ERDAL ŞAFAK
Sabah
21 Nisan 2008,Pazartesi
İnsanoğlu son 200 yılını o " Felaket tellalı " nın dehşet verici senaryolarını ya da öngörülerini çürütmeye harcadı.
O? Thomas Robert Malthus. 1766-1834 arasında dünyamıza konuk olmuş İngiliz rahip ve iktisatçı.
Ekonomiye meraklı olanlar ve "İktisat" okuyanlar hatırlayacak. Malthus 1798'de, yani yıllar süren kuraklığın ve onun sonucu açlığın tetiklediği Fransız Devrimi'nden sadece 9 yıl sonra yayınladığı " Nüfus İlkesi Üstüne Bir Deneme " adlı eserinde şu iddiayı ortaya atmıştı:
"Gezegenimizde insan türü geometrik çoğalıyor: 1, 2, 4, 8, 16, 32, 64 gibi. Buna karşılık Tabiat Ana'nın cömertliği aritmetik dizinde oluyor: 1, 2, 3, 4, 5, 6 gibi."
Sonuç? Malthus daha o çağda (200 yıl önce) nüfus ile besin maddelerinin farklı dizinde çoğalmalarını dengeleyen savaş, salgın hastalıklar gibi " Doğal " nedenlerin, bir yandan uluslararası ilişkilerdeki gelişmeler, bir yandan da tıbbi, biyolojik, kısaca teknolojik buluşlar sayesinde etkinliğini yitirmesi sonucu insanlığın eninde sonunda " Beslenme krizi " ile karşı karşıya kalacağını iddia ediyordu.
Başta da belirttik; insanoğlu son 200 yıl boyunca bilinç altına yuvalanmış Malthus kehanetlerini veya korkularını boşa çıkarmak için uğraşıp durdu. Ve sonunda onun felaket senaryolarını tarihin çöp kutusuna attığına inandı. Evet, dünya nüfusu artıyordu ama teknolojik devrim sayesinde, tarımsal üretimde dünya nüfusunu besleyecek düzey yakalanmıştı.
Meğer hayalmiş. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Başkanı Jacques Diouf (Senegalli. Memleketi şu sıralar açlığın eşiğindeki yoksulların isyanlarıyla sarsılıyor), günümüzdeki beslenme krizi atlatılsa bile dünyayı çok daha kötü günlerin beklediğini söylüyor, şöyle diyor: " 2050' lere doğru dünya nüfusu 9 milyarı geçecek. Onların karınlarını nasıl doyuracağız? " (Not: Hindistan, özellikle de Çin, Malthus'un önerilerine uygun nüfus politikaları benimsemelerine; yani geç evlenmeyi ve az çocuk sahibi olmayı özendirmelerine rağmen. Hele Çin birden fazla çocuğa izin vermiyor.)
Bunlar daha iyi günler
Evet, Malthus'ün teorisini çürütmek için tarımsal üretimin "Teknolojik devrim" sayesinde, aritmetik dizinden daha hızlı arttığı iddiasına yapışıldı. Ancak şimdi yine FAO ve öbür uzman kuruluşlar (Dünya Beslenme Programı gibi), tarımsal üretim artışının talebin altında olduğunu ve hep öyle kalacağını itiraf ediyorlar. Hatta yeni teknolojilerin veya yeni "Yeşil Devrimler"in bile bu denklemi tersine çevirmeye yetmeyeceğini fısıldıyorlar. Ve ekliyorlar: "Kara günler için oluşturulan buğday, pirinç stokları 25 yıldır sürekli eriyor. Neredeyse siloların dibi göründü. En kötüsü, yeniden stok yapma olasılığı sıfır."
IMF Başkanı Dominique StraussKahn da zaten " Açlık yüzünden savaşlar çıkabilir " derken, Malthus kehanetlerine gönderme yapıyor. Çünkü tıptaki gelişmeler nedeniyle hem doğumölüm dengesi değiştiği, hem de insanın çok daha uzun ve çok daha sağlıklı yaşaması imkanı sağlandığı için, Malthus'un ifadesiyle " Tabiat Ana' nın sofrası " nda oturanların sayısını azaltmanın tek yolu kaldı: Savaşlar ve iç savaşlar. Elbette doğa, dengeyi sağlamak için yeni virüsler ve eski virüslerin mutasyona uğramış (İlaçlara dayanıklı) versiyonlarını göndermezse. (Aslında onun da epey belirtisi var. Bir yazıda anlatırız.)
Malthus dünya nüfusunun daha o çağdaher 25 yılda ikiye katlandığını hesaplamıştı ve şu hesabı yapmıştı: "Başlangıç olarak aldığınız tarihte herkesin bir sepet besine sahip olduğunu varsayın. Yılda sadece yüzde 1 nüfus artışıyla, 200 yıl sonra 256 kişiye 9 sepet besin düşebilecek."
Çünkü hesabına göre, yine başlangıçtaki nüfusun yılda yalnızca yüzde 1 artması koşuluyla bile, bir çiftten bin yıl sonra 40 bin kişi doğacaktı. Hele 2 bin yıl sonra bu sayı 20 milyar kişiye ulaşabilecekti!
Her ailenin üç çocuk sahibi olması çağrıları yapan Başbakan Erdoğan'a önemle duyurulur.
Hesaplasın veya hesaplatsın bakalım; bugün doğan 3 çocuk 100 yıl sonra kaç kişilik sülale olacak? Aslında hesaplatmasına da gerek yok. Doğu'daki, Güneydoğu' daki aile yapısını inceletsin yeter!
Malthus'a selam
İsmail Uğural
Yeni Asır
22-Nisan-2008 Salı
Efendim, Thomas Robert Malthus, 1766-1834 yılları arasında yaşamış bir İngiliz iktisatçı... Aslında din adamlığı da yapan Malthus, öyle çok önemli bir iktisatçı değil ancak ortaya attığı ve kendisinden sonra bayağı iz bırakan bir teorisi var. İşte bu teori yüzünden literatürde iyi bilinen bir kişi. Sabah Gazetesi'nde İzmir kökenli değerli yazar Erdal Şafak, "Merhaba Malthus" başlıklı bir yazı yazınca, eyvah dedik benzer başlık taşıyacak yazımızda geç kaldık. Ama olsun, konu mademki çok güncel ve önemli, o halde bir bakıma "İnsan Tsunamisi" yazımızın devamı niteliğinde sözümüzü söyleyelim.
GIDA VE İNSAN
Malthus'un teorisine göre; gıda üretimi aritmetik bir şekilde artarken, insan nüfusu geometrik olarak, yani 1,2,4,8,16... biçiminde artıyordu. Dolayısıyla, bir gün gelecek ve gıda üretimi hızla çoğalan insanoğluna yetmeyecek, sonuçta kıtlık ve açlıklar başlayacaktı. Bu karamsar senaryo ve ürkütücü kehanet o dönemde (200 yıl önce) derin tartışmalara yol açtı. Nitekim yine başka bir İngiliz iktisatçı olan Thomas Carlyle, sırf bu yüzden iktisat bilimi için "Dismal science" yani "Kasvetli bilim" deyimini ortaya atmıştı. Gerçi sonraki yıllarda gelişen makineleşme ve modern tekniklerin sanayie uyarlanmasıyla hızla artan gıda üretimi sayesinde Malthus'un "Nüfus Teorisi" geri plana düştü, hatta unutuldu bile diyebiliriz. Ne zamana kadar? 1900'lerin başında yani 100 yıl önce 1 milyar olan dünya nüfusu günümüzde 6.5 milyar oluncaya kadar! Ve artık gelinen aşamada durumun ciddiyeti bütün ağırlığıyla açığa çıktı. Diğer yandan, Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Raportörü Jean Ziegler, küresel gıda fiyatları artışının "Sessiz bir katliama" yol açmakta olduğunu söylüyor. Ziegler, ayrıca, biyoyakıt için üretim yapılması, pazardaki spekülasyon ve Avrupa Birliği'nin ihracat sübvansiyonlarının, yoksul ülkelerdeki kitlesel açlığın sorumlusunun Batı olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Ancak bu işin kolay yönü. Şunu demek istiyoruz; Jean Ziegler, gelecekte daha da büyüyebilecek gıda krizinde sorumluluğu hemen Batı'ya yükleyerek işin içinden sıyrılıyor. Acaba gerçekten öyle mi? Tamam, yaşanılan süreçte Batı'nın sorumsuz ve kayıtsız politikalarının payı büyük ama Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin endüstriyel tarımı ihmal eden, hatta küçümseyen politikalarının hiç mi günahı yok?
ENDÜSTRİYEL TARIM
Popülizme bayılıyoruz... Hemen her konuda Batı'ya hücum ederek kendi hatalarımızı ve yanlışlarımızı görmezden geliyoruz. En önce yapacağımız iş, kendimizi boy aynasında incelemektir! Ve artık başta bu ülkenin entelektüelleri olmak üzere bütün yönetici ve karar vericiler, bugünden tezi yok tarıma ama özellikle "Endüstriyel tarım"a bakış açılarını mutlaka değiştirmelidir. Dünyaya nizamat vermeyi pek seviyoruz ama öncelikle kendi ülkemizde endüstriyel tarımı bir politika tercihi haline getirelim. Gerisini ondan sonra konuşuruz.
No comments:
Post a Comment