var. Türkiye'de biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem üreticileri "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan şekerini yükselten, hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli.

İNEK NE YEMELİ?

Doğal beslenen ineğin sütünde omega–3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda çevreyle ilgili hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor. Ne Türkiye yasalarında çevreyle ilgili hayvancılıkla barışığım, ne de AB'dekiyle. Ekolojik hayvancılık denince akla "çevreyle ilgili tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.

AYDINLIK- Demek Amerika'dakilerin varmış.

DEMİRKOL- Orada da yok. İster çevreyle ilgili tarımla, ister normal tarımla elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü olmasının sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran tarzda, mısırla beslenmiş olması. O yüzden çevreyle ilgili hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin sağlıklı olmasını sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden yetişen yeşillikler omega–3 ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle ekilenler omega–6 içerir.

HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ

AYDINLIK- Ne fark var arasında?

DEMİRKOL- İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde olarak omega-3'tür. Tek tük omega–6 da içerir. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega–3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Hâlbuki insanın her gün 1 gram omega–3 alması gerekiyor. Omega–6 yağ asitleri ile omega–3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir. Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega–6 aldığımız için artık omega-3'e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor. Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3'e ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da omega–3 ve omega-6'dır. Bundan 40–45 yıl öncesi omega–6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.

DEPRESYONUN ÇARESİ

AYDINLIK- İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?

DEMİRKOL- Oran önemli. Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık omega-3'ü de değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega–3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3'ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onunla hücreyi onarıyor. Omega–3 yerine, omega–6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesidir. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

AYDINLIK- Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.
DEMİRKOL- Tabii. Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega–3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

ÇAY VE ZEKÂ

AYDINLIK- Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?

DEMİRKOL- Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye'nin yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama Türkiye'nin yarısında demir eksikliği, kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz Nesin haklıydı. Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir anti oksidan.

AYDINLIK- Yemekten hemen sonra çay içme âdetimiz var. Doğru mu?

DEMİRKOL- Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen sonra çay içilebilir.

AYDINLIK- Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği söyleniyor.

"ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!"

DEMİRKOL- Üç saat. Ben tekrar omega-3'e dönmek istiyorum. Çünkü hayati bir olaydır. Omega -3' ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya "enfarktüs" olmasına yol açıyor. Bir yandan omega–3 kaynaklarımız çok azaldı Toplum olarak zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6'yı çok tükettiğimiz için omega-3'ün yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor.

AYDINLIK- Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?

DEMİRKOL- Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega–6 yağ asidi içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega–9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega–3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.

"ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"

AYDINLIK- Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir?

DEMİRKOL- Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz etmedi mi, "benim annem böyle yapıyor" diye?

AYDINLIK- Ben güzel yemek yaparım.

DEMİRKOL- Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak tadını arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu arıyor.

AYDINLIK- Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da dayatılan değerler var. Kola ya da hamburger için "bak bu güzeldir" deniyor çocuklara.

DEMİRKOL- Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum. Çünkü onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.

Kahvaltı



Kahvaltı

Fotoğraf : U. Erdal Özer

Wednesday, January 03, 2007

Bidonla Alırsan 4, Şişede İstersen 14 YTL

Türkiye, üretiminde dünya dördüncüsü olduğu zeytinyağını pahalı tüketiyor. Üreticinin kilogramına 4-4,5 YTL fiyat biçtiği zeytinyağı, şişelenerek perakende sektöründe 14 yeni liradan satılıyor.

Tarım Merkezi
http://www.tarimmerkezi.com/

04-Ocak-2007 Persembe-

Butik marketlerde rakam, 35 yeni liraya kadar çıkıyor. İhraç fiyatı ise yaklaşık 5 dolar (7 YTL). Fiyat uçurumu, tüketiciyi zeytinyağını doğrudan üreticiden almaya yönlendiriyor. Her yıl yaklaşık 80 bin ton zeytinyağı tüketilirken, bu miktarın sadece 25 bin tonu marketlerden alınıyor. Geri kalanını üretici bidonlarla satıyor. En büyük alıcılar ise turizmciler ve üreticilerin büyük şehirlerde yaşayan akraba ve tanıdıkları. Kentlerde ikamet edenler, yaz tatilinden dönüşte uğradıkları köylerden çoğunlukla 50 litrelik güğüm, 17 litrelik teneke veya bidonlarda zeytinyağı getiriyor.

Emekli Mehmet Özkan, Ayvalık'taki tanıdığından her yıl 60 kilogramın üzerinde zeytinyağı alıyor. Ailesiyle İzmir'de yaşayan Özkan, marketlerde pahalı olduğu için direkt üreticiden almayı tercih ettiğini belirtiyor. Özkan, "Yağla birlikte zeytin de alıyoruz. Yıllardır aynı kişiden alıyorum. Ben söylemeden o yağımı ve zeytinimi ayırıyor. Yağı bidonlarda alıyorum." diyor. Edremitli üretici Süleyman Karakaş, üretici ile perakende fiyatları arasında uçurum olmasının tüketicileri yağı bidonlarla tanıdıklarından almaya yönlendirdiğini dile getiriyor. Her yıl çok sayıda tanıdığa Edremit'ten yağ gönderdiğini belirten Karakaş, kendisinden yağ isteyenlerden birinin de Edremit eski müftüsü olduğunu kaydediyor. Karakaş, "Eski müftümüz İstanbul'a tayin oldu. Yıllar geçmesine rağmen her yıl benden yağ istiyor, bidonlarla gönderiyorum. Yağın büyük bölümünü tanıdıklarımıza satıyoruz." diye konuşuyor.

Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Çetin ise Türkiye'de en büyük zeytinyağı tüketicisinin üreticinin kendisi olduğunu söylüyor. Çetin'e göre elden satılan zeytinyağı direkt üreticiden satın alınmışsa tedirgin olacak bir durum yok. Üreticinin asla kendi ürettiği zeytinyağına ihanet etmeyeceğini vurgulayan Çetin, "Eğer satın alınan ürün direkt üreticiden alınıyorsa bu ürünlerin kalitesiz olması ya da karışım içermesi mümkün değil. Ancak yol kenarlarında satılan yağlar için aynı şeyi söyleyemem." diyor. Çetin, perakende fiyatlarının ihracattan yüzde 50 daha pahalı olmasını ise AB'nin stratejisi olarak görüyor. Türkiye, 60 bin tonluk zeytinyağı ihracatının yüzde 70'lik kısmını dökme ve varilli olarak iç piyasadan yüzde 50 daha ucuza yapıyor. İç tüketimin kişi başına bir kilogram seviyesinde kalması, fiyatların yüksekliğine bağlanıyor. Bugün marketlerde satılan zeytinyağının litresi 12-14 yeni lira arasında değişiyor. Sızma yağ ile riviera arasında ise kiloda 1 yeni lira fark var. Fiyatlar son üç ayda üreticide 6 YTL'den 4 yeni liraya düşmesine rağmen yüzde 50 oranındaki ucuzluk tüketiciye yansımazken aksine zamlanıyor. İstanbul Ticaret Odası verilerine göre zeytinyağı, yıllık bazda fiyatı en fazla artan ürünlerin başında geliyor. Bu durum tüketiciyi zeytinyağından uzaklaştırdı. 1970'li yıllarda yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'de 2 kilogram olan kişi başına tüketim, günümüzde 1 kilograma düştü.

Üç tip zeytinyağı var

Diğer bütün yağlar ancak rafine edildikten sonra yemeklik yağ olarak kullanılabilmelerine rağmen, zeytinyağı doğal haliyle kullanılabilen tek yağdır. Zeytinin yağa işlenmesi için ilk önce zeytinin parçalanarak macun haline getirilmesi gerekir. Bu amaçla sıcak su yardımıyla yumuşatılan hücre duvarları bir pres ile parçalanır ve yağ+su olmak üzere posasından ayrılır. Suyun yağdan uzaklaştırılması ile natürel yağ elde edilmiş olur. Asitlik derecesine göre farklı isimlerde gruplandırılır.

Riviera:
Ham zeytinyağının, fiziksel yöntemlerle rafinasyonu sonucu elde edilen rafine zeytinyağı ile yüzde 10-20 oranında natürel yemeklik zeytinyağlarının karışımı sonucu elde edilen ve en çok yüzde 1,5 asit içeren zeytinyağı tipidir. Riviera zeytinyağının lezzet ve kalitesini, doğal olarak karışım oranları ile natürel zeytinyağının niteliği belirler. Bütün doğal Riviera zeytinyağları, en ideal asit seviyesine, en iyi renge ve aromaya sahip olması için test edilirler. Rengi ve aroması, sızma zeytinyağına göre daha açık ve hafif olan Riviera, özellikle yemek ve kızartmalarda, her türlü soğuk yemeklerin hazırlanmasında kullanılır.

Natürel:
Kendi içinde üç popüler çeşidi bulunuyor; asit içeriği yüzde 1 olan sızma, yüzde 2 olan birinci ve yüzde 1'lik organik. Asidi yüzde 3,3'ten az bir zeytinyağı tipi olan natürel, en olgun zeytin tanelerinden sızma veya basınçla çıkarılır. Santrifüjleme, dinlenme ve süzme gibi yalnız fiziksel işlemlere tabi tutulur, hiçbir kimyasal işlem görmez. Natürel olarak doğrudan tüketilebilir, zeytin kokusunu ve tadını en yoğun, en doğal biçimde muhafaza eder, renginin tonu, sarı ve yeşil hakim olmak üzere üretim yerine göre değişir, mükemmel tat ve aroması bulunur. Zeytinyağları içinde en makbul olan sızma zeytinyağı, çiğ olarak salata-soslarda tüketilebilir.

Rafine:
Ham rafinajlık zeytinyağının, fiziksel yöntemlerle rafinasyonu sonucu elde edilen ve maksimum binde 3 asit içeren zeytinyağıdır. Asit oranı yüksek olan zeytinyağının, yenilebilir nitelikte olmadığından rafine edilmesi gerekir. Fiziksel rafinasyon işlemi sonrasında elde edilen rafine yağ, hemen hemen sıfır asit oranına sahip, yağın kalitesini bozan maddelerden arındırılmış bir yağdır. Rafine zeytinyağı, natürel yağın nötrleştirme, ağartma ve koku giderme gibi işlemlere tabi tutularak arıtılması suretiyle elde edilen zeytinyağı olup işlemler sırasında uygulanan yöntemler ve kullanılan maddeler sağlığa zararlı değildir. Rafine zeytinyağı hafifliği ile sebzelerin marine edilmesinde, fırında ve ocakta kızartma yapmak için en ideal ve sağlıklı seçimdir. Rafine ya da light zeytinyağı daha çok zeytinyağının kuvvetli lezzetine alışık olmayan kimseler tarafından tüketilmek üzere hazırlanır.

Türkiye zeytin ve zeytinyağında ilk kez 'varlık içinde yokluk' yaşıyor




















İlk zeytin hasadını ekimde Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz Satıcı yapmıştı.

Radikal, 03 Ocak 2007
AYVALIK

Zeytin ve zeytinyağı sektörü, var sezonu olmasına rağmen ihracatta arzu ettiği rakamlara ulaşamıyor. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği kayıtlarına göre, 1 Ekim 2006- 24 Aralık 2006 tarihleri arasında 27 milyon 970 bin 293 dolarlık zeytin ve zeytinyağı ihraç edildi. Geçen yılın aynı döneminde ise bu rakam 43 milyon 742 bin 420 dolar olmuştu. Sezon başından bugüne zeytin ve zeytinyağı ihracatındaki düşüş geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28 oldu.

Zeytin ve zeytinyağı ihracatında var yılında yok yılının ihracat rakamlarının gerisinde kalınması bir ilk oluyor. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli, sektördeki düşüşün büyük bölümünün zeytinyağı ihracatından kaynaklandığını, bunun nedeninin ise Tunus'un çok ucuz fiyata zeytinyağı ihraç etmesi olduğunu söyledi. Güreli, "Dünya'da zeytinyağı ihraç fiyatları 4 bin avro seviyesindeyken, Tunus 2 bin avro civarında bir fiyatla zeytinyağı satmaya başladı. Dünya piyasalarında fiyat tutturamaz olduk" diye konuştu.

2007 yılında fiyatların daha makul seviyelere geleceği beklentisi içinde olduklarını kaydeden Güreli, "Bu sayede 2007 yılında geçtiğimiz yılın rakamlarını geride bırakacağımızı düşünüyoruz" dedi.

Rum güzeli Refika hâlâ yaşıyor!

Ege kıyılarında emeklilik hayalleri kuran dört arkadaş eski bir Rum köyü olan Adatepe'de ev alarak başlamış işe. Sonra zeytinlik, ardından da geleneksel yöntemle zeytinyağı elde edebilecekleri bir fabrika sahibi olan dört arkadaş Türkiye'nin ilk zeytinyağı müzesini de burada kurmuş.

CELAL BAŞLANGIÇ

Radikal , 25 Aralık 2006

Türkler arasındaki takma adı Refika'ydı. Kimse gerçek adını bilmiyordu Adatepeli bu Rum güzelinin. Köyün hem Türkleri hem de Rumları çok severlermiş Refika'yı. Güzelliğinin yanı sıra çok neşeli bir kızmış. Düğünlerde şarkı söyler, çok da güzel dans edermiş. Yalnızca Adatepe'de değil, Refika'nın güzelliği ve iyilikseverliği çevre köylerde de dillere destanmış. Zeytin zamanı Refika'nın çalıştığı tarlalarda köylüler hem zeytin toplar hem de Refika'nın şarkılarını dinlermiş. Düğünlerde mutlaka Refika başmisafir olarak çağırılır, şarkı söyletilir, dans ettirilirmiş.

Büyük çoğunluğu Hıristiyan olan Adatepe Köyü'nde Türklerle Rumlar yıllarca barış içinde bir arada yaşamış. Ama Birinci Dünya Savaşı tüm Anadolu'ya olduğu gibi Adatepe'ye de felaketler getirmiş. İki halk arasında başlayan soğukluk giderek karşılıklı çatışmaya dönüşmüş. Yaşanan tüm kargaşaya rağmen Refika'yı yine de Türkler çok sevmeye devam etmişler.

Savaştan sonra Türk ve Yunan hükümetleri karşılıklı nüfus değişimine karar verince Refika da mübadeleyle Yunanistan'a giden Anadolu Rumlarından olmuş.

Ayrılışı Türkler arasında büyük üzüntüye yol açmış. O gittikten sonra bile adına türküler yakılmış ve her fırsatta, özellikle düğünlerde onun türküsü okunup onun adına danslar edilmiş. Bu gelenek Adatepe Köyü'nde hâlâ sürüyor. "Refika'nın efsanevi öyküsünü biz köyün en yaşlısı olan ve maalesef kaybettiğimiz Abdi amcadan dinledik. Daha sonra Sakız Adası'na yerleştiği ve Yunanistan'ın ilk güzellik kraliçesi seçildiği yönünde efsaneler anlatılan Refika'nın izini bulmak için Sakız Adası'na gittik. Kendisine ait herhangi bir ipucu bulamadık. Ne var ki tesadüfen bir antikacıda bulduğumuz resimdeki kızın güzelliği ve yüzündeki ifade bizi derinden etkiledi. 'Bu kesinlikle Refika olmalı' diyerek resmi alıp köye getirdik. Adatepe'nin yaşlılarına resmin Refika'ya ait olabileceğini söylediğimizde gözyaşlarını tutamayıp heyacanla 'Evet! Bu o' dediler. Biz de çağlar boyu insanlara güzellik ve sağlık veren doğal Adatepe Zeytinyağları'nın alameti farikası olarak Refika'nın resmini etiketimizde ölümsüzleştirmeye karar verdik."

İşte böyle anlatıyor Erhan Şengel, Haluk Yurtkuran, Mahmut Boynudelik ve Müfit Erkarakaş, Çanakkale'den Ayvalık'a inerken Küçükkuyu'da, yol üzerindeki zeytinyağı fabrikalarının kapısında fotoğrafı asılı duran güzel Rum kızının öyküsünü.

Erhan Şengel, gazetecilik fakültesi mezunu, büyük ajanslarda çalışmış bir reklamcı. Mahmut Boynudelik siyasal bilimler mezunu. Turist rehberliği ve tur operatörlüğü yapmış. Haluk Yurtkuran da siyasal bilimleri bitirmiş. Rehberlik, seyahat acentesi yöneticiliği, turizm işletmeciliği yapmış, Boğaziçi Üniversitesi'nde dersler vermiş. Müfit Erkarakaş da siyasal bilimler mezunu. İşletmecilik yapıyor.

'Kutsal meyve'nin peşinde

Ancak onların İstanbul'dan Ankara'dan gelip Kazdağı eteklerinde bir köye yerleşmeleri, Adatepe'de bir butik otel, bir zeytinyağı fabrikası kurmaları ve Türkiye'nin ilk zeytinyağı müzesini yaratmalarının öyküsü de Refika'nın öyküsü kadar ilginç.

"1993 yılının yağmurlu ve kasvetli bir şubat günü, köye ilk ziyaretimizde aslında bir arayış içindeydik. Bizi stresli kent yaşamından kurtaracak, keyifli bir emeklilik yaşamı sunacak yer arayışı bizi Kazdağları'nın güney yamaçlarındaki tarihi ve metruk evlerle dolu Adatepe Köyü'ne getirmişti. Havanın kasvetine rağmen köy, ilk görüşte aradığımızı bulduğumuzu müjdeliyordu. İlk günden beğenip aldığımız evlerin restore ediliş süreci zorlu fakat heyecan vericiydi. Farkında olmadan komünal bir emeklilik yaşamının temellerini atıyorduk. Bu yaşamı köyün yerlileriyle de paylaşmak için mümkün olduğu kadar onların sohbetlerine katılıyor; kültürlerini, yaşamlarını ve mutfaklarını öğrenmek için düğünlerine gidiyor, evlerine misafir olup onları da kendi evlerimize davet ediyorduk."

İşte bu süreçte 'kutsal meyve' zeytine ilgileri artar. Müthiş bir keyif almaya başlarlar zeytin ağacının bakımı, budanması, gübrelenmesi, hasadı, işlenmesi ve 'suyunun sıkılması' yani yağının çıkarılmasıyla ilgili anlatılanlardan. Bunun sonucu olarak da parça parça zeytinlik almaya başlarlar. Köylülerle sohbetlerinden taş değirmenlerde ezilen ve preslenen, su vermeden sıkılan zeytinyağının en iyi zeytinyağı olduğunu öğrenirler. Böylece topladıkları zeytinleri çevredeki fabrikalara sıktırmalarıyla elde ettikleri zeytinyağının neden istenilen kalitede olmadığını anlarlar.

"Nasıl bir emeklilik rüyası ise, geleneksel tarzda üretim yapan tarihi bir fabrika alıp köylülere iyi bir zeytinyağının nasıl üretildiğini ispat etmeye kadar sürüklemişti bizi. Üstelik onların küçümseyici tavırlarını da hesaba katıp başarılı olmak için canımızı dişimize takmalıydık. Aksi takdirde yerel zeytinyağı aristokrasisi nezdinde bir kentli fantezisinin daha hüsrana uğraması kaçınılmaz olacaktı. Neyse ki o kutsalNeyse ki o kutsal meyve bizleri utandırmadı."

Adatepe Zeytinyağları

Geleneksel üretim tarzına uygun bir fabrika kurmuş dört ortak. Adatepe Zeytinyağları olarak bir marka yaratmışlar. Zeytin ezmesinden sabuna kadar yan ürünleri de eklemişler üretimlerine. Köylüler de örnek almaya başlamış onları. Gerekli bakım ve üretim şartlarını gözetmeye başlamışlar. Hatta saklama ve kendi çaplarında markalaşma için hijyenik ve naif ambalajlama girişimlerine yardımcı olmalarını istemişler. Fabrikanın üst katını da müzeye dönüştürmüşler. Eski baskı aletlerinden saklama kaplarına kadar zeytinyağıyla ilgili tüm süreçlerin görülebileceği bir müze yaratmışlar. Bu, aynı zamanda Türkiye'nin hem ilk hem de henüz tek zeytinyağı müzesi olmuş.

Bu dört eski arkadaşın kendilerine kurdukları dünyaya tanıklık etmek için çıktığımız yolculukta ilk durak Küçükkuyu'daki fabrika oluyor. Bakla keşkekten ısırgan çırpmaya kadar yerel lezzetlerle donatılmış bir sofrada buluyoruz kendimizi. Zeytinyağı da hemen yanımızdaki binadan taze taze üretilip geliyor. Bina 50 yıllık. Sabunhane olarak yapılmış. Şimdi alt katında zeytinler sıkılıyor. Üst katı da müze. Akşam köyde kalınacak. Küçükkuyu'dan üç kilometre tırmanıyoruz Kazdağları'nın eteklerine. Köy gerçekten muhteşem. Eski taş evlerin çoğu onarılmış. Her biri ayrı güzellikte. Bu arada bir taş ev gösteriyorlar "Bu Orhan Pamuk'unmuş. Ama hiç geldiğini gören olmamış" diye.

Ertesi gün zeytinliklerdeyiz. Erkekler ellerinde uzun sırıklarla zeytinleri düşürüyor. Kadınlar da topluyor. Erkeklerin yevmiyesi 20-25 YTL. Toplayıcı kadınlar 15 YTL alıyor. "Öldük, bittik" diyor köylüler durumlarını anlatırken. "Bir koyun 300 YTL'ydi üç yıl önce. Şimdi 80 YTL. Peynir üç yıl evvel 3 YTL'ydi, yine 3 YTL." Daha önce DYP'ye oy vermiş çoğu. Kiminin aklı yine DYP'de. Kimi "Genç Parti" diyor. "Bu sefer gerçek hırsızı seçeceğiz" diye açıklıyor siyasi görüşünü bir başkası. 'Ya Baykal' sorusunu da "Biz MHP'ye oy vermeyiz" diye yanıtlıyorlar.

Küçükkuyu'dan ayrılırken insanın aklı Adatepe'nin taş evlerinde, zeytinde, zeytinyağında kalıyor. Bir de Refika'da. Mübadeleyle Adatepe'nin Rum güzeli Refika'sı şimdi bir fabrikanın kapısında, bir zeytinyağı şişesinin, bir sabun kalıbının üzerindeki fotoğrafıyla anayurduna dönmüş, doğup büyüdüğü topraklarda yaşamayı sürdürüyor...