Akdenizli olununca zeytinle aşk başlıyor zaten. Zeytinsiz kahvaltı, zeytinyağlısız yemek olmuyor. Sadece yemek mi güzel olan? Ya kültürü!... Bu blog, aşkımız zeytin ve zeytinyağı ile bilgileri sizinle paylaşmak arzumuzdan doğdu. Koray & Hakkı Yazıcı e-posta : mhyazici@gmail.com
Thursday, June 12, 2008
ZEYTİNCİLİKTE BAKIM VE VERİMLİLİK
M. Hakkı YAZICI
Kaynak: Z&Z Dergisi,11. Sayı (Haziran-Temmuz 2008)
Şu sıralar zeytincilerin takviminde zeytinliklerin sürülmesi, ilaçlama, gübreleme ve sulama var.
Zeytinler çiçeklenmeye başladı bile.
Mehmet Yenişehirlioğlu, “Mayıs ayı zeytin ağaçlarının en stresli ayıdır. Lohusa dönemidir… Doğum sancısı dönemidir. Atalarımız mayıs sonlarında zeytin bahçelerinde kuşların dahi uçmamasını arzu ederlerdi,” diye yazmış.
Zeytin müşkülpesent bir ağaç değildir, ancak verimi arttırmak için bakımın önemi de yadsınamaz.
Tarihte de zeytin ağacının bakımı ile ilgili farklı görüşler tartışılmış. Mahmut Boynudelik ve Zerrin İren Boynudelik’in “Zeytin Kitabı”nda Columella’nın aktardığı Romalıların konuyla ilgili bir deyişi şöyle:
“Zeytinliklerini süren zeytinlere ricada bulunur, zeytinliklerini gübreleyen zeytinleri çağırır, fakat zeytin ağaçlarını budayan zeytinleri gelmeleri için zorlamış olur.”
Hikaye bu ya, Ege köylerinden birinde işini Allah'a havale etmiş, tembelliği ile ünlü bir zeytinci varmış. Dedesinin dedesinin dedesinden kalmış zeytinliğine hiç bakmaz; ağaçlarını budamaz, sulamaz, gübrelemez, ilaçlamaz; her şeyi Allah'tan beklermiş.
O sene kış ayları oldukça kurak geçmiş. Bahar yağmurları da yeterince düşmemiş. Zeytinde ürün bağlama zamanı gelmiş. O günlerde düşen yağmur çok önemli. Yine yeterli yağmur yok.
Bir öğleden sonra zeytinci, o sene üründen ümidini kesmiş, ama yine de azıcık da olsa beklenti içinde kahvede otururken aniden gökyüzü kararmaya başlamış. İçinden, "Allah'ım, ne olursun, lazımken yağmurunu yağdırmadın, şimdi hiç lazım değilken yağdırma!" diye dua etmiş.
Daha duası bitmeden bir gök gürültüsü, bir sağanak yağmur… Arkasından yağan dolu, zeytinleri, çiçekleri kakalamış. Ortalığı su götürmüş.
“Eyvah gitti bizim zeytinler,” diye dövünmeye başlamış.
O hırsla eve gelmiş, bir de bakmış ki eşeği de yıldırım çarpmış. Bu olay zeytincinin içine oturmuş, ama bir şey de yapamamış.
Zaman geçmiş, ramazan ayı gelmiş. İlk gün niyetlenmiş zeytinci. İftara tam yarım saat kala, bir sigara çıkartıp yakmış. Nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.
"Nasıl? Kızıyorsun şimdi değil mi?" demiş ve eklemiş:
"Ölen eşeği de kurbana saymazsam şerefsizim... "
YAZININ TAMAMINI Z&Z Dergisi'nin 11. SAYISINDA OKUYABİLİRSİNİZ.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment