Monday, August 25, 2008

Bir zeytinyağı tanıtım serüveni

Reşat Akıllıoğlu

1999-2000 yılları döneminde İstanbul'daki balık ve et lokantalarına internet üzerinden randevu alarak önce yağı tanıtmak,sonra da satışını yapmak için yoğun bir çaba içinde olduk.

Karşılaştığım olayları derlesem eminim çok hoş bir kitap olur.

Şu an gülümsedim...Tarihi Sultan Ahmet Köftecisinde çalışan biriyle piyazdaki ayçiçek yağı konusunda tartışmış, yemeğimi de zehir etmeyi becermiştim.Israrla döktüğü yağa zeytinyağı demesi ve benim Anadolu insanının her türlü yağa zeytinyağı da diyor olması alışkanlığını bilmememden kaynaklı noksanlığım,toyluğum gülümsetti yine.

Bir arkadaşımla Yeniköy'de yemek ve kalın bir hesaptan sonra o mekana yağ satmak isteyip te "kaç para 5 lik....şu para...pahalı ...nasıl yani,ben senin yemeğine bi ton verdim sormadan demek ki sen ucuz malzemeyle bize sundun her şeyi, buraya gelmemek lazım diyerek" sinirlenmem bir de...

Yıl 1998 Komili'nin 500 ml. "sadece 20.000 şişe",VERDE'nin 500 ml. siyah marasca şişeleri o dönem ürünü hep!

Laleli'nin teknik, Adatepe ve Tuğrul Şavkay'ın popüler tanıtım çalışmaları izledi bunu.

Tariş Zeytin A.Ş'nin 2002'de zeytinyağının ne olduğu,nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgili iyi bütçeli çalışmaları bizlerin kendimizi anlatabilmesi için daha da rahatlamamızı sağladı...

Daha kaliteli,çeşitli ürünler,gourme ürünleri izledi(Laleli mandalinalı yağ üretti 2002).

Sonra diğer büyük yağ firmaları pazar payı çalışmaları ve bazı girişimcilerin konularının dışında olan zeytinyağına yatırımları.... kaliteli yağ üretimi ilk konu oldu satış 2.planda kaldı.

Ellerimizde sapı kopan 18 lik tenekelerle araç girmeyen Beyoğlu sokaklarına yağ taşıdık o dönem.Aldığımız paranın değil,oraya yağ satabilmenin romantik hazzı !

Körfez sızmasını satarken hep romantik davrandık.Bilhassa Edremit'li arkadaşlarımızla boğazlarımız şişene kadar anlattık fuarlarda.

Bazen diyorum "kaç paralık yağ istiyorsun,tüccarım ben hazırlarım," demek yerine önce bir zeytinağacı gibi köklerimizle bu toprağa bağlı,gelecekte de tarihimizin burada olacağı düşüncesiyle hep kendi memleketimizi anlattık.Yağımızı kupa yaparak değerlendirmek bir yöntemken üstelik. Mono yağ satmak,üstelik pahalı,üstelik iyi üretilmiş...

Satın almanın da bir kültür olduğunu zaman harcayarak öğrendik.

Kime ne satmak? Önce ülkemize sağlık satmak...

Firmaların ilk önce güçlü olması gerektiği yerin kendi toprakları olarak düşünüyorum.
Kainattaki büyü kuralı da öyledir...içeriden dışarıya doğru büyür her şey.

Kendi topraklarımızda, 2000'lerin başı trendiyle topyekün neler yapılabildiğine ve neleri tetiklediğine hepimiz şahit olduk.

Tüm bu kısa hatırlatmalardan sonra...üstelik hepimiz aynı traktörün römorkuna sabah ezan ayazı binmiş giderken ,

ZEYTİNYAĞI TANITIM GRUBUMUZ VE BÜTÇEMİZ VARKEN VE RAMAZAN AYINA GİRERKEN;

Sayın Cumhurbaşkanı'mıza televizyonda BEN SAĞLIĞIM İÇİN ZEYTİNYAĞI YİYORUM dedirtmeliyiz. Olmuyorsa Sezen Aksu'sundan, Cem Yılmaz'ına...Politikacısından, futbolcusuna bir "aganigi fındık" gibi reklam kampanya koymalıyız düşüncesindeyim. Bu büyük firmaların işine gelir diye düşünen varsa yeni bir şey söylesin istiyorum.

Aslında olduğu yerde dönen matkap gibiyiz. Bir şey yapmalı...
Traktörü devirecekler diye endişeleniyorum.

No comments: