En değerli armağan
Zeytin
YAZI: Lalehan Uysal
FOTO : Fatih Pınar
SkyLife - Ekim 2006
Bolluğun, adaletin, sağlığın, barışın, zaferin, bilgeliğin ve yeniden doğuşun simgesidir zeytin ağacı.
Bir insan gibi yavaş yavaş büyür. Tohumdur, filizdir, gençtir, olgunlaşır ve gölgeyi, nemi uzak tutar teninden, dört mevsim gelir geçer ama dallarında gri, yeşil, gümüş yaprakları dökülmeden durur. Akdeniz’i, Ege’yi, güneyi sever. Kendine özgü hafif kokulu, küçük, narin, sarı ve beyaz çiçekleriyle karşılar baharı. Yaz aylarında çiçekleri meyveye durur. Sonra yaz geçerken meyveleri irileşir, olgunlaşır. Hasat zamanı, sonbahardır. Çok çok uzun ve verimli bir ömrün sonunda boşalan gövdesi kurur ama köklerinden yeşeren sürgünler yeniden yeni bir ağaca dönüşür.
Derler ki, cennette iki ağaç vardır; incir ve zeytin. İncir ‘Gerçek Ağacı’, zeytin ise ‘Hayat Ağacı’dır. Tevrat, İncil ve Kur’an’da yer alan zeytin için bilinen en eski Latince cümlede söylendiği gibi; “olea prima arborum umnium est”, “zeytin bütün ağaçların ilkidir”.
Yer edindiği tüm kutsal kitaplarda kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın, yeniden doğuşun, insanlık için önemli erdem ve değerlerin sembolüdür zeytin ağacı...
ÖLÜMSÜZ BİR AĞAÇ
Farklı tatlarda ve renklerde meyvesi, meyvesinden çıkan altın suyu zeytinyağıyla, dinlerden medeniyetlere geniş bir coğrafyada düne ait simgeleriyle, mitleri, söylenceleri ve gerçekleriyle zeytin ağacı hiç kuşkusuz ki ‘ölümsüz bir ağaç’...
Ağacından tabak, kaşık, çatal, masa; meyvesinden renk renk farklı tatlarda sofra zeytini, başka başka muamelelerle elde edilen çeşit çeşit zeytinyağı, yine yağından saç ve cilt için güzelleştirici sabun; çekirdeğinden tesbih, bilezik, kolye gibi süs eşyası da yapılan, küspesi gübre ya da yakacak olan, kimi gün süs, kimi gün yiyecek, bazen sağlık için ilaç, bir dönem aydınlatma malzemesi, kaynatılarak öldürücü bir silaha dönüştürülen yağı ile ağacından meyvesine, yaprağından çekirdeğine her şeyinin bir faydaya dönüştüğü çöpü çıkmayan zeytin kuşku yok ki bir mucize...
ZEYTİNİN BİR YILLIK YAŞAMI
Zeytinin insanlık tarihinde binlerce yılı aşan öyküsü mitlerde, söylencelerde, şiirde, romanda, resimde kısacası hayat içinde sürüyor. Şimdi onu biraz daha yakınına gidip toprağında tanıyalım. Literatürlerde ailesinin ‘Oleaceae’ familyasından geldiği yazılı. “Fakir toprakların zengin ağacı” denilen zeytin bulunduğu yerin iklim koşullarına kolay uyum sağlar. Toprağın yapısına ve dokusuna göre köklerini salar. Zeytin ağacı yavaş büyür, serpilip büyümesi 15-20 yılı bulur. 35 ve 150 yıl arasında ise olgunluk ve verimlilik döneminde olur. Dört mevsim yapraklarını dökmez. Sonra yüzlerce yıl sürecek olan yaşlanma dönemi başlar. Zeytin ağacı bir yıllık yaşamını Akdeniz ikliminin özelliklerine göre geçirir. Kasım ve şubat ayları arasında kıştır, uyur, dinlenir. Mart ve nisan ayları arasında bahardır, uyanır. Dallarının uçları filizlenir. Nisan-haziran çiçek mevsimidir. Çiçek tozları rüzgârla ağaçtan ağaca gezinir. Güzel kokar zeytin çiçeği. Temmuz-ağustos dedin mi meyveleri yani zeytin taneleri büyür, çekirdeği sertleşir. Eylül-ekim arası taneler olgunlaşır, olması gereken boylarına gelir. Zeytinin çeşidine göre farklıdır büyüklükleri, biçimleri... Zeytin taneleri yeşilden mora döndüğünde ya da koyu pembesi siyahlaştığında, yağlanma da başlar. Hasat eylül ile şubat ayları arasındadır. Zeytinin hasadı elle toplanarak ve sırıkla ya da makineyle ağacın silkelenmesiyle yapılır.
Kökleri tarih öncesine dayanan zeytin ağacının kaç bin yaşında ve anayurdunun tam neresi olduğu konusunda arkeobotanikçiler, tarihçiler ve arkeologlar arasında bugün hâlâ ortak bir görüş yok. Ama yine de önemli olan yabani zeytinin dünya yüzünde ilk varlığı değil, ilk ne zaman ehlileştirildiğiyse, bu mucizeyi Samilerin başardığı düşünülüyor. Kimler, nerede, ne zaman sorularına cevap ararken yapılması gereken en doğru şey bilimsel açıklamalara güven duymak... İşte uluslararası saygınlığıyla tanınan Dünya Zeytin Ansiklopedisi yazarı José M. Blazquez’in görüşü; “zeytin yetiştiriciliği yaklaşık altı bin yıl önce Anadolu’da başlamıştır.”
TÜRKİYE’DE ZEYTİN ÜRETİMİ
Türkiye’de tarım alanlarının yaklaşık yüzde 3’ü zeytinlik... Devlet İstatistik Enstitüsü’nün rakamlarına göre, Türkiye’de yaklaşık 140 milyon zeytin ağacı bulunuyor. Üretilen zeytinin yüzde 80’i yağlık, yüzde 20’si sofralık olarak değerlendiriliyor. Zeytin üretiminde Ege Bölgesi ilk sırada, onu Akdeniz ve Marmara Bölgesi izliyor. Listede üretim rakamlarıyla alt sıralarda yer alsa da Gaziantep (Nizip), Kilis, Mardin (Derik) ve Artvin (Yusufeli-Demirkent) gibi Türkiye’nin zeytiniyle pek bilinmeyen bölgelerinde zeytin ağaçları yetişmekte ve zeytincilik yapılmakta. Demirkent’te uzun boylarıyla insanı şaşırtan ve Mardin’in Derik ilçesinde her biri farklı zeytin veren zeytin ağaçlarından az sayıda da olsa uluslararası ödüllere sahip sızma zeytinyağı üretiliyor.
Türkiye, dünya sofralık zeytin üretiminde yüzde 13 ile ikinci, zeytinyağı üretiminde ise yüzde 6 ile dördüncü. Son yıllarda yapılan dikim atağı ile önümüzdeki beş yıl içinde yağ üretimi açısından dünya ikinciliği hedefleniyor. Avrupa Birliği’nin toplam sofralık zeytin ihtiyacının yaklaşık yarısı Türkiye’den sağlanıyor. Türkiye’de zeytin ve zeytinyağı sektörü, tarımdan sanayiye, sanayiden pazarlamaya kadar önemli yan ürünleriyle birlikte; sanayide, ticarette, tarımda önemli bir ağırlığa sahip. Aynı zamanda yaklaşık 500 bin ailenin geçimini zeytincilikten sağladığı ve 8-10 milyon kişinin geçimine katkıda bulunan bir istihdam alanı.
ZEYTİNYAĞI İHRACATINDA TÜRKİYE ATAKTA
Dünya pazarlarından gelen talep ve uluslararası standartlara uyum çerçevesinde organik tarım yöntemleriyle yetiştirilmeye ve üretilmeye de başlanan Türk zeytini ve zeytinyağı dış pazarda saygın bir yere sahip. Ayvalık ve Edremit Körfezi’nden elde edilen yemeklik sızma zeytinyağlarının kalitesi İtalyanlar tarafından bile çok beğenilip talep ediliyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin verilerine göre 2004 ve 2005 yılı karşılaştırıldığında yüzde 522.17 ile en fazla ihracat artışı zeytin ve zeytinyağında yaşandı. Türkiye’de aileden öğrenilmiş zeytin ve zeytinyağı üreticiliğini sürdüren büyük aile şirketlerinin yanı sıra butik üretimlerine rağmen adından söz ettiren şirketler de var. Bu şirketlerin dünya çapında markalaşma çabalarıyla daha da tanınan zeytin ve zeytinyağı, aynı zamanda Türkiye’nin de tanıtımına katkıda bulunuyor.
Bütün bu değerleri, yaşam enerjisini ömrümüze katan ‘hayat ağacımız’ zeytinin tarihini bedeninde yer alan çizgilerden okuduğumuzda, her bir zeytin ağacının farklı bir insana benzeyen gövdesine sarıldığımızda yeryüzünde eşi benzeri olmayan çok değerli bir armağana sahip olduğumuzu anlıyoruz.
Akdenizli olununca zeytinle aşk başlıyor zaten. Zeytinsiz kahvaltı, zeytinyağlısız yemek olmuyor. Sadece yemek mi güzel olan? Ya kültürü!... Bu blog, aşkımız zeytin ve zeytinyağı ile bilgileri sizinle paylaşmak arzumuzdan doğdu. Koray & Hakkı Yazıcı e-posta : mhyazici@gmail.com
Wednesday, October 25, 2006
Türkiye 10 yılda İspanya`nın ağaç sayısını yakalar
Zeytin primiyle Türkiye 10 yılda İspanya`nın ağaç sayısını yakalar
Doğan Haber Ajansı
Doğu Akdeniz Zeytin Birliği Başkanı Mehmet Güler, zeytincilikte 10 yıl içindeki hedefin İspanya'nın bugünkü ağaç sayısını yakalamak olduğunu söyledi. Güler, dün kendisini ziyaret eden ABD Adana Konsolosu Eric F. Green'e zeytin üretimiyle ilgili olarak bilgi verdi. Güler, Türkiye'nin yakın gelecekte İspanya ve İtalya'yı yakalayarak dünyanın sayılı zeytinyağı üreticisi olacağını söyledi.
Tarım Bakanlığı'nca, 2006 yılında 170 bin ton olacağı açıklanan zeytinyağı üretiminin, özel sektör kuruluşlarına göre 200 bin tonu geçeceğini ve her yıl artarak devam edeceğini söyleyen Mehmet Güler, "Zeytin fidanı dikilme projesi bu hükümetle birlikte yeniden canlandı. Bölgemizde son 10 yılda dikilen zeytin bitkisi sayısı 10 kat artış göstermiştir. 2005 yılı itibariyle ülkemizdeki zeytin ağacı sayısı 107 milyondur. Bu yıl sonunda zeytinyağı üretimi 200 bin tonu bulacaktır. Ancak birkaç yıl içinde bu sayı 300 bin tonu bulabilir" dedi.
Green'e, Türkiye'de üretilen zeytin fidanlarının yüzde 50'sinin Doğu Akdeniz Bölgesi"nde dikildiğini anlatan Güler, şöyle devam etti:
"Yıllık dünya zeytin üretimi 18 milyon, zeytinyağı üretimi ise yaklaşık 3 milyon ton. İlk üç sırayı İspanya, İtalya ve Yunanistan alıyor. Hükümetin zeytin yetiştiricileri için sağladığı dekar başına 250 YTL destek primi kesintisiz olarak devam ettirilirse önümüzdeki 10 yıl içinde ilk olarakİspanya'nın bugünkü ağaç sayısını yakalayabiliriz. BöyleceTürkiye, dünyada 'yeşil petrol' olarak bilinen önemli bir zeytinyağı ihracatçısı konumuna yükselip 3 milyar dolarlıkdöviz girdisi sağlanacak ve her yıl yapılan yaklaşık 1 milyar dolarlık bitkisel yağ ithalatına da gerek kalmayacak."
ABD Konsolosu Green ise Türkiye'deki zeytincilik alanındaki gelişmeleri takdirle izlediklerini belirtti.
Saturday, October 21, 2006
Friday, October 20, 2006
Marmaralı Zeytinciler şirket kurma kararı aldı
Marmara Bölgesi zeytincileri şirketleşiyor
Gemlik, Orhangazi, İznik ve Mudanya’daki zeytin toptancıları zeytinin geleceğini kurtarmak için şirket kurma kararı aldı.
Gemlik Ticaret Borsası'nın önderliğinde Gemlik, Orhangazi, İznik TSO ile Mudanya Esnaf Odası’nın katılımıyla bölgede bulunan zeytin toptancıları şirket kurma kararı aldılar.
Yeni Zeytin Hali yönetim binasında bir araya gelen Borsa üyeleri ile misafirlere şirketleşme konusunda bilgiler verildi.Yapılan bilgilendirme toplantısına ev sahipliği yapan Gemlik Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Dillioğlu'nun yanı sıra Belediye Başkanı Mehmet Turgut, Orhangazi TSO Başkanı Hikmet Çoklar, İznik TSO Başkanı Fahrettin Keskin ile Meclis başkanları, Gemlik TSO temsilcileri, Mudanya Esnaf Odası temsilcileri ile Borsaya kayıtlı zeytin üretici ve toptancıları katıldı.
Gemlik Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Dillioğlu, karar verilen şirketleşme hakkında bilgi verirken, Eylül ayında yapılacak Gıda Konseyi’ne ilk kez Gemlik Ticaret Borsası olarak katılacaklarını söyledi.Toplantıda TOB'nin desteğiyle kurulacak şirket için bilgi veren Dillioğlu, Gemlik zeytininin geleceğini kurtarmak için mutlaka şirketleşmeye gidilmesinin öneminin bir kez daha gözler önüne serildiğini belirterek, "Bölge dışına çıkan ve bize zeytin olarak geri dönen fidanlara engel olmak istiyoruz. Gemlik zeytinini değerini korumak için mutlaka şirketleşmemiz lazım. Kuracağımız şirket AB normlarında zeytin ve zeytinyağı üretiminin yanı sıra her tür ambalajlama işi, ihracat ve ithalat gibi bir çok hizmetler apabilecektir" dedi.
Hisseler Sınırlı Olacak
Yerli ya da yabancı fonlara da katılabilme imkanlarının bulunduğunu söyleyen Dillioğlu, şirketin 3 milyon YTL Sermaye ile kurulacağını açıklayan Dillioğlu, Borsa'ya ait binanın 1.5 milyon YTL olarak gösterileceğini, kalan kısmın ise 300 bin YTL borsanın şu anki parası ile Marmarabirlik'e de katılım verileceğini söyledi.Hisselerin her üyeye en az bir en çok üç hisse olarak satılacağını duyuran Dillioğlu, bedellerinin ise 10 bin YTL ile 30 bin YTL olduğunu belirterek, "Amacımız şirketin sermayenin eline geçmemesidir. Hisseler bu şekilde sınırlı olacak ve fazlası verilmeyecek" şeklinde konuştu.
İç ve dış fuarlara şirket olarak katılmak istediklerini de belirten Dillioğlu, bazı üyelerin "Neden şirket kuruluyor?" sorusunu cevaplandırarak, "Sofralık zeytinin tek üretilen yeri Gemlik ve çevresi olduğu için zeytinimizi koruma altına almamız lazım. Zeytini ve yağı analiz edebilecek laboratuvarı bu şekilde kurabileceğiz. Kurulacak şirkete bu yüzden sadece Gemlik, Orhangazi, İznik ve Mudanya katılabilecek. Bunun yanında Marmarabirlik'e ait bu ilçelerde bulunan 4 kooperatifte ortak olabilecek" açıklamasını yaptı.
İyi Düşünmek Gerekiyor
Toplantıya katılan Belediye Başkanı Mehmet Turgut, bu çalışmanın yıllar önce Gemlik TSO olarak yapıldığına dikkat çekerek Gemlik zeytini için alınacak her tür olumlu kararın bölge dışında kalan zeytin üreticileri tarafından engelleneceğini söyledi.Turgut, "Ege bölgesinde çok güçlü şirket ve kooperatifler var. Bunlar Odalar Birliği’ne baskı yaparak engelleme yoluna gideceklerdir. İçimizde bir çok tüccar hala Gemlik dışından zeytin getirip pazarlıyor, bunlar bu işten ekmek yiyorlar, bunların da durumlarını düşünmek lazım" derken zeytincilik komisyonunun yaptığı araştırmalardan hiçbir beklentisinin olmadığını söyledi. Turgut, kurulacak şirketin yönlendiren mi, yoksa yönlendirilen bir şirket mi olacağının bilinmesi gerektiğini savundu.Türkiye genelinde sayıları 19 olan ve hükümetler tarafından izinli kurulan bu tür şirketlerden biri olacağını belirten Mehmet Dillioğlu, "Şirketleşmezsek yok olacağız. Gemlik ve bölgesinde iş yapan zeytincilerin daha güçlü olması için yönlendiren bir şirket kurulmasının şart olduğunu artık biliyoruz. Eylül ayında yapılacak Türk Gıda Konseyine ilk kez Gemlik Ticaret Borsası olarak katılıp dertlerimizi ve isteklerimizi duyurma şansı buluyoruz. Yıllardır hiçbir siyasetin yapamadığını Gemlik Ticaret Borsası yönetimi olarak başarmış durumdayız. Amacımız gelecekteki Gemlik zeytininin tüm haklarını layıkıyla korumaktır" dedi.
Thursday, October 19, 2006
anatolive, 1.Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı ve Kongresi
Wednesday, October 18, 2006
Ayvalık Zeytin Hasat Şenliği
Ayvalık Ticaret Odası'nın düzenlediği "Zeytin Hasat Günü" nün 2. si 10 – 12 Kasım 2006 tarihlerinde Ayvalık'ta gerçekleştirilecek.
Hasat günü kapsamında 11 Kasım'da yapılacak "Türk Zeytinyağının İç ve Dış Pazarda Tanıtımı" konulu panele konuşmacı olarak,
Oğuz SATICI - Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı ( Panel Yöneticisi )
Tuncer KAYALAR - Dış Ticaret Müsteşarı
Ümit BOYNER - TÜSİAD Yurtdışı İletişim Komisyonu Başkanı
Ali Nedim GÜRELİ - Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçılar Birliği Başkanı
Dr.Mustafa TAN - TARİŞ Teknik Danışmanı ve
KOMİLİ Temsilcisi katılıyor.
Sunday, October 15, 2006
Sağlık ve Gençlik İksiri , Eylem Bilgiç
Sağlık ve gençlik iksiri
EYLEM BİLGİÇ / 15 Ekim 2006, Pazar- Sabah
eylembilgic@sabah.com.tr
Bu yıl Türkiye'nin en iyi zeytinyağı seçilen Kristal'in sahibi Noel Micaleff, her zaman olduğu gibi Ramazan ayı boyunca oruç tutanların da zeytinyağı tüketmelerini öneriyor. Çünkü iftarda ve sahurda yenen zeytinyağlı yemekler daha kolay hazmediliyor.
Zeytinyağı, özellikle Akdeniz ülkelerinde mutfaklardan eksik olmaz. Zeytinyağlı dolmalar, sebzeler, börekler Akdenizliler için vazgeçilmezdir. Ama bu yemeklerin lezzeti kullanılan zeytinyağında gizlidir. Türkiye de zeytinyağı açısından şanslı bir ülke. Özellikle Batı Anadolu'da yetişen zeytinler sayesinde mutfaklarımızda lezzetli ve kaliteli zeytinyağları kullanabiliyoruz. Türkiye'de zeytinyağı denince akla gelen ilk markalardan biri ise Kristal. Malta'dan İzmir'e göç eden Micaleff ailesinin 1930'lu yıllarda kurduğu Kristal, zeytinyağını teneke kutulara koyan ilk marka oldu. Teneke kutular da Anadolu insanın zeytinyağını keşfetmesini sağladı. Bugün Kristal'in başında bulunan Noel Micaleff, Türklerin de artık faydalarını keşfettiği zeytinyağını daha fazla tüketmeye başladığını söylüyor. Bu yıl, zeytinyağı uzmanları ve gurmeleri tarafından 'Türkiye'nin en seçkin zeytinyağı seçilen' Kristal, 2000 yılında İtalya'da gerçekleştirilen Verona Sol 2000 yarışmasında da 'Yağ Ustaları Altın Aslan Ödülü'nü almıştı.
BİR ZEYTİNYAĞI ÖYKÜSÜ
Birbiri üstüne ödüller alan, bugün en tercih edilen ve güvenilen markalardan biri olan Kristal, köklü bir geçmişe sahip. Temelleri yaklaşık 70 yıl önce Micaleff ailesi tarafından İzmir'de atılmış. 1800'lü yıllarda bir kayıkla Malta'dan İzmir'e göç eden Micaleff ailesinin oğullarından Anthony, cumhuriyetin ilk yıllarında hayatını simsarlık yaparak kazanıyormuş. Yani zeytinyağı, tütün, incir, tiftik, yün, pamuk alım satımı yapıyormuş. Bunların içinde zeytinyağında gelecek olduğunu görünce 1930'lu yılların başında, kendi adıyla ilk zeytinyağı rafine fabrikasını kurmuş. 1940'lı yıllara gelindiğinde ise işi geliştirmeye ve markalaşmaya karar vermiş. İlk olarak A. Micaleff olan markanın adı Kristal olarak değiştirilmiş. Ardından da Malta'dan yaptıkları göçü simgeleyen vapur çizimi logodaki yerini almış.
YAŞLANMAYI GECİKTİRİYOR
Bugün Kristal Zeytinyağları'nın başında Anthony Micaleff'in oğlu Noel Micaleff bulunuyor. Türkiye'de zeytinyağını ilk kez kendi ailesinin rafine ettiğini söyleyen Noel Micaleff, babasının amacının rafine ettiği zeytinyağını kutulara koyup Anadolu'ya yaymak olduğunu anlatıyor: "Türkiye'de zeytinyağını teneke kutuya ilk biz koyduk ve Anadolu'ya zeytinyağı tüketimini öğrettik. Çünkü 1930-40'lı yıllarda zeytinyağını İstanbul, İzmir ve batıdaki bölgeler tüketirdi. Anadolu'ya nadir giderdi. Fakat bizim zeytinyağını perakendeye hitap eden teneke kutu ambalajlarda sunmamız bir çığır açtı ve Anadolu'daki tüketici de bakkalından zeytinyağı almaya başladı." Her ne kadar Anadolu insanı zeytinyağıyla yıllar öncesinden tanışmış olsa da ülkemizde zeytinyağı tüketimi istenilen ölçüde değil. Mutfaklarda ağırlıklı olarak tereyağı ve margarin tüketimi devam ediyor. Tabii son zamanlarda medyada zeytinyağının ne kadar sağlıklı olduğuna dair çıkan haberler yörüngenin biraz değişmesini sağladı. Ama Noel Micaleff zeytinyağı tüketiminin, seneden seneye artsa da diğer ülkelerle kıyaslandığında az olduğunu belirtiyor. Zeytinyağının, sağlığa en faydalı yağ olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Kalbe, kolestrole iyi geliyor, antioksidan özelliği taşıyor, E vitamini başta olmak üzere pek çok vitamin içeriyor. Yani vücudun yaşlanmasını önleyen etkenleri büyük miktarda taşıyor. Noel Micaleff zeytinyağı tükettiğimiz takdirde yaşlanmanın da gecikeceğini anlatıyor. Zeytinyağının bir diğer özelliği de de hazmının kolay olması. Noel Micaleff, Ramazan ayı boyunca oruç tutanların yemeklerinde ve sofralarında rahatlıkla zeytinyağını tercih edebileceklerini belirtiyor. "Çünkü zeytinyağıyla pişirilmiş yemekler daha kolay hazmedilir."
UCUZ ZEYTİNYAĞINA DİKKAT
Kristal'in iki tür zeytinyağı bulunuyor; Naturel Sızma ve Riviera. Noel Micaleff marketlere gittiğimizde birçok sızma çeşidiyle karşılaştığımızı ama bunun pazarlama tekniğinden başka bir şey olmadığını söylüyor: "Tüketicinin dikkatini çekmek için sızmanın önüne 'Erken hasat' ibaresi koyuyorlar. Ama zeytinyağının zaten tümü erken hasat ürünüdür. Zeytinyağı zeytini bekletip de elde edilen bir ürün değildir." Noel Micaleff tüketiciyi ucuz fiyata satılan zeytinyağına karşı da uyarıyor: "Halk cicili bicili bir teneke kutu ya da şişede, ucuza zeytinyağı alıyor. Ama ucuz zeytinyağı alıyorum derken aslında pahalı bir pamuk yağı satın almış oluyor. Çünkü o ürünün aslı pamuk yağı ya da başka bir nebati yağdır. Sadece koku versin diye içine yüzde 1,2 ölçüsünde kötü bir zeytinyağı koyuyorlar o kadar."
'Zeytinyağı hafif acı olur'
Kristal'e en iyi zeytinyağı unvanını hangi özelliğinin kazandırdığını Noel Micaleff'e, sorduk: "Kristal'i diğerlerinden ayıran en önemli özellik lezzetidir. Bir gıda ürününde en belli başlı kriterler, kusuru olmaması ve lezzet açısından aranan özellikleri maksimum derecede içermesidir. Kaliteli bir zeytinyağında da aroma, lezzet ve dili okşayan hafif acılık aranır. Bunlar bizim senelerdir geliştirdiğimiz ürün seçim metodumuzdur." Kristal, zeytinleri ve rafine edilmemiş zeytinyağlarını Ayvalık, Edremit, Burhaniye, Gömeç gibi yerlerden özel olarak seçerek alıyor. Micaleff ailesinin sahip olduğu fabrikalar yılda ortalama 10-12 bin ton zeytinyağı üretiyor.
Riviera ile sızmanın farkı
Ülkemizde de dünyada olduğu gibi iki tür zeytinyağı tüketiliyor. Birincisi sızma, diğeri de riviera. Pek çok kimse hangisini nerede tüketeceğini bilmiyor. Noel Micaleff sızma ve riviera arasında farkı şöyle anlatıyor: "Sızma zeytinyağı; 0.8 asidi geçmeyen, yemelik özelliği düzgün olan yağdır. Yemeğin tadını bir miktar etkilediği, ağırlığı hissedildiği için yemek pişirilirken pek kullanılmaz. Ama pişmiş yemeğin üstüne ilave ederseniz aroması ve lezzetiyle o yemeği daha da güzelleştirir. Ayrıca sızma zeytinyağı salataya en çok yakışan yağdır. Riviera ise yemek pişirilirken kullanılır. Riviera yine saf zeytinyağıdır, sızmanın özelliklerine sahiptir ama daha hafiftir. Asit derecesi 0.5'i geçmez."
...
KRİSTAL NATÜREL SIZMA
Tam bir aile şirketi
Kristal markası, piyasaya 1945’te Antony Micaleff yöneticiliğinde çıktı. Firmayı şu anda Micaleff Ailesi’nin üçüncü kuşağından Noel Micaleff yönetiyor.
Kristal zeytinyağları, Kuzey Ege (Ayvalık ve yöresi) zeytinlerinden yapılıyor.
Firmanın Ayvalık’ta bulunan tesislerinde üretilen zeytinyağlarının azami asit oranı 0.8. Şirket bünyesinde yetişmiş özel tat uzmanları tadıyor, kokusunun ve tadının aynı kalması için çalışıyor. Sıcak-soğuk bütün yemeklerin hazırlanmasında ve çiğ olarak tüketilmek üzere öneriliyor.
Cam şişe ve teneke kutunun kullanıldığı, farklı ebatlarda sekiz çeşit ambalajda piyasaya sürülüyor. Ulusal zincir marketlerde, yerel marketlerde, toptancılarda ve bölge satış müdürlüklerinde bulabilirsiniz.
EYLEM BİLGİÇ / 15 Ekim 2006, Pazar- Sabah
eylembilgic@sabah.com.tr
Bu yıl Türkiye'nin en iyi zeytinyağı seçilen Kristal'in sahibi Noel Micaleff, her zaman olduğu gibi Ramazan ayı boyunca oruç tutanların da zeytinyağı tüketmelerini öneriyor. Çünkü iftarda ve sahurda yenen zeytinyağlı yemekler daha kolay hazmediliyor.
Zeytinyağı, özellikle Akdeniz ülkelerinde mutfaklardan eksik olmaz. Zeytinyağlı dolmalar, sebzeler, börekler Akdenizliler için vazgeçilmezdir. Ama bu yemeklerin lezzeti kullanılan zeytinyağında gizlidir. Türkiye de zeytinyağı açısından şanslı bir ülke. Özellikle Batı Anadolu'da yetişen zeytinler sayesinde mutfaklarımızda lezzetli ve kaliteli zeytinyağları kullanabiliyoruz. Türkiye'de zeytinyağı denince akla gelen ilk markalardan biri ise Kristal. Malta'dan İzmir'e göç eden Micaleff ailesinin 1930'lu yıllarda kurduğu Kristal, zeytinyağını teneke kutulara koyan ilk marka oldu. Teneke kutular da Anadolu insanın zeytinyağını keşfetmesini sağladı. Bugün Kristal'in başında bulunan Noel Micaleff, Türklerin de artık faydalarını keşfettiği zeytinyağını daha fazla tüketmeye başladığını söylüyor. Bu yıl, zeytinyağı uzmanları ve gurmeleri tarafından 'Türkiye'nin en seçkin zeytinyağı seçilen' Kristal, 2000 yılında İtalya'da gerçekleştirilen Verona Sol 2000 yarışmasında da 'Yağ Ustaları Altın Aslan Ödülü'nü almıştı.
BİR ZEYTİNYAĞI ÖYKÜSÜ
Birbiri üstüne ödüller alan, bugün en tercih edilen ve güvenilen markalardan biri olan Kristal, köklü bir geçmişe sahip. Temelleri yaklaşık 70 yıl önce Micaleff ailesi tarafından İzmir'de atılmış. 1800'lü yıllarda bir kayıkla Malta'dan İzmir'e göç eden Micaleff ailesinin oğullarından Anthony, cumhuriyetin ilk yıllarında hayatını simsarlık yaparak kazanıyormuş. Yani zeytinyağı, tütün, incir, tiftik, yün, pamuk alım satımı yapıyormuş. Bunların içinde zeytinyağında gelecek olduğunu görünce 1930'lu yılların başında, kendi adıyla ilk zeytinyağı rafine fabrikasını kurmuş. 1940'lı yıllara gelindiğinde ise işi geliştirmeye ve markalaşmaya karar vermiş. İlk olarak A. Micaleff olan markanın adı Kristal olarak değiştirilmiş. Ardından da Malta'dan yaptıkları göçü simgeleyen vapur çizimi logodaki yerini almış.
YAŞLANMAYI GECİKTİRİYOR
Bugün Kristal Zeytinyağları'nın başında Anthony Micaleff'in oğlu Noel Micaleff bulunuyor. Türkiye'de zeytinyağını ilk kez kendi ailesinin rafine ettiğini söyleyen Noel Micaleff, babasının amacının rafine ettiği zeytinyağını kutulara koyup Anadolu'ya yaymak olduğunu anlatıyor: "Türkiye'de zeytinyağını teneke kutuya ilk biz koyduk ve Anadolu'ya zeytinyağı tüketimini öğrettik. Çünkü 1930-40'lı yıllarda zeytinyağını İstanbul, İzmir ve batıdaki bölgeler tüketirdi. Anadolu'ya nadir giderdi. Fakat bizim zeytinyağını perakendeye hitap eden teneke kutu ambalajlarda sunmamız bir çığır açtı ve Anadolu'daki tüketici de bakkalından zeytinyağı almaya başladı." Her ne kadar Anadolu insanı zeytinyağıyla yıllar öncesinden tanışmış olsa da ülkemizde zeytinyağı tüketimi istenilen ölçüde değil. Mutfaklarda ağırlıklı olarak tereyağı ve margarin tüketimi devam ediyor. Tabii son zamanlarda medyada zeytinyağının ne kadar sağlıklı olduğuna dair çıkan haberler yörüngenin biraz değişmesini sağladı. Ama Noel Micaleff zeytinyağı tüketiminin, seneden seneye artsa da diğer ülkelerle kıyaslandığında az olduğunu belirtiyor. Zeytinyağının, sağlığa en faydalı yağ olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Kalbe, kolestrole iyi geliyor, antioksidan özelliği taşıyor, E vitamini başta olmak üzere pek çok vitamin içeriyor. Yani vücudun yaşlanmasını önleyen etkenleri büyük miktarda taşıyor. Noel Micaleff zeytinyağı tükettiğimiz takdirde yaşlanmanın da gecikeceğini anlatıyor. Zeytinyağının bir diğer özelliği de de hazmının kolay olması. Noel Micaleff, Ramazan ayı boyunca oruç tutanların yemeklerinde ve sofralarında rahatlıkla zeytinyağını tercih edebileceklerini belirtiyor. "Çünkü zeytinyağıyla pişirilmiş yemekler daha kolay hazmedilir."
UCUZ ZEYTİNYAĞINA DİKKAT
Kristal'in iki tür zeytinyağı bulunuyor; Naturel Sızma ve Riviera. Noel Micaleff marketlere gittiğimizde birçok sızma çeşidiyle karşılaştığımızı ama bunun pazarlama tekniğinden başka bir şey olmadığını söylüyor: "Tüketicinin dikkatini çekmek için sızmanın önüne 'Erken hasat' ibaresi koyuyorlar. Ama zeytinyağının zaten tümü erken hasat ürünüdür. Zeytinyağı zeytini bekletip de elde edilen bir ürün değildir." Noel Micaleff tüketiciyi ucuz fiyata satılan zeytinyağına karşı da uyarıyor: "Halk cicili bicili bir teneke kutu ya da şişede, ucuza zeytinyağı alıyor. Ama ucuz zeytinyağı alıyorum derken aslında pahalı bir pamuk yağı satın almış oluyor. Çünkü o ürünün aslı pamuk yağı ya da başka bir nebati yağdır. Sadece koku versin diye içine yüzde 1,2 ölçüsünde kötü bir zeytinyağı koyuyorlar o kadar."
'Zeytinyağı hafif acı olur'
Kristal'e en iyi zeytinyağı unvanını hangi özelliğinin kazandırdığını Noel Micaleff'e, sorduk: "Kristal'i diğerlerinden ayıran en önemli özellik lezzetidir. Bir gıda ürününde en belli başlı kriterler, kusuru olmaması ve lezzet açısından aranan özellikleri maksimum derecede içermesidir. Kaliteli bir zeytinyağında da aroma, lezzet ve dili okşayan hafif acılık aranır. Bunlar bizim senelerdir geliştirdiğimiz ürün seçim metodumuzdur." Kristal, zeytinleri ve rafine edilmemiş zeytinyağlarını Ayvalık, Edremit, Burhaniye, Gömeç gibi yerlerden özel olarak seçerek alıyor. Micaleff ailesinin sahip olduğu fabrikalar yılda ortalama 10-12 bin ton zeytinyağı üretiyor.
Riviera ile sızmanın farkı
Ülkemizde de dünyada olduğu gibi iki tür zeytinyağı tüketiliyor. Birincisi sızma, diğeri de riviera. Pek çok kimse hangisini nerede tüketeceğini bilmiyor. Noel Micaleff sızma ve riviera arasında farkı şöyle anlatıyor: "Sızma zeytinyağı; 0.8 asidi geçmeyen, yemelik özelliği düzgün olan yağdır. Yemeğin tadını bir miktar etkilediği, ağırlığı hissedildiği için yemek pişirilirken pek kullanılmaz. Ama pişmiş yemeğin üstüne ilave ederseniz aroması ve lezzetiyle o yemeği daha da güzelleştirir. Ayrıca sızma zeytinyağı salataya en çok yakışan yağdır. Riviera ise yemek pişirilirken kullanılır. Riviera yine saf zeytinyağıdır, sızmanın özelliklerine sahiptir ama daha hafiftir. Asit derecesi 0.5'i geçmez."
...
KRİSTAL NATÜREL SIZMA
Tam bir aile şirketi
Kristal markası, piyasaya 1945’te Antony Micaleff yöneticiliğinde çıktı. Firmayı şu anda Micaleff Ailesi’nin üçüncü kuşağından Noel Micaleff yönetiyor.
Kristal zeytinyağları, Kuzey Ege (Ayvalık ve yöresi) zeytinlerinden yapılıyor.
Firmanın Ayvalık’ta bulunan tesislerinde üretilen zeytinyağlarının azami asit oranı 0.8. Şirket bünyesinde yetişmiş özel tat uzmanları tadıyor, kokusunun ve tadının aynı kalması için çalışıyor. Sıcak-soğuk bütün yemeklerin hazırlanmasında ve çiğ olarak tüketilmek üzere öneriliyor.
Cam şişe ve teneke kutunun kullanıldığı, farklı ebatlarda sekiz çeşit ambalajda piyasaya sürülüyor. Ulusal zincir marketlerde, yerel marketlerde, toptancılarda ve bölge satış müdürlüklerinde bulabilirsiniz.
Thursday, October 12, 2006
Zeytinyağında kalite sorunu
OLAYLARIN İÇİNDEN / Tevfik Güngör
11/10/2006 / Dünya Gazetesi
Zeytinyağında Kalite Sorunu
Troli markası ile zeytin ve zeytinyağı pazarlayan bir kuruluşun yöneticisi Tülay Apak'tan bir mektup aldım.
Zeytinyağı her bakımından önemli bir ürün. Üretici için de tüketici için de ekonomi için de önemli.
Bir kimya mühendisi olarak elini taşın altına koyan Tülay Apak hanımın değerlendirmeleri çok önemli.
Sayın okuyucularıma aktaracağım. Tülay Apak hanım diyor ki,
Bundan iki sene kadar önce ailecek 'ülke ekonomisine ve ülke insanına katkıda bulunacak kendimize ait bir iş' misyonunda, zeytin ve türevlerinin bir Türk markası olarak üretilip dünyaya tanıtılması vizyonunda işe koyulduk.
Ben kimya mühendisiyim. 35 yıl üretimin her kademesinde çalıştım ve 2004 yılı başında çokuluslu bir şirkette üst düzey yöneticisiyken emekli oldum. İşletme mezunu ve pazarlama üzerine yüksek lisans yapmış olan oğlum, sizin Marmara Üniversitesi'nden eski öğrenciniz, şu anda yurtdışında halka ilişkiler üzerine kendi işini yürüten kızım ve 35 yıllık ihracatçı eşimin de katılımıyla bu iş için uygun insan kaynağına sahip olduğumuza inandık.
"Ne yapalım? Nasıl yapalım?" diye tartışırken öncelikli gayemizi 'bir Türk zeytinyağı markası oluşturmak' olarak belirledik. Bu bağlamda marka değerlerimizi üst kültür grubuna hitap eden, ekolojik, üstün kaliteli, gurme zeytinyağı üzerine inşa ettik. Akabinde ürünlerimize Türk yağı anlamında "Troli" adını verdik ve kolları sıvadık.
Ancak kısa zaman içinde marka kimliğimize yakışır kalitede imalatın maliyeti ile iç ve dış pazarda rekabetin olanaksızlığını gördük.
Zeytinyağının en büyük iki düşmanı oksijen ve ısıdır. Oksijen zeytinyağına kokusunu, tadını ve rengini veren ancak yağda ve suda eriyen maddelerle, insan sağlığına yararları ispatlanmış olan antioksidan maddeleri okside eder. Isı da bu oksidasyonu hızlandırır.
Bu nedenle yüksek kaliteli zeytinyağı elde edebilmek için, oksidasyona yol açmamak amacıyla zeytini ağaçtan zedelemeden toplamak, ısının artmaması için sıkım öncesinde havalandırmaya olanak sağlayacak biçimde depolama yapmak ve en fazla yirmi dört saat içinde sıkma işlemine geçmek gerekmektedir.
Ülkemizde farklı bölgelerde elde edilen zeytinyağlarının çok büyük bir oranı maalesef zeytinyağından beklenen sağlıkla ilgili özellikleri içermeyen ürünlerdir. Çünkü ülkemizde bulunan zeytinyağı üretim makinelerinin büyük çoğunluğu üç fazlı kontinü sistemdir ve bu makinelerle yağ, yüksek ısı ve yüksek devirde elde edilir. Bilinen iki fazlı makineler de 'randımanı düşük' gerekçesiyle üç fazlı çalıştırılır. Yani maliyet adına kaliteden ödün verilir.
Yurtdışında yağın kalite sınıflandırılması üretim yerlerinde oluşmuş asit miktarına göre yapılır. Buna karşın bizim ülkemizde 'zeytinyağı' adı altında pazara sunulan tüm yağlar o ürünün nasıl işlendiği hiç belirtilmeksizin pazarlanmaktadır. Bu da kaliteyi muhafaza etmek hususunda prensiplerinden ödün vermek istemeyen, ısı ve su kullanmadan yüksek teknolojili makinelerle sıkım yapan üretici için haksız rekabet ortamı yaratmaktadır.
Her zeytinyağının aynı ölçüde yarar sağladığı yönündeki yanlış düşünce nedeniyle de, ülkemiz tüketicisi seçimini yalnızca fiyata ve bir ölçüde ambalaja göre yapmaktadır. Kısacası tüketicinin kalite ve sınıflandırma konusunda az bilinçli olmasından yararlanılarak pazarlama oyunları ile sonuçta aynı tüketici aldatılmaktadır.
Biliyoruz ki iç piyasada satılan hiçbir yağ için analiz sertifikası istenmez. Buna karşın belirli ülkelere yapılan dış satımlarda analiz sertifikası bir ön koşuldur.
Buradaki iki farklı uygulamanın nedenini kendimize ve ilgili kurumlara sormalıyız. Türk tüketicisi analiz sertifikalı yağ tüketemez mi, yoksa tüketmemeli mi?
Aynı çerçevede, dış satım için de haksız bir rekabet ortamı vardır. Çünkü markalandıramadığımız için Türk zeytinyağı dış pazarlarda yalnızca dökme yağ anlamına gelmektedir. Üstelik ihraç edilen Türk kökenli yağların hangi alt sınıflandırmalara gireceği veya girmesi gerektiği yönünde de bir belirsizlik söz konusudur.
Tabii bütün bunlara ek olarak dış pazarda rakiplerimiz olan İspanyollar, İtalyanlar ve Yunanlılar, AB üyesi devletler oldukları için birlikten kilo başına önemli miktarda destek almaktadırlar. Ayrıca bu söz konusu devletler, ihracat noktasında AB'den ayrı olarak kendi üreticilerine münferit destekte de bulunmaktadırlar. Birliğin kendi üreticisini korumak adına ithalata koyduğu kotalar ve ağır vergiler konusu ise ayrı bir tartışma konusudur. Bütün bunların ışığında sıra rekabete geldiğinde bizden çok daha avantajlı durumdadırlar.
Eğer Türk markalı zeytinyağı üretip satmak istiyorsak -ki ülke ekonomisi ve ülke insanına en büyük katkıyı bu şekilde yapacağımıza inanıyorum- kaliteli zeytinyağı üretiminin çok ciddi ve detaylı bir devlet stratejisi haline gelmesini sağlamalıyız. Kalite konusunda bilinçlenmenin zeytin üreticisinden sanayicisine, tüccarından tüketicisine kadar tüm katmanlarda sağlanması gerekmektedir. Dünyada zeytinyağı denince ilk akla gelen ülkeler İtalya, İspanya ve Yunanistan, bu şekilde başarmışlardır.
11/10/2006 / Dünya Gazetesi
Zeytinyağında Kalite Sorunu
Troli markası ile zeytin ve zeytinyağı pazarlayan bir kuruluşun yöneticisi Tülay Apak'tan bir mektup aldım.
Zeytinyağı her bakımından önemli bir ürün. Üretici için de tüketici için de ekonomi için de önemli.
Bir kimya mühendisi olarak elini taşın altına koyan Tülay Apak hanımın değerlendirmeleri çok önemli.
Sayın okuyucularıma aktaracağım. Tülay Apak hanım diyor ki,
Bundan iki sene kadar önce ailecek 'ülke ekonomisine ve ülke insanına katkıda bulunacak kendimize ait bir iş' misyonunda, zeytin ve türevlerinin bir Türk markası olarak üretilip dünyaya tanıtılması vizyonunda işe koyulduk.
Ben kimya mühendisiyim. 35 yıl üretimin her kademesinde çalıştım ve 2004 yılı başında çokuluslu bir şirkette üst düzey yöneticisiyken emekli oldum. İşletme mezunu ve pazarlama üzerine yüksek lisans yapmış olan oğlum, sizin Marmara Üniversitesi'nden eski öğrenciniz, şu anda yurtdışında halka ilişkiler üzerine kendi işini yürüten kızım ve 35 yıllık ihracatçı eşimin de katılımıyla bu iş için uygun insan kaynağına sahip olduğumuza inandık.
"Ne yapalım? Nasıl yapalım?" diye tartışırken öncelikli gayemizi 'bir Türk zeytinyağı markası oluşturmak' olarak belirledik. Bu bağlamda marka değerlerimizi üst kültür grubuna hitap eden, ekolojik, üstün kaliteli, gurme zeytinyağı üzerine inşa ettik. Akabinde ürünlerimize Türk yağı anlamında "Troli" adını verdik ve kolları sıvadık.
Ancak kısa zaman içinde marka kimliğimize yakışır kalitede imalatın maliyeti ile iç ve dış pazarda rekabetin olanaksızlığını gördük.
Zeytinyağının en büyük iki düşmanı oksijen ve ısıdır. Oksijen zeytinyağına kokusunu, tadını ve rengini veren ancak yağda ve suda eriyen maddelerle, insan sağlığına yararları ispatlanmış olan antioksidan maddeleri okside eder. Isı da bu oksidasyonu hızlandırır.
Bu nedenle yüksek kaliteli zeytinyağı elde edebilmek için, oksidasyona yol açmamak amacıyla zeytini ağaçtan zedelemeden toplamak, ısının artmaması için sıkım öncesinde havalandırmaya olanak sağlayacak biçimde depolama yapmak ve en fazla yirmi dört saat içinde sıkma işlemine geçmek gerekmektedir.
Ülkemizde farklı bölgelerde elde edilen zeytinyağlarının çok büyük bir oranı maalesef zeytinyağından beklenen sağlıkla ilgili özellikleri içermeyen ürünlerdir. Çünkü ülkemizde bulunan zeytinyağı üretim makinelerinin büyük çoğunluğu üç fazlı kontinü sistemdir ve bu makinelerle yağ, yüksek ısı ve yüksek devirde elde edilir. Bilinen iki fazlı makineler de 'randımanı düşük' gerekçesiyle üç fazlı çalıştırılır. Yani maliyet adına kaliteden ödün verilir.
Yurtdışında yağın kalite sınıflandırılması üretim yerlerinde oluşmuş asit miktarına göre yapılır. Buna karşın bizim ülkemizde 'zeytinyağı' adı altında pazara sunulan tüm yağlar o ürünün nasıl işlendiği hiç belirtilmeksizin pazarlanmaktadır. Bu da kaliteyi muhafaza etmek hususunda prensiplerinden ödün vermek istemeyen, ısı ve su kullanmadan yüksek teknolojili makinelerle sıkım yapan üretici için haksız rekabet ortamı yaratmaktadır.
Her zeytinyağının aynı ölçüde yarar sağladığı yönündeki yanlış düşünce nedeniyle de, ülkemiz tüketicisi seçimini yalnızca fiyata ve bir ölçüde ambalaja göre yapmaktadır. Kısacası tüketicinin kalite ve sınıflandırma konusunda az bilinçli olmasından yararlanılarak pazarlama oyunları ile sonuçta aynı tüketici aldatılmaktadır.
Biliyoruz ki iç piyasada satılan hiçbir yağ için analiz sertifikası istenmez. Buna karşın belirli ülkelere yapılan dış satımlarda analiz sertifikası bir ön koşuldur.
Buradaki iki farklı uygulamanın nedenini kendimize ve ilgili kurumlara sormalıyız. Türk tüketicisi analiz sertifikalı yağ tüketemez mi, yoksa tüketmemeli mi?
Aynı çerçevede, dış satım için de haksız bir rekabet ortamı vardır. Çünkü markalandıramadığımız için Türk zeytinyağı dış pazarlarda yalnızca dökme yağ anlamına gelmektedir. Üstelik ihraç edilen Türk kökenli yağların hangi alt sınıflandırmalara gireceği veya girmesi gerektiği yönünde de bir belirsizlik söz konusudur.
Tabii bütün bunlara ek olarak dış pazarda rakiplerimiz olan İspanyollar, İtalyanlar ve Yunanlılar, AB üyesi devletler oldukları için birlikten kilo başına önemli miktarda destek almaktadırlar. Ayrıca bu söz konusu devletler, ihracat noktasında AB'den ayrı olarak kendi üreticilerine münferit destekte de bulunmaktadırlar. Birliğin kendi üreticisini korumak adına ithalata koyduğu kotalar ve ağır vergiler konusu ise ayrı bir tartışma konusudur. Bütün bunların ışığında sıra rekabete geldiğinde bizden çok daha avantajlı durumdadırlar.
Eğer Türk markalı zeytinyağı üretip satmak istiyorsak -ki ülke ekonomisi ve ülke insanına en büyük katkıyı bu şekilde yapacağımıza inanıyorum- kaliteli zeytinyağı üretiminin çok ciddi ve detaylı bir devlet stratejisi haline gelmesini sağlamalıyız. Kalite konusunda bilinçlenmenin zeytin üreticisinden sanayicisine, tüccarından tüketicisine kadar tüm katmanlarda sağlanması gerekmektedir. Dünyada zeytinyağı denince ilk akla gelen ülkeler İtalya, İspanya ve Yunanistan, bu şekilde başarmışlardır.
Tuesday, October 10, 2006
Quo vadis, "Nereye gidiyorsun?" / Hasan Köşklü
Quo vadis, "Nereye gidiyorsun?"
Hasan Köşklü
Son haftalar ile birlikte Zeytin ve Zeytinyağı sektöründeki muhtemel gelişmeleri değerlendirmekte yarar görüyorum.
Olağan bir gündem ile olağanüstü toplantıya çağrılan Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçı Birliği üyeleri, Dahilde İşleme Rejimi çerçevesinde Zeytin ve Zeytinyağı ithalatı ve Ham(lampant) Zeytinyağı ihracatının serbest bırakılması konularını tartıştılar ve tartışmalar basında da geniş şekilde yer aldı.
Tartışmalar 2006/2007 sezonu rekoltesinin tesbitinden sonraya bırakıldı ancak rekolte tesbit heyetinin önceden yapılan tüm tahminleri (180 binton-240 binton aralığında) ve tahminde bulunanların aksine fazla değil sadece 166 binton zeytinyağı üretimini tesbit etmesi tartışmaları tekrar başlattı.
Önümüzdeki günlerde "neler olacaklar"ı veya "neler yapılmalı"ları değerlendirmeden önce zeytinyağı dünyasında neler oluyor, değerlendirmemizde yarar görüyorum.
İspanya 2006/2007rekoltesi 1150 binton olarak tahmin ediliyor.
Brüksel, yeni zeytinlik tesisini kısıtlama amaçlı özel bir ödemeyi uygulama hazırlığında,uygulama başladığında zeytin dikmek isteyenler AB'ye para ödemek durumunda olacaklar.
AB Tarım Komisyonu üyesi Mariann Fischer Boel'in Tarım Desteklemelerinin artıtılmasına karşı olan görüşlerinin bilinmesine rağmen, İspanya Tarım bakanlığı bütçesi 8.531,99 milyon euro ya yükseltildi ancak "otantik bir tarım politikası oluşturulması" için bu rakam da yeterli görülmemekte.
Şişede tüketimin 12% düştüğü ülkenin ABD'ye olan sofralık zeytin ihracatında da 12%lik bir düşüş verilen haberlerin arasında.
Asoliva rakamları ise 8.5% artışı gösteriyor ihracatlarında.
Hatırlanacağı gibi İspanya ve Yunanistan ülke politikası olarak, ambalajlı ürün satış konusunda yeni destekleme politikaları uyguluyorlar.
Bu tür politikaların doğal sonucu, İspanyol ailelerin 97%'si zeytinyağı almaya ve tüketmeye devam ettikleri de haberlerde yer alıyor.
Bu arada, 427 ortağı ile 500ton zeytinyağı ve 1.020ton sofralık zeytin üreten 1997 tarihinde kurulmuş Los Coralles kooperatifi, Sevilla'daki ilk kooperatif olarak, Malaga ve Cordaba'da 45 üyesi olan Group Hojiblanka'ya katılıyor.
Böylelikle Los Coralles Kooperatifi üreticileri de ürünlerini Group Hojiblanka markası ile İspanya'da ve dünyanın 60 ülkesinde pazarlıyabilecekler.
Group Hojiblanka, 43 zeytinyağı ve 9 sofralık zeytin kooperatifi ile ortaklarına daha fazla servis ve kar verme amacına yönelik Büyük Endülüs Grubu(Birliği) oluşturulması yolunda ilerlemekte.
Sektörün en hızlı büyüyen firması(yıllık 350 binton ambalajlı satış kapasitesi ile) Sos Cuetera da son günlerde el değiştiren hisse senetleri ile basında yer almakta.
İspanya Zeytin ve Zeytinyağı Sektörü kendisini geleceğe hazırlıyor, kooperatifleri, tarım bakanlığı ve tüm bileşenleri ile.
Tunus, geçen yılın rekoltesinden taşıdığı stoklar nedeniyle finans sektörünü de sıkıntıya sokmuş durumda ve bilgiler yeni değil.
Ülkenin tarımında ve ihracatındaki hayati ( tarımsal üretiminde 55%,ihracat gelirlerinde 85% pay - yanlış hatırlamıyorsam) önemi nedeniyle ve Tunus'un gelişmiş ve yeterli ambalajlı pazarı olmaması, dahası klasik bir dökme zeytinyağı satıcısı olması nedeniyle geçen yıldan devreden ve bu yıl üretilecek olan zeytinyağını yine dökme olarak satmak zorunda.
Suriye de çok farklı bir konumda değil. Suriye, devreden stoğu ile birlikte tüm üretimini yine Tunus gibi dökme zeytinyağı pazarında, Tunus ve diğer dökme zeytinyağı satıcıları ile rekabet ederek satmak zorunda.
Her iki ülke de ekonomik ihtiyaçları doğrultusunda dökme zeytinyağı pazarında olmak zorundalar.
Nedeni basit, başka şekilde satabilme şansı yok.
Özellikle ham zeytinyağı satışında, menşei uygulaması nedeni ile, yağda işlem yapılması durumunda etikete örneğin ; Product of Italy(İtalyan ürünüdür) yazılabilmesi nedeniyle(işlem yapılmaması durumunda "Bottled in Italy-İtalya'da şişelenmiştir." yazılacaktır) zeytinyağı, ham zeytinyağını ithal ederek işleyen ülkenin kimliği ile satılmaktadır.
Bir başka deyişle zeytinyağı kimlik değiştirecektir.
Bu durumda ham zeytinyağı ihraç eden ülkeler, dünya ambalajlı zeytinyağı pazarında kendi ürettikleri zeytinyağı ile de rekabet etme durumunda kalmaktadırlar.
Esasen, bildiğim kadarıyla (eğer yanlışsa doğrusunu bilenlerden rica edelim,anlatsınlar) ülkemizin uyguladığı ihraç politikaları çerçevesinde ihraç ettiğimiz 1asit sızma zeytinyağı dışındaki kaliteler, yurt dışındaki kalite uygulaması(sızma max 0.8 asit ve daha düşük) nedeniyle gittikleri ülkede büyük ihtimal ile ham yağ (lampant) gibi işlem görerek rafine olmaktalar.
Bir başka deyişle uygulamada ham yağ ihracatı zaten var.
İstenen rahatlıkla 2.2 asit üzeri yağların ihracatının da rahat bir biçimde yapılabilmesi.
Üretimimizin 160binton veya 240bin ton olmasını da değerlendirelim.
Rekolte tahmin rakamları arasındaki fark, Dünya üretim ve artan tüketimi içinde oransal olarak da, etkiliyecek- sonucu değiştirecek bir boyutta değildir.
Bu durumda, ülkemiz için en uygun muhtemel politikalar nelerdir, sektörün bileşenleri ile bu konuları değerlendirmekte ve ortak bir sonuca ve uygulamaya yönelmekte sayısız yarar var.
Burada çözümler kısa ve uzun vadede yapılabilecekler şeklinde olmalı.
Hafta içinde konuyu değerlendirmeye devam edeceğim, ancak kısa vadede yapılması mutlaka gerekli olan bir konuyu şimdiden paylaşmak gerektiğini düşünüyorum.
Bilindiği gibi iç tüketimimiz ve ambalajlı satışlarımızın toplamı, ürettiğimizi tüketmeye-satmaya yetmemekte ve dökme olarak satmak durumundayız.
Bu durumda rakip olarak değerlendirdiğimiz diğer dökme zeytinyağı satan ülkeler (Tunus,Fas, Suriye) ile ortak bir pazarlama politikası-davranış biçimi oluşturulabilir, kısa ve uzun vadede.
Sektörün bileşenleri umarım ortak paydayı oluştururlar, zeytinyağına "Nereye gidiyorsun?" sorusuna yanıt bulunur.
…..
Quo vadis? "Nereye gidiyorsun?" -2-
Sektörün Bileşenleri deyince kimler anlaşılmalıdır sorusuna en iyi yanıt sanırım bahçedeki üretimden marketteki satış noktasına kadar olan her kesimdir demek doğru olacaktır.
Üretici başlangıç noktasıdır, üretmeli-kazanmalı ve tekrar üretebilecek konumda olmalıdır.
Bu amaçla, üretimin her aşamasında yapılması gerekenlerden başlıyarak, tüketiciye kadar giden yolda, yapılacakları hep birlikte değerlendirmemiz, sonuçlarından da sektörün her hesimindeki ilgilisine basın-yayın-poster- afiş yoluyla bilgilendirmemiz gerekmektedir.
Toplam kaliteye ulaşmanın başka yolunu ben bilmiyorum.
Hep birlikte başlamak en kolayı ve doğrusu.
Eskilerin dediği gibi,,,,
Bir elin şamatası mı olur..?
Peki neler yapılmalıdır her aşamada.
Ben bildiklerimi ve düşündüklerimi yazacağım, yanlış bilgilerin düzeltilmesi ve eksiklerin tamamlanması dileğiyle,,
...
Üretici sağlıklı, kaliteli ve standartlara uygun kalitede zeytinyağı üretimi konusunda bilgi sahibi olmalıdır.
Kaliteli üretimin kendisine sağlıyacağı yararı ve kazancı bilerek üretim aşamasındaki her türlü bakım uygulamalarını yapmalıdır.
Kültürel uygulamaların yanısıra, gübreleme ve ilaçlama gibi konularda uzmanların tavsiyeleri doğrultusunda uygulama yapmalı ve kayıt tutulmalıdır.
Hasatta, zeytinlerin bekletilmeden zeytinyağına dönüştürülmesi gerekmektedir.
Zeytin tanelerinin uzunca süre hava almayacağı ve bu nedenle de bozulacağı türden naylon torba-çuval gibi malzemelerin kullanılmaması gerekmektedir.
Zeytinyağı işletmesinde fazla ısı ile işleme alınması yolunda talepte bulunmamalı, bunun yağın kalitesini, dayanıklılığını-uzun süre saklanabilme özelliğini bozabileceğini, zeytinyağındaki istenmiyen maddelerin artabileceğini bilmelidir.
Zeytinyağı imalatındaki yeni yönelimler (aslında pek yeni de denemez) minimum su kullanılması ve ısı kullanılmaması (cold press-soğuk sıkım) yönündedir.
Üretilen zeytinyağı posa ve sudan arındırılarak oksidasyonu engelliyebilecek türden kapların içinde muhafaza edilmelidir.
Zeytinyağı, içine daha önce ne konulduğu bilinmiyen saç-demir varillerden ve çeşitli kimyasalların taşınmasında kullanılmış plastik kaplarda asla muhafaza edilmemelidir.
Zeytinyağı ile içine konulduğu kabın ve naklinde kullanılan yağ pompası -nakil boruları gibi malzemelerin zeytinyağı ile her hangi bir etkileşimde bulunmaması esas olarak kabul edilmelidir.
Zeytinyağı, sağlığa olan yararları ile tanıtılmakta ve Altın Sıvı olarak takdim edilmektedir. Hiç bir şekilde bu özelliklerinin zarar göreceği şekilde uygulama yapılmamalıdır.
Zeytinyağının da rakipleri olduğunu, diğer yağlar gibi zeytinyağının da her safhada mercek altında tutulduğunu, bu nedenle de kullanılan her türlü kimyasal maddede(gübre- ilaç-enzimler vb...) seçici olmak gerekmektedir.
Bu açıdan değerlendirildiğ inde cam ve paslanmaz kromnikel kaplar en uygun malzemelerdir.
Bu amaçla kullanılacak kaplar alt(minimum posa-zeytinyağı temas yüzeyi) ve üst (minimum hava-zeytinyağı temas yüzeyi) kısımları kısmen dar (anforalar gibi) olmalı veya azot baskılı kaplar kullanılmalıdır.
Zeytinyağının belli bir süre depolanması aşamasında ısı, koku gibi etkenlerden etkilenmiyecek şekilde depolanmasını sağlamak gerekmektedir.
Elde edilen ürünün tüketiciye en sağlıklı ve kaliteli şekilde ulaşması, ürünün geleceğinin ve daha fazla kazancın garantisi olacaktır.
Quo vadis? "Nereye gidiyorsun?" -3-
Zeytin ve Zeytinyağı sektörümüzün üretimden tüketime giden çizgideki bileşeni, üreticiden sonra gelen zeytin ve zeytinyağı işletmeleridir.
Bu bölümde tüketiciye nitelikli ve kaliteli zeytinyağı sunulmasındaki ilk işleme ünitesi olan ve zeytinden zeytinyağı elde etmeye yönelik çalışan "Zeytinyağı Tasiriye İşletmeleri/Fabrikala rı" nı değerlendirelim hep birlikte.
...
Zeytinyağı Tasiriye İşletme/Fabrika veya kısaca "Yağhane"ler, üreticiye yönelik hizmet ürettikleri kadar, tüketiciye ve zeytinyağı zincirinde kendilerinden sonra yer alan zincirin diğer halkalarına doğrudan veya dolaylı olarak zeytinyağı temin eden/pazarlayan işletmelerdir.
Toplam kaliteye ulaşılmasındaki payları, konumları, üreticiler ile doğrudan çalışmaları ve kaliteye olan doğrudan etkileri/katkı ları nedeniyle büyüktür.
Öncelikle iyi bir yağhanede olması gerekenleri sıralıyalım.
Herşeyden önce yağhaneci kaliteli üretim konusunda bilgili olmalı, bildiklerini üretici ve tüketicilere aktarabilmelidir.
Zeytinyağının kalitesini olumsuz etkiliyebilecek unsurlardan işletmesini arındırmış olmalıdır.
İşletme şeffaf olmalı, üretici ve tüketicilerde negatif etki oluşturmamalıdır.
İşletmede resmi kurumlarca aranılan-istenilen rutin uygulamaların yanısıra, zeytinyağının tüketilmesinde önemli bir paya sahip olan özellikleri ve sağlığa olan yararları imajına uygun üretim yapılmasına özen göstermelidir.
Bu kapsamda, işletme iç ve çevre temizliği, zeytinlerin konulduğu bölümler, üretimde kullanılan makinaların genel ve zeytin partileri arasındaki temizliği, zeytinyağlarının üretildikten sonra muhafaza edileceği kapların temizliği, çalışanların genel görünümleri ve temizlikleri, üretilen zeytinyağlarının tadım,asit ve diğer ön analizlerinin yapılabileceği temiz bir expertiz odası, müşterilerin dinlenebilecekleri ve bekleme sırasında yağhaneyi rahatça izleyebileceği bir bekleme odası (makinaların arasında dolaşarak temizliğe olumsuz etkileri ve iş kazasına yol açabilecekleri nedeniyle) akla ilk gelenlerdir Bu listeye daha eklemeler yapılabilir-detaylan dırılabilirse de genel olarak ana fikir değişmemeli, zeytinyağına uygun ve saygılı bir yaklaşımda bulunulmalıdır.
İşletmeye gelen zeytinlerin uygun kaplarda getirilmiş olmasına dikkat edilmeli, herhangi bir nedenle beklemiş-bozulmuş ,kötü kokular oluşmuş dane zeytinlerin işlenmesinden sonra makinalar, bir sonraki sırada işlenecek olan zeytinlerin yağına verebilecek olumsuz etkileri engellemek amacıyla, temizlenmelidir.
İşletmeci üretimde kullandığı makinaların teknik özelliklerini bilmeli, rutin aralıklar ile üretimin her aşamasında örnekler(zeytinyağı -karasu-prina) alarak analiz yaptırmalı, çalışmasını kontrol etmeli ve sonuçlarını da işyerinde uygun bir şekilde müşterileiyle paylaşmalıdır.
Prinada kabul edilmiş limitlerin üzerinde zeytinyağı kalmamalıdır.
Karasuda da kabul edilmiş miktarın üzerinde yağ olmamalıdır.
Prina ve karasuda fazla miktarda yağ kalmış olması üreticinin kaybı olmaktadır.
Bu unsur yan ürünlerin değerlendirilmesinde kriter de olabilmektedir.
Zeytinyağında, hiçbir şekilde zeytin karasuyu-kızılsuyu ve posa olmamalıdır.
Aksi durumda, karasu ve posa zeytinyağını olumsuz olarak etkilermekte,ü reticiye ise daha çok yağ elde etmiş izlenimi oluşturmakta, diğer işletmeler açısından da haksız rekabet oluşturmaktadır.
Separatörlerin düzenli ve gerektikçe temizlenmeleri bu nedenle önemlidir.
Zeytinyağlarının muhafaza edileceği kaplar krom nikel veya benzeri bir maddeden yapılmış olmalı,kaplar- diğer malzemeler hiç bir şekilde zeytinyağı ile etkileşime girmemelidir.
Üretime ilişkin kayıtlar gerçeğe uygun olmalıdır.
Farklı ve gerçeğine uygun olmayan talepler karşılanması, ürün prim ve destekleme sistemlerinde kullanılan belgelerin-kontroll erin artmasına , destekleme primlerinin göreceli olarak azalmasına neden olmaktadır.
Elde edilen ürünün tüketiciye en sağlıklı ve kaliteli şekilde ulaşması, ürünün geleceğinin ve daha fazla kazancın garantisi olacağı kadar, özenli ve düzenli çalışan güvenilir işletmelerin de sürekli kazanacağı ve uygulamalarıyla markalaşacağı unutulmamalıdır.
Bir Fotoğraf ve Söylettikleri
Fotoğraf : Birol Üzmez
Fotoğrafın Adı : Yaşamaya Dair / Zeytine Yolculuk
Bir Fotoğrağ ve söylettikleri :
"Kırık bir çakı ucuyla açtım tohumun yolunu. Doğurganlığın zarını sıyırdım sonra. Aramızdan en hızlı bulutlar geçti. Baharat yükünü yıktı ışık. Mor dudaklarımla geldik dünyaya yeniden. "
Ahmet Büke
Birol Üzmez :
Sevdiğim bir fotoğrafımdır.
Şairinde dediği gibi:
"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından."
Çok teşekkür ederim.İçten paylaşımınız için. Dediğiniz gibi sürer gider bu hasad mevsimi.
Nehir Yıldız:
Zeytin konusunda çok daha iddialı bir söz var, katılır mısınız bilmem. " Zeytin ağacının olmadığı yerde medeniyet olmaz diye." Belki de kalbimizin hala Ege’de oluşundan...
Yırtık çuvalın içinde çağdaşlık görüyorum. Zeytin uygarlıktır. Bakınız çoğrafyaya, hak vereceksiniz...
Levent Çanakkalelioğlu :
Doğanın armağanı, binlerce yıllık sabrın, yaşama direncinin ve barışın simgesi, beslenmenin önemli bir parçası, çuvalın taşıyamayacağı kadar değerli, onu patlatan zeytin....
Can Çetin :
Zeytin ve yaprağı ancak bu kadar farklı bir bakış açısıyla sunulabilirdi...
( http://www.fotokritik.com/ ‘ dan )
Saturday, October 07, 2006
Zeytin Dostu-Rekolte Tahmini
Rekolte Tahmini Üzerine Zeytin Dostu Derneği'nin Görüşleri
Malumunuz üzere Türkiye’de 20006-2007 sezonunda beklenen zeytin ve zeytinyağı rekolte rakamları geçtiğimiz hafta yayınlandı.Rapora gore:
*Ülkemizde önümüzde mahsul yılı için 166.323 ton zeytinyağı ve 384.941 ton yemeklik zeytin rekoltesi beklenmektedir .
*Ülkemiz de meyve veren 92.549.080 vermeyen 16.436.361 adet olmak üzere toplam 108.985.441 adet zeytin ağacı vardır.
Raporla ilgili teknik değerlendirmeler mutlaka zaman içerisinde uzmanlar tarafından yapılacaktır.
Bizim ilk dikkatimizi çeken ülkemiz ağaç sayısı hakkında kamuoyunda 130-140 milyon adet rakamları genel bir mutabakat görürken rapordaki ağaç sayısının bu rakamın %20 altında oluşudur.
Tarım İl-İlçe Müdürlüklerindeki rakamlar ile gerçek rakamlar arasında ciddi farklar bulunmaktadır.Örneğin Antalya İli az da olsa üretim yapmasına rağmen raporda bulunmamakta,tahmin yapılan diğer illerimizde ise eksik-fazla olduğuna dair çeşitli görüşler beyan edilmektedir.
Bu konuda raporun hazırlanmasında kullanılan yöntem önemlidir. Çünkü herkesin kabul ettiği üzere ülkemizdeki kayıt sistemi her konuda olduğu gibi bizim sektörümüzde de gelişmiş değildir ve eksiktir. Bu konunun hepimizi ilgilendiren tarafı ise sektörün geleceği hakkında planlama yapabilmek,strateji oluşturabilmek için öncelikle elimizdeki imkanları net olarak bilmemiz gerekliliğidir.
Derneğimizin yaklaşık 4 ay once Ege Üniversite ile işbirliği yaparak UZAKTAN ALGILAMA yöntemi ile zeytin ağaçlarının sayılması hususda oluşturulacak bir model üzerinde çalışmaktadır. Bu konuda pilot uygulama için Akhisar tesbit edilerek gerekli koordinasyon sağlaması ise Zeytindostunun sektörün gelişimi için ne kadar doğru hedefler koyduğunun bir göstergesidir. Tabii ki böyle bir çalışmanın sonuçlanması bir sure alacaktır ancak bu sure sonunda ortaya çıkacak model ile her bölge,her üretim alanı bu sayımı yapabilecektir. Bu çalışma sonucunda sonucunda oluşacak ülke zeytin haritası ile rakamlar çok daha gerçekçi bir şekilde meydana çıkacak ve rekolte tespit çalışmalara daha az masraf ve emekle ama daha gerçekçi olarak yapılarak spekülasyonlara yol açılmayacaktır.
2006-2007 Rekolte yılının tüm sektöre Zeytin'in sembolize ettiği bolluk,bereket ve barış getirmesi dileklerimizle.
Zeytindostu Derneği
İftarın İncisi
İftarın incisi
Sahrap SOYSAL
sahrababla@e-kolay.net
Hürriyet Kelebek 07 Ekim 2006, Cumartesi
Zeytinle aç orucunu" derdi anneannem, "sevaptır".
Sağlıklı beslenme ve yaşam hakkında bilgilenmek yaygınlaştığından beri, hakkında anlata anlata bitiremediğimiz meyvelerin başında yer alıyor zeytin. Zeytinin ve zeytin ağacının, bereketi, sağlığı, şifayı ve ağız tadını simgelemesine biz alışkınız alışkın olmasına ama Batı dünyası bu mucizeyi yeni keşfetmeye başladı sayılır. Ben de içinde bulunduğumuz ramazan ayının vazgeçilmezi olan zeytine bir de Batılıların gözüyle bakmak istedim bugün. "Siyah İnci" (Black Pearl) diye anılan zeytin, Batı’nın sofrasında bizim tanıdığımız buruşuk görünümüyle değil, her biri bir üzüm tanesi kadar tombul, pürüzsüz ve etli haliyle yer alıyor.
Zaten zeytini bizim gibi kahvaltıda sunan ya da yiyen ülke sayısı yok denecek kadar az. Batıda zeytin daha ziyade yemeklerde kullanılıyor, hatta çekirdeği çıkarılmış siyah zeytinlerin içi peynir çeşitleriyle doldurularak tek başına başlangıç yemeği olarak bile sunuluyor. Eski Bodrumluların taze incirin yarısını kepçe gibi kullanarak zeytinyağı içtiklerini, sonunda da o inciri yiyerek ağızlarını tatlandırdıklarını biliyor muydunuz? Sizi bilmem ama ben kasede mis kokulu bir zeytinyağının olmadığı bir kahvaltı ve elbette zeytinsiz bir iftar sofrası düşünemiyorum. Ayrıca iftarda çiğ zeytinyağına bir parça ekmek banıp yerseniz sindiriminize yardımcı olur, aklınızda olsun.
Thursday, October 05, 2006
Türkiye Zeytin ve Zeytinyağı Planlama ve Politikaları
TÜRKİYE ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI PLANLAMA VE POLİTİKALARI
Murat Narin
(*) 15-17 Eylül 06 tarihleri arasında İzmir Kültürpark’ta gerçekleştirilen ULUSAL ZEYTİN-ZEYTİNYAĞI SEMPOZYUM ve SERGİSİ 2006 Bildirisi
Türkiye Zeytin ve zeytinyağı planlama ve politikalarının sağlıklı değerlendirilebilmesi için öncelikle ülkemiz tarımsal yapısının bu gününün genel bir değerlendirilmesi yapılmalı ve tarım içinde bir alt sektör olan zeytinciliğimizin bugünü ve geleceğine ilişkin değerlendirmelerle, öneriler yapılmalıdır.
Bu çalışma temel olarak üç başlıkta değerlendirilecektir .
1- Ülkemiz tarımının bu gününe ilişkin kısa bir değerlendirme,
2- Zeytinciliğimizin bu günü,
3- Zeytinciliğimiz için gelecek projeksiyonu, önermeler
1- 2006 TÜRKİYE TARIMININ GÖRÜNÜMÜ, KISA DEĞERLENDİRMESİ
Türkiye tarımının 2000’de başlayan IMF ile serüveni beş yılını doldurdu ve Mayıs 2005’te yeni bir Stand-by anlaşması ile tekrar yenilendi. Türkiye tarımı üzerinden adeta silindir gibi geçen IMF politikalarını n tarımdaki tek etkisi tahribat oldu.
5 yıl içinde Türkiye’de tarım alanlarının azaldığı, üretimin düştüğü, ihracatın gerilediği, ithalatın arttığı ve üreticinin giderek yoksullaştığı çarpıcı bir şekilde rakamlarla ve doğrudan yaşadıklarımızla ortadadır. 1977-2002 döneminde tarım sektörü yüzde 31 oranında büyürken, üreticinin eline geçen para yüzde 40 geriledi. Üretim arttı, ancak üreticinin zararı artışla telafi edilemedi. Tarımdaki tahribat, tarımın yıllardır ekonomiye yaptığı katkıyı da etkiledi. 1980-99 arasında ortalama yüzde 18 dolayında tarım sektörü Gayri Safi Milli Hasıla’ya katkı sağlarken, IMF politikaları bu rakamı 2000-2004 döneminde yüzde 13’e indirdi.
Tarımın en önemli lokomotifleri olan KİT’lere el atıldı. Ziraat Bankası tarımdan kopartıldı. Tarişbank’a el konulup başka bir bankaya devredildi. Tarımsal kredi faiz oranlarında uygulanan sübvansiyon Mart 2000, kimyasal gübre desteği Ekim 2001, tohum ve tarımsal ilaç destekleri ise Aralık 2001 sonundan itibaren kaldırıldı. 1998-2004 döneminde buğday fiyatları 7 kat artarken girdi fiyatları 8.4 kat arttı.
Son 10 yıllık (1994-2003) ortalamalara göre kamuya ait gübre fabrikalarının gübre üretimindeki payı yüzde 42 idi. 2004-05 döneminde bu tesislerin tümü özelleştirilerek kamu gübre üretim ve dağıtımından çekildi. Gübre fiyatları 2004 yılında yüzde 40 arttı. 1999 yılında 5.6 milyon ton olan kimyasal gübre tüketimi, 2004 yılında yüzde 7 dolayında bir gerileme ile 5.2 milyon tona düştü. Tarımsal girdilerde büyük ölçüde dışa bağımlı olan Türkiye’nin bu bağımlılığı arttı. 1990-99 döneminde gübre tüketiminin ortalama yüzde 24.8’i ithalat yoluyla karşılanırken, IMF politikalarını n uygulandığı 2000-04 döneminde bu rakam yüzde 43.9’ a çıktı.
KİT’LER ÖZELE
Özelleştirme tarımdaki bu tahribatın önemli bir parçası haline getirildi. 2000-05 yılları tarımda özelleştirmenin ivme kazandığı bir dönem oldu. Tarımsal KİT’ler ya kapatıldı, ya işlevsiz hale getirildi, ya da özelleştirildi. EBK, ORÜS, TZDK ve TÜGSAŞ’a ait işletmelerin özelleştirilmesine devam edildi. TİGEM işletmelerinin ortaklık yöntemiyle özel sektöre kiralanmasına başlandı. Sigara, Şeker Fabrikaları özelleştirme kapsamına alındı. Böylelikle yerli ya da yabancı tekellere yeni vurgun olanakları sağlandı.
DGD ALDATMACASI
Tarımdaki tüm girdi, kredi fiyat ve desteklerin kaldırılarak dünyanın hiçbir ülkesinde tek başına uygulanmayan doğrudan gelir desteğine (DGD) geçilmesi; gerek üreticiler gerekse bölgeler arasındaki gelir eşitsizliklerinin daha da artmasına yol açtı. Toplam çiftçinin yüzde 5’i DGD ödemelerinin yüzde 25’ini alırken, çiftçilerin yüzde 65’i bu ödemelerin yine yüzde 25’ini alabildi. İller arasındaki dengesizlik de dikkat çekici. Büyük toprak sahipliğinin yaygın olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinden Şanlıurfa’da çiftçinin aldığı ortalama DGD 2.1 milyar TL iken, küçük ölçekli işletmelerin yaygın olduğu Doğu Karadeniz Bölgesi illerinden Ordu’da 433, Giresun’da 373, Trabzon’da 241, Rize’de ise 209 milyon TL.
Tüm bu politikalar sonucu üreticinin eline geçen para ile üreticinin ödediği fiyatlar arasındaki fark giderek büyüdü. 2002 yılında tarımsal fiyatlarla sanayi fiyatları arasındaki fark yüzde 36 oranında tarım aleyhine açıldı. 2000’de milli gelirden yüzde 16 oranında pay alan üreticilerin payı, kriz yılı olan 2001’de milli gelirin yüzde 13’üne geriledi. Bu düşüş 2002’de de sürdü ve milli gelirin yüzde 12’sine indi. Üreticinin milli gelirden aldığı pay dolar bazında 2000 yılında 22 milyar dolar iken, 2001 yılında 13 milyar dolar, 2002’de ise ancak 16.3 milyar dolar oldu. 1977-2002 döneminde tarım sektörü yüzde 31 oranında büyürken, çiftçinin cebine giren para yüzde 40 geriledi.
ŞEKER VE TÜTÜNE ÖZEL İLGİ
2000 yılında 18.8 milyon ton olan şekerpancarı üretimi, IMF’ye verilen ekim alanlarının daraltılması taahhüdü ve Şeker Yasası’nın ardından 2004 yılında 13.5 milyon tona geriledi. Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilmesi öngörülürken, şeker üretimi kısıtlanarak suni tatlandırıcılara geniş kota tanınması gündeme geldi. Öte yandan şekerpancarı ekim alanlarının daraltılması, 450 bin üretici aile ve şekerpancarı tarımında çalışan 100 bini aşkın işçinin gelir kaynaklarını kısıtladı.
2002’de çıkartılan Tütün Yasası ile destekleme alımları kaldırılarak sözleşmeli üretim sistemine geçildi. Tütün üreticisinin örgütsüz olması nedeniyle bu sistemde fiyatlar alıcı firmalar belirlenmeye başlandı. Üretici sektörden kopmak zorunda kaldı. 1999 yılında 251 bin ton olan tütün üretimi 2004 yılında 129 bin tona; 578 bin olan ekici sayısı ise 274 bin kişiye düştü. Aynı şekilde TEKEL’in destekleme alımlarının toplam üretimdeki payı 1999’da yüzde 72 iken, 2004’te sözleşmeli alımdaki payı yüzde 28’e indi. 1999 yılında sigara piyasasının yüzde 70’ini elinde tutan TEKEL, 2001 yılında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na (ÖİB) devredildi. ÖİB’ye geçtikten sonra yatırımları tümüyle durdurulan TEKEL, hızlı bir erime sürecine girdi, sigara piyasasındaki payı 2004’te yüzde 47’ye düştü.
NÜFUS ARTTI TARIM GERİLEDİ
1990’lı yılların başında 56 milyon olan Türkiye nüfusu, 2004 yılında 71 milyon oldu, yani 13 yılda yüzde 25 dolayında arttı. Ancak dış güdümlü politikalar yüzünden tarım ve hayvancılık ya yerinde saydı ya da geriledi. 1980-2003 arasında nüfus yılda ortalama yüzde 2 dolayında artarken, tarımdaki üretim artışı yüzde 1’de kaldı. 1990 yılında yaklaşık 27.3 milyon hektar olan tarım alanı, günümüzde 26 milyon hektara düştü. 1994’te 9.8 milyon hektar olan buğday ekim alanı 2003 yılında 9.3 milyon hektara geriledi.
Gıda üretim potansiyeli olarak bu günkü nüfusumuzun 3 katı nüfusu besleyebilir (gelişmiş tarım teknolojileri uygulanması koşullarında çok daha fazlasını üretebilir) kaynağa sahip iken net ithalatçı ülke durumuna gelmişiz. Günümüzde bu rakam %60 seviyesine ulaşmış, adını bile birçok yurttaşımızın duymadığı Bukino-Faso’dan tarım ürünü ithal eder durumdayız.
HAYVANCILIK DA ERİDİ
Hayvan varlığındaki erime de devam etti. 1999-2003 yılları arasında koyun sayısı 30.3 milyon baştan 25.4 milyon başa, sığır sayısı 11 milyon baştan 9.8 milyon başa geriledi. Kırmızı et üretimi ise yüzde 28’lik bir gerilemeyle 511 bin tondan 367 bin tona düştü.
Üretim azalması Türkiye’nin ihtiyacını karşılayamaz duruma gelmesi, ithalat ve ihracatı da etkiledi. 1990-99 döneminde tarım ürünleri ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 12.8 iken, 2000-2004 döneminde yüzde 6’ya geriledi.
BİRLİKLER DEVRE DIŞI
Desteklemeler ve destekleme alımları da yıldan yıla azaltıldı. Tarımın ve üreticinin en önemli dayanaklarından Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri (TSKB) de Dünya Bankası ve IMF politikalarından payını aldı. 2000 yılında çıkartılan 4572 sayılı yasa ile TSKB’ler özerklik adı altında, Sanayi Bakanlığı’ndan alınıp adeta Dünya Bankası’na bağlandı. Birliklere destek yapılması yasa hükmüyle kaldırıldı. Türkiye’nin en stratejik ürünlerini alarak değerlendiren birlikler bu tarihten itibaren ürünleri kendi kaynakları ile almaya başladı. Birlik kaynaklarıyla ürün bedelini karşılama oranı 1998-99 döneminde yüzde 17 iken, 2001-02 döneminde yüzde 49’a yükseldi. TSKB’lerin 16.500 olan çalışan sayısı verilen taahhüt ile 9.500’e indirildi.
En sıcak örneği ile dünya üretiminin %75 ile 1 numaralı üreticisi olduğumuz FINDIK ve FİSKOBİRLİK ülke gündeminin önemli konusu halindedir. Bu gündem, bir dönemin sonunun başlangıcı Karadeniz’den olduğunu, tarih tekerrür edecekse bu gün de bir sonun başlangıcı yine Karadeniz olduğunu görmek durumundayız.
DEVLET ELİYLE ÇÖKERTME
Dünyada tarıma her yıl 300 milyar dolar dolayında destek veriliyor. Bunun yüzde 95’i gelişmiş zengin ülkeler olarak tanımlanan G7 ülkelerinin üreticilerine gidiyor. AB’nin, üreticisine doğrudan verdiği destek kişi başına yıllık 2.500, ABD’nin ise 4.500 dolar. Türkiye’nin çiftçisine verdiği destek ise kişi başına yalnızca yıllık 40 dolar. Avrupa, Amerika ve Japonya, tarımlarını desteklemeyi sürdürürken, son yıllarda IMF ve Dünya Bankası’nın reçetelerini kabul eden Türkiye’de ise üretici, dünya piyasalarındaki eşitsiz ve istikrarsız koşullara adım- adım teslim ediliyor.
SONUÇ
Bu özet tablodan çıkan tek sonuç vardır. Her alanda olması gerektiği gibi ulusal ve ülke çıkarlarımızın temel alındığı politika ve planlamaların esas alındığı bir siyasi tercihle makroların oluşturulması, IMF ve DÜNYA BANKASI dayatmalarının yırtılıp çöpe atılmasıdır.
2- ZEYTİNCİLİĞİMİZİN BU GÜNÜ
Zeytin üretimi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlıklı beslenme ve kaliteli bir ömür için ciddi bir önem taşımaktadır. Bugünkü dünya nüfusunun 1,5 milyarı –bu sayı 20.yy. başındaki dünya nüfusuna eşdeğerdir- obezite nedeni ile ilk defa yeni neslin ebeveynlerden önce ölüm oranın büyük bir hızla artması anlamına gelmektedir. Bu ve diğer gelişmelerle birlikte sayısız nedenler, zeytinin dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de stratejik ürün niteliğini daha da artırmaktadır.
Bu ve benzer söylemler bugüne kadar yapılan çalışmaların hemen tamamında söylenen ,yazılan,tartışılan konular olması nedeni ile detaylarına girmeden, ülkemiz zeytinciliğinin tarihsel geçmişi ile bu günümüzün koordinatları nın ,elimizdeki sonuçların belirlenmesi ve bu verilerle ortaya bir hedef koymak ve bu hedefe ulaşmayı amaçlayan gelecek projeksiyonları na ilişkin öneri ve tezlerle bir stratejik yol haritası ortaya çıkarmak bu sunumun temel amacı olacaktır.
ANA BAŞLIKLARLA ZEYTİNCİLİĞİMİZİN BU GÜNÜ
- Zeytinin anavatanı Anadolu’dur. Anadolu 10 bin yıllık uygarlıklar ülkesidir. Sayısız uygarlığın kurulduğu,insan uygarlaşama tarihinin oluşturulduğu uzun yolculuğunda TARİHSEL YOL ARKADAŞI, TEMEL KÜLTÜR SİMGESİ VE YAŞAM BİÇİMİDİR ZEYTİN.
- Amaç,nitelik ve öngörüleri ile uygulamada bu gün önemli ölçüde unutulan ve ihmallerine karşın oldukça nitelikli ve yarın için de temel amaçlarının değişmeden uygulanabileceğ i niteliklere sahip 3573 ve değişiklik içeren 4083 sayılı zeytincilik kanunu, nizamname ve bu gün geçerli yönetmelik önemli bir belgedir.
- Dünya’da bulunan 485 zeytin çeşidinin 123’ü Anadolu’da bulunmakta, bu çeşitlerin bir kısmı endemik özelliktedir.
- Ağaç varlığımız (TÜİK-UZK rakamlarına göre) 95 milyon meyve veren 12 milyon meyve vermeyen yaşta olmak üzere toplam 107 milyon, sektör kaynakların tahmini ile 2006 sonu itibari ile 110 milyon meyve veren,50 milyon yeni dikim fidan olduğu öngörülmektedir. (2006 yılı fidan sertifika başvurusu 56 milyon olduğu bilgisi vardır)
- Ülkemizde 5 bölgede,35 ilde,işlenen tarım alanlarının %2,42, tarımla uğraşan ailelerin %8’i geçimini zeytincilikle sağlamaktadır. Doğrudan ve dolaylı 10 milyonun üstünde bir nüfusun istihdam ve geçim kaynağıdır.
- Zeytin üretilen topraklarda küçük parsel ve üreticiler ülkemiz temel özelliklerindendir. Bu durum gelişme ve büyüme planlamalarında avantaj niteliğindedir.
- Ulaşılabilir zeytin dikim alanları 400 milyon ağaç sayısına,potansiyel üretimin 1 milyon tonun üstünde zeytinyağı üretimi,coğrafi alan ve çeşit planlaması ile gerçekleştirilebilir.
- Türkiye bitkisel yağ ithalatına her yıl artışla günümüzde 1,5 milyar dolar ödeme yapmaktadır. Büyük ölçüde genetiği değiştirilmiş ürün orijinli bu ithalatla birlikte kültürel yapı, beslenme alışkanlıkları ve bunların yol açtığı obezite,kalp- damar ve diğer sağlık problemlerinde kayda değer artışlar gözlenmektedir.
- Zeytin üretiminde dünya sıralamasında 5.(Suriye bizi geçtiği tartışmaları unutulmamalı) , dünya zeytinyağı üretiminde de %4 paya sahip, zeytinyağı iç tüketiminde kişi başına 1 kg. miktarını yıllardan bu yana aşamamıştır.
- Zeytincilik kuruluşu olarak tarım bakanlığına bağlı genel müdürlük bünyelerinde çalışan alt birimlerin yanı sıra, Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü (BZAE) ve Edremit Zeytincilik Üretme İstasyonu olmak üzere yalnız iki ihtisas kuruluşu mevcuttur. Zeytincilik Mıntıka Mütehassıslıkları ve zeytin bakım fen memurlukları kapatılmış,ya da tarım kuruluşları yeni yapılanmaları içine alınarak ortadan kaldırılmıştır.
Cumhuriyet tarihi boyunca zeytinciliğimiz;
o Teşkilatlı ve mevzuatlı dönem,
o Teşkilatsız dönem,
o Kalkınma planlı dönem,
olarak adlandırılan üç, gerçekte günümüzde yaşanan dönemi de
o Plansız,kendiliğ indenci ,global planların şekillendirdiğ i dönem
Olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır.
Genel olarak ülkemiz zeytinciliğinin bu günü birçok yayın ve dokümanda anlatılan,bildiğ imiz ve bazılarını benim buraya aldığım sorunları, belirlemeleri ile içinde yaşadığımız süreçtir. Bu günkü zeytinciliğimizin durumu, mükemmel olmadığı ortak düşüncemiz olduğuna inanıyorum.
Yukarıda sıralanan ve diğer tespitler bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Elde yüksek nitelikleri olan, potansiyel gücü ve tarihi kimliği ile çok değerli bir kaynağın sahibi durumundayız. Asıl problem 1950 li yıllardan bu yana nispi büyüme göstermesine karşılık olması gereken, zeytinin anavatanı Anadolu’ya yaraşır nitel ve nicel büyüklüğe ulaşılamaması,kendiliğ indenciliktir. Bu durum dünyadaki gelişmelerle rekabet ve söz sahibi olamamayı da birlikte getiriyor. “Teşkilatlı ve mevzuatlı dönem” olarak adlandırılan gelişme ve büyüme trendinin ülkenin genel politik ve ekonomik tercihleri,yö nelimlerinin de değişmesi ile ulaşılabilecek güçten,büyüklükten , günümüzdeki olumsuz sonuçlara, aşağılardaki durumu “kader” olmaktadır. Bu, olması gerekenden uzak, olumsuzluklarla gündemi doldurulan zeytinciliğimizin ülke kaynaklarının “tedarikçi” ülke niteliği, elbette ki öncelikle sektörün kendi tercihi, devlet politikalarını n niteliği ile ilgili olarak açıklanabilir. Makro ekonomik,sosyal ve siyasal politikalar, tarımın içinde bir alt sektör olan zeytinin de onlardan bağımsız bir politika oluşturması beklenemez. Monopolün kırılması irade ve kaynak meselesidir. Kaynakların doğru ve planlı değerlendirilmesi, günümüz dünyasında globalleşmeye karşın alternatif karşı ekonomiyi yaratmakla mümkündür. Özellikle zeytin gibi belli ekolojilerde yetiştirilebilen, stratejik bir ürün için bu çok daha kolay ve güçlüdür. Bugünkü durumumuzun temel niteliği, karmaşa,belirsizlik, kendiliğinden, rotasız-kaptansız sürüklenen bir tekne durumudur. Ulaşılacak amaca yönelik stratejik yol haritası yapabilecek, bulunduğumuz koordinatları tam belirleyebilir durumda olmamamız, öncelikli amacımız, yerimizin doğru belirlenmesidir. Ancak bundan sonra hedef belirlenerek stratejik yol haritası yapılır ve disiplinle uygulanması, sonuca ulaşmayı sağlar. Bu ilerlemenin, gelişmenin,ü lke kalkınmasının temel anahtarı, pozitif ve sosyal bilimin temel kurallarındandır.
3- HEDEFLER VE GELECEK ÖNERİLERİ
Yaşamın her alanında olduğu gibi planlama ve uygulamanın gerçekleştirilmesi için örgütlülüğe ihtiyaç vardır.
Ülkemiz zeytinciliğinin kendiliğinden, hedefsizliğ inden kurtarılmasının vazgeçilmezi örgütlülüktür. Vurgu yapılan, mevcut örgütlenmelerin varlığını ve fonksiyonları nı unutmadan , ortak hedef ve amaçlar etrafında toplanarak üst , genel, yaygın örgütlenmenin gerçekleştirilmesidir . Zeytincilik, ülke tarım faaliyetinde kamunun özel gündemi ile –bu durum diğer ülkelerde de böyle olmaktadır- gerçekleştirilmelidir .
Ekolojimiz ve toprağımız zeytinciliğimizin büyümesi için uygundur. 12 milyon dekar zeytincilik yapılabilir toprak boş durumdadır. Tütün vb. ürünlerin üretiminden vazgeçilmek durumda kalınan kıraç araziler, zeytin yetiştirilmeye elverişli alanlar, toplam ülke ürün deseni planlamaları ile zeytin yetiştirilen alanların daha da artırılması mümkündür.
Üretilecek ürünü tüketecek Pazar da vardır. Uluslararası Zeytinyağı Konseyi (IOOC) verileri ve geleceğe ilişkin çalışmaları ,bunu gören ülkelerin yaptıkları çalışmalar biliniyor. Dünya hızla daha fazla zeytinyağı tüketiyor. Dünyanın her yerinde zeytin-zeytinyağı tüketiliyor ama zeytin ağacı yetişmiyor.
BU KAPSAMDA ACİL EYLEM PLANI OLARAK,
1- Mevcut zeytin varlığımız tam ve doğru olarak belirlenmeli,
2- Çeşit ve gen kaynaklarımız belirlenmeli,
3- Zeytin yetiştirilebilir alanlar tarafların katılımı ile oluşturulacak kurullar eli ile sağlıklı bilimsel çalışmalar ile belirlenmeli,
4- Bu alanlarda bölge çeşit ve gen kaynakları yeni dikim çeşitleri için esas oluşturmalı, gereğinde yasaklar konulmalı,
5- Yürürlükteki yasaların zeytinciliğin gelişmesi ve ekolojisini bozacak düzenlemelerin, uygulamaları n (kimya,madencilik vb.) önüne geçilerek, gerekli tedbirlerin alınıp etkin uygulamasının sağlanması, zeytincilik yasasını delen idari uygulamanın taraflarının yasa dışılığı engellenmeli, gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.
6- Zeytinlik alanların geliştirilmesi ve mevcut potansiyelin kullanılması için, bölgelerinde bulunan topraksız ve az topraklı köylülere, ekonomik zeytinciliğe elverişli miktarlarda dağıtılarak, zeytin ağaç sayımız ve alanımızın artırılması, ilgili disiplinlerin (tarım,orman vb.) işbirliği ile planlanarak uygulanması sağlanmalıdır.
7- Mevcut kooperatif ve birlikler IMF dayatmaları ile düştükleri zor durumdan çıkmaları sağlanmalı, dünyanın her yerinde tarıma verilen destekler oranında destekler sağlanarak , yeni kooperatifler kurulması teşvik edilmelidir.
8- ULUSAL ZEYTİN-ZEYTİNYAĞ I KONSEYİ (UZZK) yönetmeliği bir an önce çıkarılarak, ulusal zeytincilik politikalarını n ve planlamalarını n UZZK denetim ve koordinasyonunda yapılması sağlanmalıdır.
Bu çalışmalar ülke zeytinciliğimizin gerçek koordinatları nın belirlenmesi, çıkış noktası, belirlenecek hedefler için zorunluluktur.
Bu ve benzeri çok sayıdaki tedbirler alınmadığı sürece ülkemiz zeytinciliğinin
geleceği,diğer tarım ürünlerinde, pamukta,buğdayda, tütünde,pancarda ne olduysa aynısının olacağı açıktır. Zeytincilikte tedarikçi olarak tutulan ülkemiz, gelecekte daha ağır şartlarla karşılaşacak,ülke kaynakları yok pahasına birkaç aracı şirket eli ile uluslar arası tekellere transfer edilecek. Zeytinlik alanları parçalı mülkiyet, uygulanan fiyat politikaları ve diğer olumsuzluklar nedeni ve de toplu el değiştirmeleri ile, para sahipleri ve güçlü uluslar arası tarım tekellerinin yağma alanı haline gelecektir.
Zeytincinin tercihi, yaşamı ve kültürünün yok edilmesinden yana değil,insanlara sunduğu sağlık, umut,sabır,barış ve dostluk kültürünün yaygınlaştırılması ndan,sürekli kılınmasından yanadır.
ÖNERMELER
Bir kez daha ifade etmek durumundayız ki Türkiye’de, amaçları ve araçları belirli, sürekliliği olan bir zeytin-zeytinyağı politikası bulunmamaktadı r Dolayısıyla, uygulamalar genellikle siyasi beklentilerin etkisiyle oluşmakta ve bu durum belli ölçütlere dayanmaksızın fiyat belirlenmesi biçiminde üreticiye, dolayısıyla da tüketiciye yansımaktadır. Bu nedenle amaçları ve araçları isabetli olarak belirlenmiş, sürekliliği olan bir zeytinyağı politikasına gereksinim bulunmaktadır.
Zeytin üretici kooperatif ve birlikleri 2000 yılından bu yana uygulanan IMF politikaları ile önemli güçlükler ve çıkmazlar içine sokulmuşlardır. Devlet desteğinin ortadan kaldırıldığı bu türlü uygulamalar dünyanın hiçbir ülkesinde (IMF programları ile yıkım projeleri uygulanan ülkeler hariç) bulunmamaktadı r. Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin çalışma konularına giren tarımsal ürünlerin gerek bu kuruluşlara ve gerekse diğer alıcılara satışında ürünler için üretim maliyetini göz önüne alarak belirlenecek “hedef fiyat” ile dünya fiyatlarına göre belirlenecek “müdahale fiyatı” Yüksek Planlama Kurulunca tespit edilerek, hedef fiyat ile müdahale fiyatı arasındaki fark üreticilere destekleme primi olarak verilmelidir.
Zeytin ve zeytinyağı gerek dünya ile rekabetinde gerekse planlı gelişme ve büyümesi,pazarda rekabet edebilir, marka ülke niteliğinde ulusal zeytincilik amaçlarına uygun olarak, sürekliliği olan,siyasi etkilerden uzak pirim ve diğer desteklerle desteklenmelidir. Kademeli olarak artırılmak ve AB koşullarına kısa sürede ulaşılmak kaydı ile 2005-2006 kampanyası için, önümüzdeki kampanya için de 1 Ytl. destekleme pirimi verilmeli, Pirim miktarı Ağustos ayında açıklanmalıdır. Pirim sistemi ve gerekliliği için detaylı bir rapor UZZK icra kurulu tarafından hazırlanmıştır,dileyenl er bu raporu edinebilirler.
Zeytinyağında tağşiş sorunu yaşanmakta, bu konu yeterince denetlenmemekte ve
etkili yaptırım uygulanmamaktadı r. Zeytinyağının imajından faydalanan diğer bitkisel yağlar reklam ve yanlış tanıtımla toplum yanıltılmaktadı r. Engellenmeli ve yaptırımlar uygulanmalıdır.
Zeytin Zararlılarıyla Mücadele Birliği yalnız körfez bölgesinde kurulabilmiştir. Bütün zeytin bölgelerinde zeytin zararlılarıyla mücadele birlikleri kurulmalı zirai mücadelede devlet desteğinden yoksun önemli sıkıntılar içinde olan birlik, devlet tarafından desteklenmelidir. Yalnızca körfezde bu yıl ilaçlama yapılamamış olsaydı 4 trilyon Tl. lik bir kayıp ortaya çıkacaktı.
Ülkemizin mevcut zeytinlikleri ve yeni dikim potansiyel toprakları Organik zeytin ve zeytinyağı üretiminin yaygınlaştırılması na elverişlidir. Bu niteliğinin korunması için acil tedbirler alınmalı,eğitim yaygınlaştırılmalı , dünya pazarında büyüyen organik üretime uygun planlamalar yapılmalıdır. Ülke zeytinciliğinin organik tarıma geçme fırsatları güçlüdür.
Zeytin hasadında elle, tarakla ve makine ile toplama yanında hala yaygın olarak sırıkla hasat yapılmaktadır. Hasat edilen zeytinler birçok yörede çuvallar içinde taşınıp, işletmelerde çuvallar üst üste konarak istif edilmektedir. Kalite ve verimi doğrudan olumsuz etkileyen bu uygulamanın ortadan kaldırılacak ekonomik ve eğitim uygulamaları, desteklerle yaygınlaştırılmalıdır.
Türkiye’nin birçok yöresinde, o yörenin ekolojisi,yerli çeşit özellikleri ve gen kaynakları dikkate alınmadan uygun olmayan cinste zeytin fidanları dikilmektedir. Planlama kapsamında ihtisas çalışmalarının yaygınlaştırılması ile bölge yerli çeşitleri fidanların dikilmesi sağlanmalıdır.
Zeytinliklere hayvan sokulmakta, Çiftçi Mallarını Koruma Kanunu bu durumu önlemede yetersiz kalmaktadır. Yasal ve ekonomik altyapı düzenlemeleri ile bu sorun giderilmelidir. Türkiye’nin, zeytinyağı ihracatını, genellikle dökme zeytinyağı biçiminde diğer zeytinyağı ihracatçısı ülkelerden İspanya ve İtalya’ya yapmaktadır. Bu durum önemli ölçüde katma değer ve ihracat geliri kaybına neden olmaktadır. Bu konuda en büyük engel AB’nin üçüncü ülkelerden ithal ettiği zeytinyağlarına uyguladığı gümrük vergileridir. Türkiye’den zeytinyağı ithalatında 1320 Euro/ ton gümrük vergisi uygulanmaktadı r.AB ile gümrük birliği anlaşması ülkemiz aleyhine tersine işletilmektedir. AB müzakerelerinde, ilerleme raporlarında yazılanlar vaatler, ötelemeler,aleyhte dayatmalar manzumesidir. Eğer bir gün gerçekleşecekse – ben buna kişi olarak inanmıyorum- kabul ettirilmiş dayatmalar eşitsizlik ve tak yanlılığı ortaya çıkaracaktır. Tarım ülkesi bir Türkiye gelinen noktada gıda ihtiyacının %60 ını ithal eder durumda,istatistik veriler son yıllarda sürekli milli gelir içindeki payı düşmekte, dünyanın gıda ihtiyacının %83 ünü G7 olarak adlandırılan emperyalist ülkeler tarafından gerçekleştirildiğ i koşullarda AB müzakereleri masasında tarımsal gücünüz, tarımın geleceğine ilişkin iyimser sonuçların ortaya çıkması düşüncesini yaratmıyor.Bunu, uygulamada yaşananlar da desteklediği görülmektedir.
Zeytincilik Bölgelerindeki Tarım İlçe Müdürlükleri bünyesinde zeytincilik şubeleri oluşturulmalı, zeytincilik konusunda uzman ziraat mühendisleri ya da ziraat teknisyenleri görevlendirilmelidir . Zeytin mıntıka örgütleri tarzında çalışmalar yapılmalıdır.
Bağımsız zeytincilik teşkilatları zeytinci bölgelerde yeniden 4083 sayılı yasa kapsamında kurulmalıdır.politik etkilerden uzak,sürekliliğ i izleyebilen, yönlendiren, çatı kurumunun UZZK olduğu,bağımsız ve alt birim örgütlenmeleri kurulmalıdır. Bornova zeytincilik araştırma enstitüsü etkin, araştırma ve geliştirme çalışmaları yapacak kadro,planlama ve kaynak ile altyapısı güçlendirilmelidir. Edremit zeytincilik üretme istasyonu ile birlikte diğer il ve ilçelerde benzer kurumlar oluşturularak Bornova zeytincilik bünyesinde merkezi yapıya kavuşturulmalı dır.
Zeytin yetiştiren bölgelerdeki üniversitelerde “ Zeytincilik ve Zeytinyağı” üretim,pazarlama ve ilgili diğer dallarında ihtisas eğitim kurumları oluşturulmalı, eğitimli kadrolar yetiştirilmelidir.
Zeytin üretim alanları kayıt altına alınıp, bu alanlar turizm, 2. konut yapımı, sanayi ve maden aranması gibi faaliyetlere kesinlikle kapatılmalıdır. Bu konuda 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ile bu kanuna dayalı olarak çıkarılan Tüzük Hükümleri kesinlikle ve tam olarak uygulanmalıdır.
Zeytinliklerde gençleştirme çalışmaları yapılmalı, bu çalışmalarda gen kaynakları ve adaptasyonu sağlanmış varyetelerin yok olmasına izin vermeyecek planlamalar yapılmalıdır.
Zeytinliklere hayvan otlatılmasının kesinlikle önüne geçilmelidir. Bu amacı sağlamak ve zeytinliklerdeki hırsızlık olaylarını etkili olarak önleyebilmek amacıyla “Çiftçi Mallarını Koruma Kanunu”nda uygun değişiklikler yapılmalıdır,yaptı rım ve cezalar artırılarak idari etkinlik sağlanmalı, taraflar arasında yaşanmakta olan problemler ortadan kaldırılmalıdır.
Zeytin Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Yasası’nda değiştirilerek planlamalar ve uygulama hedefleri kapsamında bu kooperatiflere ve birliklere tarım destekleri kapsamında devlet desteğinin sağlanmalıdır. Kooperatif ve birliklerine uygulanan bazı vergiler kaldırılmalıdır.
Zeytinyağı üretimi sırasında oluşan Karasu tüm zeytinci ülkelerde önemli çevre sorunlarına yol açmaktadır. Karasunun arıtılmasında bugüne kadar tatmin edici bir sonuca ulaşılamamıştır. Ancak karasu zeytinin kendisinden elde edilen bir ürün olarak düşünülmeli ve çevrim içinde dönüşümü sağlanarak ekonomik girdi olarak değerlendirilmesi mümkündür. Bu tür uygulama ve işletmeler desteklenerek yaygınlaştırılmalı ,zeytin üretim ve kalitemizin, toprak özelliklerimizin iyeleştirilmesi de bu uygulamalarla sağlanabilecektir. Karasu AR- GE çalışmaları desteklenmelidir.
TANITIM VE PAZARLAMA
Zeytinyağı tüketimi beslenme alışkanlığı ile doğru orantılıdır. Uzun yıllardan bu yana iç tüketimde kişi başına 1 kg geçilmez bir sınır olmuştur. Artırılması öngörülen üretimin önemli ölçüde iç tüketiminin de artırılması ile mümkün olacağı açıktır. Gelir dağılımının ülkemizdeki niteliği diğer yağlara oranla görece yüksek zeytinyağı fiyatlarına alım gücü elvermemektedir. Nüfusun önemli bir kesiminin zeytinyağı tüketim alışkanlığının edinmesi,sağlı klı bir toplum yaratılması, zeytinyağı kültürünün toplumsal yaşam biçimine dönüştürülmesi için her alanda çalışılmalıdır. İç tüketimin yaygınlaştırılması için sübvansiyon ve destek programları uygulanmalıdır.
İhracatta mevcut uygulamaya iyileştirmeler yapılarak,toplam planlama içinde marka ülke olmayı sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Son yıllarda yaşanan bazı sıkıntılar ve nedenleri ortadan kaldırılmalı, yaratıcılarına ağır yaptırımlar uygulanmalıdır. Son günlerde “her türlü yasak kaldırılmalıdır” türünden söylemler, yıllardan bu yana tedarikçi ve birkaç komisyoncunun elde ettiği karlarla ülke zeytinciliğinin gelişmesinin önünde engel niteliğini taşıyan uygulamalardan daha olumsuz sonuçlara yol açacak girişimlerdir. Özgürlükler sonsuz değildir. Bu girişimler kötü niyetlidir,ülke ve zeytinciliğimizin çıkarına olmayan girişimleridir. Bağımlı, sömürge ülke olmayı zeytinciler tabiatları gereği kabullenemezler. Planlı ve büyüyen bir üretim, dünya piyasalarında bir denge merkezi olmayı kendiliğinden doğuracaktır. Bu da doğru yönetilmekle karşılığını gereği gibi alan bir güç olmak anlamına gelir.
Zeytin ve zeytinyağları için coğrafi bölge tescili,küçük kasaba ben merkezciliğinden uzak,bilimsel ve gerçeğe dayalı,kontrol ve denetim mekanizmaları etkin,haksız rekabet ve kazançları engelleyen işlerlikte yapılmalıdır. Doğru yapılandırma ve kullanım toplam katma değerin artmasına, tüm zeytinciler için olduğu gibi benim için çok önemli bir kavram olan marka ülke olma yolunda önemli bir avantaj yaratacaktır.
Zeytinyağı ithalatına hiçbir koşulda izin verilmemelidir. İthalatın önünün açılması girişimleri, bütün eleştirilerimize ve karmaşasına rağmen gelişme ve büyüme trendindeki zeytinciliğimizin sonu olacak, kurulu sanayi ve altyapımızın işlevsizleşerek yok olması sonucunu doğuracak bir girişim olacaktır. Tarımsal ürünlerin birçoğunda, özellikle gelişmiş ülkeler kotalar,anti- damping uygulamaları ile koruma duvarları oluştururken, ithalatın serbest bırakılması, haksız rekabetin ötesinde işgal anlamına gelecek bir uygulama olacaktır. Uygulayıcı ve savunucuları da işbirlikçiler olma “onur”una ereceklerdir.
Zeytinyağında da arz – talep dengesini sağlayıcı stok kuruşları oluşturulmalıdı r.Halihazı rda bu işlevi kooperatif ve birlikler nispi olarak kendi imkanları ile yapmaktalar. Bu çalışmalarını etkin kılacak kaynak ve altyapının güçlendirici tedbirleri oluşturulmalıdı r.
ULUSAL ZEYTİN-ZEYTİNYAĞ I KONSEYİ (UZZK)
Günümüze kadar yapılmış sayısız sempozyum,toplantı , seminer, yazılı doküman ve nihayet bütün sektör taraflarının ifade ettiği,kuruluş unu arzuladığı ulusal zeytin-zeytinyağı konseyi (UZZK) uzun uğraşılar ve çalışmalar sonucunda yasal dayanağı ile gerçekleşiyor. 5 yılı aşkın bir süredir, sektörün tamamının içinde yer aldığı, üreticisinden, tüccarına,sanayicisin den bilim insanlarına, sanatçısından, parlamenterlere, basın mensuplarına, birçok kurum ve kişilerin yoğun emek ve çabaları sonuç veriyor.
Önce bağımsız bir yasası olmak üzere yola çıkan, daha sonra yeni tarım kanununun 11. maddesinde diğer tarım ürünlerine de öncülük eden zeytin, ulusal ürün konseylerinin kurulmasını da sağlamakta.
Yoğun çalışmalarla, birikim ve araştırmalarla hazırlanan UZZK yönetmeliği önümüzdeki günlerde yayınlanarak yürürlüğe girecek. Sektörün tüm bileşenlerinin ortak iradesi ve ülkemiz zeytinciliğin, gelişmesi,planlaması ,politikaları nın oluşturulması, ulusal ve uluslar arası etkinliğinin artırılması,zeytincili k kültür ve sanatının oluşturulması, bilimsel çalışmaların yapılması ve diğer zeytincilik hayatına ilişkin, anavatanı Anadolu olan zeytine yaraşır tüm çalışmaları yapacaktır.
Gücünü zeytin ağacından alacaktır. Çünkü zeytin ağacı sihirli bir peridir. Büyük üretim ve güç merkezidir. Karakteri ve görüntüsü, görünmeyen özellikleri,sevgisi ve nihayet barışın simgesidir zeytin ağacı. Bakın, dünyada uygarlıkların yoğunlaştığı,tarihin oluştuğu yer Akdeniz çanağı. Zeytin ağacının olduğu her yerde antik çağdan bu yana yaşam,bu yerlerde yaşayan, insanların olduğu her yerde zeytin ağacı var. Zeytin, insanlığın on bin yıllık uygarlaşmasının tanığı. UZZK, ülkemizin uygarlık tarihine yaraşanı yapmak üzere önünde hep birlikte yapacağımız çok ama çok işimiz var.
Murat Narin
15.09.06
2006 ulusal zeytin zeytinyağı sempozyum ve sergisi
Monday, October 02, 2006
Çiftçinin alın terini markaya dönüştürmek
Fotoğraf : U. Erdal Özer
zeytinli fotoğraflar-18:
Hasat zamanı-Babam ve Annem , Kasım 2005 - Sünnetçiler Köyü -Akhisar
Çiftçinin alın terini markaya dönüştürmek
Serpil YILMAZ-Milliyet / 26 Eylül 2006
Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği ile Otacı, zeytinyağından üretilen el, vücut ve saç bakım ürünlerini "Ta-Ze" adlı markayla piyasaya sunmak üzere "yeni" bir işbirliği ortaya çıkarıyor.Birlik Başkanı Cahit Çetin, amaçlarının, zeytinyağı tüketim alanını genişletmek olduğunu söylüyor.
Otacı Yönetim Kurulu Başkanı Meltem Kurtsan ise 1.5 yıldır proje üzerinde çalıştıklarını belirtiyor. Kurtsan, gıda, kozmetik ve ilaç alanlarında 85 çeşit ürünü piyasaya çıkardıklarını, Ta-Ze "kişisel bakım ürünleri" için de 100 bin dolarlık bir yatırım yaptıklarını ifade ediyor.
Batı dünyasındaki "doğal ürünler" pazarı ile karşılaştırıldığında "pahalılara" yakın bir yer alan Ta-Ze, "Zeytinyağı ağırlıklı tek marka" iddiasını sürdürüyor.
Otacı'nın "bilgisi", Tariş'in "deneyimi ve pazar gücü" ile birleşiyor ve önümüzdeki 5 yıl içinde, 650 milyon dolardan 1.5 milyar dolara yükselmesi beklenen kozmetik pazarına giriyorlar.. .
Tedarikçi mi olacak?
İzmir'e "liman kenti" güzelliği katan Konak Pier'de açılan Ta-Ze mağazasını gezdikten sonra, Çetin ile sektör üzerine yaptığımız sohbete de girmek isterim.
Zeytinyağının kaderi yeniden belirleniyor. Ege İhracatçı Birlikleri'nde önümüzdeki hafta "dökme zeytinyağı ihracatının serbest bırakılması" oylanacak.
Güngör Uras ağabeyimiz, köşesinde bu konuyu "tam da zamanında" dile getirdi.Uras'ın yazdıklarına ekleyecek çok farklı bilgilerim yok; vurgular yapabilirim.
Ortada ciddi bir iddia var:
İspanya ve İtalya'daki iki zeytinyağı firması birleşti ve bir dev ortaya çıktı. Bu iki ülkenin de amacı Türk zeytinyağını ucuza almak ve ambalajlayıp satmak. Onların Türkiye'deki temsilcileri, "dökme zeytinyağı ihracatı üzerindeki kısıtlamaların" kalkmasını savunuyorlar. Türkiye'yi tedarikçi ülke konumuna getirmeye çalışıyorlar.Çetin, "Menşei belirlenmiş zeytinyağı ihracatı yapmalıyız. Yoksa zeytinyağı pazarında Türkiye'nin adını silerler. Dökme ham zeytinyağı ihracatına karşıyız" diyor.
Türkiye'nin markalı zeytinyağı ihracatı çok düşük. Rekolteye bakarsanız, dünyanın İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus ve Suriye'den sonra 6'ncı ülkesiyiz.
Fidanlar ekiliyor
Son yıllarda zeytin fidanı sayısı artarak 130 milyon adede çıkıyor. Türkiye'nin yeniden zeytinyağı rekoltesinde dünyanın ilk üç ülkesi arasına girmesi hayal değil. O zaman "köken" ve "marka" yatırımı için stratejik desteği tartışmalıyız.
1995'lerden önce, 17 yıl bu ülkede "dökme zeytinyağı ihracatını" yasaklayıp stok maliyetini üreticinin sırtına yükleyen ve markalaşmaya da hiçbir yatırım yapmayan "politikaların" bedelini ödüyoruz.Çetin, zeytinyağı fiyatlarının pahalı olmasından dolayı iç tüketimde yeterli artış olmaması üzerine, "Üreticiden fedakârlık beklememeli. Avrupa'da zeytinyağı üreticisine yılda 2.5 milyar euro teşvik var, ambalaj ve bakım yardımları da yapılıyor. Zeytinyağında asla arz fazlası yaşanmayacak. Bu üründen para kazanmasını bilenler ve bilmeyenler olacak" yorumunu yapıyor.
Ta-Ze gibi "çiftçinin" alın terini kıymetlendiren markalarla tanışınca mutlu oluyorum, devamını umut ediyorum...
Sunday, October 01, 2006
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ
Zeytin fidanı dikimi konusunda gruplardan ve değişik yerlerden aldığım bilgi talepleridoğrultusunda Zeytin Ağacı Dergisinde "Zeytinciliğe başlıyoruz adı altında bir yazı dizisinebaşladım. Yazılarımda düşüncem kitabi bir yazı şeklinde değilde sohbet havasında konu hakkındadüşüncelerimi aktarmak. Yazılan yazıda tüm üyelerin katkılarını ek veya karşı görüşlerini belirtmelerini rica ediyorum.
Görüşler toparlanarak önümüzdeki ay Dergide yayınlanacaktır.
Saygılarımla
Murat KÜÇÜKÇAKIR
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ/1
Zeytine gönül verenlere merhaba diyerek yazı
dizime başlamak istiyorum. Yazı dizisi diyorum çünkü zeytin ve zeytincilik o kadar geniş bir konu ki derginin tümünü sadece yetiştiriciliğe ayırsanız yıllar süren bir yayın olur. Size bu yazı dizisinde kitabi bilgilerden çok bana gelen sorular ve verdiğim cevaplar üzerinde olacaktır. Bazı konuların ise net cevaplarını vermeyip tartışmaya açacağım. Tartışma sonucunda bana ilettiğiniz görüşleri de ayrıca bu köşede yayınlayacağım. Unutmayalım ki tarımda hiçbir sorunun bir tane cevabı ve de doğrusu yoktur.Sorunun cevabı bitkiye, ekolojiye, çeşide hatta kişiye göre değişir.Bu nedenle bu yazı dizisini hap şeklinde çözümlerin sunulduğu bir yer değil de kafalarınızda soru işaretlerinin açıldığı bazı sorularınıza da cevap bulunduğu bir ortam olarak düşünüyorum.
Zeytincilik konusunda bilgi almaya gelenlerden öncelikle onları soru bombardımanına tutarım. Neleri mi sorarım ?
1- Hayallerini,
2- Amaçlarını,
3- Ne kadar zaman ayırabileceklerini,
4- Daha önce hangi işle meşgul olduklarını,
Adım adım bu soruları cevaplayalım :
1- Zeytincilik işi sevmekle hayal kurmakla başlar. Eğer bir kişi rüyasında zeytini göremiyorsa ona sevgi ile bakamıyorsa bence zeytinciliğe girerken iyi düşünmesi lazım. İşin sadece ekonomik boyutunu hesaplayıp yılda bu kadar masraf yapar, şu kadar ürün elde eder, karım şu olur, 3-5 yılda köşeyi dönerim diye bu işe girip sonra bahçeleri terk edenlerin örnekleri çevremiz de bulunmaktadır. Bu nedenle zeytini sevmemiz ve dilinden anlamamız gerekiyor .
2- Zeytinciliğe başlarken de o olmazsa bu şeklinde değil de amaçlarımızı da ortaya koymamız gerekiyor. Bize zeytincilik yaptığımızda nihai amaç ne olacak ? zeytinyağı mı ? sofralık zeytin mi ? kendimiz mi işleyeceğiz yoksa hamdanemi satacağız . Markalaşmaya gidecek miyiz ? yoksa fason üretici mi olacağız. İşte bu soruların cevaplarını az çok kafamızda netleştirmemiz gerekiyor.Eğer bu soruların cevaplarını verebilirsek arazi ve çeşit seçiminden dikim aralıklarına kadar bir çok soruya daha net cevap verebiliriz. Beklide bir çoğumuzun bu soruya cevabı ekonomik gelir elde etmek gibi amacı olduğu gibi kısa bir cevap verebilir. Ama bu gelire ulaşmak için zeytincilikte bir tek yol olmadığı ve değişik yollardan gidebileceğimizi unutmamız lazım.
3- Zeytincilik her ne kadar bazıları farklı düşünse de yoğun emek isleyen bir işletmeciliktir. Sebzecilikte 3 ay içersinde bir çok meyvede 6 ay içersinde işler biterken zeytinde 12 ay sürer. İlkbaharın budama ve toprak işleme ile başlayan işler yaz aylarında sulama ve zirai mücadele ile devam ederken sonbaharda hasat ve yağ eldesi ile devam eder. Hatta yağıda stokladığımızı düşünürsek zeytinciliğin işini 16 ay bile sayabiliriz. Bu nedenle ayıracağımız zamana veya teslim edebileceğimiz kişilere göre zeytinciliğimizi şekillendirebiliriz. Örneğin az zaman ayırabiliyorsak zeytinyağı eldesine çok zaman ayırabiliyor vede ilgilenebiliyorsak sofralığa yönelik bir işletme düşüne biliriz.Kesinlikle yaparım yatırımımı tutarım 1-2 adam onlar takip eder yanlışına girmeyelim. Zeytinci mutlaka kendi bu işten anlamalı ve takip etmelidir.
4- Daha önce ne işle meşgul oldukları konusuna gelince bazı yatırımcılar iş hayatlarında pazarlama konusunda çok iyi yerlere gelmiş uluslararası ilişkilerde tecrübeli kişiler olmaktadır. Bu kişileri daha çok üretimle değil de pazarlama ile ilgilenmelerini öğütlüyoruz. Çünkü ülkemizi üreticiden daha fazla pazarlamacıya ihtiyacı bulunmaktadır. Veya yaşamında hiç tarımla uğraşmadıysa tarımda iş programı yapmanın zorluklarını anlatıyoruz. Tarım 2x2 nin 4 etmediği müstesna sektörlerden biridir. Üretiminiz üstü açık bir fabrikada yapılmaktadır. Zeytin yatırımına girenlerin hem titiz hem de bazı zamanlarda strese girmeden rahat hareket edebilmelidir. Ne kadar ince iş programı yaparlarsa yapsınlar mutlaka sarkacaktır.
Bu soruların cevaplarını aldıktan sonra yavaş yavaş olayı hayal dünyasından gerçek dünyaya aktarmaya başlıyoruz. Öncelikle bir araziye ihtiyacımız var bu iş için ama araziye nereden alacağız nelere dikkat edeceğiz sırasıyla irdeleyelim.
1- Öncelikle iklim şartları uygun olmalıdır. Bunu anlamanın en kestirme yolu ise arazi almayı düşündüğümüz yerde en azından delice olsa da 40-50 yaşında zeytin ağaçları varsa iklim açısından bize ip ucu verir. Özellikle 3 yıl önceki soğuklarda bölgedeki zeytinler zarar görmediyse iklim acısından bir sakınca olmadığını söyleyebiliriz.Burada ayrıca dikkat edilecek bir olay daha var. Bir çok bölgede don yapan çukur bölgeler var. Bu bölgelere yöresel olarak “don çökeği” gibi terimler kullanılır.Bu bölgelerin özelliği hava hareketi olmadığından donun ve kırağın daha etkili olmasıdır. Bölgenin belli mesafesinde çok sağlıklı ağaçlar bulunabilir.Bu yanıltıcı olabilir. Bu nedenle arazi almadan önce mutlaka bölgeyi iyi tanıyan kanaat önderleri ile görüşmek gerekiyor.Peki hiç zeytin ağacı olmayan bir bölgede güzel bir arazi bulduk ne yapacağız ? O zaman meteorolojik değerlere baş vuruyoruz. Eğer bölgenin en düşük sıcaklığı uzun yıllar bazında -7 C nin altına düşüyorsa riskli bir bölgedeyiz. Her ne kadar zeytin – 10 kadar kısa süreli düşmelerde dayanıklılık gösterse de uzun süreli düştüğünden azından ince dallarda çatlamalar yaparak hastalık ve özellikle dal kanserine davetiye çıkarır.Bu nedenle -7 nin altı sıcaklıklar risklidir. Ben biraz bu riski göğüslemek istiyorum diyorsanız güneye bakan hafif meyilli yerleri tercih edelim.
2- Arazi meyilli traktör işlemeye uygun olmalıdır. Özellikle tarımdan uzak kişilerin fiyatı uygun diye yüksek meyilli arazileri aldıklarını görüyoruz. Her ne kadar ilk maliyeti uygun olsa da arazinin imarı ile yapılan masraflarla iyi bir yerden alınacak arazi maliyetini geçmektedir. Bunun üzerine işletme maliyetlerini ilave edersek ucuza alınan arazi aslında bize çok pahalıya mal olabilir. Mutlaka arazimiz mekanizasyona uygun olmalıdır. İşçilik maliyetleri en pahalı girdimizi oluşturacaktır.Bu nedenle mutlaka arazimizde toprak işlemeyi traktörle yapabilmeli ve hasadı gövde sarsıcılarla yapabilmeyi hesaplamamız lazım.
3- Su bulunmalıdır. Her ne kadar zeytin su istemez diye bir kanı bulunsa da zeytin her bitki gibi sulandığında daha verimli olacaktır. Özellikle yeni tesislerde modern yetiştiricilik planlandığında mutlaka su düşünülmelidir. Su dostumuz olduğu kadar da düşmanımızdır. Zeytin ağacının sevmediği ortamların başında taban suyunun yüksekliğidir. Bu nedenle sağlıklı bir yetiştiriçilik için taban suyu yüksekliği 2 metrenin altında olması tavsiye edilir. Diğer dikkat edilecek bir husus da arazide kış aylarında su göllenmemelidir. Bazı arazilerde gerek arazi içinden ve gerekse çevreden gelen sular birikme yapar ve kış aylarında donarsa o bölgedeki ağaçları kaybederiz.
4- Elektrik yol gibi alt yapılar ulaşılabilir olmalıdır.
Önümüzdeki sayıda toprak hazırlığı ve çeşit secimi ile yazı dizimize devam edeceğiz.Yazı içersindeki görüşlere katkılarınız veya karşı görüşlerinizi bildirirseniz daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ / 2
Yazı dizimizin gecen sayıdaki bölümünde zeytinciliğe başlayacak kişilerin özellikleri ile arazinin özelliklerinden bahsettik. Bu bölümde kaldığımız yerden devam edelim.
Yatırıma karar verdik ve arazimizi tespit ettik. Satın almadan önce dikkat edeceğimiz önemli bir husus özellikle arazi üzerindeki bitkilerde bir araz mevcutsa toprak tahlili yaptırmaktır.0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alacağımız örnekleri bölgemizde bulacağımız toprak tahlil laboratuarlarına yaptıracağımız tahlil ilerde büyük sorunlarla karşılaşmamızı önleyecektir. Toprak tahlili konusunda Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü veya Burhaniye Tarım İlçe Müdürlüğünde bulunan toprak tahlil laboratuarları sizlere yardımcı olacaktır.
Öncelikle arazide bir zemin hazırlığı yapmamız lazım.Eğer arazimiz düzgünse bir sorunumuz yok. Ancak eğimli veya çukurluklar varsa öncelikle onlarla işe başlamalıyız.
1- Eğimli arazilerde yapılacak işler. Yatırımı yapacağımız arazi traktör çalışacağı eğimden yüksekse mutlaka teras yapılmalıdır.Teras yapmak profosyenel bilgi isteyen bir iştir. Bu nedenle mutlaka bu konuda tecrübeli ve referans verebilen firmalarla çalışılmalıdır. Yine de arazi sahibi olarak bizimde dikkat edeceğimiz 1-2 husus var;
a- Tesviye edilmeden önce üste bulanan verimli toprak bir kenara toplanmalı ve zemin düzeltildikten sonra tekrar serilmelidir. Bu hususa dikkat edilmeden yapılan tesviyelerde ana kaya çıkarılmış verimli toprak kayaların altına verilmiş bir arazi ile karşılaşabiliriz.
b- Teras genişlikleri makineli tarıma uygun olmalı 6 metreden daha dar teras genişliklerinde toprak işleme ve hasatta sorun yaratabilmektedir.
c- Teraslar tesviye eğrine uygun olarak yapılmalı ve eğimleri çok iyi ayarlanmalıdır.
d- Teraslama maliyetinin çok yüksek olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle bütçe çok iyi yapılarak iyi araştırılmamalıdır. Sonuç olarak arazi maliyeti + teraslama maliyetinin toplamıyla o bölgede daha uygun araziler alınma imkanı olabileceği unutulmamalıdır.
2- Zemini düzgün olmayan yerlerde ileride sulama ve diğer işlerde zorluk çekmemek için mutlaka tesviye edilmelidir.Bu iş için arazinin durumuna göre tesviye küreğinden dozere kadar farklı iş makinesi kullanılabilir. Yapacağımız düzenlemelerle arazi içersinde su birikmesini önleyeceğimiz için buraya diktiğimiz fidanlarının da zarar görmesini engelleriz
Eğer arazimiz düzeltilmeye ihtiyacı yoksa hemen 1-2 hazırlık ile işe başlayabiliriz. Öncelikle yapmamız gereken iş uzun yıllar tarla veya bahçe tarımı yapılmış arazide yerel tabirle patlatma dediğimiz iş yapılmalıdır. Bu iş için dip kazan veya sub-soiler dediğimiz aletler kullanılır. Amacımız uzun yıllar pulluk vb. toprak işleme aletleri ile aynı derinlikte işlenen toprakta oluşmuş pulluk tabanını kırmaktır.Bu aletler 80 cm. derinliğe kadar toprak altına girerek pulluk tabanını kırar. Bu arada dip kısmında yırtıcının arkasında gelen bir demir gülle yardımıyla toprağı patlatarak kabartır. Bu arada toprak altına bu gülle yardımıyla toprak altına bir nevi boru hatlarımızı döşeriz.Bu boru hatları ile kış yağışlarını daha fazla toprak altına depolayabiliriz. Ayrıca köklerin daha rahat gelişebileceği bir ortam hazırlarız. Dip kazanla arazimizi killi ağır topraklarda daha derin kumlu hafif topraklarda daha geniş aralıklarla enine ve boyuna patlatırız. Dip kazandan sonra daha önce toprak işlemesi yapılmadıysa derin pullukla sürüyoruz,eğer yapılmışsa kültüvatör diskharo gibi yüzeysel işleyen aletlerle arazimizi düzleyerek dikime hazır hale getiriyoruz.
Bu arada daha önce toprak tahlili yaptırmadıysak mutlaka yaptırıyoruz. Toprak tahlili için arazimizi öncelikle dolaşarak farklı yapılarda toprak bölmeleri olup olmadığına bakıyoruz.Eğer varsa her farklı toprak bölümünü bir analiz bölümü olarak kabul ediyoruz. 0-30 ve 30-60 farklı derinliklerden arazi büyüklüğümüze göre 10-15 yerden alacağımız numunelerimizi iki kovada biriktiriyoruz. Her kovada ki numunelerden 1 kg. örnek üzerine adımız – soyadımız,arazi bilgilerimiz (mevkisisi,büyüklüğü) ve yeni tesis zeytinde olduğunu belirterek laboratuara ulaştırıyoruz.Yalnız tahlilin ortalama15 gün süre aldığını ve dikimden sonra gelen sonucun bir işimize yaramayacağını unutmamalıyız.
Arazi hazırlama işleri sürerken bir yandan çeşit secimi ve dikim aralıkları konusunda karar vermek zorundayız.
Çeşit secimi en zor karar verilen konuların başında gelir . Yazı dizisinin 1. bölümünde amaçlarımızı ortaya koymamız gerektiğini belirtmiştim. Bu amca uygun çeşitler seçmeliyiz. Bu konuda dergimizin 4. sayısında Sayın Dr.Mücahit Taha ÖZKAYA ve ekibi tarafından zeytin bahçesi kurarken çeşit secimi başlıklı yazılarında geniş bilgiler verildiğinden tekrar girmeyeceğim. Ancak fidan almaya çıktığımızda Ülkemizde Bornova Z.A.E koleksiyon bahçesinde 80 yerli çeşit başka bir kaynakta ise 123 yerli çeşitten bahsedilmesine rağmen bulabileceğimiz fidan çeşit sayısı büyük çoğunluğu gemlik olmak üzere 5’i geçmemektedir.
2006-2007 dikim sezonu için üretilen fidanlarının yaklaşık olarak % 80’nin Gemlik % 16 sının Ayvalık % 3 nün Nizip Yağlık %1 nin Domat ve çok az miktarda Memecik ve Celebi (eşek) zeytini olduğunu görüyoruz. Bu çeşitlerden amacımıza uygun olanı seçebiliriz. Tek çeşitten bahçe kuruyor isek içersine mutlaka %10 civarında dölleyici baba çeşit koymalıyız.
Çeşidimize karar verdikten sonra önemli bir konu dikim sıklıklarıdır.Geleneksel yetiştiricilikte kurulan eski bahçelerde 10X10 dikim sıklıklarına rastlıyoruz. Diğer bir acıdan bakıldığında dekarda 10 ağaç bulunmaktadır.Yeni yaklaşımlarda dekarda mümkün olduğunca fazla miktarda ağaç dikilerek dekardan alınan verimi artırmak ve yatırımın bir an önce geriye dönmesini sağlamaktır. Bunun için dünyada farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bunları teker teker inceleyelim.
1- Yüksek Yoğunluklu Dikim
İspanyolların özellikle Arbequin çeşidini kullanarak tüm dünyaya yayamaya çalıştıkları bir dikim şeklidir. Dekarda 200 civarı fidan dikilir (örneğin 4X1.2 aralıklarla ) Hasadı Özel Makinelerle yapılır.500 dekar altı dikimlerde ve susuz alanlarda önerilmez. Zeytin ağaçları bir çit bitkisi şeklinde yetiştirilir. Bu uygulamada kullanılan çeşitler bodur olduğu söylenerek farklı adlar adı altında (a-quina) yüksek fiyata pazarlanmaya çalışılmaktadır.Bodurluğu konusunda bilimsel bir veri bulunmayan bu çeşidin yağının da stabil olmadığı (İlk sıkımdan değerleri normalken 3 ay sonra değerlerinin çok hızlı yükselerek değişmesi) bilinmektedir.
2-Orta Yoğunluklu Dikim
Dekarda 50-60 ağaç olan dikim şeklidir.Sulu şartlarda tavsiye edilir.Hasat elle ve dal veya gövde sarsıcılarla kolaylıkla yapılabilir.Dikim sıklığına çeşide,toprak yapısına ve ekolojik şartlara göre karar verilir.Dikim sıklığı 7x2.5 den 6X4 kadar değişir Orta yoğunluklu yetiştiricilik yüksek yoğunluklu yetiştiriciliğe göre daha uzun ömürlüdür. Ülkemiz şartlarına uygundur.Tekyönlü toprak işleme yapılır.Bu nedenle özellikle son yıllarda Ülkemiz dede yeni tesis edilen bahçelerde damlama sulamayla birlikte 6X3 yani dekara 56 ağaç olan dikimler başlamıştır.
3- Standart Dikim.
Özellikle sulama imkanı olamayan şartlarda yapılır. Çeşide ve toprak yapısına göre 6X6 dan 8X8 kadar değişik dikim sıklıkları tercih edilir.
Yazı dizimin önümüzdeki bölümünde iyi bir fidanın özellikleri ve fidan dikimi konusunu işleyeceğiz. Bu arada yeni başlayan zeytin hasat döneminin zeytincilerimize bol kazanç getirmesini diliyorum.
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ/3
Yazı dizimizin bu sayısında fidan secimi ve dikilecek yerlerin işaretlemesi üzerinde duracağız. Daha önceki yazılarda arazi secimi, toprak hazırlığı ve dikim sıklığı konularını irdelemiştik. Aslında bu işleri yaparken bir yandan da mutlaka fidan araştırmasına girmeliyiz. Yetiştiricilik şekli olarak Ekim ayında fidanlar gelişimlerini tamamladığından ve sertifika kontrolleri bittiğinden bu ay içersinde fidanlıkları dolaşarak hem fidan kalitesi hem de fiyatlar hakkında bilgimiz oluşturulmalıdır. Peki fidanlıklar dolaşırken ve fidan alırken nelere dikkat edeceğiz.
1- Öncelikle dolaşacağımız üretici sertifikalı fidan üreticisi olacaktır.
2- Dolaştığımız fidanlık parselleri fidanlar gelişimleri acısından yeknesaklık taşıyacak, yaprak rengi ve şekillerinde bozukluklar ve gelişme gerilikleri olmayacaktır.
3- Fidanlar çeşide has özellikleri (yaprak şekli ve rengi,dallanma yapısını) taşıyacaktır.
4- Hastalık ve zararlı emareleri gözükmeyecektir.Özellikle dal kanseri ve verticilium en dikkat edilmesi gereken hastalıklar. Dal kanseri fidan üzerinde ur şeklinde şişkinliklerle gayet rahat anlaşılır. Fakat verticilium o kadar rahat anlaşılmaz.Ancak laboratuarlarda ekim yapılarak anlaşılır.
5- Özellikle Ekim-Kasım aylarında yapılacak kontrollerde fidanlar pişkinleşmiş olması gerekmektedir. Özellikle aşırı azot uygulamaları ve örtü altında yetiştiricilikte fidanlar hızla büyümekte fakat adaptasyon sorunu olan ve soğuktan etkilenecek fidanlar meydana gelmektedir. Bu tip fidanlarla tesis edilen bahçelerde kayıp fazla olmaktadır.
6- Fidanlar en fazla 18 aylık olacaktır. Bu konu toplumda yanlış bilinen konuların başında gelmektedir. Çünkü fidancıya sorulan soruların başında fidanın kaç yaşında olduğu gelir. Sanki çok yaşlı fidan dikilince hemen ürüne yatacak ve gelir getireceği yanılgısı vardır. Bilindiği üzere zeytin fidanı torbada yetiştirilir. Fidan torbaya dikilmesinden itibaren kökleri gelişmeye başlar. Torbanın kenarına gelen kök ilerlemeyeceğinden geriye döner. Büyüme devam ederken kökler kör bir sarmala girer ve torba içersinde yer kalmadığında kökler “dedeleşmeye” başlar. Bir nevi yaşlanır. Bu arada fidanlıklarda el bebe gül bebe bakılarak gübre ve suyunu aldığından gelişmelerinde bir gerileme olmaz. Ancak araziye dikilip gerçek şartlara karşılaştıklarında yeni kök oluşturup sarmalı kırmaları çok geç olmaktadır. Ancak genç fidanlarda köklerde genç olduklarından büyüme hiçbir zaman durmamaktadır. Bu nedenle 12 aylık bir fidan 24 aylık bir fidandan daha iyi performans elde edilmektedir.
7- Ve son bir ipucu fidandan tutup kaldırdığımızda torba ile birlikte kalkabilmeli ve torba dağılmamalıdır.
İşin boy kısmına geldiğimizde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sınıflandırmasında 1. boy fidanın en az 3 adet sürgünden oluşması gerektiği ve en uzununun 50 cm. den yüksek olması gerektiği unutulmamalıdır. Burada yapılan yanlış torbadan çelikle birlikte 50 cm. yükseklikte düşünülmesidir. Bu nedenle bazı fidan üreticileri uzun çelik kullanarak 40 cm. uzunluğunda çelik üzerinde 20-25 cm sürgün yaptırarak 1. boy olarak pazarlamaya çalışılmaktadır. Burada bahsedilen en uzun sürgün tanımı çelik üzerindeki çıkan sürgünlerin uzunluğudur. Sürgünümüz 50 cm. uzunluğunun altında ise 2. boy olarak nitelendirilmektedir. Bazen dikimde 2. boy fidan özellikle tercih edilebilir. Özellikle rüzgar yoğun bölgelerde yerinde dallanması ve kalınlaşması ve bu esnada eğilmemesi için 2. boy küçük fidanlar tercih edilebilir.Zaten 2. boy fidan demek 2. sınıf fidan demek değildir.
Fidan seçimini yaptıktan sonra toprak hazırlığı yaptığımız arazimize karar verdiğimiz dikim sıklığında dikim işlemine başlayabiliriz. Öncelikle fidanlarımızın düzgün gelişmesini sağlayacak hereklerimizi de hazır ederiz. Herek olarak bölgemizde en uygun fiyata bulacağımız en az 1.5 metre boyunda ve en az 2 yıl dayanacak 2x4 cm çıta vb. malzemeler düşünebilir.En sağlıklısı empeye edilmiş budaksız çamdan yapılanıdır. Basit bir olay görmeyelim çünkü herek sürpriz bir masraf kalemidir. Maliyet analizinde genelde herek masrafı göz önüne alınmaz ama en ucuz herek bile 50 ykrş tan aşağıya mal olmaz.
Fidan tamam herek tamam sıra yerimizi işaretlemeye gelir. Kare (6x6..vb) dikimlerde yön fark etmez ancak dikdörtgen (7x4,6X3..vb.) dikimlerde sıra arası(geniş olan taraf) rüzgarı etkili olan yerlerde rüzgar yönüne doğru ayarlanır.Havalanmanın sağlanması hastalık ve zararlılarla mücadele açısından çok önemlidir. İşaretlemede sıraların her yönden bakıldığında düzgün olması çok önemlidir. Çünkü yüzlerce yıl yaşayacak bir ağacı diktiğimizi unutmayalım. Hafif sağa sola oynamalar ağaç gelişmesi için önemli olmamasına rağmen yapılan işten keyif alma açısından önemlidir.Bu işlem değişik yollardan yapılabilmesine rağmen benim uyguladığım iki yöntem var.
1- Hipotenüs yöntemi: Özellikle küçük arazilerde uygulanan bir yöntemdir. İki takım ip ve bir çelik metre ayarlıyoruz. Birinci takımda istediğimiz sıra aralıkları ve sıra üzerleri işaretlenmiş iki adet ip ve üçgenimizi oluşturmak üzere 10 metrelik 2 adet ip işimizi görür. İpler esnemeyen özellikte ve arazide görülebilecek renkte olması gerekir. İlkokulda öğrendiğimize göre kenarları 3 ve 4 olan bir dik üçgenin hipotenüsü 5 dir. Bizde bundan faydalanarak arazimizin en düz kenarında köseye gelerek sınırdan 5 metre(Traktörün toprak işleme aletleriyle dönebilmesi için) içeri gelerek ilk işaretimizi koyuyoruz. Bir kenara doğru 3 m. bir kenara doğru 4 m. çıkıp ikisinin uç noktaları arasında 5 metreye ayarladığımızda dik üçgenimiz hazır olur. İplerin uzantılarına paralel çekeceğimiz esas işaretleme iplerini uzatarak ilk sıralarımızı oluştururuz.Ara sıraları da ilk sıralara göre doldururuz .
2- İkinci sistemde büyük arazilerde uygulanır. Arazi içersine bir Harita Mühendisinden yardım alarak nivelman vb. optik aletler yardımıyla büyük kareler (Mesela 90x90 m.) oluşturulur. Bu karelerin içersini işaretli ip yardımıyla doldurulur.Öncelikle kareler içersi doldurulur. Kare oluşturmayan yerler ve kör sıralar dolu kareler den ipleri uzatılarak oluşturulur. Bu işlemle çok düzgün sıralar oluşturulur.
İşaretleme için 40 cm uzunluğunda küçük kazıklar kullanabileceğimiz gibi fidan dikiminde kullanacağımız hereklerde bu işi rahatlıkla görür.
Yazı dizimizin gelecek bölümünden çukur açımı ve dikim konularını işleyeceğiz. Devam etmekte olan hasat döneminin zeytincilerimize bol kazanç getirmesi dileğimle.
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ / 4
Yazı dizimizin 3. bölümünü bitirirken çukur açılması ve fidan dikiminden bahsedeceğimi belirtmiştim. Bu konuda kitaplara baktığımızda 80X80 ölçülerinde çukur derinliği ve genişliklerine rastlıyoruz. Genel bir kabullenme olarak fidanın ilk gelişme yılı için ne kadar büyük çukur o kadar hızlı gelişme sağlanacağından doğru olmasına rağmen bu kadar geniş çukurun açılması ve fidan dikiminden sonra doldurulması büyük sorundur. Yıllarca bizde bu mesafeleri tavsiye ettik ta ki kendimiz fidan dikmeye başlayıncaya ve işin zorluğunu görünceye kadar.
Bu nedenle dikim yapacağımız toprağın yapısına göre çukurumuz büyüklüğü üzerinde oynama yapabiliriz.Yani kumlu dan başlayan killiye kadar uzayan toprak yapımıza göre çukurumuzu daraltır ve genişletiriz.Hatta kumlu ve kumlu-tınlı sınıfı topraklarda sadece fidanın gireceği büyüklükte bir çukur yeterli olabilir.Tınlı ve killi tınlı topraklarda traktörle çukur açan burgular çok iyi iş görebilir. Ancak killi yapıda ağır bir toprak yapısı olan bir arazimiz varsa işte o zaman 80X80 derinlik ve genişliğinde bir çukura ihtiyacımız var. Bu tür çukurları en güzel bir beko türü bir iş makinesi ile açabiliriz.Kazma kürekle bu tür çukurların açılması gayet zor ve emek isteyen iştir. Özellikle ağır killi topraklarda traktörle çalışan burgu ile çukur açtığımızda çukur kenarında basınçla sıvanmadan dolayı bir nevi çömlekleşme olacağından ya bir çapa yardımıyla kenarların kırılması düşünülmeli veya 2-3 ay önce çukurlar açılarak güneş altında çatlamalarla çömlekleşmenin önüne gecilmelidir.
Çukur açmadan önce özellikle ilk 3 sırada dikim tahtası ile işaretleme yapmamız işimizi kolaylaştıracaktır.Dikim tahtası dediğimiz 1,5 metre uzunlukta ve 10 cm genişliğinde iki ucunda ve ortasında bir oyuğu bulunan basit bir tahta parçasıdır. Bu tahta parçasının orta oyuğunu daha önce çukur açacağımız yere koyduğumuz işaret çubuğunu içine alacak şekilde toprak üzerine yerleştiririz. İki başta bulunan oyuklara birer işaret çubuğu koyup dikim tahtasını ve ortadaki işaret çubuğunu kaldırırız. Ortadaki boşluğa dikim çukurunu açarız.
Bu arada tahlil sonucumuz gelmiş olması gerekir. Tahlil sonucuna göre bitkinin ihtiyacı olan ilk 3 yıllık fosfor ve potas ihtiyacı ile eksik olan mikro elementleri çukura verebiliriz. Bu nedenle de gübre tedarikimizi önceden yapmamız gerekir.Ayrıca ilk yıllarda kök gelişimini dolayısıyla bitkinin gelişimini hızlandırmak amacıyla organik madde takviyesi yapmak gerekir. Bunun içinde çukur içine bir miktar yanmış hayvan gübresi vermek iyidir. Ancak ülkemizde yanmış gübresi bol miktarda bulunmasına rağmen bunları kullanmak aynı zamanda bir kumardır. Çünkü bilinçli olarak gübrelerin fermantasyona tutulması işlemi henüz bilinmemektedir. Ahırdan çıkan gübre arazinin bir kenarına atılır.1-2 yıl orada bekletilerek yanmış gübre olarak değerlendirilir. Bu arada yağış altında kaldığından birçok besin elementi ve özellikle azot yıkanır. Ayrıca yabancı ot tohumları taşınır çeşitli hastalıklarla ve özellikle zeytinin köklerini yiyerek zarar yapan manas bu sırada bulaşır. Bu nedenle ya dışardan aldığımız gübrenin mutlaka metil bromid ile fumige edilmesi gerekir veya hazır olarak satılan kontrol altında fermantasyon yapılmış ve özellikle büyükbaşlardan elde edilmiş firma gübrelerini kullanacağız. Buna karar verdikten sonra gerekli bağlantıları yaparak tedarik yoluna gideriz.
Gübrelerimizi temin ettik çukurlarımızı açtık sıra geldi fidanlarımızı dikmeye. Ben ilk fidan dikiminin törensi bir hava da yapılmasını severim. Çünkü düşünün diktiğiniz ağaç hiç kimse tarafından dokunulmazsa ölümsüz ağaç olduğunu ve 2000 yıl yaşayacağını düşününce insan basit bir dikim yapmadığını hatırlayarak ister istemez heyecan duyuyor. Tarihe bir nokta koymak gibi bir şey.Bu nedenle fidan dikim işini kime yaptırıyorsanız yaptırın ama ilk fidanı mutlaka kendi ellerinizle dikin.İşin seranomik kısmından sonra fidan dikimine başlayabiliriz.
Öncelikle çukur içersine koyacağımız toprağı hazırlarız. Dikkat ederseniz çukur açarken klasik olarak kitaplarda yazan alt toprağı bir yere üst toprağı bir yere koyun diye yazmadım. Benim şahsi görüşüm elimizde çukurun etrafında güneş görmüş besin elementlerince zengin güzel toprak varken çukurun üst kısmına dahi olsa altan çıkan besin elementlerince ve bakterilerce fakir toprağı kullanmak yersizdir. Bu nedenle çukuru dolduracak kadar toprağı kürekle etraftan rahatlıkla toplayabiliriz. Bu toprağın üzerine hayvan gübresini (4 kg çukur başına verdiğim torbalanmış hazır gübreden verdiğimde güzel sonuçlar aldım) atarak güzelce karıştırırız Daha sonra çukurun yarısına kadar gelecek miktarına tahlil sonucuna göre kimyasal gübre ilave edebiliriz. Bu karışımı çukurun dibine atarız. Üzerine bir miktar kimyasal gübresiz karışımdan koyarız. Çünkü kimyasal gübre erimeden köklerle karşılaştığında kökleri yakabiliriz.Daha sonra ilk 3 sırada dikim tahtasının uçlarındaki oyukları daha önce koyduğumuz işaret çubuklarına getirerek yerleştiririz. Ortada bulunan oyuğa fidanı denk getirerek ilk koyduğumuz işaretle fidanın aynı yere gelmesini sağlayabiliriz. Fidanın dikim derinliği fidan torbasının içindeki toprağın üst kısmıyla tarlamızın seviyesi aynı olacak şekilde ayarlanmalıdır.Bu arada gübreli toprak çukura doldurulduktan sonra ayakla sıkıştırılmalı ve boşluk tekrar doldurularak sıkıştırılmalıdır. Yani iki defa sıkıştırılarak hava tabakasının kalmaması sağlanmalıdır. Daha sonra can suyu verdiğimizde suyun dağılması için fidan etrafında topraktan bir çanak yaparız. Çanak genişliği yaklaşık olarak 25-30 litre suyu alacak şekilde ayarlanmalıdır.İlk 3 sırayı dikim tahtası ile tamamladıktan sonra diğer sıraları da bu sıraları baz alarak dikebiliriz.Fidanı toprakla sıkıştırılmadan önce mutlaka işçinin diktiği her iki yöndeki sıralara bakarak çukur içersinde hafif hafif oynamalar yapması gerekir.Böylelikle düzgün sıralar oluşturur. Arkasından herek dikmeye sıra geldi.Hereğimizi fidanımızı hakim rüzgarlardan koruyacak şekilde dikeriz.Yani hakim rüzgarımız ne yönden esiyorsa o tarafa hereğimizi dikeriz.Daha sonra en az iki yerinden bir kumaş parçası ile sekiz yaparak bağlarız. Kullanacağımız kumaş parçasının güneşte dayanabilmesi için pamuklu olması dayanma acısından avantaj sağlayacaktır. Ayrıca 2 -3 santim enliliğin de kesip oluşturacağımız şeritler yerine herhangi bir ip kullandığımızda fidan üzerinde istemediğimiz rüzgardan yaralanmalar oluşacaktır.
Gelelim can suyu vermeye. Adı üzerinde can suyu. Yağmur altında bile dikim yaptığımızda can suyunu mutlaka vermeliyiz. Yaklaşık olarak 25-30 litre suyu fidanın etrafında ki çanağa doldurmalıyız. Bundan amacımız hava boşluklarını su ile doldurarak daha iyi sıkışma sağlanarak köklerin hava almasını önlemek.
Can suyu verme işlemi yazı dizimizin adını da değiştirmek gerekiyor. Çünkü artık zeytinciliği başlamıyoruz zeytinci olduk. Bundan sonraki yazı dizimimizde 1. yıl bakım işlemleri ile devam edeceğiz.
Görüşler toparlanarak önümüzdeki ay Dergide yayınlanacaktır.
Saygılarımla
Murat KÜÇÜKÇAKIR
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ/1
Zeytine gönül verenlere merhaba diyerek yazı
dizime başlamak istiyorum. Yazı dizisi diyorum çünkü zeytin ve zeytincilik o kadar geniş bir konu ki derginin tümünü sadece yetiştiriciliğe ayırsanız yıllar süren bir yayın olur. Size bu yazı dizisinde kitabi bilgilerden çok bana gelen sorular ve verdiğim cevaplar üzerinde olacaktır. Bazı konuların ise net cevaplarını vermeyip tartışmaya açacağım. Tartışma sonucunda bana ilettiğiniz görüşleri de ayrıca bu köşede yayınlayacağım. Unutmayalım ki tarımda hiçbir sorunun bir tane cevabı ve de doğrusu yoktur.Sorunun cevabı bitkiye, ekolojiye, çeşide hatta kişiye göre değişir.Bu nedenle bu yazı dizisini hap şeklinde çözümlerin sunulduğu bir yer değil de kafalarınızda soru işaretlerinin açıldığı bazı sorularınıza da cevap bulunduğu bir ortam olarak düşünüyorum.
Zeytincilik konusunda bilgi almaya gelenlerden öncelikle onları soru bombardımanına tutarım. Neleri mi sorarım ?
1- Hayallerini,
2- Amaçlarını,
3- Ne kadar zaman ayırabileceklerini,
4- Daha önce hangi işle meşgul olduklarını,
Adım adım bu soruları cevaplayalım :
1- Zeytincilik işi sevmekle hayal kurmakla başlar. Eğer bir kişi rüyasında zeytini göremiyorsa ona sevgi ile bakamıyorsa bence zeytinciliğe girerken iyi düşünmesi lazım. İşin sadece ekonomik boyutunu hesaplayıp yılda bu kadar masraf yapar, şu kadar ürün elde eder, karım şu olur, 3-5 yılda köşeyi dönerim diye bu işe girip sonra bahçeleri terk edenlerin örnekleri çevremiz de bulunmaktadır. Bu nedenle zeytini sevmemiz ve dilinden anlamamız gerekiyor .
2- Zeytinciliğe başlarken de o olmazsa bu şeklinde değil de amaçlarımızı da ortaya koymamız gerekiyor. Bize zeytincilik yaptığımızda nihai amaç ne olacak ? zeytinyağı mı ? sofralık zeytin mi ? kendimiz mi işleyeceğiz yoksa hamdanemi satacağız . Markalaşmaya gidecek miyiz ? yoksa fason üretici mi olacağız. İşte bu soruların cevaplarını az çok kafamızda netleştirmemiz gerekiyor.Eğer bu soruların cevaplarını verebilirsek arazi ve çeşit seçiminden dikim aralıklarına kadar bir çok soruya daha net cevap verebiliriz. Beklide bir çoğumuzun bu soruya cevabı ekonomik gelir elde etmek gibi amacı olduğu gibi kısa bir cevap verebilir. Ama bu gelire ulaşmak için zeytincilikte bir tek yol olmadığı ve değişik yollardan gidebileceğimizi unutmamız lazım.
3- Zeytincilik her ne kadar bazıları farklı düşünse de yoğun emek isleyen bir işletmeciliktir. Sebzecilikte 3 ay içersinde bir çok meyvede 6 ay içersinde işler biterken zeytinde 12 ay sürer. İlkbaharın budama ve toprak işleme ile başlayan işler yaz aylarında sulama ve zirai mücadele ile devam ederken sonbaharda hasat ve yağ eldesi ile devam eder. Hatta yağıda stokladığımızı düşünürsek zeytinciliğin işini 16 ay bile sayabiliriz. Bu nedenle ayıracağımız zamana veya teslim edebileceğimiz kişilere göre zeytinciliğimizi şekillendirebiliriz. Örneğin az zaman ayırabiliyorsak zeytinyağı eldesine çok zaman ayırabiliyor vede ilgilenebiliyorsak sofralığa yönelik bir işletme düşüne biliriz.Kesinlikle yaparım yatırımımı tutarım 1-2 adam onlar takip eder yanlışına girmeyelim. Zeytinci mutlaka kendi bu işten anlamalı ve takip etmelidir.
4- Daha önce ne işle meşgul oldukları konusuna gelince bazı yatırımcılar iş hayatlarında pazarlama konusunda çok iyi yerlere gelmiş uluslararası ilişkilerde tecrübeli kişiler olmaktadır. Bu kişileri daha çok üretimle değil de pazarlama ile ilgilenmelerini öğütlüyoruz. Çünkü ülkemizi üreticiden daha fazla pazarlamacıya ihtiyacı bulunmaktadır. Veya yaşamında hiç tarımla uğraşmadıysa tarımda iş programı yapmanın zorluklarını anlatıyoruz. Tarım 2x2 nin 4 etmediği müstesna sektörlerden biridir. Üretiminiz üstü açık bir fabrikada yapılmaktadır. Zeytin yatırımına girenlerin hem titiz hem de bazı zamanlarda strese girmeden rahat hareket edebilmelidir. Ne kadar ince iş programı yaparlarsa yapsınlar mutlaka sarkacaktır.
Bu soruların cevaplarını aldıktan sonra yavaş yavaş olayı hayal dünyasından gerçek dünyaya aktarmaya başlıyoruz. Öncelikle bir araziye ihtiyacımız var bu iş için ama araziye nereden alacağız nelere dikkat edeceğiz sırasıyla irdeleyelim.
1- Öncelikle iklim şartları uygun olmalıdır. Bunu anlamanın en kestirme yolu ise arazi almayı düşündüğümüz yerde en azından delice olsa da 40-50 yaşında zeytin ağaçları varsa iklim açısından bize ip ucu verir. Özellikle 3 yıl önceki soğuklarda bölgedeki zeytinler zarar görmediyse iklim acısından bir sakınca olmadığını söyleyebiliriz.Burada ayrıca dikkat edilecek bir olay daha var. Bir çok bölgede don yapan çukur bölgeler var. Bu bölgelere yöresel olarak “don çökeği” gibi terimler kullanılır.Bu bölgelerin özelliği hava hareketi olmadığından donun ve kırağın daha etkili olmasıdır. Bölgenin belli mesafesinde çok sağlıklı ağaçlar bulunabilir.Bu yanıltıcı olabilir. Bu nedenle arazi almadan önce mutlaka bölgeyi iyi tanıyan kanaat önderleri ile görüşmek gerekiyor.Peki hiç zeytin ağacı olmayan bir bölgede güzel bir arazi bulduk ne yapacağız ? O zaman meteorolojik değerlere baş vuruyoruz. Eğer bölgenin en düşük sıcaklığı uzun yıllar bazında -7 C nin altına düşüyorsa riskli bir bölgedeyiz. Her ne kadar zeytin – 10 kadar kısa süreli düşmelerde dayanıklılık gösterse de uzun süreli düştüğünden azından ince dallarda çatlamalar yaparak hastalık ve özellikle dal kanserine davetiye çıkarır.Bu nedenle -7 nin altı sıcaklıklar risklidir. Ben biraz bu riski göğüslemek istiyorum diyorsanız güneye bakan hafif meyilli yerleri tercih edelim.
2- Arazi meyilli traktör işlemeye uygun olmalıdır. Özellikle tarımdan uzak kişilerin fiyatı uygun diye yüksek meyilli arazileri aldıklarını görüyoruz. Her ne kadar ilk maliyeti uygun olsa da arazinin imarı ile yapılan masraflarla iyi bir yerden alınacak arazi maliyetini geçmektedir. Bunun üzerine işletme maliyetlerini ilave edersek ucuza alınan arazi aslında bize çok pahalıya mal olabilir. Mutlaka arazimiz mekanizasyona uygun olmalıdır. İşçilik maliyetleri en pahalı girdimizi oluşturacaktır.Bu nedenle mutlaka arazimizde toprak işlemeyi traktörle yapabilmeli ve hasadı gövde sarsıcılarla yapabilmeyi hesaplamamız lazım.
3- Su bulunmalıdır. Her ne kadar zeytin su istemez diye bir kanı bulunsa da zeytin her bitki gibi sulandığında daha verimli olacaktır. Özellikle yeni tesislerde modern yetiştiricilik planlandığında mutlaka su düşünülmelidir. Su dostumuz olduğu kadar da düşmanımızdır. Zeytin ağacının sevmediği ortamların başında taban suyunun yüksekliğidir. Bu nedenle sağlıklı bir yetiştiriçilik için taban suyu yüksekliği 2 metrenin altında olması tavsiye edilir. Diğer dikkat edilecek bir husus da arazide kış aylarında su göllenmemelidir. Bazı arazilerde gerek arazi içinden ve gerekse çevreden gelen sular birikme yapar ve kış aylarında donarsa o bölgedeki ağaçları kaybederiz.
4- Elektrik yol gibi alt yapılar ulaşılabilir olmalıdır.
Önümüzdeki sayıda toprak hazırlığı ve çeşit secimi ile yazı dizimize devam edeceğiz.Yazı içersindeki görüşlere katkılarınız veya karşı görüşlerinizi bildirirseniz daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ / 2
Yazı dizimizin gecen sayıdaki bölümünde zeytinciliğe başlayacak kişilerin özellikleri ile arazinin özelliklerinden bahsettik. Bu bölümde kaldığımız yerden devam edelim.
Yatırıma karar verdik ve arazimizi tespit ettik. Satın almadan önce dikkat edeceğimiz önemli bir husus özellikle arazi üzerindeki bitkilerde bir araz mevcutsa toprak tahlili yaptırmaktır.0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alacağımız örnekleri bölgemizde bulacağımız toprak tahlil laboratuarlarına yaptıracağımız tahlil ilerde büyük sorunlarla karşılaşmamızı önleyecektir. Toprak tahlili konusunda Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü veya Burhaniye Tarım İlçe Müdürlüğünde bulunan toprak tahlil laboratuarları sizlere yardımcı olacaktır.
Öncelikle arazide bir zemin hazırlığı yapmamız lazım.Eğer arazimiz düzgünse bir sorunumuz yok. Ancak eğimli veya çukurluklar varsa öncelikle onlarla işe başlamalıyız.
1- Eğimli arazilerde yapılacak işler. Yatırımı yapacağımız arazi traktör çalışacağı eğimden yüksekse mutlaka teras yapılmalıdır.Teras yapmak profosyenel bilgi isteyen bir iştir. Bu nedenle mutlaka bu konuda tecrübeli ve referans verebilen firmalarla çalışılmalıdır. Yine de arazi sahibi olarak bizimde dikkat edeceğimiz 1-2 husus var;
a- Tesviye edilmeden önce üste bulanan verimli toprak bir kenara toplanmalı ve zemin düzeltildikten sonra tekrar serilmelidir. Bu hususa dikkat edilmeden yapılan tesviyelerde ana kaya çıkarılmış verimli toprak kayaların altına verilmiş bir arazi ile karşılaşabiliriz.
b- Teras genişlikleri makineli tarıma uygun olmalı 6 metreden daha dar teras genişliklerinde toprak işleme ve hasatta sorun yaratabilmektedir.
c- Teraslar tesviye eğrine uygun olarak yapılmalı ve eğimleri çok iyi ayarlanmalıdır.
d- Teraslama maliyetinin çok yüksek olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle bütçe çok iyi yapılarak iyi araştırılmamalıdır. Sonuç olarak arazi maliyeti + teraslama maliyetinin toplamıyla o bölgede daha uygun araziler alınma imkanı olabileceği unutulmamalıdır.
2- Zemini düzgün olmayan yerlerde ileride sulama ve diğer işlerde zorluk çekmemek için mutlaka tesviye edilmelidir.Bu iş için arazinin durumuna göre tesviye küreğinden dozere kadar farklı iş makinesi kullanılabilir. Yapacağımız düzenlemelerle arazi içersinde su birikmesini önleyeceğimiz için buraya diktiğimiz fidanlarının da zarar görmesini engelleriz
Eğer arazimiz düzeltilmeye ihtiyacı yoksa hemen 1-2 hazırlık ile işe başlayabiliriz. Öncelikle yapmamız gereken iş uzun yıllar tarla veya bahçe tarımı yapılmış arazide yerel tabirle patlatma dediğimiz iş yapılmalıdır. Bu iş için dip kazan veya sub-soiler dediğimiz aletler kullanılır. Amacımız uzun yıllar pulluk vb. toprak işleme aletleri ile aynı derinlikte işlenen toprakta oluşmuş pulluk tabanını kırmaktır.Bu aletler 80 cm. derinliğe kadar toprak altına girerek pulluk tabanını kırar. Bu arada dip kısmında yırtıcının arkasında gelen bir demir gülle yardımıyla toprağı patlatarak kabartır. Bu arada toprak altına bu gülle yardımıyla toprak altına bir nevi boru hatlarımızı döşeriz.Bu boru hatları ile kış yağışlarını daha fazla toprak altına depolayabiliriz. Ayrıca köklerin daha rahat gelişebileceği bir ortam hazırlarız. Dip kazanla arazimizi killi ağır topraklarda daha derin kumlu hafif topraklarda daha geniş aralıklarla enine ve boyuna patlatırız. Dip kazandan sonra daha önce toprak işlemesi yapılmadıysa derin pullukla sürüyoruz,eğer yapılmışsa kültüvatör diskharo gibi yüzeysel işleyen aletlerle arazimizi düzleyerek dikime hazır hale getiriyoruz.
Bu arada daha önce toprak tahlili yaptırmadıysak mutlaka yaptırıyoruz. Toprak tahlili için arazimizi öncelikle dolaşarak farklı yapılarda toprak bölmeleri olup olmadığına bakıyoruz.Eğer varsa her farklı toprak bölümünü bir analiz bölümü olarak kabul ediyoruz. 0-30 ve 30-60 farklı derinliklerden arazi büyüklüğümüze göre 10-15 yerden alacağımız numunelerimizi iki kovada biriktiriyoruz. Her kovada ki numunelerden 1 kg. örnek üzerine adımız – soyadımız,arazi bilgilerimiz (mevkisisi,büyüklüğü) ve yeni tesis zeytinde olduğunu belirterek laboratuara ulaştırıyoruz.Yalnız tahlilin ortalama15 gün süre aldığını ve dikimden sonra gelen sonucun bir işimize yaramayacağını unutmamalıyız.
Arazi hazırlama işleri sürerken bir yandan çeşit secimi ve dikim aralıkları konusunda karar vermek zorundayız.
Çeşit secimi en zor karar verilen konuların başında gelir . Yazı dizisinin 1. bölümünde amaçlarımızı ortaya koymamız gerektiğini belirtmiştim. Bu amca uygun çeşitler seçmeliyiz. Bu konuda dergimizin 4. sayısında Sayın Dr.Mücahit Taha ÖZKAYA ve ekibi tarafından zeytin bahçesi kurarken çeşit secimi başlıklı yazılarında geniş bilgiler verildiğinden tekrar girmeyeceğim. Ancak fidan almaya çıktığımızda Ülkemizde Bornova Z.A.E koleksiyon bahçesinde 80 yerli çeşit başka bir kaynakta ise 123 yerli çeşitten bahsedilmesine rağmen bulabileceğimiz fidan çeşit sayısı büyük çoğunluğu gemlik olmak üzere 5’i geçmemektedir.
2006-2007 dikim sezonu için üretilen fidanlarının yaklaşık olarak % 80’nin Gemlik % 16 sının Ayvalık % 3 nün Nizip Yağlık %1 nin Domat ve çok az miktarda Memecik ve Celebi (eşek) zeytini olduğunu görüyoruz. Bu çeşitlerden amacımıza uygun olanı seçebiliriz. Tek çeşitten bahçe kuruyor isek içersine mutlaka %10 civarında dölleyici baba çeşit koymalıyız.
Çeşidimize karar verdikten sonra önemli bir konu dikim sıklıklarıdır.Geleneksel yetiştiricilikte kurulan eski bahçelerde 10X10 dikim sıklıklarına rastlıyoruz. Diğer bir acıdan bakıldığında dekarda 10 ağaç bulunmaktadır.Yeni yaklaşımlarda dekarda mümkün olduğunca fazla miktarda ağaç dikilerek dekardan alınan verimi artırmak ve yatırımın bir an önce geriye dönmesini sağlamaktır. Bunun için dünyada farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bunları teker teker inceleyelim.
1- Yüksek Yoğunluklu Dikim
İspanyolların özellikle Arbequin çeşidini kullanarak tüm dünyaya yayamaya çalıştıkları bir dikim şeklidir. Dekarda 200 civarı fidan dikilir (örneğin 4X1.2 aralıklarla ) Hasadı Özel Makinelerle yapılır.500 dekar altı dikimlerde ve susuz alanlarda önerilmez. Zeytin ağaçları bir çit bitkisi şeklinde yetiştirilir. Bu uygulamada kullanılan çeşitler bodur olduğu söylenerek farklı adlar adı altında (a-quina) yüksek fiyata pazarlanmaya çalışılmaktadır.Bodurluğu konusunda bilimsel bir veri bulunmayan bu çeşidin yağının da stabil olmadığı (İlk sıkımdan değerleri normalken 3 ay sonra değerlerinin çok hızlı yükselerek değişmesi) bilinmektedir.
2-Orta Yoğunluklu Dikim
Dekarda 50-60 ağaç olan dikim şeklidir.Sulu şartlarda tavsiye edilir.Hasat elle ve dal veya gövde sarsıcılarla kolaylıkla yapılabilir.Dikim sıklığına çeşide,toprak yapısına ve ekolojik şartlara göre karar verilir.Dikim sıklığı 7x2.5 den 6X4 kadar değişir Orta yoğunluklu yetiştiricilik yüksek yoğunluklu yetiştiriciliğe göre daha uzun ömürlüdür. Ülkemiz şartlarına uygundur.Tekyönlü toprak işleme yapılır.Bu nedenle özellikle son yıllarda Ülkemiz dede yeni tesis edilen bahçelerde damlama sulamayla birlikte 6X3 yani dekara 56 ağaç olan dikimler başlamıştır.
3- Standart Dikim.
Özellikle sulama imkanı olamayan şartlarda yapılır. Çeşide ve toprak yapısına göre 6X6 dan 8X8 kadar değişik dikim sıklıkları tercih edilir.
Yazı dizimin önümüzdeki bölümünde iyi bir fidanın özellikleri ve fidan dikimi konusunu işleyeceğiz. Bu arada yeni başlayan zeytin hasat döneminin zeytincilerimize bol kazanç getirmesini diliyorum.
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ/3
Yazı dizimizin bu sayısında fidan secimi ve dikilecek yerlerin işaretlemesi üzerinde duracağız. Daha önceki yazılarda arazi secimi, toprak hazırlığı ve dikim sıklığı konularını irdelemiştik. Aslında bu işleri yaparken bir yandan da mutlaka fidan araştırmasına girmeliyiz. Yetiştiricilik şekli olarak Ekim ayında fidanlar gelişimlerini tamamladığından ve sertifika kontrolleri bittiğinden bu ay içersinde fidanlıkları dolaşarak hem fidan kalitesi hem de fiyatlar hakkında bilgimiz oluşturulmalıdır. Peki fidanlıklar dolaşırken ve fidan alırken nelere dikkat edeceğiz.
1- Öncelikle dolaşacağımız üretici sertifikalı fidan üreticisi olacaktır.
2- Dolaştığımız fidanlık parselleri fidanlar gelişimleri acısından yeknesaklık taşıyacak, yaprak rengi ve şekillerinde bozukluklar ve gelişme gerilikleri olmayacaktır.
3- Fidanlar çeşide has özellikleri (yaprak şekli ve rengi,dallanma yapısını) taşıyacaktır.
4- Hastalık ve zararlı emareleri gözükmeyecektir.Özellikle dal kanseri ve verticilium en dikkat edilmesi gereken hastalıklar. Dal kanseri fidan üzerinde ur şeklinde şişkinliklerle gayet rahat anlaşılır. Fakat verticilium o kadar rahat anlaşılmaz.Ancak laboratuarlarda ekim yapılarak anlaşılır.
5- Özellikle Ekim-Kasım aylarında yapılacak kontrollerde fidanlar pişkinleşmiş olması gerekmektedir. Özellikle aşırı azot uygulamaları ve örtü altında yetiştiricilikte fidanlar hızla büyümekte fakat adaptasyon sorunu olan ve soğuktan etkilenecek fidanlar meydana gelmektedir. Bu tip fidanlarla tesis edilen bahçelerde kayıp fazla olmaktadır.
6- Fidanlar en fazla 18 aylık olacaktır. Bu konu toplumda yanlış bilinen konuların başında gelmektedir. Çünkü fidancıya sorulan soruların başında fidanın kaç yaşında olduğu gelir. Sanki çok yaşlı fidan dikilince hemen ürüne yatacak ve gelir getireceği yanılgısı vardır. Bilindiği üzere zeytin fidanı torbada yetiştirilir. Fidan torbaya dikilmesinden itibaren kökleri gelişmeye başlar. Torbanın kenarına gelen kök ilerlemeyeceğinden geriye döner. Büyüme devam ederken kökler kör bir sarmala girer ve torba içersinde yer kalmadığında kökler “dedeleşmeye” başlar. Bir nevi yaşlanır. Bu arada fidanlıklarda el bebe gül bebe bakılarak gübre ve suyunu aldığından gelişmelerinde bir gerileme olmaz. Ancak araziye dikilip gerçek şartlara karşılaştıklarında yeni kök oluşturup sarmalı kırmaları çok geç olmaktadır. Ancak genç fidanlarda köklerde genç olduklarından büyüme hiçbir zaman durmamaktadır. Bu nedenle 12 aylık bir fidan 24 aylık bir fidandan daha iyi performans elde edilmektedir.
7- Ve son bir ipucu fidandan tutup kaldırdığımızda torba ile birlikte kalkabilmeli ve torba dağılmamalıdır.
İşin boy kısmına geldiğimizde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sınıflandırmasında 1. boy fidanın en az 3 adet sürgünden oluşması gerektiği ve en uzununun 50 cm. den yüksek olması gerektiği unutulmamalıdır. Burada yapılan yanlış torbadan çelikle birlikte 50 cm. yükseklikte düşünülmesidir. Bu nedenle bazı fidan üreticileri uzun çelik kullanarak 40 cm. uzunluğunda çelik üzerinde 20-25 cm sürgün yaptırarak 1. boy olarak pazarlamaya çalışılmaktadır. Burada bahsedilen en uzun sürgün tanımı çelik üzerindeki çıkan sürgünlerin uzunluğudur. Sürgünümüz 50 cm. uzunluğunun altında ise 2. boy olarak nitelendirilmektedir. Bazen dikimde 2. boy fidan özellikle tercih edilebilir. Özellikle rüzgar yoğun bölgelerde yerinde dallanması ve kalınlaşması ve bu esnada eğilmemesi için 2. boy küçük fidanlar tercih edilebilir.Zaten 2. boy fidan demek 2. sınıf fidan demek değildir.
Fidan seçimini yaptıktan sonra toprak hazırlığı yaptığımız arazimize karar verdiğimiz dikim sıklığında dikim işlemine başlayabiliriz. Öncelikle fidanlarımızın düzgün gelişmesini sağlayacak hereklerimizi de hazır ederiz. Herek olarak bölgemizde en uygun fiyata bulacağımız en az 1.5 metre boyunda ve en az 2 yıl dayanacak 2x4 cm çıta vb. malzemeler düşünebilir.En sağlıklısı empeye edilmiş budaksız çamdan yapılanıdır. Basit bir olay görmeyelim çünkü herek sürpriz bir masraf kalemidir. Maliyet analizinde genelde herek masrafı göz önüne alınmaz ama en ucuz herek bile 50 ykrş tan aşağıya mal olmaz.
Fidan tamam herek tamam sıra yerimizi işaretlemeye gelir. Kare (6x6..vb) dikimlerde yön fark etmez ancak dikdörtgen (7x4,6X3..vb.) dikimlerde sıra arası(geniş olan taraf) rüzgarı etkili olan yerlerde rüzgar yönüne doğru ayarlanır.Havalanmanın sağlanması hastalık ve zararlılarla mücadele açısından çok önemlidir. İşaretlemede sıraların her yönden bakıldığında düzgün olması çok önemlidir. Çünkü yüzlerce yıl yaşayacak bir ağacı diktiğimizi unutmayalım. Hafif sağa sola oynamalar ağaç gelişmesi için önemli olmamasına rağmen yapılan işten keyif alma açısından önemlidir.Bu işlem değişik yollardan yapılabilmesine rağmen benim uyguladığım iki yöntem var.
1- Hipotenüs yöntemi: Özellikle küçük arazilerde uygulanan bir yöntemdir. İki takım ip ve bir çelik metre ayarlıyoruz. Birinci takımda istediğimiz sıra aralıkları ve sıra üzerleri işaretlenmiş iki adet ip ve üçgenimizi oluşturmak üzere 10 metrelik 2 adet ip işimizi görür. İpler esnemeyen özellikte ve arazide görülebilecek renkte olması gerekir. İlkokulda öğrendiğimize göre kenarları 3 ve 4 olan bir dik üçgenin hipotenüsü 5 dir. Bizde bundan faydalanarak arazimizin en düz kenarında köseye gelerek sınırdan 5 metre(Traktörün toprak işleme aletleriyle dönebilmesi için) içeri gelerek ilk işaretimizi koyuyoruz. Bir kenara doğru 3 m. bir kenara doğru 4 m. çıkıp ikisinin uç noktaları arasında 5 metreye ayarladığımızda dik üçgenimiz hazır olur. İplerin uzantılarına paralel çekeceğimiz esas işaretleme iplerini uzatarak ilk sıralarımızı oluştururuz.Ara sıraları da ilk sıralara göre doldururuz .
2- İkinci sistemde büyük arazilerde uygulanır. Arazi içersine bir Harita Mühendisinden yardım alarak nivelman vb. optik aletler yardımıyla büyük kareler (Mesela 90x90 m.) oluşturulur. Bu karelerin içersini işaretli ip yardımıyla doldurulur.Öncelikle kareler içersi doldurulur. Kare oluşturmayan yerler ve kör sıralar dolu kareler den ipleri uzatılarak oluşturulur. Bu işlemle çok düzgün sıralar oluşturulur.
İşaretleme için 40 cm uzunluğunda küçük kazıklar kullanabileceğimiz gibi fidan dikiminde kullanacağımız hereklerde bu işi rahatlıkla görür.
Yazı dizimizin gelecek bölümünden çukur açımı ve dikim konularını işleyeceğiz. Devam etmekte olan hasat döneminin zeytincilerimize bol kazanç getirmesi dileğimle.
ZEYTİNCİLİĞE BAŞLIYORUZ / 4
Yazı dizimizin 3. bölümünü bitirirken çukur açılması ve fidan dikiminden bahsedeceğimi belirtmiştim. Bu konuda kitaplara baktığımızda 80X80 ölçülerinde çukur derinliği ve genişliklerine rastlıyoruz. Genel bir kabullenme olarak fidanın ilk gelişme yılı için ne kadar büyük çukur o kadar hızlı gelişme sağlanacağından doğru olmasına rağmen bu kadar geniş çukurun açılması ve fidan dikiminden sonra doldurulması büyük sorundur. Yıllarca bizde bu mesafeleri tavsiye ettik ta ki kendimiz fidan dikmeye başlayıncaya ve işin zorluğunu görünceye kadar.
Bu nedenle dikim yapacağımız toprağın yapısına göre çukurumuz büyüklüğü üzerinde oynama yapabiliriz.Yani kumlu dan başlayan killiye kadar uzayan toprak yapımıza göre çukurumuzu daraltır ve genişletiriz.Hatta kumlu ve kumlu-tınlı sınıfı topraklarda sadece fidanın gireceği büyüklükte bir çukur yeterli olabilir.Tınlı ve killi tınlı topraklarda traktörle çukur açan burgular çok iyi iş görebilir. Ancak killi yapıda ağır bir toprak yapısı olan bir arazimiz varsa işte o zaman 80X80 derinlik ve genişliğinde bir çukura ihtiyacımız var. Bu tür çukurları en güzel bir beko türü bir iş makinesi ile açabiliriz.Kazma kürekle bu tür çukurların açılması gayet zor ve emek isteyen iştir. Özellikle ağır killi topraklarda traktörle çalışan burgu ile çukur açtığımızda çukur kenarında basınçla sıvanmadan dolayı bir nevi çömlekleşme olacağından ya bir çapa yardımıyla kenarların kırılması düşünülmeli veya 2-3 ay önce çukurlar açılarak güneş altında çatlamalarla çömlekleşmenin önüne gecilmelidir.
Çukur açmadan önce özellikle ilk 3 sırada dikim tahtası ile işaretleme yapmamız işimizi kolaylaştıracaktır.Dikim tahtası dediğimiz 1,5 metre uzunlukta ve 10 cm genişliğinde iki ucunda ve ortasında bir oyuğu bulunan basit bir tahta parçasıdır. Bu tahta parçasının orta oyuğunu daha önce çukur açacağımız yere koyduğumuz işaret çubuğunu içine alacak şekilde toprak üzerine yerleştiririz. İki başta bulunan oyuklara birer işaret çubuğu koyup dikim tahtasını ve ortadaki işaret çubuğunu kaldırırız. Ortadaki boşluğa dikim çukurunu açarız.
Bu arada tahlil sonucumuz gelmiş olması gerekir. Tahlil sonucuna göre bitkinin ihtiyacı olan ilk 3 yıllık fosfor ve potas ihtiyacı ile eksik olan mikro elementleri çukura verebiliriz. Bu nedenle de gübre tedarikimizi önceden yapmamız gerekir.Ayrıca ilk yıllarda kök gelişimini dolayısıyla bitkinin gelişimini hızlandırmak amacıyla organik madde takviyesi yapmak gerekir. Bunun içinde çukur içine bir miktar yanmış hayvan gübresi vermek iyidir. Ancak ülkemizde yanmış gübresi bol miktarda bulunmasına rağmen bunları kullanmak aynı zamanda bir kumardır. Çünkü bilinçli olarak gübrelerin fermantasyona tutulması işlemi henüz bilinmemektedir. Ahırdan çıkan gübre arazinin bir kenarına atılır.1-2 yıl orada bekletilerek yanmış gübre olarak değerlendirilir. Bu arada yağış altında kaldığından birçok besin elementi ve özellikle azot yıkanır. Ayrıca yabancı ot tohumları taşınır çeşitli hastalıklarla ve özellikle zeytinin köklerini yiyerek zarar yapan manas bu sırada bulaşır. Bu nedenle ya dışardan aldığımız gübrenin mutlaka metil bromid ile fumige edilmesi gerekir veya hazır olarak satılan kontrol altında fermantasyon yapılmış ve özellikle büyükbaşlardan elde edilmiş firma gübrelerini kullanacağız. Buna karar verdikten sonra gerekli bağlantıları yaparak tedarik yoluna gideriz.
Gübrelerimizi temin ettik çukurlarımızı açtık sıra geldi fidanlarımızı dikmeye. Ben ilk fidan dikiminin törensi bir hava da yapılmasını severim. Çünkü düşünün diktiğiniz ağaç hiç kimse tarafından dokunulmazsa ölümsüz ağaç olduğunu ve 2000 yıl yaşayacağını düşününce insan basit bir dikim yapmadığını hatırlayarak ister istemez heyecan duyuyor. Tarihe bir nokta koymak gibi bir şey.Bu nedenle fidan dikim işini kime yaptırıyorsanız yaptırın ama ilk fidanı mutlaka kendi ellerinizle dikin.İşin seranomik kısmından sonra fidan dikimine başlayabiliriz.
Öncelikle çukur içersine koyacağımız toprağı hazırlarız. Dikkat ederseniz çukur açarken klasik olarak kitaplarda yazan alt toprağı bir yere üst toprağı bir yere koyun diye yazmadım. Benim şahsi görüşüm elimizde çukurun etrafında güneş görmüş besin elementlerince zengin güzel toprak varken çukurun üst kısmına dahi olsa altan çıkan besin elementlerince ve bakterilerce fakir toprağı kullanmak yersizdir. Bu nedenle çukuru dolduracak kadar toprağı kürekle etraftan rahatlıkla toplayabiliriz. Bu toprağın üzerine hayvan gübresini (4 kg çukur başına verdiğim torbalanmış hazır gübreden verdiğimde güzel sonuçlar aldım) atarak güzelce karıştırırız Daha sonra çukurun yarısına kadar gelecek miktarına tahlil sonucuna göre kimyasal gübre ilave edebiliriz. Bu karışımı çukurun dibine atarız. Üzerine bir miktar kimyasal gübresiz karışımdan koyarız. Çünkü kimyasal gübre erimeden köklerle karşılaştığında kökleri yakabiliriz.Daha sonra ilk 3 sırada dikim tahtasının uçlarındaki oyukları daha önce koyduğumuz işaret çubuklarına getirerek yerleştiririz. Ortada bulunan oyuğa fidanı denk getirerek ilk koyduğumuz işaretle fidanın aynı yere gelmesini sağlayabiliriz. Fidanın dikim derinliği fidan torbasının içindeki toprağın üst kısmıyla tarlamızın seviyesi aynı olacak şekilde ayarlanmalıdır.Bu arada gübreli toprak çukura doldurulduktan sonra ayakla sıkıştırılmalı ve boşluk tekrar doldurularak sıkıştırılmalıdır. Yani iki defa sıkıştırılarak hava tabakasının kalmaması sağlanmalıdır. Daha sonra can suyu verdiğimizde suyun dağılması için fidan etrafında topraktan bir çanak yaparız. Çanak genişliği yaklaşık olarak 25-30 litre suyu alacak şekilde ayarlanmalıdır.İlk 3 sırayı dikim tahtası ile tamamladıktan sonra diğer sıraları da bu sıraları baz alarak dikebiliriz.Fidanı toprakla sıkıştırılmadan önce mutlaka işçinin diktiği her iki yöndeki sıralara bakarak çukur içersinde hafif hafif oynamalar yapması gerekir.Böylelikle düzgün sıralar oluşturur. Arkasından herek dikmeye sıra geldi.Hereğimizi fidanımızı hakim rüzgarlardan koruyacak şekilde dikeriz.Yani hakim rüzgarımız ne yönden esiyorsa o tarafa hereğimizi dikeriz.Daha sonra en az iki yerinden bir kumaş parçası ile sekiz yaparak bağlarız. Kullanacağımız kumaş parçasının güneşte dayanabilmesi için pamuklu olması dayanma acısından avantaj sağlayacaktır. Ayrıca 2 -3 santim enliliğin de kesip oluşturacağımız şeritler yerine herhangi bir ip kullandığımızda fidan üzerinde istemediğimiz rüzgardan yaralanmalar oluşacaktır.
Gelelim can suyu vermeye. Adı üzerinde can suyu. Yağmur altında bile dikim yaptığımızda can suyunu mutlaka vermeliyiz. Yaklaşık olarak 25-30 litre suyu fidanın etrafında ki çanağa doldurmalıyız. Bundan amacımız hava boşluklarını su ile doldurarak daha iyi sıkışma sağlanarak köklerin hava almasını önlemek.
Can suyu verme işlemi yazı dizimizin adını da değiştirmek gerekiyor. Çünkü artık zeytinciliği başlamıyoruz zeytinci olduk. Bundan sonraki yazı dizimimizde 1. yıl bakım işlemleri ile devam edeceğiz.
Subscribe to:
Posts (Atom)