Wednesday, September 29, 2010

İyte Kampüsünde Zeytinyağı Fabrikası

AA
29 Eylül 2010,Çarşamba


İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (iyte) Kampüsü İçinde Yer Alacak Zeytinyağı Fabrikasının Temeli Törenle Atıldı

İYTE'nin 2010-2011 akademik yılı açılış töreninden sonra, Kampüs içerisinde 650 metrekarelik alanda faliyet gösterecek zeytinyağı fabrikası için temel atma töreni düzenlendi.

Günde 3 vardiya ile 40 ton zeytin işleyebilmesi planlanan fabrikada 20 kişinin çalışacağı öğrenildi.

İYTE Vakfı üyesi Aşkın Yılmaz, törende yaptığı konuşmada, zeytinden zeytinyağına geçiş işleminde ortaya çıkan atık suyun zararlı unsurlarının yok edilerek faydalı bir ürüne dönüştürüleceğini ve bu işlemi gerçekleştiren ilk kuruluş olacaklarını belirtti.

Yılmaz ayrıca İzmir Zeytincilik Enstitüsü ve Tariş ile ortaklaşa çalışarak, ağacının dalında olgunlaşan ve dünyada tek olan Urla Hurması adlı sofralık zeytini AR-GE merkezlerinde geliştirip piyasaya sunarak kazanç elde edeceklerini ifade etti.

Temel atma törenine, İzmir Vali Yardımcısı Mustafa Aydın, Urla Kaymakamı Şehmus Günaydın, İYTE Rektörü Zafer İlken ve Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu katıldı.

Tuesday, September 28, 2010

İğde ve Zeytin Kardeşliği

NURDAN ÇAKIR TEZGİN
Cumhuriyet Ege
28 Eylül 2010,Salı


Rivayet olunur ki; Dünyanın henüz soğumaya yeni başladığı zamanların birinde, bugün Akdeniz Havzası olarak adlandırılan bölgede koskocaman dev bir ağaç oluşmaya başlamış. Bu öyle bir ağaçmış ki, dalı dal değil, yaprağı yaprak değilmiş! Gövdesinin ulaştığı köklerin kolları, ya nehirlerin yatağından ya da Akdeniz'in tuzlu sularından besleniyormuş. Bu dev ağaç günden güne büyüyüp irileşiyormuş irileşmesine de, bunca heybetine rağmen hiç meyve vermiyormuş.
Günlerden bir gün; Bu dev ağacın kutsal perileri, giderek büyüyen ağacın gövdesinin etrafında bir halka oluşturup başlamışlar dönmeye, döndükçe de rüzgarın sesine karışan bir yakarış tutturmuşlar;
"Ey ulu ağaç hani ya senin meyvelerin, hani ya senin meyvelerin".
Periler, hayal edebildikleri isteklerini birer birer sıralamışlar döndükçe ağacın etrafında; "Meyvelerin ateş rengi olsun, gök rengi, kül rengi, toprak rengi olsun", "mor isterim ben" bir diğeri, "alaca çalsın her bir renk ama; acı tatlıyla bütünleşip, ışıklar saçsın" diyerek tavaf etmişler dev ağacın etrafında. Ağaç, devasa irilikteki dallarıyla bu yakarışın güçlü arzusunu Akdeniz ve Ege’nin en uzak ve en ücra köşelerine savurmaya başlamış. Savruldukça soğuyup yeşermiş dünya, savruldukça dalları çoğalıp bölünmüş ve yeni fidanlar olarak sıkı sıkıya tutunmuşlar toprağa.
Gel zaman git zaman, o dev ağacın fidanları Akdeniz havzasında bir baştan bir başa kök salmış. Dağ yamaçlarına tutunanlar kararıp morarmışlar, düzlüklere tutunanlar ağarıp kızarmışlar. Rivayet bu ya; birine zeytin demişler, diğerine iğde.
İğde ağacı (Elaeagnus) ile zeytin ağacının (Olea Europaea) benzerliği mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Her ikisinin de yaprakları buğulu gri olup, yeşil ve mavinin türlü renk geçişlerine ev sahipliği yaparlar. Hele de biraz esinti varsa havada, geçmiş zaman perileri size türlü renklerin dansını sunar binbir ışıkla.
Zeytinin gri maviliği, iğdenin gri yeşilliğiyle sarmaş dolaştır dikkat edildiğinde. Zeytinin yeşil meyveleri henüz olgunlaşmamış haliyle, iğde ağacının yeşil meyvelerine çok benzer. Her ikisinin de meyve tomurcuklarının dış kabuğu üzerinde bir ton açık renkte çilleri vardır. Mahcup ergen kızların burun çilleri gibidir her ikisinin meyve yüzeyleri. Kabuğun içine gömülü çiller, iğdeye de zeytine de büyüme aşamasında yardım eden geçmiş zaman perilerinin öpücükleridir belki, kim bilir! Meyve büyüdükçe bu izler de şekil değiştirir. Zeytin meyvesi yağlanıp eti derisine tutundukça morarıp koyulaşır, iğde de önce sararıp sonra toprak renginde kızararak kabuğuyla eti arasına mesafe koyar.
İki ağacın biri diğerine benzeyen yan yana dallarındaki meyvelerinden koparıp ağzınıza attığınızda taze zeytin zehir gibi acı ve mavru bir tat bırakırken, iğde de hafif ekşimsi, şekerli ve tıkızlığıyla ağzı buran bir tat bırakarak, zeytinin acılığını giderir. Tatlı ve acının bu kadar birbirini tamamladığı iki kardeş meyveye yeryüzü krallığında rastlamak mucizedir. İkisinin de insana, hayvana, bitki börtü böceğe, velhasıl tüm dünya canlılarına faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Görünümleri ve tatlarındaki tamamlayıcılık; yaprak, çiçek ve çekirdek yapısında da öne çıkar. İğdenin yaprak ve çekirdeği daha uzuncayken, zeytinin yaprakları daha küt ve etli olup çekirdeği de daha dolgundur.
Bu iki kardeş meyve, Ege ve Akdeniz kıyılarında binyılların akrabalığında gururla salınırlar. Gökova Körfezi'nden, Güllük Körfezi'ne, Çandarlı Körfezi'nden Edremit Körfezi'ne bütün bir Ege sahil şeridinin vaz geçilmez güzellikleridir onlar. Bahar aylarında açan çiçeklerinin kokularıyla uyarırlar bütün bellekleri.
Eğer; hışırtıya benzer bir melodi duyup iğde ve zeytin ağaçları arasına sokulmak isterseniz, aman sessiz olun! Geçmiş zaman perileri, her gün batımı çok uzaklardan gelip yeryüzüne inerler ve bu kardeş ağaçların altında dans edip, iğde ve zeytin meyvelerini öpücükleriyle kutsarlar...

Thursday, September 23, 2010

BİN 300 YILLIK ZEYTİN AĞACI BU YIL DA ÜRÜN VERDİ

HaberFlash
17 Eylül 2010


Mersin'in Mut ilçesinde bulunan bin 300 yıllık anıt zeytin ağacının bu yıl da 150 kilo ürün verdiği belirtildi.
Mut İlçe Tarım Müdürü Levent Abaş, Haydar köyünde 10 Şubat 2010 tarihinde Türkiye'nin en yaşlı anıt ağacı olarak tescillenen zeytin ağacının her yıl olduğu gibi bu yıl da 150 kilo ürün verdiğini söyledi.
Haydar Köyü Muhtarı Mehmet Tercan da Türkiye'nin en yaşlı zeytin ağacının köylerinde bulunmasından gurur duyduklarını belirterek, "Bu da gösteriyor ki zeytinin ana memleketi Mut ilçesi. Bin 300 yıllık zeytin ağacımız her yıl olduğu gibi bu yıl da ilk ürününü 150 kilo olarak verdi. Bu anıt zeytin ağacını görmek için çok sayıda yerli ve yabancı turist buraya geliyor" dedi.
Haydar köyündeki bin 300 yıllık anıt zeytin ağacının gövde kalınlığı 6 metre 28 santim olarak ölçüldü. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müze Müdürlüğü, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun kararı ile ağaç, "anıt zeytin ağaç" olarak tescil edildi. Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğu Akdeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğü'nün 10 Şubat 2010 tarihli yazısı ile ağacın yaşı bin 300 yıl olarak tespit edilerek tescillendi.

Wednesday, September 22, 2010

Zeytin Barışın Simgesiyse...

MURAT NARİN(UZZK Yönetim Kurulu Üyesi)
Cumhuriyet Ege
21 Eylül 2010,Salı


Eylül ayına girince zeytine ilişkin basında haber ve yazılara daha bir sıklıkla rastlanmaya başlar. Bundan doğal bir şey olmamalı. Çünkü artık zeytin hasat dönemi başlayacaktır. Zeytinci bölgelerde yaşamının belirleyicisidir zeytin... Sektörün gündem olması kaçınılmazdır. Beklentiler, mutluluklar, umulanın olup olmayacağı... Umut, ne büyük bir beklentidir. Ardında saklı olanlar ne de çoktur! Gerçekleşirse büyük mutluluk...

Ya gerçekleşmezse? İşte o zaman sorunlar da kartopu gibi büyür. Yaşamın bütün olumsuzluklarına karşı, onunla iç-içe olanlar için zeytin, umut olmayı sürdürür sabırla. Umudu boşa çıkarmak için uğraşanlar da vardır. Bunların da bu günlerde daha fazla duyulmaya başlar sesleri.

Olan, “her şey karşıtını içinde barındırarak var olur” diyalektiğidir!

Bölge gazetelerinde bugünlerde başlayan ve önümüzdeki dönemde yaygın basında da rastlayacağımız haberler yayınlanmaya başladı! Bu son yıllarda ülkemiz zeytinciliğinin klasiği haline getirilmek istenen bir durum. Önce rekolte ile başlar tartışmalar. Gazeteler haber başlıklarında “rekolte savaşları başlıyor” diye atarlar... Rekolte, olandan abartılı biçimde büyük gösterilmelidir ki fiyatlar düşük olsun. Bugüne kadar yapmaya çalıştıkları gibi! Ardından fiyat tartışmaları başlar. Uluslar arası borsa fiyatlarının düşüklüğünden tutun da dünyada üretim rakamlarının zaten ne kadar çok olduğuna kadar bir sürü yapay gerekçe! Oysa dünyada arzın talebi karşılamadığı tek üründür zeytinyağı. Olur olmaz zamanlarda, akla geldikçe kurulmak istenen bu cadı kazanının içine bir de “dahilde işleme rejimi (DİR)” sosu katılmaya kalkışılır! Artık bu ısıtılıp-ısıtılıp piyasaya sürülen aynı süreç, üreticisinden ticaretle uğraşanına, gönül vereninden bilimsel çalışma yapanına kadar (yazıyı okuyan okur için de) herkese kabak tadı veren bir temcit pilavıdır. Ve elbette ki artık bunu yapanların, kamuoyunda gerçek niteliklerini bir kez daha tescil ettirdiklerinin ne denli farkında oldukları da tartışılır. Onlar bütün ısrarları ile tarihi işlevlerini yerine getiriyorlar. Tersini yapmaları beklenemez.

Anayurdu Anadolu olan zeytin, doğduğu topraklarında yeniden büyük yolculuğuna çıkmakta. Bütün engellemelere, pervasız saldırı ve yok etme girişimlerine karşı onurlu ve vakur duruşundan asla vazgeçmiyor. Bu ülke, gerçek değerlerini yeniden bulup ilerlemek için çalışıyor ve daha büyük başarılara imza atacak. Hedef , 21.yüzyılda dünya markası ve en büyük zeytin üreticisi bir ülke.

Eskimiş ve köhnemiş alışkanlıklar, “küçük” engeller de bu büyük yürüyüşte aşılacaktır. Bu irade değil, tarihin zorunluluğunun bir tespiti. Dün söylediği ile bugün yaptığı birbiriyle çelişenlerin kaçınılmaz sonudur bu.

Türkiye’de 2010/2011 zeytin rekoltesini, bu güne kadar en doğru biçimde belirlediği gibi yine Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) belirleyecektir.

Ve yine bu güne kadar olduğu gibi bir çıkar grubunun zavallı hesapları için değil, diğer nedenler saklı kalmak üzere asgari bu ülkenin verilerinin, planlama ve gelecek programları için en doğru rekolte belirlenecektir. Sonuçtaki sağlamalarını da bilincinde olarak yapacaktır. Tahminin bir çıkar grubu için değil, bu ülke için yapılacağı kesindir.

Zeytin, savaşın değil barışın simgesidir. Binlerce yıldan bu yana olduğu gibi... Asıl önemlisi de bu ruhu anlamaksa, ötesi laftan başka bir şey değil!..

Tuesday, September 21, 2010

Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Çetin: Ekonomideki Büyüme Tarıma Yansımadı

CHA
20 Eylül 2010,P.Tesi


Ekonomideki son büyüme rakamlarını tarım sektörüne yansımalarını değerlendiren Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin, Türkiye ekonomisi genel olarak yüzde 11 büyürken, tarımın sadece binde 5 büyüdüğünü belirtti ve hem ithalattaki artışa, hem bunun oluşturduğu enflasyon baskısına, hem de tarımdaki yoksullaşmaya dikkat çekti. Çetin çözüm önerilerini sundu
Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin, ekonomideki son büyüme rakamlarını tarımsal açıdan değerlendirdi. Türkiye ekonomisi yüzde 11 büyürken, tarımın sadece binde 5 büyüdüğünü söyleyen Çetin, ithalatın hızla arttığını, tarımda çalışanların sayısı artarken, gelirlerinin azaldığını, tarımsal üretimin yetersiz olmasının da enflasyonu körüklediğini açıkladı. Çetin, tarımın yeni bir bakış açısıyla hazırlanmış politikalara ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, çözüm önerilerini de 6 maddede sıraladı.

Cahit Çetin, tarımsal üretimdeki yok denecek kadar artışın yanında tarımsal ürün ithalatındaki rekor artışları kaygı verici bulduğunu dile getirerek, 'Dünya gelecek planlarını tarımsal üretim ve pazarlama üzerinden yaparken, Türkiye'nin en güçlü olduğu bu alanda etkinlik gösterememesi, ülkemiz adına endişe vericidir.' dedi. Çetin, tarımdaki binde 5'lik büyüme oranının üzerinde titizlikle durulması ve nedenlerinin sorgulanması gerektiğini bildirdi. Tarımsal üretimin gıda temini açısından taşıdığı stratejik önemin yanı sıra tarıma dayalı sanayi için de büyük önemi olduğunu vurgulayan Çetin, neredeyse hiç artış kaydetmeyen tarımsal üretimin sonuçta enflasyonu da artırıcı etkisinin görüldüğünü dile getirdi. Çetin, 'Tarımsal üretim yılın ilk yarısında sadece binde 5 artarken, tarımdaki istihdamın yaklaşık 450 bin kişi artması çiftçilerin hem reel hem de göreli olarak fakirleştiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, üretimdeki yetersiz artış sonucu tarım sektörü enflasyonu artırıcı rol oynamıştır. Nitekim 2010'un ilk yarısında tüm sektörlerdeki ortalama fiyat artışı yüzde 4'ken tarım ürünleri fiyatlarındaki artış yaklaşık yüzde 15 seviyesinde olmuştur.' diye konuştu.


İTHALAT REKORU TARIMDA

Tarımsal üretimdeki yetersiz artışın dış ticaret açığının büyümesine yol açtığını söyleyen Çetin sözlerini şöyle sürdürdü:

'2010 Ocak-Temmuz döneminde en yüksek oranlı ithalat artışı yüzde 45.5 ile tarım sektöründe görüldü. Aynı dönemde tarım ürünleri ihracatındaki artış ise sadece yüzde 24.2 seviyesinde kaldı. Bunun sonucunda tarımda dış ticaret açığı yılın ilk 7 ayında 1.2 milyar dolar olarak gerçekleşti. İlaç, tohum, akaryakıt gibi bir çok tarımsal girdide dışa bağımlı olan ülkemizin tarımsal ürünlerde de dışa bağımlılığı artarak sürmektedir.'


TARIMDAKİ YOKSULLAŞMA GÖÇÜ ARTIRACAK

Tarımsal alanda ortaya çıkan olumsuz tablonun kısa ve orta vadede diğer tüm sektörleri olumsuz etkileyeceğini, hasara neden olacağını belirten Çetin, çiftçinin fakirleşmesiyle köyden kente göçün artarak süreceğine ve bunun da bir dizi sosyal soruna neden olacağına dikkat çekti. Birleşmiş Milletler'in yakın gelecekte dünyanın açlıkla karşı karşıya kalacağına dikkat çekerek, ülkelerin tarımsal üretimi desteklemesi gerektiğini önerdiğini hatırlatan Çetin, mevcut potansiyeliyle buna en iyi yanıt verebilecek ülkenin Türkiye olduğunu kaydetti. Türkiye'de 1980'den beri uygulanan politikaların tarımda gerilemeye neden olduğunu belirten Çetin, tarımın yeni bir bakış açısıyla hazırlanmış politikalara ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, çözüm önerilerini de şöyle sıraladı:


-Tarım; politikalar, üretim, pazarlama ve örgütlenme olmak üzere dört boyutta yeniden yapılandırılmalı. Bu amaçla mevcut yasal, kurumsal, insan altyapısı ile yeniden düzenlenmeli.

-Tarımda tam sayım yapılarak gerçek envanter çıkarılmalı ve dinamik veri tabanı oluşturulmalı.

- Tarım Bakanlığı'nın geliştirdiği havza bazlı yaklaşıma süratle işlerlik kazandırılmalı. Bu bağlamda havza bazlı dinamik yönetim sistemleri geliştirilmeli. Ayrıca genel bir tarımsal üretim planlamasıyla entegre havza planlamasına gidilmeli.

- Başta destekleme olmak üzere tarım politikaları bu modelin üzerine oturtulmalı.

-Tarım sorunlarının çözümünde ve kaynakların etkin kullanımında örgütlenme büyük önem taşıyor. Bu bağlamda tarım kooperatiflerinin yaşadığı sorunlara kamu otoritesi ve birlik yönetimlerinin işbirliğiyle çözüm bulunmalı.

- 1980'den günümüze tarımdaki olumsuz gelişmelerin sonucu ortaya çıkan sübvansiyonlu tarım ürünleri ithalatı ve bunu körükleyen düşük kur politikalarından süratle vazgeçilmeli.

Thursday, September 16, 2010

HİLELİ ZEYTİNYAĞI İLE MÜCADELEDE VATANDAŞ İHBAR EDECEK, MARKET RAFTAN İNDİRECEK

Zeytinyağı sektöründe yıllardır zeytinyağına yapılan tağşiş (hileli karışım) nedeniyle yaşanan sıkıntılı sürecin yarattığı kalite kaybı, tüketici sağlığına verilen zarar ve haksız rekabetle mücadele etmek adına sektör, ortak akılla büyük bir mücadele başlattı.

Türkiye’de tüm marketlerden alınacak örneklerde testler yapılacağı ve uygunsuz yağ satan marka ve marketlerin teşhir edileceği belirtilirken, EZZİB Başkanı Ali Nedim Güreli, tüm tüketicileri kalitesiz yağ satan marka ve marketleri Tarım Bakanlığı’na ihbar etmeye çağırdı.

Zeytindostu Derneği Başkanı Metin Ölken, “ Markasız malları almayın, köylünün alın teri diye düşünmeyin, o mallarda kontrol sıfır, uzun vadede köylüye en büyük zararı bu veriyor” dedi.

Aydın Ticaret Borsası Gıda Laboratuarları Genel Müdürü Ülkü Ülken ise laboratuarlarında Zeytindostu Derneği adına ürünlerin kimyasal testlerini yapacaklarını belirterek, tüm marketleri işbirliği yapmaya çağırdı.

Zeytindostu Derneği ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği (EZZİB) öncülüğünde başlatılan ve Tarım Bakanlığı’nın yanı sıra Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, İzmir Ticaret Borsası, Aydın Ticaret Borsası, Akhisar Ticaret Borsası, Ayvalık Ticaret Odası, Edremit Ticaret Borsası, Adana Ticaret Borsası, Adana Ticaret Odası, Adana Ticaret ve Sanayi Odası, Gemlik Ticaret Borsası, Mut Ticaret ve Sanayi Odası, Nizip Ticaret Odası’nın destek verdiği zeytinyağında tahşiş (hileli karışım) ile mücadele çalışmaları başladı.

Bu çalışmalar kapsamında, marketlerde satılan zeytinyağları kimyasal ve duyusal açıdan test edilecek, hileli karışım bulunan mallar ve bunları satan marketler yasaların izin verdiği ölçüde teşhir edilecek.

“Markasız ürün almayın daha tehlikeli”
Toplantının açılışında konuşan Zeytindostu Derneği Başkanı Metin Ölken, Tarım Bakanlığı desteğiyle sektör bileşenlerinin bir araya geldiğini ve hileli karışıma karşı büyük bir savaş başlattıklarını açıkladı. “Kontrolü devletten beklemek yerine bu sektörün var olduğu bölgelerdeki ticaret ve sanayi odalarıyla kendimiz yapacağız” diye konuşan Ölken, kısa süre içerisinde sektörde hileli karışımla üretilen yağlara son vermiş olacaklarını söyledi.

Ölken, Türkiye’nin üretici ülke olduğu halde, kişi başı zeytinyağı tüketiminin 1-1.5 kilo civarında kaldığını hatırlatarak, dernek olarak tüketimin artırılması için yoğun çaba gösterdiklerini ifade etti. “Zeytinyağı tüketiminin artması için çalışıyoruz ancak bu noktada tüketicilerden markasız ürün almamalarını istiyoruz” diye konuşan Ölken, “Köylüye destek olsun” düşüncesiyle alınan markasız yağyarın kontrolü sıfır olan yağlar olduğunu belirtti. Uzun vadede bu tarz tüketimin köylüye de zarar vereceğini söyleyen Ölken, “Yapacağımız denetimler sonrası, zeytinyağı kalitesinin artmasıyla uzun vadede köylülerimiz daha iyi para kazanacaklar” dedi.

Hileli malı üreten ve satan anında Tarım Bakanlığına ihbar edilecek
Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği (EZZİB) Başkanı ve TİM başkanvekili Ali Nedim Güreli de konuşmasında, sektörün büyük bir mücadeleye girdiğine vurgu yaptı. “Bu kıymetli üründe tahşiş yapılıyor ve marketler para kazanma güdüsüyle buna göz yumuyor” diye konuşan Güreli, “yurtdışında binbir zorlukla kazandığımız pazarlar bu tarz üretimi seçenler yüzünden kaybediliyor” dedi. Aydın Borsası aracılığıyla yapılacak kontroller sonrasında, sorunlu ürünleri Tarım Bakanlığı’na bildireceklerini ifade eden Güreli, “Vatandaşlarımızdan bu noktada destek istiyoruz. Hatalı ve hileli ürünleri bizlere ihbar etsinler. Bu sebeple bir firmanın malları imha edilse, sektörümüz küçük herkes bunu duyar ve bu işten vazgeçer” diye konuştu.

Güreli, ilk olarak kendilerinin ürünlerini bu kontrollere tabi tutacaklarını açıklayarak, Zeytindostu Derneği’nin vereceği kalite onay belgesini alana kadar ihracat belgesinden bile feragat edeceğini söyledi. “Daha çok para kazanmak için her türlü oyunu yapanlar başka sektörlere gitsin. Büyüklü küçüklü pek çok marka bunu yapıyor” diye konuşan Güreli, denetimler sonucunda tüketicilerin gönül rahatlığıyla zeytinyağı yiyebileceğini sözlerine ekledi.

Marketlere davet yapıldı, kontroller Aydın’da yapılacak
Aydın Ticaret Borsası Gıda Laboratuarı Genel Müdürü Ülkü Ülken ise başlattıkları kontroller çerçevesinde pek çok markete işbirliği çağrısında bulunduklarını söyledi. “Migros, Şok, Tansaş, Tesco Kipa ve Carrefour bizimle hareket edeceklerini bildirdiler” diye konuşan Ülken, projenin ilerleyen aşamalarında, yerel marketlere kadar ineceklerini ifade etti. Tarım Bakanlığı’nın gıda tebliğinde zeytinyağının da yer aldığını hatırlatan Ülken, ihraç edilen gıda maddelerinde tahşişin yüzde 49’larda olduğunu belirtti. Ülken, kimyasal kontrollerin kendi laboratuarlarında; duyusal kontrollerin ise Uluslararası Zeytin Konseyi “IOC” tarafından yapılacağını söyledi.

Ülken, testler sonrasında hileli ürün olduğu tespit edilen markaların önce raflardan indirilmesini isteyeceklerini, ardından markayı Tarım Bakanlığı’na şikayet edeceklerini açıkladı. Ülken, “Proje bittiği zaman, hileli ürün market rafına gelmeden tespit edilmiş olacak” dedi.

Wednesday, September 08, 2010

ZEYTİNYAĞI İHRACATIMIZDA JAPONYA İKİNCİ SIRAYA OTURDU!

Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi Japonya’yı ‘Hedef Pazar’ belirledi. 2009/10 sezonunda Japonya’ya zeytinyağı ihracatımız yüzde 38 arttı ve en fazla ihracat yaptığımız ikinci ülke konumuna yükseldi. Japonya’ya zeytinyağı ihracatımız 6 milyon 132 bin dolardan 8 milyon 473 bin dolara çıktı.

Türkiye’de 2000 yılı sonrasındaki yoğun ağaç dikimleri ile 90 milyondan 160 milyona çıkan zeytin ağacı varlığımız uluslar arası pazarlamayı daha da gerekli hale getirdi. Bu ihtiyaçtan hareketle Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği tarafından ortaklaşa 2006 yılında kurulan Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, başarılı çalışmalara imza atıyor.
2010 yılı için Japonya’yı ‘Hedef Pazar’ olarak belirleyen Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, Japonya’da yaptığı tanıtım etkinlikleriyle Türkiye’nin Japonya’ya zeytinyağı ihracatını yüzde 38 arttırdı ve Japonya, Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ikinci ülke konumuna yükseldi. Türkiye, 01 Kasım 2008-31 Ağustos 2009 döneminde Japonya’ya 6 milyon 132 bin dolarlık altınsıvı ihraç etmişken, bu sezonun aynı zaman aralığında bu rakam yüzde 38’lik artışla 8 milyon 473 bin dolara çıktı.
Türkiye'nin zeytinyağı ihracatında Japonya'nın çok önemli bir yer tuttuğunu belirten ZZTK Yönetim Kurulu Eşbaşkanı Metin Ölken, Japonya’ya zeytinyağı ihracatının artması için çeşitli çalışmalar yaptıklarını kaydetti.
Mart ayında yapılan ''Foodex Japan 2010'' gıda fuarına katıldıklarını kaydeden Ölken, bu fuar süresince Türk ve Japon yemeklerinin zeytinyağı ile yapıldığı ve katılımcılara tattırıldığını söyledi. Ölken, “Türkiye’nin Japonya’ya zeytinyağı ihracatını arttırmak için Kasım ayında zeytin hasat şenliklerinden bir tanesine denk gelecek şekilde Alım Heyeti Organizasyonu gerçekleştireceğiz. Bu Alım Heyeti’ne Japonya’nın yanı sıra Çin ve Güney Kore’den de ithalatçıların katılımını organize edeceğiz. 2011 yılında Japonya’da Foodex Gıda Fuarı’na yine katılacağız. Japonya yükselen bir Pazar. Japonya'da sağlanacak başarı uluslararası arenada Türk zeytinyağı imajı yaratmada büyük katkı sağlayacak” diye konuştu.

JAPONYA’DA ZEYTİNYAĞI PAZARI GİDEREK BÜYÜYOR
Japonya’nın yıllık 35 bin ton zeytinyağı ithal eden bir ülke olduğunu ve bu rakamın sürekli arttığına işaret eden ZZTK Eşbaşkanı Metin Ölken şunları söyledi: “Japonya yıllık 2.3 milyon ton sıvıyağ tüketen bir ülke. Bu pazarda zeytinyağı yüzde 2 paya sahip ancak zeytinyağı tüketimi hızla artıyor. Türkiye, Japonya’ya yıllık 2 bin ton civarında zeytinyağı ihracatı ile üçüncü ülke. Amacımız yaptığımız çalışmalarla Japon pazarından ilk etapta 5 bin tonluk pazarpayı almak.”

Rekolte savaşı başlıyor

SONER ÇAĞLAR
Yenigün
8 Eylül 2010


UZZK’nın zeytin ve zeytinyağı rekolte tahmini için resmen görevlendirilmesinin ardından, bir daha çalışma yapmayacağını açıklayan İTB, kararından vazgeçti


Zeytin ve zeytinyağ rekoltesi bu yılda tartışmalara neden olacak. Bu sene de hem Ulusal Zeytin ve Zeytinyağ Konseyi (UZZK) hem de İzmir Ticaret Borsası (İTB) iki farklı rekolte tahmini yapacak.

Tahmin yapmayacaktı
Geçtiğimiz yıl İTB öncülüğünde açıklanan rekolte tahmininin ardından, Tarım Bakanlığı’nın ‘resmi olarak görevlendirdiği’ Ulusal Zeytin ve Zeytinyağ Konseyi (UZZK) önderliğinde bir rekolte tahmini daha kamuoyuna duyurulmuştu. İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, geçtiğimiz yılın Eylül ayı Meclisi’nde zeytin ve zeytinyağ rekolte çalışmalarını son kez gerçekleştirdiklerini açıklamıştı. Bakanlığın resmi olarak rekoltede UZZK’yı görevlendirmesine rağmen İTB’den dün yapılan yazılı açıklamada, Borsa’nın bu yıl da ‘resmi’ olarak rekolte tahminini açıklayacağı bildirilmesi dikkat çekti.
İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, 2010-2011 zeytin ve zeytinyağı rekolte tahmin çalışmaları ile ilgili açıklama yaptı. Kestelli açıklamasında, şu ifadelere yer verdi: “Borsamız ilk kez 1993/94 sezonunda başladığı ve aralıksız 17 yıldır devam eden Zeytin ve Zeytinyağı rekolte tahmin çalışmalarına 2010/11 sezonunda da devam etme kararı almıştır. Rekolte tahminleri Borsamızın gelenekselleşmiş ve sektöre fayda getiren, yön veren çalışmaları arasında yer almaktadır. Bu karar ile geleneklerimize sahip çıkılacak ve uzun süredir devam eden bilgi birikiminin devamlılığı da sağlanmış olacaktır.”

Bakanlıktan onay
Yapılacak çalışma için Tarım Bakanlığı ile görüşüldüğünü ve sonuçların Bakanlık ile paylaşılmasının uygun olacağının İTB’ye ‘resmi olarak bildirildiği’ vurgulanan açıklamasında Kestelli, şunları kaydetti: “20 Eylül tarihi itibariyle başlanacak olan çalışmalara önceki yıllarda katılan tüm kurumların iştirak etmesi dileğindeyiz. Bu amaçla, ilgili tüm kurumları birlikte çalışmaya ve işbirliğine davet edeceğiz. Ayrıca, zeytin üretim bölgelerinde yer alan Ticaret Borsalarının da çalışmaya destek olmaları için talepte bulunacağız.”

Böylece, geçtiğimiz yıl son kez zeytin ve zeytinyağ rekolte tahminini açıkladıklarını ifade eden İTB Başkanı Işınsu Kestelli, bu karardan vazgeçtiklerini bildirmiş oldu.
Önümüzdeki yıllara yönelik mesaj vermeyi de ihmal etmeyen Kestelli, şöyle devam etti:
“Zeytin ve zeytinyağı rekoltesinin ilerleyen dönemde, daha bilimsel ve objektif kriterlere dayanan uzaktan algılama yöntemi ile gerçekleştirilmesi amacıyla yapmayı planladığımız projenin çalışmalarına da ayrıca devam edilmektedir. Hedefimiz bu çalışmanın ilgili kurumların işbirliğinde, üyelerimize ve sektöre fayda sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesini sağlamaktır.”

ZEYTİNCİLERİN süreci nasıl işledi?

İzmir Ticaret Borsası bünyesinde oluşturulan rekolte tahmin heyetine geçtiğimiz yıl UZZK TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği ve Marmarabirlik katılmayacağını açıklamışlardı. Eylül ayı başında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2009/2010 sezonu zeytin ve zeytinyağı rekolte tahminini Mustafa Tan’ın başkanlığını yürüttüğü UZZK koordinatörlüğünde Zeytin ve Zeytinyağı Rekoltesi Ulusal Resmi Tespit Heyeti’nin kurulacağını ilan etmişti.
Söz konusu gelişmenin ardından İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, yazılı bir açıklama yaparak süreci anlatmış ve rekolte çalışmalarının süreceğini bildirmişti. Son olarak Kestelli, 2009 İTB Eylül ayı Meclis Toplantısı’nda zeytin ve zeytinyağı rekolte tahmin çalışmalarının bu yıl son kez yapıldığını açıklamıştı. Tüm bu açıklamalara karşın dün İTB’den yapılan yazılı açıklamada rekolte tahmin çalışmalarının sürdürüleceğinin açıklanması yine dikkat çekti.


‘Polemik konusu olması bizi üzüyor’

İTB Başkanı Işınsu Kestelli’nin zeytin ve zeytinyağı rekolte tahmini yapacaklarına yönelik açıklamasına, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağ Konseyi (UZZK) Başkanı Mustafa Tan’dan tepki geldi. “Zeytin ve zeytinyağ rekoltesinde Türkiye’nin resmi tahmin heyeti UZZK bünyesinde oluşturulacaktır. Çalışmalarımıza 20 Eylül’de başlayacağız. Bu konuda da, Tarım il müdürlükleri, ihracatçılarımıza da, borsalarımıza da, kooperatiflerimize de davet gönderdik. Bakanlık, bu çalışmaların UZZK Koordinatörlüğü’nde yapılacağını, ancak ‘kendi tasarrufları çerçevesinde İTB’ye kendi rekolte tahmini yapabileceklerini’ bildirdi. ‘Sonuçlarını da bize gönderin’ dedi. Resmi rekolte tahminini UZZK çatısı altındaki Rekolte Resmi Tespit Heyeti yapacak. Diğer Borsalarımızda böyle bir tasarruf yoktur. Sadece İTB böyle bir tasarruf kullanıyor” diye konuştu.
Ege Zeytin ve Zeytinyağ İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Nedim Güreli’nin geçtiğimiz aylarda yaptığı “Biz de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan yetki alırız. Bizimki de resmi olur. Mutlaka rekolte tahmini yapmak zorundayız. Sonuçta biz bu işten geçiniyoruz” açıklamasını hatırlatan Mustafa Tan, “Bu açıklamalara yönelik bir karar alındığı izlenimi doğuyor. Bu karar bizi üzüyor. Böyle bir şey olmamalıydı. Bu konuyu polemik konusu yapmamak gerekiyor. Türkiye’nin resmi rekoltesini UZZK açıklayacaktır” dedi.

Birlikten ayrılmak istiyoruz

Madran Ajans
03 Eylül 2010


144 Nolu Çine Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Kooperatifi Başkanı Enver Gökbel, Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği'nin son dört yıldır sürekli kar eden kooperatiflerinin gelişmesinin önünde büyük bir engel olduğunu söyledi.

Gökbel, birlikten ayrılma konusunda kendilerini durduran unsurun kooperatiflerine ve ortaklarını ne gibi zararlar geleceğini açıkça belirtemeyen ana sözleşme olduğunu kaydetti.
Birliklerinin sürekli zarar ettiğini ve batma yolunda hızla ilerlediğini belirten Gökbel, bu kötü gidişe, ‘Dur’ demenin yolunun ise birlik başkanı ve yönetiminin ortaklar tarafından seçileceği bir seçim sisteminden geçtiğini vurguladı ve denetim kurulu üyelerinin de devlet tarafından atanması gerektiğini işaret etti.

“SUÇU BAŞKALARINA ATMAK DOĞRU DEĞİLDİR”
2000 yılında birliklerin borçlarını sıfırlayan hükümetin emekliye ayrılacak personellerinde tazminatlarını da Dünya Bankası aracılığıyla ödediğini anımsatan Gökbel, “10 yıl içinde tekrar batma noktasına gelen bu birliklerin başkan ve yöneticileri suçu hükümetlere, İMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği’ne yüklemeye çalışmaktadırlar. Bu doğru değildir” dedi.

“LALE DEVRİ YAŞANMIŞTIR”
Asıl suçlunun birlikleri iyi yönetemeyen birlik başkanları ve yöneticiler olduğunu ileri süren Gökbel, “Birlik yönetimini delegenin seçtiği seçim sistemi sonucu bu birlikler bazılarına iş kapısı, bazılarına aş kapısı ve bazılarına da saltanat sürme yeri olmuştur. Tarımın zor günler geçirdiği bu süreçte gemisini kurtarmak isteyen delege ortağın menfaatlerini gözetmek yerine, kızını yada oğlunu birliğe işe soktuğuna razı gelmiştir. Kısacası buralarda Lale Devri yaşanmıştır. Kanun ve ana sözleşme değiştirilerek bu birliklerin zarar etmesine sebebiyet veren yöneticilerden hesap sorulmalıdır” diye konuştu.

“BİRLİK İŞLEVİNİ YERİNE GETİREMİYOR”
Birlik ve kooperatifler arasında 3 önemli ilişki bulunduğunu anlatan Gökbel, “Bunlardan ilki ürün alımı ve birliğe teslimidir. Bu konuda birlik kooperatiflerin masraflarını karşılar ve küçük de olsa kar verir. 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında hiçbir kooperatife birlik tarafından alım masrafı ve kar verilmemiştir.
İkinci önemli ilişki ise ortaklara kredi sağlanmasıdır. Birlik devletten %13,5 faizle aldığı D.İ.F. kredilerini kooperatifler aracılığıyla %28 ile %36 arasında değişen faiz oranları ile dağıttırmış, bölgemizde yaşanan kuraklık nedeniyle yaşanan gecikmelerden dolayı da %42 olarak tahsil etmiş, bir çok ortağın icralık olmasına ve bir çoğunun da batmasına sebebiyet vermiştir. Birlikten çok daha uygun olanaklarla kredi bulup ortaklarımızı yararlandırmamıza da izin verilmemektedir.
Üçüncü önemli ilişki ise birlik tarafından kooperatiflere yapılan ödemelerdir. Kooperatiflerin tüm vergilerini, personel ücretlerini, telefon, elektrik, su v.b. giderlerini her ayın sonlarında kooperatiflerden gelen yazılı talepler doğrultusunda ödeyen birlik 01 Eylül 2010’dan itibaren bu giderleri karşılamayacağını bildirmiştir.
Bu üç önemli ilişkiden anlaşılacağı gibi Birliğimiz kooperatiflere karşı işlevini yitirmiştir. Destek olması gerekirken köstek olur konuma gelmiştir” şeklinde konuştu.
Güneyde 0.3 dizem yağların 0.5 dizem fiyatından alındığını ve 1,5 aside kadar olan yağların yemeklik yağ olarak kabul edildiğini anlatan Gökbel, birlik başkanı Cahit Çetin’in bölgesi olan Kuzeyde 0.3 dizem yağlara fiyat farkı uygulandığını ve 2,5 aside kadar olan yağlarım yemeklik yağ olarak kabul edildiğini de sözlerine ekledi.

Tuesday, September 07, 2010

ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI REKOLTE TAHMİN ÇALIŞMALARI

07 Eylül 2010,Salı

İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli 2010–2011 Zeytin ve Zeytinyağı Rekolte Tahmin çalışmaları ile ilgili açıklama yaptı:

"Borsamız ilk kez 1993/94 sezonunda başladığı ve aralıksız 17 yıldır devam eden Zeytin ve Zeytinyağı rekolte tahmin çalışmalarına 2010/11 sezonunda da devam etme kararı almıştır.
Rekolte tahminleri Borsamızın gelenekselleşmiş ve sektöre fayda getiren, yön veren çalışmaları arasında yer almaktadır. Bu karar ile geleneklerimize sahip çıkılacak ve uzun süredir devam eden bilgi birikiminin devamlılığı da sağlanmış olacaktır.

ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI REKOLTE TAHMİN ÇALIŞMALARINDA İLGİLİ KURUMLARLA İŞBİRLİĞİNDEN YANAYIZ…

Yapacağımız bu çalışma için Tarım Bakanlığı ile görüşülmüş ve sonuçların Bakanlık ile paylaşılmasının uygun olacağı Borsamıza resmi olarak bildirilmiştir. 20 Eylül tarihi itibariyle başlanacak olan çalışmalara önceki yıllarda katılan tüm kurumların iştirak etmesi dileğindeyiz. Bu amaçla, ilgili tüm kurumları birlikte çalışmaya ve işbirliğine davet edeceğiz. Ayrıca, zeytin üretim bölgelerinde yer alan Ticaret Borsalarının da çalışmaya destek olmaları için talepte bulunacağız.
Zeytin ve zeytinyağı rekoltesinin ilerleyen dönemde, daha bilimsel ve objektif kriterlere dayanan uzaktan algılama yöntemi ile gerçekleştirilmesi amacıyla yapmayı planladığımız projenin çalışmalarına da ayrıca devam edilmektedir.
Hedefimiz bu çalışmanın ilgili kurumların işbirliğinde, üyelerimize ve sektöre fayda sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesini sağlamaktır."

Monday, September 06, 2010

Semercioğlu ödül avcısı

Hürriyet Ege
3 Eylül 2010


Zeytin Dostu Derneği’nin düzenlediği 3. Ulusal Natürel Sızma Zeytinyağı Kalite Yarışması’nda birincilik ödülünü alan ‘Semercioğlu Zeytincilik’, İngiltere ve İsrail’de düzenlenen iki yarışmada iki altın madalya birden aldı.

Semercioğlu Zeytincilik’in sahibi Mehmet Semercioğlu, “Ülke genelinden sonra, yurtdışında da düzenlenen kalite yarışmasında altın madalya aldığımız için mutluyuz” dedi.

Ünlüler geride kaldı
23- 26 Haziran’da İsrail’in Kudüs kentinde düzenlenen, İtalya, İspanya, Yunanistan, Cezayir, Tunus, Fas, Mısır, Ürdün, Suriye ve Türkiye gibi zeytin üreticisi ülkelerin katıldığı TerraOlivo-2010 / Akdeniz Uluslararası Sızma Zeytinyağı Yarışması’nda ‘Semercioğlu’ markasıyla katıldıklarını ve altın madalya aldıklarını söyleyen Semerci, 25- 29 Temmuz’da Londra’da “Gread Taste Gold-2010” yarışmasında yine madalya aldıklarını söyledi. Semerci, en kaliteli zeytinyağının Edremit’te üretildiğini belirterek “Bu Kaz Dağlarındaki topraktan kaynaklanıyor” diye konuştu.

Sızma zeytinyağında ‘kolon’ alarmı var

Erkan ÇELEBİ
Hürriyet
5 Eylül 2010


YASAĞA rağmen, piyasada satılan her iki sızma zeytinyağından birini, yüksek asit oranı kolon yöntemiyle düşürülmüş yağlar oluşturuyor.

Buna da, zeytinyağının sızma mı, kolon yağı mı olduğunu belirleyebilen tek laboratuvarın özel sektörde bulunması yol açıyor. Tarım Bakanlığı, özel laboratuvarların analiz sonuçlarının ‘resmi’ sayılması için çalışma yapıyor.

TARIM ve Köyişleri Bakanlığı’nın, üretim ve satış yasağına rağmen, piyasada satılan her iki sızma zeytinyağından birini, “çakma” olarak adlandırılan yüksek asit oranı kolon yöntemiyle düşürülmüş yağlar oluşturuyor. Buna da, bir zeytinyağının ‘sızma mı, yoksa çakma mı?’ olduğunu Türkiye’de sadece bir laboratuvarın belirleyebilmesi yol açıyor. Yüzde 2’leri bulan asit oranı kolon yöntemiyle işleme tabi tutularak, yüzde 0.8’lik sızma zeytinyağı seviyesine düşürülen bu yağlar, piyasadan toplanıp, analizleri yapılamadığı için yüzde 30’luk fiyat avantajı sayesinde market raflarında sızma zeytinyağı diye satılabiliyor.

Gıda değerini düşürüyor

Vitamin ve gıda değerlerinde kayba yol açan bu yöntem sayesinde yüksek asit oranlı zeytinyağları, yüksek ısıda vakumlama yöntemiyle işleme tabi tutularak, asit oranları sızma seviyesine (yüzde 0.8) kadar çekilebiliyor. Bir zeytinyağının doğal yöntemlerle mi yoksa kolon yöntemiyle mi sızmaya dönüştürüldüğü de ancak, laboratuvar ortamında yapılan testler sonucunda belirlenebiliyor. Bunun için de bazı özel cihazların olması gerekiyor. Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Teknik Komite Başkanı Ülkü Ülken, bu testleri de Türkiye’de tek laboratuvarın gerçekleştirebildiğine dikkat çekerek, “O da özel. Böyle olunca da meydan kolon yöntemiyle üretilen zeytinyağlarına kalıyor. Devletin kontrolünde bu analizleri gerçekleştirebilecek laboratuvarın olmaması, Tarım Bakanlığı’nı harekete geçirdi. Bakanlık şimdi, özel laboratuvarlara denetim ve inceleme yapma yetkisi vermek için çalışmalar yapıyor. Bu gerçekleşirse, market raflarında yer alan bu tip ürünlerin özel laboratuvarda yapılan analizleri de resmi sayılacak. Uygun çıkmayan ürünlerle ilgili yasal işlemlerde kullanılabilecek” dedi.

Yarısı kolon yağı

Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de yıllık zeytinyağı tüketimi, 100 bin tonu buluyor. Naturel sızma olarak piyasada satılan zeytinyağların yaklaşık yüzde 50’sini kolon yöntemiyle üretilen yağlar oluşturuyor. Bu yağların fiyatı ortalama yüzde 30 daha düşük olması nedeniyle özellikle marketlerde promosyon amaçlı kullanılıyor. Zeytinyağı pazarı büyüdükçe, piyasada istismar, tağşiş (karışım) yağ satışı artıyor. Piyasa, özellikle 15 markanın hakimiyetinde bulunuyor. Bunlar arasında Tariş, Komili, Kristal’in pazar payı toplamda yüzde 70’lere ulaşıyor.

Marketlere sorumluk yüklenmeli

Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Çetin, özellikle hammadde fiyatından daha ucuza satılan naturel sızma zeytinyağlarının alınmaması konusunda tüketicileri uyardı. Çetin, “Bakanlığın tebliği yayınlamış olması, tek başına bir şey ifade etmez. Burada en önemli konu denetimlerin yapılması. Şikayet üzerine yapılacak denetimden öte düzensiz aralıklarla da denetimler yapılmalı. Tespit edilen ürün ve markalara ciddi yaptırımlar uygulanmalı. Marketler de bu sorumluluğa dahil edilmeli. Halk da ucuz fiyatla satılan zeytinyağını sorgulamalı” dedi.

‘Kolon’la gerçek sızma arasında yüzde 30 fark var

ANA Gıda Genel Müdürü Ümit Ersoy, “Tebliğ yayın tarihinden önce yaptığımız tespitlerde kolon yağının tüm Türkiye çapında yaygınlaştığı ortaya çıktı. Kolon yağı ile naturel sızma zeytinyağı arasındaki maliyet farkı yüzde 30’u geçiyor. Bu nedenle özellikle zincir marketler, kendi markaları altında ürettirdikleri zeytinyağların kolon yağı olup olmadığına dikkat etmeli. Tüketicinin aldatılmasına aracı olmamalı” dedi.

Oksitlenme artıyor meyve aroma ve kokusu kayboluyor

KOLON sızması olarak adlandırılan zeytinyağları vakum altında ve yüksek sıcaklıkta işlem görüyor. Yüksek asitli zeytinyağlarının asitleri düşürülerek kötü tat ve kokuları bir miktar alınarak piyasaya naturel sızma zeytinyağı olarak satılıyor. Yani 1.5-2 asit zeytinyağı yüksek ısılara tabi tutulup sızma zeytinyağı haline getiriliyor. Oysa, natürel sızma zeytinyağı ise doğrudan tüketime uygun, serbest yağ asitliği oleik asit cinsinden binde 8’i geçmeyen yağlar olarak sınıflandırılıyor. Kolon yağları işlem görmesi nedeni ile duyusal özellikler olarak naturel sızma zeytinyağında bulunan meyve aroması ve kokusunu yitirebiliyor. Kötü tat ve kokusu alınsa dahi, kusur içerip kısa sürede oksidasyona uğrayabiliyor. Yani bu yağlar uzun süre beklediği taktirde oksitlendiği için ransid olarak tanımlanan kusur oluşuyor.

Kişi başı tüketimde gerideyiz

Türkiye zeytinyağı üreticisi ülkeler içinde yer almasına karşın diğer üretici ülkeler karşılaştırıldığında halen kişi başına tüketim miktarı son derece düşük seviyede kalıyor.
Türkiye’de kişi başına tüketim yılda 1.5 kilogram seviyesindeyken bu rakam Yunanistan’da 22 kg, İtalya’da 12 kg, İspanya’da 10 kig ve Suriye’de 6.2 kg.
Bu tüketim ağırlıklı olarak üretim bölgeleri olan Ege, Marmara Bölgelerinde yoğunlaşıyor.

Ağaç sayısı 150 milyonu buldu

Türkiye’de 100 bin ton zeytinyağı tüketiminin yüzde 40’ı naturel sızmadan oluşuyor. Bilinçli tüketici giderek sızmaya yöneldiği için tüketimi artıyor.
Türkiye’de son yıllarda yeni dikilen ağaçlarla 150 milyon adet civarında zeytin ağacı bulunuyor. Bu da tüm dünyadaki zeytin ağaçlarının yüzde 10’unu kapsıyor.

Wednesday, September 01, 2010

Zeytinyağı ambalajında asırlık hafıza











Çeşitli defalar bu blogun konuğu olan,Z&Z Dergisi'nde yayımlanan yazılarıma ( http://zeytinkulturu.blogspot.com/search/label/Zeytinya%C4%9F%C4%B1%20Etiketi ) konu olan, tanışıklığımızın dostluğa dönüştüğü sevgili Mark Wickens'in öyküsünü bir kez de Zeytin Ağacı Dergisi'nden okuyalım:

20 YILDIR “DÜNYANIN” ETİKETİNİ TOPLUYOR

ÖZEL HABER: Nevin Silyanoğlu


Yirmi yıl öncesine dayanan bir ilgi bugün vazgeçilmez bir hobiye dönüştü.
Mekanın ve zamanın birbirini desteklediği dönemde küçük hikayeler bir araya gelerek bir sanatı yarattı.

Bir yaprak, gölgesinde meyvesi…Zarif bir el uzanıyor, gizemini yakalamak için…
Tasvirde geçen minik öykülerden biri bu. Şişelerin göğüslerinde yer tutan kareler, renkleriyle ve dilleriyle algılara sesleniyorlar.
İlgi evrenimizde neyin ne vakit vücuda gelip vazgeçilmezlerimizin arasında olacağını belirleyemeyiz. Ama öyle bir an gelir ki yeni bir başlangıçtır…
Tanrıça, doğayı kutsarken zeytin, güneşin tacı olmuş… O günden bugüne kadar da toprağın her yudumu bereketiyle resmedilmiş…
Yıllar öncesi…Yaklaşık yirmi yıl gibi uzun soluktan bahsediyoruz. Söz konusu olan birikimin dile gelmesi için…Doğumu yaklaşan yeni başlangıca doğru…
Kanada’da Quebec eyaletinde yaşıyor, Dr. Marc Wickens. Bir gün bir markete yolu düşüyor. Gereksinimi için raflara yönelirken yan yana sıralanmış şişeler, dikkatinin merkezine yoğunlaşıyor. Uzun gövdeli şişelerin göğüslerinde tabiatın her öğesi özenle anlatılmış ve her öykünün sonu siyah bir meyveyle noktalanmış. Zeytinden haber ediyoruz; tanrının gözetiminde özgürlüğün, barışın ve sevginin güçlü kodlanmasından…
Zeytin, bazen çekici bir kadınla bütünleşiyor, bazen bir annenin bağrına yumulmuş bebeğin tazeliğiyle örtüşüyor, bazen de vakurlu bir delikanlının duruşuyla zenginliğine ve asaletine vurgu yapıyor. Marc Wickens, işte bu anlatıların etkisiyle bir tarihi dosyalıyor. Zeytin ve zeytin yağının etiketlerinden oluşan, dönemlerin çeşitliliğini barındıran bir arşivin yaratıcısı oluyor.
Wickens’ın arşivinde, Akdeniz’in kasabalarında dolaşıyoruz. Kıtalardan, ülkelerden türlü türlü kompozisyonlarda etiketleri inceliyoruz. Yolculuğumuzu sürdürürken şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. Gördüklerimiz bizleri duygulandırıyor. Türk zeytin ve zeytinyağı firmalarına ait özel tasarımlı etiketlerle karşılaşıyoruz. Hasan Zeytinyağı etiketi bunlardan sadece biri. 1930’lu yıllara dayanıyor; adeta günümüze dair bir köprü niteliğinde…
Etiket, kabartmalı işlemesiyle Osmanlı sanatından da izler taşıyor. Türklüğün kültüründen, kokusundan gerçekten harika bir lezzet sunuyor. Etiket hoş bir tasarıma sahip; Türkiye’nin zeytin kokulu sahillerini ve İstanbul’un tarihi dokularını iki aynadan seyrediyoruz. Bütün bunların yanında, Hasan Usta’nın zeytinyağları, döneminde etkili hizmetlerde bulunmuş olmalı ki, bunu teyit eden ödüllerini tasarımının merkezinde görüyoruz.
Yine farklı bir etiketin farklı bir iklimindeyiz. Kaz dağlarının eteklerinde yeşillerle çevrili bir kasaba. Adatepe Köyü. Yörenin güzelliği, madalyon içinde Refika’nın resmiyle bütünleştirilmiş. Çağın Rum ve Türk toplumları tarafından çokça sevilen Refika, dostluğu, dansı, şarkıları ve çekiciliğiyle ün salmış köyünün bu bereketli diyarlarında. Bir nevi zeytini anlatmaya da eda olmuş.
Anadolu, uygarlığın doğup serpildiği topraklar olarak biliniyor…Bu özelliği bu kez başka bir etikette okuyoruz.
Lidya Kralı Alyattes, zeytin yağı etiketlerinde gücü, zenginliği, ihtişamı simgeliyor. Etiket, altın ve gümüş karışımı madenden üretilen aslan başlı sikkeyle açılıyor. Lidya Krallığı’nın arması olan sikke ve hükümdarın eline değen zeytin yağı, bir görkemliliğin başka türlü tanımı…İşte bu tür betimlemeler, Wickens’ı hayran bırakan ayrıntıları oluşturuyor.
Marc Wickens’ın koleksiyonunda Anadolu Türk Tarihi ve Kültürü’nden doğma yazılı, görsel eserler mevcut. Ürün kimlikleri görüldüğü gibi yalnızca etiket olmaktan ibaret değil, kültürümüzün, duruşumuzun da bir yansıması.
Wickens, koleksiyonununda 1853 ve 1930 yıllarına ait üç yüz elli adet nadir ve özel etiketlere sahip olduğunu söylüyor. Kanadalı koleksiyoncu, etiket arşivinin finansal değerinin de paha biçilemez olduğunu belirtiyor.
Dr. Wickens’a koleksiyonuyla ilgili ileri dönük projelerini sorduğumuzda önümüzdeki yıllarda zeytin ve zeytinyağı etiketlerinin devamını getirmek istediği yönünde yanıt alıyoruz. Ve arşivini genişletmiş haliyle Montreal’da bir üniversitede, ülkenin diğer şehirlerinde de
sergilemeyi planlıyor.
Wickens, birkaç yıl önce Türkiye’de bulunduğu sıralarda koleksiyonun sergilenmesi için bir müzeden teklif de almış. Umarız böyle bir girişimin ev sahipliğini de yaparız.
Ülkesinde zeytin ve zeytin yağı üzerine butik mağazaların olduğuna da işaret eden Dr. Wickens, zeytin ve zeytin yağı pazarının büyümekte olduğunu da vurguluyor.
Anadolu topraklarında derin geçmişi olan zeytin yağı, özgün tasarımlarımız ve benzersiz kültürel, sanatsal sunumlarımızla uluslar arası pazarlarda da gerçek yerini alacaktır. Wickens’ın deyimiyle dünya yeni bir fenomene kapılarını açıyor…