Monday, November 22, 2010

ZEYTİN VE İLENÇ…

Nevzat Çağlar Tüfekçi
(Öykü)


Nablus kenti, Batı Şeria’da Filistinlilerin yaşadığı bir kentti. Burada Yahudiler de yaşıyordu. Nablus’ta zeytin ağaçları vardı. Bu bölgenin önemli geçim kaynaklarından birisiydi, o. Ağaçların dalları zeytin doluydu. Zeytinin var yılıydı. Bereketli bir yıldı. Hem Filistinliler için hem de Yahudi yerleşimciler için zeytin çok önemliydi bu bölgede. Arazinin yapısı gereği ürün çeşidi kısıtlıydı burada. Zeytin Akdeniz havzasının önemli bir ürünüydü ve tanrının bir armağanıydı onlara.

Hasat mevsimiydi. Herkes umutlarını zeytine bağlamıştı bu yıl. Bu, Filistinliler için çok daha önemliydi. Çünkü yaşam onlara karşı bonkör değildi. Etraflarında kuşatmalar vardı. Bazı engellemeler nedeniyle herşey onlara ulaş(a)mıyordu. Filistinliler, ellerindeki bir avuç toprakta, ihtiyaçlarını karşılayacak ürünler yetiştiriyorlardı. Zeytin de bunlardan birisiydi. Bu hasat mevsimi onlar için kurban bayramının yanısıra ikinci bir bayram olacaktı. Yüzleri gülecekti…

Ama bir gece, onların umutlarına gölge düştü. Nablus kentinde yaşayan bazı Yahudi yerleşimciler, gece yarısı Filistinlilere ait zeytin bahçelerine girerek, zeytin ağaçlarını diplerinden kestiler. Filistinliler, sabah kalktıklarında bahçelerindeki zeytin ağaçlarının kesilmiş olduklarını gördüler. Gördüklerine inanamadılar, inanmak istemediler. Dünyalar başlarına yıkılmıştı. Ne yapacaklarını bilemediler. Zeytin üzerine kurulan o güzel hayalleri, birden yok oluverdi. Filistinli kadınlar ağlamaya başladılar, yas tuttular zeytinleri için. Beddua ettiler, ilendiler zeytinlerini kesenlere… Erkekler, kin ve öfke sözlerini haykırdılar bunları yapanlara… Ağaçların bu hale gelmesi için çok emek vermişlerdi. Bir çocuk gibi bakmışlardı onlara. Şimdi ise onların umudu, herşeyi olan zeytin yüklü ağaçlar, köklerinin yanında yan yatmış, öylece duruyorlardı…

Gözyaşı döken, ağıt yakan ve zeytinlerini kesenlere beddua eden insanlardan birisi de, 40 ağacı kesilen 73 yaşındaki Salima Ewes’di. Salima Ana, iki kolunu gökyüzüne doğru kaldırmış; tüm kızgınlığı ve nefreti yüzüne yansımış bir şekilde bunu yapanlara karşı lanetler yağdırıyor, içinden gelen tüm öfke dolu sözleri ardı ardına sıralıyordu. Bunu yapanlara beddua ediyordu…

Bundan 2400 yıl önce, Güneybatı Ege’de, Karya bölgesinde de buna benzer durumlar yaşanmıştı. “Bereketli Hilal” olarak adlandırılan; Nil Deltası, Mezopotamya ve Anadolu’yu, özellikle de Ege kıyılarını içine alan toprakları, tarih boyunca farklı kökenden onlarca kavim sahip olmaya çalıştı. Bunun ana nedeni, topraklarının verimliliği, stratejik konumu ve güzel iklimiydi. MÖ 3000’lerde Sümerler, Batı Anadolululara, “Deniz kıyısındaki güneş bahçesinde yaşayan insanlar”; Firavunlar zamanında da Mısırlılar ise Egelilere, “Denizin yüreğinde yaşayan insanlar” olarak nitelendirirdi.

Antik çağda, Karya bölgesi(Anadolu’nun güneybatısı), bugün olduğu gibi o zaman da önemli bir zeytin diyarıydı. Karlar, geçimini zeytinle sağlarlardı. Komşu ülkelere gemilerle, amforaların içinde zeytinyağı gönderirlerdi. Antik dönemde, birçok kavmin gözü Mylasa’nın başkent olduğu Karia bölgesindeydi. Bu nedenle, Karia bölgesi sık sık saldırılara hedef olurdu. Karlar, aynı zamanda, kadınıyla erkeğiyle savaşçı insanlardı. Bu nedenle, istilacı güçler çoğu zaman amaçlarını gerçekleştiremeden ve ağır kayıplar vererek, geldikleri gibi geri giderlerdi.

İstilacı kavimler, Karlar’ın bu özelliğini bildiğinden, onların direnme gücünü kırmak, moral güçlerini yok etmek için, önce onların temel geçim kaynağı olan zeytin ağaçlarını dibinden keserlerdi. Bu durum, Karlar üzerinde çok büyük moral çöküntüsü yaratır, onların direnme güçlerinin kırılmasına neden olurdu. Karyalı kadınlar, zeytin ağaçlarını kesenler için, “Elleri kırılasıcalar, boyları-posları devrilesiciler, naham yarabbi ciğerinden yanasıcılar, teneşirlere gelesiceler” diye beddua ederdi.

MÖ 4. yy’da Karya satrabı(valisi) Hekatomnos, kıyıma uğrayan zeytin ağaçlarının yeniden diriltilmesi için buyruklar yayınladı. Bölgesinde zeytinciliğin gelişmesini teşvik etti. Bu konuda ödüller ortaya koydu. Her kıyımdan sonra Mylasa’nın zeytinleri köklerinden yeniden filiz sürdü…

2400 yıl sonra Filistinli Salima Ewes’in, zeytinlerini kesenlere karşı yaptığı ilenme, Karyalı kadınlarınkiyle aynıydı: “Elleri kırılasıcalar, boyları-posları devrilesiciler, naham yarabbi ciğerinden yanasıcılar, teneşirlere gelesiceler…”

Bu, yüzyıllar boyunca, Akdeniz havzasında yaşayan kadınların, zeytinlerini kıyıma uğratanlara karşı ortak ilenci oldu hep… Tanrıların kutsadığı, insanlara geçim kaynağı olan o kutsal ağaçları kesenler, barışın simgesi o dalları gövdesinden ayıranlar ise hiçbir zaman onmadı, tarihler boyu yüzleri gülmedi hiç… Hep büyük felaketlerin mağduru oldular…

No comments: