Zeytin Portalı
9 Haziran 2009,Salı
Manisa Salihli'de, 335 dönüm arazi üzerinde organik zeytin ve zeytinyağı üretimi yapan Alyattes Organik Tarım İşletmeleri Genel Müdürü Reşat Akkan ile organik zeytin ve zeytinyağı üretimi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
İtalya'da düzenlenen Premiobiol 2009 Uluslararası Organik Zeytinyağı Kalite Yarışması'ndan 2.'lik ödülü ile dönen Alyattes'in kurucusu Reşat Akkan ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Uzun yıllar özel sökterde üst düzey yönetici pozizyonlarında bulunduktan sonra, doğup büyüdüğü Manisa Salihli'ye organik zeytincilik yapmak için geri dönen Reşat Akkan, Tekelioğlu Köyü'nde bulunan çiftliğinde kaliteli sofralık zeytin ve zeytinyağı üretimi yapıyor.
Ege Ünversitesi İktisadi Ticari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Akkan, mezuniyetten sonra kariyerine McCannErikson’da başladı. Bir yıl sonra Efes Pilsen’e bölge şefi oldu. Bu sırada, ODTÜ’de master’ını tamamladı. Üniversiteye asistan olarak girdi. 1984’te doktorasını tamamladıktan sonra, ABD’ye devlet bursuyla giderek, Sunny Buffalo’da öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra, Turyağ’a girdi. Efes Pilsen’e Avrupa pazarından sorumlu bira grubu başkan yardımcısı olarak geri döndü. Bu sırada İngiltere, Hollanda gibi ülkelere ilk bira ticaretini gerçekleştirdi. Ancak 2 yıl sonra kahvehanelerde bira satışı yasaklanıp, bira pazarı bir gecede yüzde 50 küçülünce, Turyağ’dan gelen teklifi değerlendirdi.
Sonra ITT Bilca’ya transfer oldu. Zarar eden bu şirketin cirosu, 4 yıl sonra 135 milyon dolara ulaştı. Bir dönem sonra şirket kapandı. Akkan, 1991’de Eti bisküvilerinin genel müdürü olunca, ailesiyle birlikte Eskişehir’e taşındı. Çok mutlu olmasına rağmen, çocukların daha iyi eğitim almaları için İstanbul’da olmaları gerek diye düşünerek, RJReynolds’tan gelen satış direktörlüğü teklifini kabul etti. Daha sonra Sara Lee’ye geçerek, 3 yıl genel müdürlük yaptı. Ancak, yerel markaları satın alarak büyüyen bu şirket, Türk şirketleri değerinin altında satın almak isteyince, oradan da ayrıldı. 48 yaşında, özel sektör deneyimlerini bir tarafa koyup, kendi idealini gerçekleştirmeye, zeytin yetiştirmeye koyuldu.
Zeytin Portalı - Sizin profesyonel yaşamınızdan zeytinciliğe geçişinizi öğrenebilir miyiz?
Reşat Akkan - Profesyonel yaşamda belli bir yere geldikten sonra yabancı şirketlerde çalışıyorsanız ülkenizin çıkarlarıyla şirketinizin çıkarları çelişmeye başlıyor. Sizden de o kademede bu çıkarları ya da bu çatışmayı şirketinizin lehine çözmeniz bekleniyor. Ben tercihimi ülkemden yana kullandım. Olaylarda üzülmeden profesyonel yaşama nokta koydum ve böyle bir yatırıma karar verdim. İstanbul’da oturuyordum ve çocuklarım daha küçüktü. En az vaktimi alacak zirai faaliyet ve geleceği hem yüksek olan hem de en az vaktimi alacak zirai faaliyet diye düşündüm. Öyle değilmiş. Çok sonraları öğrendim. Hemen hemen her zirai faaliyette her işte olduğu gibi mutlaka başında olmak gerekiyor. İlk yıllarda tabi arazileri sıfırdan alıp diktiğim için benim 24 saat burada olmam gerekmiyordu. Ayda bir gelip iki gün kalıp buralara bakıp geri dönüyordum. Arazilerim Bintepeler’de (Salihli-Manisa). Zamanla tabi daha geniş araziler almaya başladım. Komşular satınca o aradakileri falan aldım. Sıfırdan zeytin diktik. Elektriğimizi getirdik. Bintepelerde artezyeni ilk kez biz yaptık. Su çıkınca elektriği de getirdik tabi. Herkes burada su çıkmaz kır diyordu. Bizim şansımız varmış galiba su bulduk. Sulamadan zeytin ziraatı yapınca ancak yağlık zeytin yaparsınız. Yağ da maalesef masrafını karşılayabilen bir ziraat türü değil.
ZP - Zeytinciliğe ilk başladığınızdan beri üretiminizi sofralık zeytin üzerine mi düşünüyordunuz?
RA - Başından beri aklımda sofralık zeytin vardı. Zaman içinde ağaçlar büyüyüp meyve yapmaya başlayınca ilk sene 2004’te ilk mahsulü aldım. Tam 1 ton ürünü, arabama attım Akhisar’a götürdüm. Pikabımın üstünde… Zeytini iyi bir fiyata satıp geldim. Dedim biz zengin olduk. Ama aynı zeytin geçen sene ortalama fiyatı yarıya indi. Çiğ zeytin için. Aradan geçen 4 yılda, mazot 2 katından fazla artmış, ilaç 2,5-3 katı. Organik gübre 3 katı artmış. Amele parası %100’den fazla artmış. Eğer ben zeytinimi ham olarak satıyor olsaydım elimdeki mal varlığının herhalde yarısını yok etmiş olacaktım. Tek gelir kaynağım bu. Malı işlemeye geçmekle doğru bir karar vermişim. 2004’te deneme üretimine başladık. Deneme çalışmaları iyi netice verince, 2005’te toptan üretime başladık. Migros grubuyla anlaştık. Onlara butik olarak mevsimsel mal vermeye başladık. Çünkü malımızı hemen bitiriyordu. Sonra internet sitesi kurup oradan halka da satış yapmaya başladık. Baştan iyiydi. Ama sonradan kargo ücretleri birden artınca bıçak gibi kesildi. 10’da 1’ine düştü internet üzerinden satışlar. O zaman biz de normal ticarete yöneldik tekrar.
ZP - Bütün üretiminizi organik olarak mı yapıyorsunuz?
RA - Öyle olmak zorunda yasa gereği. Benim balım da olsaydı onu da organik yapmak zorundaydım. Ne bileyim patlıcan yetiştirseydim onu da organik yapmak zorundaydım. Kayıt yaptırdığım bütün arazilerimde organik yapmak zorundayım.
ZP - Arazileriniz aynı bölgede olmasa da bu geçerli mi?
RA - Onu bilmiyorum ama bana söylenen böyle. Zaten bizim başka amacımız yoktu. Konvansiyoneli zaten herkes yapıyor. Bizimki niş market. Tabi organik üretim konvansiyonele göre daha sıkıntılı. Beş seneden beri kullandığımız bir pamuklu bit ilacı vardı. Her sene iyi netice alıyorduk. Bu sene 2 kere attık. Pamuklu bitten bu sene çok zarar gördük. Öldürmedi. Şimdi ilacı üreten firma bize diyor ki, bizim ruhsatımız yok pamuklu bite karşı pamuklu koşnile karşı var. Tabi bu benim düşüncem kimyager falan değilim ama içindeki aktif maddeyle oynadılar. Belki içinde pamuklu bite de iyi gelen bir şey vardı. Bu sene iyi gelmedi. Bana ilaçlama, mazot, amele ve şu bu… Yaklaşık 5 iş günü ve büyük paraya maloldu. Bu gitti bu sene. Ağaçların gördüğü zarar ayrı onu bilemiyorum. Onu hasadın sonunda göreceğiz. Ne kadarı neyden kaynaklandı tam olarak bilmek mümkün değil. Benim ürünümü %10 etkileyecektir. Bu sene ben 100 ton ürün alırsam 10 ton kaybım vardır demek pamuklu bit yüzünden. O da ayrı bir yük tabi bizim sırtımızda.
ZP - 2004’te ilk üretime başladınız. Bu her sene katlanarak devam etti…
RA - 2004’te deneme üretimine başladık. 4 ton kadar. Değişik denemler yaptık. Tanka koyduk. Tenekelere koyduk. Plastik bidonlara koyduk. Kimini yuvarlama yaptık, kimini tuzlama yaptık. Kimini normal klasik yöntemle yaptık. Taş ve tuz baskısıyla yaptık. En uygunu ve kapasitemiz arttığı zaman bizim hakkından gelebileceğimiz üretim tarzı neyse iyi kalitede onu seçtik. Beton tank kullanmıyoruz. Plastik tank kullanıyoruz.
ZP - Ürünleriniz organik olduğu için düzenli kontroller yapılıyor. Peki, organik kararını nasıl verdiniz?
RA - Ben işe girerken ağaçları dikerken organik tarım yapacağım diye girdim. Çünkü herkesin yaptığı işi yaparak para kazanmak mümkün değil. Bunu iş hayatından biliyorum. Çok büyük olmak lazım onu yapmak için. 3000-4000 tonluk bir tesis kurmak lazım. Benim de öyle bir imkânım yoktu. Butik üretim tarzında niş marketlere yönelik organik ürün yaptım.
ZP - Son dönemlerde yeni eğilim; daha uzun yaşama, daha sağlıklı beslenme… Bu son 10 yıldaki eğilimi nasıl görüyorsunuz?
RA - Çok iyiydi krize kadar… Krizde etkilenmedik. Bir de biz uçmuyoruz fiyatlarda… Şimdi marketlerde bir fındığa bakın normal fındık 10 liraysa organik fındık 30-40 lira kilosu. Yani ulaşılamaz hale getiriyorlar. Bizim zeytinlerimiz büyük süpermarketlerde %20 fiyat farkıyla satılır. %300-%400 gibi astronomik fiyatlar yok. Öyle bir piyasa yok. Zaten o kimsenin hakkı da değil. Normal konvansiyonel ürüne göre %20 ile 50 arasındaki fark normalde iyidir. Çünkü tüketici 10 lira verip konvansiyonel ürün alacağına %20-25 fark verip organiğini alabilir. Ama siz onu %300-400’e çıkardığınız zaman alıcı kitlesini çok daraltmış olursunuz. Onun için Türkiye’de çok hızlı gelişeceğini ben öngörmüyorum organik piyasanın. Üreticiden sonraki aradakiler para kazanacak. Tabi ürünümüzü kendimiz işlediğimiz için ve kendimiz pazarladığımız için aradaki diğer artı değerler bize kaldığı için ayakta durabiliyoruz. Yoksa bu üretim kapasiteleriyle bu maliyetlerle kılı kırk yararak yaptığınız üretim ve pazarlama tarzıyla organikte de para kazanmak mümkün değil. Ama kendi ürünümüzü işliyoruz. O yüzden dışarıdan almaya göre biraz daha ucuz maliyeti. Konvansiyonelde çalışanın başında 24 saat durmuyorsunuz organikte öyle bir olay var. Adam bilmeden bile olsa kimyasal ilaç atsa teste takılsanız rezil olursunuz. Onun için kendi üretimimizde eğitimlilerle çalışmak çok önemli. Büyüme hızımız makul, ağaçlarımız büyüyüp de mahsul arttıkça biz de büyüyoruz. O kadar büyüyebiliyoruz. Yani sınırlı bir büyümemiz var.
ZP - Şu anda ne kadar ağacınız var? Yaygın tür hangisi?
RA - 10.000 kadar… 7000 kadar Gemlik var sonra domat var. Tekir ve Edremit var. 16 çeşit zeytin var. 14’ü koleksiyon bahçesi gibi… Tozlanmaya ve döllenmeye yardımcı oluyor. Kendimize, eşimize, dostumuza birer kavanozluk güzel zeytinler yapıyoruz. Değişik tatlar elde ediyoruz. Keyifli… Türkiye zeytin çeşitleri açısından zengin bir ülke. Çok güzel İzmir sofralık çeşidimiz vardır, birçok kişi bilmez. Çilli… Hiç tattınız mı bilmiyorum… Dünyanın en güzel yeşil sofralık zeytinidir. Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün kitabına bakarsanız, en lezzetli yeşil zeytin çeşidi. İşlemesi çok zor, çok hassas bir zeytin. Ama işlediğiniz zaman muhteşem bir tadı var. Çelebi var, Memecik var, Memeli var. 14 çeşit daha var ticari olmayan çeşitler. Gordal, manzanilla gibi İspanyol çeşitleri de var.
ZP - Akhisar bölgesinde Gemlikleri Domat’a dönüştürüyorlar… Siz nasıl yapıyorsunuz?
RA - 843 tane Gemlik’i aşılayıp Domat’a dönüştürdüm. 2 yaşındaydı fidanlar. Çok da memnunum. Çünkü ben aşılamadan önce Büyükbelen kasabasında baktım 20 yaşında tekir ve domat aşılanmış Gemlik ağaçları vardı o zaman… Benim hem orijinal fidanlı arazim var, hem de aşıladıklarım var. İkisi arasında hiçbir üretim farkı henüz yok. Ağaçların gövdesi taşımaz kökü zayıf olur deniyor. Ben gördüğümde 20 yaşındaydı ağaçlar taşıyordu. Benimkiler 8 yaşında. 30-40 yaşındayken sorun olur mu bilmiyorum. Yaşayıp göreceğiz eğer yaşarsak…
ZP - Gölmarmara yavaş yavaş kuruyor. Bunun bölge zeytinciliğine tarıma etkisi var mı?
RA - Gördes Barajı yapıldı. Demirköprü Barajı var. İklim değişikliği nasıl etkileyecek? Son 2 yılda baya geri çekilmişti göl. 400-500 metre eski çizgisinden içeri çekilmişti. Şimdi geldi geriye. Şimdi daha da gelecek. Söylentiye göre Gördes Barajı’nda patlak varmış. Barajın kapakları açılacak. Bu sene dolacak. Ama 3-5 sene sonra ne olur bilmiyorum. Benim yer altı suyum var ondan faydalanıyorum. Ama gölün havası sürekli poyraz estiği için kışın bizi dondan koruyor. Bizim orası sürekli olarak rüzgarlıdır. Normalde ovayı kırağı vurur. Bizim orayı vurmaz. Ben 1999’da gördüm burayı… Yoksa 1969’da çıktım buradan liseyi bitirince. Köyleri falan dolaştım. Bu bölge çok hoşuma gitti. Bakir bir bölgeydi. Ucuzdu da. Ovaya göre 7’de 1, 8’de 1 fiyatları vardı. Şu anda 2 katı gibi… ama o zaman 6-7 katı gibiydi fiyatlar. Bir de Bintepeler’in toprağı çok verimlidir. Benim arazim deniz seviyesinden yüksekliği 192 metredir. Onu Google’dan söylüyorum.
Zeytin Portalı - Alyattes markası nasıl ortaya çıktı?
Reşat Akkan - Alyattes markası çok basit. Arazimin hemen dibinde büyük bir tümülüs var. Bölgede görülen tepeler, Lidya kral mezarlarıdır. 2,5’unun ismi bilinir. İkisi nettir. Birisi en büyük tepe Alyattes, Kroisos (Karun)’un babası. Diğerinin adı Giges’tir. Hem gölün adı Giges Gölü’dür. Tepe vardır onun adı Giges’tir. Diğerinin da Salyattes olduğu söylenir ama net değildir. Bunlar Lidya kralları. Alyattes 64 yıl krallık yapıp gerçek Lidya’yı zenginleştiren Lidya yapan kişidir. Oğlu mirasyedi. Biraz kavgacı falan. Sayrus’a çatmış, Sayrus da gelip bunun krallığına son vermiş. Lidya gibi bir medeniyet 700 yıllık medeniyet Kroisos’la birlikte bitmiş. Bize tarihte Kroisos (Karun)’u çok önemli bir adam diye anlatırlar asıl önemli olan adam babasıdır. Kroisos, Perslere yenilince Anadolu’da Pers egemenliği başlıyor. Buradan da zaten Yunanistan’a geçiyorlar. Sonra Yunanlar onları püskürtüp Yunan egemenliği başlıyor… Anadolu halklarının egemenliği Perslerle sona eriyor. Arkadan Grekler geliyor. Arkadan Philip geliyor. İskender’in babası. İskender sonra geliyor. Ondan sonra da Roma başlıyor zaten. Roma, Doğu Roma, Bizans sonra 13. yy. ve 14. yy. bizim Türkler gelene kadar…
ZP - Profesyonel yaşamınızda Eti’nin genel müdürlüğü dahil birçok yerde görev aldınız. Sonuçta yönetici olunca birbirine benziyor ama farklı sektörler değil mi?
RA - Farklı ama çoğu gıdaya dayalı sektörler. Altın Rehber hariç. Altın Rehber güzel bir projeydi ama Türkiye’deki siyasi dengesizlik onu da vurdu. Özal’ın ölümü, Demirel’in cumhurbaşkanlığına geçmesi. O dönem ITT şirketi Sheritonları kapatıp çıktı. Biz de ITT’ye bağlıydık. Altın Rehber işi. 860 kişi 3 ayda işsiz kaldı. Çok iyi yetişmiş insanlar vardı. Türkiye’deki ilk profesyonel satış teşkilatı. Genel satış direktörüydüm. O zaman en büyük satış teşkilatı. 526 kişi satış departmanı… 87-92 yılları arası… 35 yaşında falan emekli oldum.
ZP - Salihlili olmanıza rağmen 1969’da Salihli’den çıktığınızı söylediniz. Profesyonel yaşamdan sonra böyle bir karar verdiniz. Birçok insan da büyük şehirlerin yaşayışından sıkılıp, özellikle zeytinciliğe doğru merak sarmış durumda. Bununla ilgili siz bu süreci yaşamış bir insan olarak kısaca hangi tür zorlukları yaşadınız. Neleri tavsiye edersiniz?
RA - Onları daha kolay bir hayat beklemiyor. İstanbul’daki yazın serin kışın ılık, güzel ofislerden gelip arazide tarlada çamurun içerisinde karda, yazın sıcakta çalışmak... İşin ziraat kısmı çok zor. İşleme kısmı biraz daha fark edebilir. Mühendis kökenli falansa bunu yapacak olan, ona kolay gelebilir. Onlara da zor gelecek kısmı, sahadaki üretimle pazarlama ve finansman kısmıdır. Benim güçlü yanım pazarlama ve finansman. Diğer taraf bana zor geliyor açıkçası. Yani çok zamanımı alıyor. Ben bu işe girerken işte şimdi İstanbul’da oturup düşünenler gibi biraz rahat bir hayat planlıyordum. Ama öyle değilmiş. Öyle rahat bir hayat yok. Daha çok çalışmanız gerekiyor. Ben özel sektörde hayatımda hiçbir gün 10 saatten aşağı çalışmadım. Bazen üç gün eve gitmediğim olurdu. Ofiste yattığım olurdu. Bu işler burada da öyle… Bazen hasat zamanı 2-3 gün gece 1.30-2’de işin bitiyor. Sabah 6.30’da çalışanları alıp tarlaya götürmek zorundasınız. Tamam, yardımcıların var ama o öyle işin çok yoğun olduğu dönem…
ZP - Zeytin toplama sezonuna girdiğinizde çalışmalarınız nasıl oluyor?
RA - Şimdi biz hasadımızı yapıyoruz, zeytinimizi eliyoruz, boyluyoruz. Sofralık zeytinde tek kriterimiz var boylama, çünkü bütün zeytinlerimiz çok kaliteli ama bizim tüketicimiz küçük taneli zeytin istemiyor. Biz herkesin basıp sattığı zeytinleri yağ yapıyoruz. Benim yağım onun için çok kaliteli. Yani sofralık zeytinlerden yağ yapıyoruz. Duble, 1, 2, 3 kalibreleri vardır. Biz 3’ün bir kısmını sıkıyoruz 4, 5, 6’yı sıkıyoruz. Duble, 1 ve 2’yi işliyoruz. 3’ten de ilk elden gelenleri işliyoruz. İkinci ve üçüncü elde gelenlerde taneler küçülüyor. Bir 15-20 adet kilogramda fark ediyor. Baskıdan çıkınca daha da fire veriyor. %15-25 fire veriyor. O zaman istenen kalibreyi yakalayamıyoruz. Baskı acı suyunu bıraktırır. Tuzdan dolayı kilo kaybetmez. Tuz kilo aldırır. Yeşil zeytinlerde tuzdan dolayı %2-5 oranında ağırlaşır. Ne kadar tuz verirseniz orda bir artınız olur. Ben bu sene 10 ton yeşil zeytin yaptım. Bizim yeşil zeytin %10-15’i oluşturuyor. Siyah zeytinde kayıp çok fazla. Çünkü zeytinin ağırlığını %20’si ile %30’u arası ağırlık koyuyorsunuz. Ne yapıyor, acı suyunu çıkarıyor. Yani çabuk tatlanmasını isterseniz, zeytinin sezona erken girmek isterseniz fazla ağırlık koymanız lazım onun da firesi çok fazla oluyor. Yani öyle bir denge ki zaten kazanacağınız para %20-25’tir. Böyle olunca o fire oranını çok iyi ayarlamanız gerekiyor. Zeytininizi ne zamana tatlandıracaksınız? Bunların hepsi bir denge.
ZP - "Zeytinyağı altın sıvı… Bir an önce paramızı yatırıp kısa sürede geri dönüşler sağlarız" fikriyle girerlerse çok büyük hayal kırıklığına uğrayabilirler…
RA - O da var. Maliyet hesaplarını çok iyi yapmaları lazım. Eğer babasından arazi kaldıysa 150-200 dönüm girsin yapsın. Herkese tavsiye ederim o kurtarır. Ya da ne bileyim yetişmiş 20-30 yaşında ağaç başına ortalama 20-25 kilo zeytin veren bir yerin dönümünü 4000-5000 liraya ya da büyük şehirlere yakınsa 6000-7000 liraya alıp işe girecekse girsin. O döner ama kalkıp 20 kilo veren ağacı dönümünü 10,000’e 12,000’e alacaksa hiç işin içinden çıkmasını mümkünü yok. Sıfırdan dikip parayla arazi alıp 2500-3000’ten borçlarla alıp elektriğini suyunu getirecek, fidanlarını dikecek, 4-5 sene bakacak ondan sonra yavaş yavaş meyve almaya başlayacak. 8-9 yaşlarında bir 20 kilo alması hayaldir. 4-5 yaşlarında veriyor derler mümkün değildir. Benim kadar ağacına bakan kimse olmasın. O rakamlar hayal. Bir kere, kitaplarda yazan gelir rakamlarını 2’ye böleceksin. Gider rakamlarını 2’yle çarpacaksın. Ondan sonra kâr edeceklerse girsinler. Bu işe girecek olanlar, yörede araştırsınlar kendilerine doğru düzgün tetkik yaptırsınlar. Sahaya çıkmış ziraat mühendisi ya da ziraat teknisyenlerine… Mesela bizim böyle 2-3 arkadaşımız var. İlk yıllarda onlardan da yardım aldık. Az hata yapmamıza yardımcı oldu. Çok cüzi rakamlar talep ediyorlar. Aynı anda 8-10 kişiye bakıyorlar. 200 dönüm gibi bir yeriniz için sizden talep edilen 300-400 dolar. Yıllık 4000-5000. Ama düzgün bir insansa, size o paranın en az 2 katını 3 katını kazandırır. Sizin yine de işinizin başında durmanız lazım. Her zaman her şeyi sormanıza da gerek yok. 2-3 sene böyle bir danışman tutun. Zaten işi öğrenirsiniz. Ben Zeytincilik Araştırma Enstitüsü ile çok iyi bir diyalog içerisindeydim. Hem oradaki uzman görüşlerini aldım. Hem burada sahada fiilen bu işi yapan Akhisarlı arkadaşlarımdan. Onlar bizden baya ilerideydiler. Hala ilerideler. Biz daha eski zeytinciyiz ama onlar tütünden kurtulup zeytine geçti. Biz de kıyamadık bağlara. Dünyanın en güzel en yüksek şeker oranlı kuru üzümü burada olur. Türkiye’deki kuru üzümün %22’sini Salihli çıkarıyor tek başına. Her gün birçok kamyon hareket eder buradan. Damla sulama yapmadan bizim bu yörelerde değişen hava koşullarında sofralık zeytin, yağlık zeytin olur, Her sene düzgün ürün almak istiyorsanız mutlaka mutlaka sulamanız lazım. Sulamamaya göre damla sulamanın en az 2 katı verim artışı var.
ZP - Alyattes’in son dönemlerde almış olduğu ödüller var. Bu ödüllerin hikâyesini anlatabilir misiniz?
RA - Yarışmalara örnekler yolladık. Jüriler bizi ödüle layık görmüşler. İtalya’da PremioBiol 2009 yarışmasında yarışmada 2. olduk. PremioBiol, organik zeytinyağları için olan bir yarışma. Tüm dünyadan 370 kadar yağ gidiyor 18 ülkeden İtalya bölge bölge değerlendiriliyor. Diğer ülkeler kendi içerisinde değerlendiriliyor. Bu 370 organik yağdan 52’si ödüle layık görüldü. Biz de Türkiye’den ödüle layık görülen iki yağdan birisiyiz. Türkiye’de Zeytindostu’nun düzenlediği yarışmada da 2. mansiyon aldık. Daha önce Hürriyet’in yaptığı EN İYİ ON Zeytinyağı listesinde 9. olmuştuk. Bir de ITQA (International Test and Quality Awards) diye bir yarışma var. Ona girecektim. Fakat başvuru ücretleri fazla. Asıl şey teşvik. Hükümet böyle şeylere teşvik vermeli. Dese ki yollayın yarışmaya ürününüzü, katılan herkese yarı parasını ben vereyim. Kazananların katıldığı paranın 2 katı bilmem ne ödülünü ben veriyorum. O zaman ne olacak hepimiz özeneceğiz. Yağlarımızı ona göre yarışmalara sokacağız. Türkiye olarak biz gittiğimiz zaman neden 2 kişi yerine 10 kişi ödül kazanmayalım?
ZP - Yurtdışında ödül almış bir zeytinyağının yurtdışından talebi oluyor mu?
RA - Şu ana kadar olmadı. Daha yarışmanın sonuçları yakın zamanda açıklandı. Bu yarışmalara katılmak için, Türk yağları mutlaka belli bir program dâhilinde teşvik edilmeli. En azından bu tür masrafları karşılanmalı. Hatta uluslararası piyasalarda derece alan Türk yağlarına Tarım bakanlığı bir ödül koysun. Cüzi bir şey… 1000 avro 1.’ye, 500 avro 2.’ye. 250 avro 3.’ye gibi. Tarım bakanlığı ilgisini göstersin, tanıtsın. Bu çok güzel bir şey…
ZP - Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz...
RA - Ben teşekkür ederim...
No comments:
Post a Comment