Zülfü Livaneli
Vatan Gazetesi
26 Eylül 2011,P.Tesi
Türküyü bilirsiniz: Yeni evli genç kadın kocasına “Zeytinyağlı yiyemem / Basma da fistan giyemem” diye çıkışır. Sonra da darbeyi indirir: “Senin gibi zalime / Ben efendim diyemem.”
Yani, zeytinyağı yiyebilmek bu kadar önemli.
Kuran’da bile yer verilen zeytin, birçok kültürde kutsal kabul ediliyor, günümüzün doktorları tarafından ise “sağlıklı yiyeceklerin” başına yerleştiriliyor.
Zeytin der demez gözümüzün önüne Ege geliyor ama aslında bütün Anadolu zeytinin ana yurdu. Tekirdağ’daki Trilye çeşidinden, Mardin’de Halhalı’ya; Artvin’de Butko çeşidinden, Hatay Savrani’ye kadar geniş bir coğrafyaya yayılıyor ve Türkiye zeytin haritasında, tescilli yerli ve yabancı olmak üzere toplam 117 çeşit zeytin bulunuyor.
Bunların hepsinin tadı, aroması ayrı.
Şimdi gelelim asıl meseleye: Zeytinin ana yurdunda biz nasıl bir zeytinyağı yiyoruz? (Şu tüketme sözcüğü çok sevimsiz olduğu için tüketiyoruz değil, bildiğimiz Türkçeyle yiyoruz demeyi tercih ediyorum.)
Hemen cevap vereyim. Büyük ölçüde zararlı, kimyasal maddelerle, boyalarla dolu, bize sağlık yerine hastalık getiren ürünleri alıyoruz.
Zeytinlerden daha çok yağ almak için ilaç basılıyor, zeytinyağları çöp koymak için üretilmiş lacivert plastik bidonlarda saklanıyor, daha aklınıza gelmeyecek binbir türlü hile yapılıyor.
Piyasadaki çeşitli yağların laboratuvar tahlillerini yaptıran ciddi hekimler söylüyor bunu. Yediğimiz içtiğimiz birçok şey gibi bazı zeytinyağları da tehlikeli.
Zeytinyağı, sirke gibi asitli sıvıların plastik bidonlarda saklanması sonucunda, plastikteki bir sürü zararlı madde bu sıvılara karışıyor.
Nar ekşilerinde karamel ve mısır şurubu var.
Yani sağlıklı yaşayalım derken, hastalanıyoruz. Akıl almaz bir durum değil mi!
***
Türkiye’deki bu çılgınlığa canı sıkılan bir bilim adamı bu işlere el attı ve NAR diye bir marka yarattı. Adı Yalçın Ayaslı ve Amerika’daki MIT üniversitesinin saygın fizikçilerinden birisi. Eşi Serpil Ayaslı’yla birlikte bilimsel buluşlarından kazandıkları parayı Türk kültürünün tanıtımına ve dünya çapında marka yaratılmasına harcıyorlar. Öğrencilere burs vermekten tutun da, tarih ve kültür konferansları, sergiler düzenlemeye, daha çok Osmanlı tasarımlarına dayanan Armaggan adlı bir marka oluşturmaya kadar birçok hizmetleri var.
“NAR” aslında Naturel and Regional (Doğal ve Yöresel) kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor.
Kâr amacını bırakın, üste çok büyük para harcayarak sağlıklı ürünler sunmak istiyorlar. 21 çeşit zeytinyağı, organik ve saf nar ekşileri, onlarca çeşit reçel, sirke var listelerinde. Hepsi de güvenilir ve sağlıklı.
Siz benim bu köşede hiçbir şeyin reklamını yaptığıma tanık olmadınız. Yapmam da. Ama bu sefer durum farklı. Çünkü bu firma, Ayaslı’nın tamamen kendisini yetiştiren ülkeye bir borç ödemesi olarak algılanmalı. Para kazanmak için değil, kaybetmek için (hadi kaybetmeyi göze alarak diyelim) yapılan bir hizmet. Kelimenin tam anlamıyla para kaybediliyor.
Bence aşağıda adresini vediğim siteleri bir kez ziyaret edin, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak:
1. www.nargourmet.com
2. www.turkishculturalfoundation.org/
No comments:
Post a Comment