Monday, March 15, 2010

YARASALARIN ÖCÜ

SEFA TAŞKIN
Gazete İzmirli
13 Mart 2010,C.Tesi


Ünlü yazarımız Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” adlı tanınmış kitabında, yuvaları bozulan yılanlar insanlara saldırır ve sokar.

F.Baykurt, 1954 yılında yayınladığı yapıtında bize, insanların ve yılanların yaşadıkları çevreye müdahale edildiğinde, köy ortamında ortaya çıkan toplumsal ve fiziksel çatışmayı, yerel dille anlatır.

Yuva canlılar için önemlidir. Yaşama eyleminin başladığı, gerektiğinde sığınıldığı, üreme işlevinin yerine getirildiği, türün sürekliliğinin sağlandığı yataktır. Yuva canlı varlıkların var oldukları ilk çevredir.

İnsanlığın toplumsal deyişlerinde, her dilde, “yuva bozmak” olumsuz bir davranış olarak kabul edilir, hatta lanetlenir.

Balıkesir ilinde, Kaz Dağı ile Madra Dağı arasında kalan vadiye uzanan Havran Ovası, aslında zeytin ağaçlarının yuvasıdır. Bu yörede her yan zeytin bahçeleriyle kaplıdır.

İnsanların çoğu karınlarını zeytincilikle doyurur. Sofralık zeytini de, zeytinyağı da nitelikte eşsizdir.

Antik çağlarda, kokulu üzümleriyle Pergamon kraliçelerine ürün sunan bu bereketli topraklar, Edremit Ovası’yla birlikte Thebe Ovası olarak da anılırdı.

Zeytin ağaçları mayıs sonu haziran başında çiçek açar. Sarı beyaz çiçekler rüzgarla, arılarla, böceklerle, diğer uçucularla döllenir, meyveye yatar. İyi rüzgar varsa, uçan canlılar polenleri ağaçlar arasında iyi taşırsa o yıl ürün bol olur. Aksi, üretimde hüsrandır.
Büyük bilgin Albert Einstein bile; “Arılar yok olursa insanlık da birkaç yıl içinde yok olur!”, demiyor mu?

Son yıllarda Havran yöresinde arazilerin sulanması için küçük bir baraj yapılır. Amaç, yaklaşık 3 bin 500 hektar alanı sulamak, aynı zamanda taşkınları önlemektir. 72 milyon TL harcanarak gerçekleştirilen bu yatırım bölgede sevinçle karşılanır. Üretim artacak, teknik kolaylaşacaktır. Beklenti budur.

Ancak bir sorun vardır! Barajın yapıldığı, bir yanı kayalık alanda, yarasa yuvaları bulunur.
Yarasalar büyük mağaralarda barınırlar. Yöre onların doğal yaşama ortamıdır. Belki de yüzbinlerce yıldır orada yaşamaktadırlar. Çevrenin bir parçasıdırlar.

Yarasa ilginç bir varlıktır. Uçabilen tek memeli hayvandır. Kanatları deridir. Küçücük gözleriyle de görebilir ama genellikle kanatlarını çırparken çıkardığı yüksek frekanslı seslerin bir cisme çarpıp yansımasıyla çevrelerindeki varlıkları, avları algılar.

Ses dalgalarına duyarlıdır. Canlı radar gibidir! İnsan kulağı, frekansı en çok 20 bin olan sesleri duyarken, yarasa frekansı 200 bin olan sesleri rahatlıkla duyabilir.

Böceklerle, sineklerle, meyvelerle beslenir. Yuvalarında, baş aşağı durarak uzun kış uykularına yatar.

Bilimsel adı Myortis Emerginatus olan Havran’ın yarasaları çevrede insanlardan saygı görmektedir. Çünkü onlar, kendi beslenmeleri için zeytin çiçeklerine zarar veren sinekleri, tırtılları yemekte, çiçeklerin döllenmesine yardımcı olmaktadır. Bu da çiftçiler için iyi bir şeydir.

Bu nedenle, Havran barajında su tutulmadan önce, çevre koruma bilincinin yükselmesi, bölge insanlarının ısrarıyla, yuvaları suya gömülecek yarasaları korumak için yetkililer tarafından yapay mağaralar yapılır.

Gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymaz!

Baraj suyla dolup, İnboğazı denen yerdeki mağaralar göl altında kalınca, yarasalar ortadan kaybolur. Yuvaları bozulmuştur.

Sonradan yapılan sığınaklara göç etmeleri, taşınmaları umulur ama sağda solda rastlanan yarasa ölülerinden başka yarasa çevrede görülmez. Yapay mağaralar boştur.

Yapay yuvalara değil, hala gerçek yuvalarını aramaktadır belki kayıp yarasalar!

Yörede sesler yükselmeye başlar. “Sayıları 20 bin olarak tahmin edilen yarasa nüfusunun nereye gittiği, ne olduğu sorulur.”

Bu arada, bölge ekonomisinin can damarı olan zeytin, zeytinyağı üretiminde 2009 yılı bol ürün beklenen bir yıldır. Havalar uygun gitmiş, toprak bol yağış almıştır. Ağaçlar çiçeklerle doludur. Ve çiçekler meyve tutar. Zeytin üreticisi için en önemli tarımsal mücadele, zeytin sineği denen zararlıya karşı yapılan mücadeledir.

Zeytin tanesini zedeleyen bu sinek, tanelerin yere düşmesine, çürümesine, dolayısıyla zeytinyağı kalitesinin azalmasına, az ürün elde edilmesine yol açar.

Çiftçi bu zararlıyla değişik yöntemlerle mücadele eder ama, kimilerine göre, aslında bu sinekleri doğal olarak yok eden yarasalardır. Bilim adamlarına göre günde 2 bin-2 bin 500, 100-250 kg sinek yerler. Doğal besin zinciri, doğanın kendi dengesini kurmasında en önemli etkendir.

İddialara göre, baraj yapımıyla üretim artışı beklenirken tam aksi görülmüş, yarasaların yok olmasıyla ürün kaybı artmıştır. 2009 yılı üretiminin düşük olmasının nedenlerinden biri olarak yarasaların yuvalarının bozulması kabul edilir.

Biliniyor ki, içinde yaşadağımız doğa binlerce yıllık doğal oluşumun sonucudur.

Çevreye, iyi düşünülmeden, iyi araştırılıp değerlendirilmeden, yalnızca ekonomik kaygılarla ve güncel ihtiyaçları karşılama güdüsüyle yapılan müdahaleler hiç beklenmeyen olumsuzluklarla karşılaşılmasına neden olabiliyor.

Doğanın dengesiyle oynanması yalnız diğer canlıları değil, insanların varlığını da tehdit ediyor.

İnsanlık yalnızca yılanların, yarasaların değil, tüm doğanın öcünden çekinmelidir.
Bunun tek yolu doğaya ve çevreye saygıdır.

No comments: