Sunday, April 01, 2007

Arşivden : Prof.Dr. Türkel Minibaş'tan iki yazı




Zeytinyağı Pazarı da Tehlikede!


Prof. Dr. Türkel Minibaş


(2.1.2006)

Yarın TBMM'de çok önemli bir araştırma önergesi konuşulmaya başlanacak. Ne var ki, Türkiye yılbaşı gecesinin coşkusuyla Kurban Bayramı'nın gezi planlarına sıkıştığından önergenin farkında olmayacak!
AKP ve CHP milletvekillerince TBMM'ye verilen araştırma önergesi: Türkiye'de zeytin ve zeytinyağcılığın üretim ve tüketiminin nasıl arttırılacağıyla ilgili.
''Ege'nin zeytinlik alanlarının baraj yapımına kurban edildiği şu günlerde bu önerge de nerden çıktı?'' demeyin, ama... Siz de benim gibi Burhaniye, Ayvalık, Torbalı civarındaki baraj inşaatlarıyla ilgili sondaj çalışmalarını gördüyseniz kuşkucu davranmakta haklısınız. Zaten CHP Milletvekili Kemal Demirel 'in önergesi de bu soruya cevap aramakta.
Malum, Türkiye'deki tarım topraklarının neredeyse yüzde 3'ü zeytinlik. Dünyada ağaç sayısında 4'üncü, sofralık zeytin üretiminde İspanya'dan sonra 2'nci, zeytinyağı üretiminde ise 5'inciyiz.
Ne var ki, zeytin üreticisini yalnızlaştıran siyasi yapının sonucunda zeytinyağı üretiminde İspanya, İtalya gibi devlerden sonra gelirken pazarı önce Yunanistan ve Tunus'a kaptırdık. Bugünse en büyük rakibimiz ardımızdaki Suriye!
Her ne kadar Türkiye zeytinliklerinde hiç de küçümsenmeyecek kalitede sofralık zeytin ve yemeklik yağ üretilmekteyse de!.. Aynı Türkiye, tohumluklarda olduğu gibi zeytinyağında da yıllarca patentsiz, marka tescilini yapmadan ihracat yaptı. Geçen yıllarda dünyadaki zeytinyağı gereksiniminin önemli kısmı da zaten Türkiye'den giden ''dökme'' olarak tanımlanan bu fason üretimle karşılandı.
Kısacası, Türkiye'nin küresel ticarette yer edinmesi olanaksızlaşmaya başladı.
Yarın, geç de olsa TBMM, Türkiye'nin dünya zeytin ve zeytinyağı üretim ve ticaretinde hak ettiği yeri alamamasının nedenlerini ve... Pazar payının arttırılabilmesi için zeytinden geçinen köylü ve üreticinin karşılaştığı sorunlara çözüm üretilmesini tartışacak.
2005'in birçok ülkede kurak geçtiği, zeytincilikte önde gelen ülkelerde üretim açığı oluştuğunu... Türkiye'de ise geçmiş yıllara göre yüksek rekolteye ulaşılmış olması önergeyi önemli kılmakta.
Gelin görün ki, Ayvalık'ın, Burhaniye'nin, Bursa'nın üreticileriyle konuştuğunuzda durum hiç de umut verici değil. Çoğu zeytin alımları yapılmadığı için zeytini maliyetin de altında satmak zorunda kalacaklarını.. yakın gelecekte zeytinlikleri satıp faiz geliriyle geçinmeyi tercih edeceklerini söylüyor.
Hal böyle olunca... Zeytinlikleri baraj alanlarına kurban edenler ile zeytinliklerin ve üretim tesislerinin el değiştirmesine göz yumanların çıkarlarının örtüştüğü ortaya çıkmakta.!
Tabi ki buna inanmak mümkün değil, ama...! Siyasi erki elinde bulunduranların üreticiyi yalnızlığından kurtaracak politikaları devreye sokması şart. Bu destek, ithal ikameci modelden gelen ya da popülist ağırlıklı politikalar yerine:
1. Toprak ve iklim özelliklerini dikkate alan ağaç dikiminde seçici;
2. Yeni teknoloji ve hijyenik koşullara uygun üretim için üreticiye bilgilendirme ve teknik destek sağlayan;
3. İç piyasayı genişletmek için zeytinyağına dayalı beslenmenin önemini vurgulayan;
4. Satınalma gücü ile zeytinyağla beslenme arasındaki doğru orantıyı idrak eden üretim ve gelir politikalarına dayanması gerekiyor.
Gelin görün ki... Ege'deki 200 milyon zeytin fidesi dikmeye uygun 12 milyon dönüm alan bulunmasına rağmen biz hem bu alanları kullanmıyoruz. Hem de yüzyıllar önce dikilmiş ağaçları ''deli ağaç'' olmamalarına rağmen baraj inşaat alanları için feda ediyoruz.!
Dahası tüm bunları, Suriye, Vietnam, Çin, Avustralya hızla fide dikimine giderek Türkiye'yi fason üretime zorlarken... Avrupa Birliği yeni üyeler karşısında eskilerin rekabet gücünü korumak için zeytin fidesi dikimini sınırlayacağı bir sırada yapıyoruz.!
Kısacası, yarınki önerge önemli olmasına çok önemli ama çoğu kişinin gözünden kaçacak. Çünkü, şu sıralarda Türkiye Kurban Bayramı tatili için hazırlıkta!
Tatil için İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus'a gidenler dönerken ne getirecek dersiniz? ''Adamlar bu işi yapmayı biliyor, şu şişelerin nefasetine bakın'' deyip... Birer şişe zeytinyağıyla dönecekler.
Şişenin içinin Ege dışının AB olduğunu ise, AB'nin ayrıntılı tarım taramasından sonra öğrenecekler. Ne diyelim haydi hayırlısı!..

Zeytinyağında Ayvalık-Körfez Rekabeti AB'ye Kazandırır


Prof. Dr. Türkel Minibaş


(21.11.2005)

10-12 Kasım'da İzmir Kimya Mühendisleri Odası, zeytinyağı ve pirina yağı sempozyumu düzenledi. Ardından TARİŞ zeytinyağı alım fiyatlarını açıkladı.
Derken... Ayvalık Ticaret Odası ''Zeytin Hasat Günü'' yaptı 'coğrafi işaretleme' yi gündeme getirince kıyamet koptu.
Nasıl kopmasın ki! TARİŞ, Ege Bölgesi'nde kuzeyden güneye üretim yapan 33 kooperatif ve 28 bin üretici ortağın zeytin ve zeytinyağı birliğiydi. Çoğunluğu küçük ve orta ölçekli üreticiden oluşanların büyük ölçekliler karşısındaki gücünü temsil ediyordu.
Ayvalık Ticaret Odası'nın TARİŞ'i toplantıya çağırmaması bu nedenle miydi bilinmez ama..! 28 bin üreticiyi yok varsaymanın dünya zeytinyağı pazarında yer edinmeye yetmediği kesin. Ayvalık da dahil olmak üzere körfezin büyük üreticilerinin zeytinyağını hâlâ ''dökme'' , yani şişelenmeden, markasız şekilde ihraç etmeleri de zaten bunun kanıtı.
Dünya pazarında egemen olmanın yolu ise ürettikleri zeytinyağının farklılığını kanıtlamaktan geçmekte. Zeytin gibi ünü ve diğer özellikleri itibarıyla bulunduğu yöre, bölgeyle özdeşleşmiş ürünlerde genellikle bu farklılık ''coğrafi işaretleme'' ile sağlanmakta.
Ne var ki ''coğrafi işaretleme'' bugüne kadar patent ve marka çabasına girmemiş üretici için zor. Çünkü Körfez'deki tüccarların çoğu kâr maksimizasyonu için körfez dışından getirdikleri yağları karıştırarak bölgenin yağı gibi satmakta.
Oysa, zeytinyağcılık şarap gibi ince iş. Isıtılma derecesinden laboratuvar sürecine, şişelemeden marka tesciline kadar uzmanlık gerektiren bir sektör. Bu nedenle de ''coğrafi işaretleme'' nin yapılması da bölge üzerine uzman kişilerin varlığını zorunlu kılmakta. Çünkü, ''coğrafi işaretleme'' ya ürünün
* Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan, bölge veya çok özel durumlarda ülkeden kaynaklanması;
* Tüm veya esas nitelik veya özellikleri bu yöre, alan veya bölgeye özgü doğa ve beşeri unsurlardan kaynaklanması;
* Üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinin tümüyle bu yöre, alan veya bölge sınırları içinde yapılması durumunda yapılır. Yani, ''menşe adı'' belirlenir.
Ya da ürünün:
* Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan veya bölgeden kaynaklanması;
* Belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibarıyla bu yöre, alan veya bölge ile özdeşleşmiş olması;
* Üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinden en az birinin belirlenmiş yöre, alan veya bölge sınırları içinde yapılması durumunda yapılır. Yani ''mahreç işareti'' göstergesi belirlenir.
Ege'nin tedarikçi konumdan kurtulmak isteyen üreticilerinin yapmak istediği de bu. İlçelerinin coğrafi özelliklerinden kaynaklanarak zeytinyağına sahip çıkmak. Bugün Ayvalık zeytinyağının körfezdeki diğer üreticilerinkiyle karışmaması için ''coğrafi işaretleme'' yapılmasını istiyor. Yarın da diğerleri!
Buraya kadar bir sorun yok. Ne var ki Türkiye, dünya zeytin ve zeytinyağı üretim alanında olmasına karşın dünya sıralamasında beşinci. Eskiden Fransa ya da Yunanistan ile kapışırken şimdi Suriye'yle rekabette.
Türkiye yeni ağaç dikimine gitmedikçe, mevcut zeytinliklerini baraj yapımlarına feda ettikçe rekabeti yakalaması mümkün değil. Hal böyle olunca, ''coğrafi işaretleme'' nin ülkenin birkaç ilçesindeki büyük ölçekli üreticiyi korumaktan başka bir yararı da olamaz.
Bugün, körfezin küçük ilçelerinin yaptığı da bu zaten. Ülke içindeki rekabeti yakalamak için birbirlerine karşı ayrıcalık kazanmak! Bu, coğrafi işaretlemeyle kendilerini korurken küçük bir pazarın içine hapsolma riski yüksek bir ayrıcalıktır.
Hem de yeni üyeler karşısında eski üyelerin rekabet gücünü korumak için zeytin ağacı dikim sayısını sınırlayacağı.. Türkiye zeytin ve zeytinyağcılığının da AB'nin ayrıntılı tarama sürecine gireceği şu günlerde!

No comments: