Akdenizli olununca zeytinle aşk başlıyor zaten. Zeytinsiz kahvaltı, zeytinyağlısız yemek olmuyor. Sadece yemek mi güzel olan? Ya kültürü!... Bu blog, aşkımız zeytin ve zeytinyağı ile bilgileri sizinle paylaşmak arzumuzdan doğdu. Koray & Hakkı Yazıcı e-posta : mhyazici@gmail.com
Tuesday, September 04, 2007
Tariş sadece umut aşılıyor ama o da Fiskobirlik gibi miadını doldurdu
Ayşegül Sakarya
REFERANS GAZETESİ/30.08.2007
Türkiye'de son birkaç yılda ağaç sayısında ciddi artış başladı. Zeytin ağacı varlığı yüzde 50 arttı. Yeni ağaçların devreye girmesiyle birlikte birkaç sene içinde dünya üretiminde birinci olabiliriz.
Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Metin Ölken, ihracatta son 2 yıldır kan kaybedildiğini bunun da sebebinin Tariş'in müstahsilleri yanlış yönlendirmesi olduğunu belirterek, "Çünkü Birlik, ayakta kalmak için bir takım çabalar içinde. Tariş artık Fiskobirlik gibi miadını doldurdu. Şu anda yaptıkları tek şey üreticiye umut aşılamak" diyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın üreticiye verdiği 11 YKr'lik desteği yetersiz bulan zeytin ve zeytinyağı sektörü, heyecanlı bir bekleyiş içinde. Beklentilerini yeni hükümete ileten sektör, çözüm bulunmaması durumunda miting düzenlemeyi planlıyor.
Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Metin Ölken, Türkiye'nin dünyanın en büyük zeytin ve zeytinyağı üreticilerinden biri olabilmesi için öncelikle üreticinin desteklenmesi gerektiğini belirtiyor. "Biz sanayici, ihracatçıyız üretici değiliz. Ama bu işin üreticiden başladığına ve üreticinin kuvvetli olması gerektiğine inandığımız için bir şeyler yapmaya gayret ediyoruz" diyen Ölken, üretici birliği olarak Tariş'in yeterince destek vermemesinden şikayetçi. Prim desteğinin artırılması durumunda kayıtdışının önüne geçilebileceğini kaydeden Ölken, "Kilo başına ilk üretim primi 40 cent olarak verildi. O zamanın şartlarında bu rakam üreticiyi tatmin etti. Herkes prim alabilmek için kayıt altına girdi. O yıllardaki vergi toplanma oranına baksalar primin devlete maliyetinin çok daha düşük olduğunu görecekler" dedi.
Kilo başına 11 Ykr olarak belirlenen prim fiyatının 1 YTL'ye çıkartılmasını talep ediyorsunuz. Bir gelişme var mı?
Ben aslında hayal kırıklığı içindeyim. Biz sanayici, ihracatçıyız üretici değiliz. Ama bu işin üreticiden başladığına ve üreticinin kuvvetli olması gerektiğine inandığımız için bir şeyler yapmaya gayret ediyoruz. Onların harekete geçmesini istiyoruz. Ancak üreticinin üzerindeki ölü toprağını görünce üzülüyorum. Bütün üreticiler destek verecekmiş gibi görünüyor, ama bunu kendileri örgütlemeleri gerekiyor. Tariş'in üreticileri harekete geçirmesi gerekiyor.
Tariş, miting düzenleme kararınıza mesafeli yaklaşıyor?
Miting lafını yanlış anlamayın. Burada amaç talebi anlatmak. Biz miting yapalım derken kırmak yıkmak için yapalım demiyoruz. Tariş Başkanı Cahit Çetin de bize destek verdiğini söylüyordu. Fransa'da süt üreticileri sorun çıktığında yollara süt döktüler, tankerlerle yolu kestiler. Biz böyle bir söylemle gerekliliği dile getiriyoruz. Buna başta Tariş sahip çıkmalı. Hak aramak, talebini duyurmak için gerekirse sert adım atacaksın. Sonuçta isteğimize duyarsız kalırlarsa duyurmak için böyle bir miting yaparız.
1 YTL istediklerinizi karşılayan bir rakam mı?
Primin yeniden yapılandırılması gerektiği bir noktadayız. 3-5 YKr mavi boncuk gibi dağıtılacağına hiç dağıtılmasın daha iyi. Aslında önemli olan 1 YTL değil. 1 YTL sembol. Artık primin neden verildiği ve nasıl verilmesi gerektiği tartışmaya açılmalı. Bu 55 YKr da 10 YKr de olabilir. 1 YTL bizim derdimizi anlatmamız için çok iyi oturuyor. Aslında bilimsel bir çalışma yapılıp ne kadar ihtiyacı olduğuna dair
net bir rakam ortaya konmalı.
Maliyetin yarısı gibi bir rakam konuşuluyor...
Kilo başına ilk üretim primi 40 cent olarak verildi. 40 cent'in bugünkü kurla hesabı 50 kuruştan biraz fazlaya denk geliyor. 40 cent o zamanki üretim maliyetleri daha az olduğu için insanları tatmin etti. Şimdi olması gereken 80-70 cent. Bu çok uçuk bir rakam değil. Ülkenin imkanları eksik diye düşünmeyin. Keşke prim 40 cent olduğunda
zeytinyağı sektöründen ne kadar vergi toplandığına dair bir araştırma yapılsa. Çünkü primi almak için herşeyin kayıtlı olması gerekiyor. 40 cent olduğunda herkes kayıt içine girdi. Sektörün içinde bir insan olarak insanların nasıl fatura peşinde koştuğunu biliyorum. 10 kuruşken hiç umursamadıklarımı biliyorum. Vergi toplanma oranına baksalar primin belki de devlete maliyetinin çok daha düşük olduğunu görecekler.
Pek çok sektör kuraklıktan dolayı rekolte düşüşü yaşadı. Sizde böyle bir beklenti var mı?
2007-2008'de rekolte önceki yıllara göre düşük çıkacak. Normalde, 120 bin ton üretim olur, 140 bin tonlara çıkarız derken bu sene 80 bin ton rekolte bekliyoruz. Zeytin ağacı sıcak açısından dayanıklı bir ağaç. Bugünden yarına hemen kurumaz. Bu yıl yeterince rekolte olmamasının temel sebebi, mayısta çicek açtığında ağaçlar tekrar meyveye dönerkenki süreçte, sıcak yüzünden çiçekler yandın ve meyve bağlayamadı. Çiçeğin meyveye dönüşeceği süreçte belli bir iklim koşulu lazım. Mesela beklenmedik bir şekilde mayısın ortasında hava sıfıra düşerse isteği kadar yağış alsa da rekolte iyi olmaz. Bu tamamen yağmurun eksikliği ile ilgili değil. Yeterince meyve bağlasaydı zeytin taneleri küçük olacaktı. Yemeklerde zeytin konusunda sıkıntı olabilirdi. Ama yağda bu sefer sorun olmazdı. Artık üreticiler damlama sulama yapıyor. Damlama sulama yapılan yerlerde son derece verimli ağaçlar oluyor,diğerinde ise su sıkıntısından dolayı zeytin tanecikleri büyümüyor. Kuraklık diyorlar, Türkiye'nin geneli yüzde 20 az yağış aldı. Birden az yağış aldı diye Türkiye'de felaket senaryoları yazılıyor. Sonuçta bizim hazırlanmamız lazımdı. Mesela 97-99 yılları arasında dünyanın en büyük üreticisi İspanya'da aynı sorun yaşandı. Kuraklık yüzünden rekolte düştü. Tüm dünyada genelinde fiyatlar iki katına kadar çıktı. Bu tecrübeden sonra İspanya'da damlama sulama ile tarım yüzde 50'inin üzerine çıktı. Şimdi yağış az gibi bir sorunları yok. İspanya örneği varken önümüzde, biz neden önlem almadık diye üzülüyorum.
Türkiye üretimde İspanya'nın yerini alabilecek mi?
2002 hükümeti ile birlikte zeytincilere prim verilmeye başlandı. Dekar başına ciddi para verdiler. İhracatçı birlikleri uzun yıllardır üretimin istikrara kavuşması için kampanyalar yapıyor, çiftçiye yardım ediyordu. 2000'den sonra primlerin de etkisiyle üreticiler zeytin dikmeye başladı. Hem sertifikalı fidan yetiştiricilerine hem de fidan dikenlere destek verilmesi sektörü olumlu etkiledi. Dolayısıyla Türkiye'de son birkaç senede ağaç sayısında ciddi artış başladı. Zeytin ağacı varlığı yüzde 50 arttı. Yeni ekilen ağaçların genç olmaları, budama tekniğinin geliştirilmesi gibi sebeplerden verimliliği arttı. Şimdi yeni ağaçlar devreye girmeye başladı. Her sene devreye ortalama 5 milyon yeni ağaç giriyor. Bu ağaçlar ilk sene 5 kilo, öbür sene 20 kilo vermeye başlıyor. Seneden seneye ürün sayısı katlanarak artıyor. Türkiye zaten sofralık zeytinde dünya üretiminde İspanya'dan sonra 2.durumda. Bu büyümeyle İspanya'yı geçeriz. Zeytinyağında ise 6. sıradayız. İlk üçe gireriz diye düşünüyorum. İki üç sene içinde ciddi üretim sıçramaları göreceğiz. Tabii ki, iklim şartları çok önemli ama küresel ısınma çok etkili olmaz. Çünkü zeytin sıcağa alışkın bir ürün. Türkiye'de tek sıkıntı tip açısında olabilir. Son yıllarda hep Gemlik
tipi zeytin ağacı dikildi. Gemlik yemeklik bir zeytin tipidir ve tuzlu olduğu için daha çok iç piyasada tercih edilir, ihracatı azdır. Türkiye'de Gemliği tüketecek potansiyel yok. Ama herkes 3. senede ürün verdiği ve yağ içinde kullanıldığından dolayı Gemlik'i tercih etti. Türkiye'nin Gemlik'ten farklı türlere ihtiyacı var. Onlar dikilseydi daha iyi olurdu.
O zaman her zamanki gibi teşvik konusunda hata yapıldı...
Aslında bakanlık AB çerçevesinde düşündü. Eğer Türkiye AB'ye entegre olursa çiftçi prim alacak. AB'ye girdiğinizde ürününüz ne kadarsa ona göre prim alıyorsunuz. Ondan sonrakinde prim gelmiyor. Bu yüzden hemen ağaçlar ürün versin diye düşünüldü. Bu sene başında konu biraz gündeme gelince Gemlik fidanının dikim primini 5'te 1'e düşürdüler. Bu sefer fidancılar isyan etti, ürünlerimiz elimizde kalacak diye. Kaynaklar daha iyi kullanılarak çok daha randımanlı olabilir. Bir de önemli olan
insanların motivasyonlarını kaybetmemeleri. İki senedir bu tehlike başladı. Piyasaların gelişmesi başta üreticiler olmak üzere motivasyon kaybı ortaya çıkmasına neden oldu. Bu sektörün hem iç pazarda hem ihracatta satışları artmıyor.
İhracat ayağında durum nedir?
İhracatta son iki yıldır kan kaybediyoruz. Bu sene ihracatta ciddi bir düşüş bekliyoruz. Bunun sebebi de Tariş'in müstahsilleri yanlış yönlendirmesi. Çünkü Tariş ayakta kalmak için bir takım çabalar içinde. Tariş artık Fiskobirlik gibi miadını doldurdu. Tariş'in sektöre geçmiş senelerdeki katkılarını inkar edemeyiz. Ama artık işler değişti. Şu anda yaptıkları tek şey üreticiye umut aşılamak. Fiyat yükselecek, satmayın demek. Tariş Başkanı Cahit Çetin'in martta yapılan genel kurulda fiyatların 3200 euro olacağına ilişkin açıklamaları var. Bugün fiyatlar 2200 euro. Birileri hesap sormalı. Bu sene özel bankalar üreticiye 100 trilyon kredi verdi. Böylece
finansman sıkıntıları kalmadı. Ürün 3.5 YTL iken birileri 7 YTL olacak deyince üretici satmadı. Şimdi ne oldu? Bugün ürününü istese bile satamaz oldu. Türkiye şu anda sürünerek ihracat yapıyor. Normalde ayda 5-7 bin ton ihracat yapılacak bir ülkede bin ton yapıldığı için ürün müstahsilde duruyor. Dünya genelinde üretim beklentisi dengeli. Fiyatların üzerindeki baskının daha da devam edeceği öngörülüyor. Şimdi kredilerin ödenme zamanı geldiğinde ciddi sıkıntılar olacak. Bu yüzden prim bu geçiş sürecini atlatmak için önem taşıyor. Dökme malda istikrar önemli değil. Bir sene satmasan, uygun fiyatla sunarsan müşteri gelir.
Bu dengesizlik markalı ürün satma hayalimizi nasıl etkiliyor?
Markalı ürün satmak için istikrar gerekiyor. Yedi ay satmayıp sonra satalım olmaz. İhracat yapanların çoğu da o pazara tutunabilmek ümidiyle hareket ediyor. Fakat kendi markamızla satış yapmamız bu koşullarda sözkonusu bile değil. "Private Label" dediğimiz alıcı markası da katma değeri olan bir ürün. Bütün işçilik Türkiye'de
yapılıyor. Pazardan uzaklaşmamak için dönem dönem zarar etsek bile bu tip işler alıyoruz. Tüm bu sorunlara rağmen bize zeytin ve zeytinyağında ithalat yapma imkanı tanınmıyor. Zeytincilerin en büyük sıkıntısı bu. Yunanlılar Mısır'dan zeytin alıp Romanya, Bulgaristan gibi bizim kuvvetli olduğumuz pazarları ele geçiriyorlar. Bıraksınlar biz alalım, bizim zeytincimiz gelişsin. Eğer dünya pazarında rekabet
edeceksek rakiplerimizle eşit koşullarda olmalıyız. Bütün ülkelerde şirketler kalitesini ve fiyatını uygun bulduğu ülkelerden ithalat yapabiliyor.
Tariş'in miadını doldurduğunu söylüyorsunuz. Peki ne öneriyorsunuz?
Birliklerin kâr amaçlı olarak kurulması gerekiyor. Tariş'in 35 kooperatifi var. Bunlar gibi 700 tane İspanya'da var ama hiçbirinin lügatında zarar etmek yok. Bizde bütün üretici birlikleri popülist yaklaşımlar yüzünden zarar ediyor. Yüksek fiyatla alıp ucuza ürün satıyor. Oy almak, yönetime seçilmek için taban fiyatını yüksek
verirler. Burada böyle bir durum sözkonusu bile olamaz. İspanya'da üretici bağlı olduğu birliğe ürünü veriyor ve birlik fiyat taahhüdünde bulunmuyor. Üreticinin paraya ihtiyacı varsa uygun faizli kredi veriyor. Kooperatifte atanmış başkanlar var. Sonrada hesap veriyorlar senin ürünün bu kadara satıldı diye. Eğer memnun kalmazsan başka bir birliğe geçiyorsun. Ama yıl sonunda biz 700 milyar lira zarar ettik demiyorlar. Böylece istikrarlı hammadde oluyor. Tariş özel bir şirket gibi davranabilirse sorun yok. Çözümlerden biri de lisanlı depoculuk olabilir. Ancak Tariş'in yapacağı lisanlı depoculuk şeklinde değil. Lisanslı depoculukta amaç hammadde alıcısının istikrarlı malı istikrarlı temin edebilmesini sağlamak. Üreticinin ise para ihtiyacını sağlayacak bir finansman modeli lazım. Yoksa lisanslı depoculuk sadece depoyla kalır.
Zeytin Tanıtım Grubu'nun çalışmaları nasıl gidiyor?
Bu grupla Türkiye üst kimliğini yerleştirmek için adım atıyoruz. Çünkü uluslararası piyasalarda bizim üst kimliğe ihtiyacımız var. Türk zeytin ve zeytinyağı kimliğini yurtdışına nasıl lanse edeceğimize dair üç-dört ajansla görüşüyoruz. Zeytinin Türkiye'nin ana yurdu olması gibi bir ana konseptle tanıtmak istiyoruz. Bu konseptle çıkıp ses getirmek istiyoruz. Bir ajansla anlaşıp işin senaryosunu oturtacağız. Kendimize hedef ülkeler seçeceğiz. Mesela önümüzdeki günlerde Çin'e gidiyoruz.
Hedef pazarlar hangileri?
Türkiye olarak öncelikle yapmamız gereken Amerika, Japonya, Kanada gibi ürünü tanıyan ve tüketen ülkelerde bulunmak. Çünkü buralara ürünü tanıtmak için uğraşmaya gerek yok. Oralarda direkt olamasa bile Türk yağı yeniyor. Dolayısıyla bu tip ülkelerde kendimizi direkt tanıtacak bir söylemle çıkıp, oralarda hızla neticeye gidebiliriz. Bir de tanıtım grubunun dış ticaret müsteşarlığı ile elele verip AB'ye bizim yağların vergisiz girmesini sağlamamız gerekiyor. Çünkü dünyadaki tüketimin yüzde 70'ini AB yapıyor. Hep birlikte AB ile ilgili bir yol bulmalıyız. Çünkü oraya girdiğimizde belli bir rakam Türk'lere satacağız. Ülkelere göre değişik çalışmalar yapacağız. Segmentlere bölüp gideceğimiz ülkenin özellikleri göre tanıtımlar yapacağız. Grubun bütçesi 500 bin YTL civarında. Bu sene de Dış Ticaret Müsteşarlığı destek verecek. İhracat artarsa oradan ek para gelecek. Seneye yapılan çalışmalarla birlikte bütçe de artacaktır.
İç pazar için çalışmalar olacak mı?
Bizim kuruluş amacımızda iç pazar da var. Ama grubun şu anki bütçesini tamamen ihracatçılar sağlıyor. O yüzden ilk aşamada iç piyasada bir şey yapmayacağız. Ama iç piyasada tanıtım yapılıp tüketimin 1 litreden 2 litreye çıkartılması gerekiyor. Tanıtım grubu bir takım çalışmalar yaptıktan sonra iç piyasalara yönelecek.
Ulusal Zeytin Konseyi sivil bir inisiyatif değil
Biz de Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi'nin kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, Konsey bakanlık kararı ile kuruldu. Mevcut yönetmelikle bu işlerin yürümeyeceğini düşünüyoruz. Orada Tarım Bakanlığı'nın belli kesimleri ile Tariş ve Marmarabirlik uydusunda olan insanların yapmaya çalıştıkları bir şeyler var. Kurulduklarından beri birliktelik sağlayacak ne bir konuşmaları ne de adımları var.
Orada temsil sorunu var. Henüz ihracatçılardan kimse üye olmadı. Biz dernek olarak üye olmak için bir ay önce başvurduk hiçbir yanıt gelmedi. Dayatma ile yapılan şeyler yürümez. Konsey bir bakanlık kanunu ile çıktı. Bizim en büyük endişemiz bir sivil inisiyatif olmayacağı yönünde. Mesela ABD'de Pamuk Konseyi var. Pamuk politikası ona göre belirleniyor
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment