Tuesday, October 16, 2007

Parola Kanola


Levent SEĞMEN
Hürriyet Gazetesi
16 Ekim 2007


Misafir Odası’nda bu sefer de 1980 sonrası siyasi yaşamın en renkli isimlerinden birisini, Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli’yi ağırladık. Kapısını yeniliğe her zaman açık tutan ve aktif siyaset yaptığı dönemde Türkiye’ye sayısız hizmeti olan Pakdemirli ile son dönemde büyük emek verdiği bambaşka bir yeniliği, ’biyodizel’i konuştuk.

Levent Seğmen: Yıllarca siyasetin en üst kademelerinde hizmet eden birisi olarak, bugün temelinde ’yağ’a dayanan bir sektöre, biyodizel sektörüne önemli yenilikler getirme çabası içindesiniz. Siyasetteki ’yağcılık’ ile ekonominin konusu olan yağcılık arasında ne tür farklar var?

Ekrem Pakdemirli: Siyaseti çürüten ve yıllarca benim de karşısında olduğum yağcılık ne yazık ki ülkemize her zaman büyük zararlar verdi. Ancak sektörel anlamda yağcılıktan bahsedildiğinde, bugün için karşımızda siyaseti çürüten değil, yanlış politikalarla çürütülme tehlikesi içinde olan bir yapı duruyor. Bizim inancımız, tarımda geleceğin şifresinin mucize bitkiler olan kanola ile aspirde yattığı şeklinde. Siyasetin sizin bahsettiğiniz anlamdaki yağcılık yerine, sektörel bazdaki yağcılık ile uğraşması, hassasiyet göstermesi ülkeye gerçek fayda sağlayacaktır diye düşünüyorum.

O halde siyaseti çürüten ’yağcılık’ kavramını bir tarafa bırakıp, biz de ekonominin konusu olan yağ sektöründen konuşalım. Türkiye’de bu sektör ile ilgili genel tespitleriniz nedir?

Türk toplumu yağ tüketen bir toplum ve maalesef yağlık tohum ve yağın miktarı olarak da büyük açığı olan bir toplum. Bu açığını kapatmak için, bunu ya üreteceksiniz ya da ithal edeceksiniz. Biz ülke olarak çok uzun yıllardır yağı ithal ediyoruz. Her ne kadar zeytinyağının bir kısmını ihraç ediyorsak da, bu zeytinyağının pahalı olması ve Orta Anadolu’da, Doğu Anadolu’da pek kullanılmamasından kaynaklanıyor. Zeytinyağı üretiminde bir fazlalık olsa da, ithal ettiğimizin yanında devede kulak kalıyor, onda bir düzeyinde.

TEŞVİK YERİNE CEZALANDIRMA

Peki sofralık yağ, zeytinyağı nasıl oldu da alternatif bir yakıt olarak biyodizele konu oldu?

İki yıl önce ham petrol fiyatları tırmanmaya başladı. Herkes (Ham petrolün bir alternatifi var mı?) diye baktı. Vardı ve bu biliniyordu. Bu alternatif biyodizel, yani sıvı yağlardan yapılan yakıt idi. Köylüye ve ekonomiye önemli destek sağlayacak bu yakıtın bir başka önemli özelliği ise ’çevreci’ olmasıydı. Fosil kökenli yakıtlarda 7 bin ppm ile 50 ppm arasında kükürt var. Bu kullanıldığında kükürtdioksit olarak havaya çıkıyor ve su ile birleşerek zararlı madde olarak tekrar doğaya dönüyor. İnsan sağlığına da zararlı. Oysa bitkisel yağdan elde edilen biyodizelde kükürt oranı azami 10 ppm’dir. Dolayısıyla en iyi mazottan beş defa daha çevreci bir yakıttır.

Çevreci olarak nitelediğiniz bu yakıt konusunda, biraz önce siyasetin, yani hükümetin tavrını eleştirdiniz. Nedir bu eleştirinizin kaynağı?

Ham petrolde fiyatlar bir anda artınca, biyodizel furyası başladı. Biyodizel yapanlar hemen yağa saldırdı, böyle olunca da yağ fiyatları yükseldi. Hükümet bu esnada (Büyük çapta vergi kaybı oluyor) gerekçesi ile biyodizele ÖTV getirdi. Ancak getirilen 65 YKR tutarındaki ÖTV, çok yüksek bir rakam oldu. Bu yüksek bedeli merdiven altında üretim yapanlar ödemiyorlar. Sağlam büyük firmalar var ancak, onlar da üretim yapamıyorlar. Böyle bir kısırdöngünün içine girildi maalesef.

Yağ açığımız herkesin malumu, teşvik edip bu açığı kapayıp, çevreci bir yakıt üreteceğimize, öncelikle teşvik yerine cezalandırma getiriyoruz. Üretimin önünü kapatıyoruz.

Tek eleştiri noktanız yüksek tutulan ÖTV miktarı mı?

Yapılmış olan bir çok başka yanlışlıklar da var. Bir örnek verecek olursak, restoranların, otellerin, bazı kamu kuruluşlarının atık yağlarını gösterebiliriz. Bu yağların mutfakta kullanımının bir limiti var. Teknoloji müsaitse, bu atık yağdan biyodizel yapmak mümkün. Ama buna da ÖTV muafiyeti getirilmedi. Bu nedenle buralardan toplanan yağlar üç dört firmada duruyor, bekletiliyor. Ne yapılacağı meçhul, bu yanlışlığın düzeltilmesi lazım.

LİTERATÜRÜN YAZDIĞINDAN DAHA İYİ SONUÇ

Yönetim Kurulu Başkanı olduğunuz Çevresel Kimya A.Ş.’nin, tarımsal üretimden başlayıp biyodizel üretimine giden bir konsepti var. Bu konuda bilgi verir misiniz?

Biz Türkiye’de bu işe girerken, yağlı tohumla beraber girmemiz gerektiğine inandık. (Bunun ziraatına girmemiz lazım) dedik. Öncelik olarak gelir gruplarının düşük olduğu yörelerden başlanması gerektiğine inandık ve 18 ay önce Kars’a gittik. Yağlık tohum bitkisi kanola için orada bir üretim başlattık. Yine bir başka yağlık tohum bitkisi olan aspiri de bölgede destekledik. Ama o dönemde Kars’ta yağmurların yağmaması, sırf o bölgeye mahsus büyük bir kuraklık yaşanması başarılı olmamızı engelledi. Geçen yıl Eylül ayında Türkiye’nin her tarafına ekim yaptırdık. Bundaki amacımız, hangi bölgelerde kanola bitkisinin çok daha verimli olacağını ve tutacağını tespit etmekti. Trakya’da, Karadeniz’de, Urfa ve GAP’ta, Adana’da, Konya, Bursa ve daha birçok yerde yüz bin dekar ektirdik. Bu ekimler sonucu tespitlerimizin ışığında bazı bölgelerde tekrar ekim yaptırdık. Önümüzdeki Mayıs ayında dördüncü hasadımızı yapacağız. Yaptığımız bu dört hasat ile Türkiye’de önemseyeceğimiz bölgeleri tespit etmiş olacağız. Ekim sahalarına ağırlık veriyoruz. Bugüne kadar yaptığımız üç hasattan, Trakya bölgesinde ve Samsun’da çok iyi sonuç aldık. Oralarda bazı yerlerde bizim düşündüğümüzden ve literatürde yazılandan çok daha fazla ürün alındı.

Kuraktan olumsuz etkilenen çiftçilerin tepkisi ne oldu?

Kuraklıktan etkilenen çiftçilerde, doğal olarak bu şartlara dayanan bitki arayışı var. Bu nedenle de aspire yöneldiler. Yağı kanolaya göre daha az ama, çok kurak iklimde üretilebiliyor. Biz de geçen yıl aspir alımı yapacağımızı ilan ettik, ama tohum dağıtmadık. Aspire de 40 YKR fiyat verdik. Ayrıca yağ fiyatları artarsa, alım fiyatlarını arttıracağımızı duyurduk. Böylelikle Anadolu’da yeteri yağış alamayan bölgelerde aspir’e kayış oldu. Zannediyorum aspirden de memnun kalacaklar. Kuraklık yaşanan yerlerde de çiftçiler diyor ki, (Bu sene kuraklık nedeniyle bizim arpalar da kavruldu, buğday da eksik oldu. Zaten bir şey elde edemeyecektik.)

Çiftçinin cebine iki kat fazla para giriyor

Kanola ve aspir, ekim yapan çiftçinin cebine giren para açısından ne ifade ediyor?

Biz ürünü, alım garantisi ile ektirtiyoruz. Tohum veriyoruz, bilgi veriyoruz, gübrede yardımcı oluyoruz. Bazı fakir yerlerde mazot desteği de veriyoruz. Trakya, Samsun Bafra yöresindeki çiftçiler çok memnun. Alım fiyatlarımız da fevkalade iyi. Bu yıl ürünü çiftçiden 55 YKR’den aldık. 22 YKR de devlet teşvik veriyor. Çiftçimiz, kanola ektiği bu yerlere arpa yulaf ekseydi, bunun yarı parasını elde edecekti. Buğday satarsa kilogram bazında 40 YKR civarında para alıyor çiftçi, kanola satarsa bu 80 YKR’ye kadar çıkabiliyor. Tarımda, buğday ve arpada belirli bir arazi büyüklüğünde ne kadar ürün alınıyorsa, yağlı tohumda da aynı miktarda ürün alınıyor. Dolayısıyla önemli olan bu noktada satış fiyatı.

SAPINDAN BENZİN TOHUMUNDAN DİZEL

"Bu sistem çok iyi oldu. Hiç olmazsa insanlar biliyor ki, fosil yakıtlar tükenecek. Fosil yakıtlar da belirli güçlerin elinde. Ama insanımız biliyor ki, artık bunun alternatifi var. (Falanca ülke bize mazot vermezse, kendi mazotumuzu, kendi benzinimizi üretiriz) diye bir alternatifimiz var. Bana göre şuur altında toplumun bir rahatlaması da var. Petrol darboğazı önemi kaybediyor. Kanolanın sapından alkol ve benzin türevlerini elde ederim, yağında da mazot elde ederim. Başka alternatif yakıt arayışlarına girmeden, mevcut yakıtların alternatiflerini tarımdan elde etmiş olacağız."

VAKIF GİBİ ÇALIŞTIK

Çevresel Kimya A.Ş. olarak ektirdiğimiz alan ve aldığımız ürün olarak, biz bir numarayız. Bazı firmalar küçük çapta ekimler yaptırdılar ama, sonunda döndüler yine bize sattılar ürünlerini. Dolayısıyla kanolada Çevresel Kimya A.Ş. öncü ve çok büyük bir hamle yaptı. Ankara’da bir vakıf gibi çalıştık. İnsanlara, çiftçilere bilgi aktardık, her türlü desteği verdik. Bu bizim yüklendiğimiz bir misyon oldu. Biyodizel fabrikası kurarsak, mutfağa gidecek olan yağdan alacaktık. Ama bu yağ yine ithal olacaktı. Oysa Türkiye’de zaten yağ açığı var. Onun yerine biz üretim yapalım, ürünümüzü işleyelim dedik. Tarımdan başlayalım, sanayiye kadar götürelim. Düşündüğümüz ve planladığımız gibi de yaptık. Gayemiz, tohum üretimini büyütebilirsek, yağ sıkma tesislerini de Anadolu’nun belli yerlerine kurmak. Başarılamıza yenilerini ekleyerek, bu amacımıza kısa sürede ulaşacağımıza inanıyorum.

No comments: