Thursday, October 12, 2006

Zeytinyağında kalite sorunu

OLAYLARIN İÇİNDEN / Tevfik Güngör
11/10/2006 / Dünya Gazetesi

Zeytinyağında Kalite Sorunu

Troli markası ile zeytin ve zeytinyağı pazarlayan bir kuruluşun yöneticisi Tülay Apak'tan bir mektup aldım.

Zeytinyağı her bakımından önemli bir ürün. Üretici için de tüketici için de ekonomi için de önemli.

Bir kimya mühendisi olarak elini taşın altına koyan Tülay Apak hanımın değerlendirmeleri çok önemli.

Sayın okuyucularıma aktaracağım. Tülay Apak hanım diyor ki,

Bundan iki sene kadar önce ailecek 'ülke ekonomisine ve ülke insanına katkıda bulunacak kendimize ait bir iş' misyonunda, zeytin ve türevlerinin bir Türk markası olarak üretilip dünyaya tanıtılması vizyonunda işe koyulduk.

Ben kimya mühendisiyim. 35 yıl üretimin her kademesinde çalıştım ve 2004 yılı başında çokuluslu bir şirkette üst düzey yöneticisiyken emekli oldum. İşletme mezunu ve pazarlama üzerine yüksek lisans yapmış olan oğlum, sizin Marmara Üniversitesi'nden eski öğrenciniz, şu anda yurtdışında halka ilişkiler üzerine kendi işini yürüten kızım ve 35 yıllık ihracatçı eşimin de katılımıyla bu iş için uygun insan kaynağına sahip olduğumuza inandık.

"Ne yapalım? Nasıl yapalım?" diye tartışırken öncelikli gayemizi 'bir Türk zeytinyağı markası oluşturmak' olarak belirledik. Bu bağlamda marka değerlerimizi üst kültür grubuna hitap eden, ekolojik, üstün kaliteli, gurme zeytinyağı üzerine inşa ettik. Akabinde ürünlerimize Türk yağı anlamında "Troli" adını verdik ve kolları sıvadık.

Ancak kısa zaman içinde marka kimliğimize yakışır kalitede imalatın maliyeti ile iç ve dış pazarda rekabetin olanaksızlığını gördük.

Zeytinyağının en büyük iki düşmanı oksijen ve ısıdır. Oksijen zeytinyağına kokusunu, tadını ve rengini veren ancak yağda ve suda eriyen maddelerle, insan sağlığına yararları ispatlanmış olan antioksidan maddeleri okside eder. Isı da bu oksidasyonu hızlandırır.

Bu nedenle yüksek kaliteli zeytinyağı elde edebilmek için, oksidasyona yol açmamak amacıyla zeytini ağaçtan zedelemeden toplamak, ısının artmaması için sıkım öncesinde havalandırmaya olanak sağlayacak biçimde depolama yapmak ve en fazla yirmi dört saat içinde sıkma işlemine geçmek gerekmektedir.

Ülkemizde farklı bölgelerde elde edilen zeytinyağlarının çok büyük bir oranı maalesef zeytinyağından beklenen sağlıkla ilgili özellikleri içermeyen ürünlerdir. Çünkü ülkemizde bulunan zeytinyağı üretim makinelerinin büyük çoğunluğu üç fazlı kontinü sistemdir ve bu makinelerle yağ, yüksek ısı ve yüksek devirde elde edilir. Bilinen iki fazlı makineler de 'randımanı düşük' gerekçesiyle üç fazlı çalıştırılır. Yani maliyet adına kaliteden ödün verilir.
Yurtdışında yağın kalite sınıflandırılması üretim yerlerinde oluşmuş asit miktarına göre yapılır. Buna karşın bizim ülkemizde 'zeytinyağı' adı altında pazara sunulan tüm yağlar o ürünün nasıl işlendiği hiç belirtilmeksizin pazarlanmaktadır. Bu da kaliteyi muhafaza etmek hususunda prensiplerinden ödün vermek istemeyen, ısı ve su kullanmadan yüksek teknolojili makinelerle sıkım yapan üretici için haksız rekabet ortamı yaratmaktadır.

Her zeytinyağının aynı ölçüde yarar sağladığı yönündeki yanlış düşünce nedeniyle de, ülkemiz tüketicisi seçimini yalnızca fiyata ve bir ölçüde ambalaja göre yapmaktadır. Kısacası tüketicinin kalite ve sınıflandırma konusunda az bilinçli olmasından yararlanılarak pazarlama oyunları ile sonuçta aynı tüketici aldatılmaktadır.

Biliyoruz ki iç piyasada satılan hiçbir yağ için analiz sertifikası istenmez. Buna karşın belirli ülkelere yapılan dış satımlarda analiz sertifikası bir ön koşuldur.

Buradaki iki farklı uygulamanın nedenini kendimize ve ilgili kurumlara sormalıyız. Türk tüketicisi analiz sertifikalı yağ tüketemez mi, yoksa tüketmemeli mi?

Aynı çerçevede, dış satım için de haksız bir rekabet ortamı vardır. Çünkü markalandıramadığımız için Türk zeytinyağı dış pazarlarda yalnızca dökme yağ anlamına gelmektedir. Üstelik ihraç edilen Türk kökenli yağların hangi alt sınıflandırmalara gireceği veya girmesi gerektiği yönünde de bir belirsizlik söz konusudur.

Tabii bütün bunlara ek olarak dış pazarda rakiplerimiz olan İspanyollar, İtalyanlar ve Yunanlılar, AB üyesi devletler oldukları için birlikten kilo başına önemli miktarda destek almaktadırlar. Ayrıca bu söz konusu devletler, ihracat noktasında AB'den ayrı olarak kendi üreticilerine münferit destekte de bulunmaktadırlar. Birliğin kendi üreticisini korumak adına ithalata koyduğu kotalar ve ağır vergiler konusu ise ayrı bir tartışma konusudur. Bütün bunların ışığında sıra rekabete geldiğinde bizden çok daha avantajlı durumdadırlar.

Eğer Türk markalı zeytinyağı üretip satmak istiyorsak -ki ülke ekonomisi ve ülke insanına en büyük katkıyı bu şekilde yapacağımıza inanıyorum- kaliteli zeytinyağı üretiminin çok ciddi ve detaylı bir devlet stratejisi haline gelmesini sağlamalıyız. Kalite konusunda bilinçlenmenin zeytin üreticisinden sanayicisine, tüccarından tüketicisine kadar tüm katmanlarda sağlanması gerekmektedir. Dünyada zeytinyağı denince ilk akla gelen ülkeler İtalya, İspanya ve Yunanistan, bu şekilde başarmışlardır.

1 comment:

esen said...


anal sex porn parsiporn.com virgin teen.