Monday, September 10, 2007

Bir Öykü


Zeytin Bahçesi / Fatma Papak

Resim yapmayi pek beceremezdi. Yine de en çok zeytin bahçesinde zeytin toplayan kadinlarin resmini yapmayi severdi. Büyük zeytin agaçlari çizerdi önce. Topragin üzerine erkek isçilerin agaçlardan siyirdigi zeytinleri siyah boya kalemiyle tek tek çizip boyardi. Mutlaka agaçlarin birine dayanmis bir zeytin merdiveni olurdu kocaman. Sonra renk renk salvar giymis; egilerek, yere dökülen zeytinleri toplayan kadinlar. Resmi bittiginde geriye çekilir bakardi resmine. Simsiyah zeytinler ne de güzel dururdu topragin üzerinde.

Zeytin toplamasi zordu. Soguk havada, saatlerce egilip yere siyrilan zeytinlerin toplanmasi, ayrilmasi gerekiyordu. Bu isi çok iyi beceren kadinlar vardi. Iki ellerini kullanarak, bir müzik aleti çalar gibi müthis bir uyumla toplarlardi zeytinleri. Uzun uzun zeytin toplayan kadinlarin ellerini, parmaklarinin hareketini izlerdi. Bu parmaklar kurulmus gibiydi. Hangi parmaktan sonra hangi parmagin hareket edecegi önceden belirlenmis gibiydi sanki. Genellikle önlerinde iki kapanca olurdu. Hiç sasirmazlardi. Iri siyah olanlar bir kapancaya, kizil ve küçük olanlar diger kapancaya atilirdi. Bazen de zeytinler ayrilmadan toplanirdi. Böyle olunca aksamlari evde zeytinler büyük sinilere dökülür sonra da sihirli parmaklar ise koyulurdu. Yine iri siyah olanlar bir kapancaya, kizil ve küçük olanlar diger kapancaya.

Aradan geçen yillar zeytinliklerde ve zeytin toplamada neler degistirdi, bilmiyordu. Ama o yillarda mahalle aralarinda küfeci dükkanlari vardi. Bu dükkânlarda baska becerikli eller, ince kesilmis agaç parçalarindan küfe ve kapanca örerlerdi. Iste kadinlar topladiklari zeytinleri ayirarak, önce küfelerden küçük olan kapancalara doldururlar, sonra da dolan kapancalari küfelere bosaltirlardi. Küfeler ya at arabasina ya da eseklere yüklenir, satilmak için borsaya, yag çikarilmak için yaghaneye gönderilirdi.

Ara sira zeytinlige kardesleri ile birlikte giderlerdi. En büyük zevkleri esege binmekti. Ibrahim agabey dedikleri; zayif, kara kuru bir adam zeytinlikleri ile ilgilenirdi. Ne iyi, ne güler yüzlü bir adamdi. Zeytinlige gidecekleri zaman Ibrahim agabey esegi kapinin önüne getirirdi. Özenle, ince hesaplar yaparak esegin her iki yanina küfeleri yerlestirir, sikica baglardi. O küfelerin kazayla da olsa dagildigini, iplerinin çözüldügünü hiç görmemisti. Çünkü küfelerin baglanmasi önemli ve hesap isteyen bir isti. Kendinden birkaç yas büyük agabeyi esegin semerine biner, onu esegin arkasina bindirirlerdi. Küçük, ciliz kiz kardesini de küçük bir agirlikla dengeleyerek küfelerden birine bindirirlerdi. Esegin arkasinda kendini bir masal kahramani gibi duyumsardi.

Çaliskan adamdi Ibrahim agabey. Hep neseli olarak animsiyordu onu. Karisi ile birlikte var güçleri ile kisin zeytinliklerde zeytin toplarlardi. Kis mevsiminde elleri hep çatlak ve nasirli olurdu Ibrahim agabey ile karisinin. Aslinda Ibrahim agabeyin ellerindeki nasir hiç bitmezdi ya. Zeytinlikte yemek yiyecekleri zaman ates yakardi Ibrahim agabey. Zeytin dallarini bir araya toplar, atese verirdi. Yagli zeytin dallari müthis çitirtilarla yanardi. Çatlak, nasirli ellerini hisirdatarak birbirine sürterler ve atese dogru uzatirlardi. Yemeklerinde genellikle tuzlu balik ve helva bulunurdu. Atesin karsisinda yenen bu yemek ne de tatli olurdu.

Küçük bir deniz motoru vardi Ibrahim agabeyin. Zeytinliklerde is olmadigi zamanlar balikçilik yapardi. Dizlerine kadar çikan lastik çizmeleri ayaklarinin islanmasini engellerdi. Denizde suyla, balikla oynayinca islanmamak için önlemler alinmaliydi. Basindan ucu sivri takkesini de hiç eksik etmezdi. Camiye gidenlerin giydigi takkelere benzemezdi Ibrahim agabeyin takkesi. O takkeyi gören herkes onun balikçi oldugunun anlardi. Bir çesit balikçi sembolüydü, Ibrahim agabeyin takkesi.Yaz gelince de motoruyla turistleri gezdirirdi.

Bahçe içinde iki odali küçücük bir evde yasiyorlardi. Ne temiz bir kadindi Aysel abla. O küçücük evi daginik gören olmamisti hiç. Kisin zeytine gidecegi zaman bile aksamdan evin bütün islerini yapardi. Evini temizler, ertesi günün yemegini hazirlardi. Iki çocuklari vardi; biri kiz, biri erkek. Ibrahim agabey bu kadar çok çalismasinin tek nedeninin çocuklarini iyi yetistirmek oldugunu söylerdi hep. Çok ugrasmisti Ibrahim agabey çocuklarini okutmak için. Kizinin ögretmen olmasini istedigini söylerdi sik sik. Önce oglu okulu birakti. Babasi gibi bir balikçi beresi geçiriverdi basina bir gün. Ayaklarina da uzun lastik çizmeler. Ne kadar üzülmüstü Ibrahim agabey oglunu kendinin bir kopyasi olarak karsisinda görünce. Bir süre sonra da kizi okumayacagini söylemisti. Kendi eline geçmeyen firsatlari çocuklarina tanimisti. Yazin sicakta, kisin sogukta yilmadan çalismisti. Ne hayaller kurmustu çocuklari için. Okuyacaklardi. Kisin sogukta elleri çatlamayacakti onlarin. Isinmak için zeytin dallarinin çitirtilarina ihtiyaç duymayacaklardi. Onlar da sadece merak ettikleri için zeytin bahçesine gelecekler, zeytin toplayan kadinlarin parmaklarinin ustaligini izleyeceklerdi. Sadece degisiklik olsun diye zeytin bahçesinde tuzlu balikla helva yiyeceklerdi. Esegin üzerinde zeytinlige giderken onlar da kendilerini birer kahraman gibi duyumsayacaklardi.

Ibrahim agabey ugrasarak, didinerek bir seyleri degistirebilecegine düsünmüstü yillarca. Bu fikre öyle inanmisti ki hayatinin en zor anini oglunu balikçi çizmeleriyle, kizini da süpürgesi ile karsisinda gördügünde yasamisti. Çok üzüldü Ibrahim agabey. Günlerce evden disariya çikamadi. Ama zaman en büyük ilaçti. O ilaci herkes gibi Ibrahim agabey de kullandi. Simdi oglu ile birlikte baliga çikiyorlar. Yaz gelince birlikte turistleri gezdiriyorlar ve zeytin toplamaya birlikte gidiyorlar. Iri siyah olanlar bir kapancaya, kizil ve küçük olanlar diger kapancaya.

No comments: