Akdenizli olununca zeytinle aşk başlıyor zaten. Zeytinsiz kahvaltı, zeytinyağlısız yemek olmuyor. Sadece yemek mi güzel olan? Ya kültürü!... Bu blog, aşkımız zeytin ve zeytinyağı ile bilgileri sizinle paylaşmak arzumuzdan doğdu. Koray & Hakkı Yazıcı e-posta : mhyazici@gmail.com
Monday, September 03, 2007
Zeytinyağında yükselişi kimse durduramaz yeter ki üreticinin heyecanı kırılmasın
Jale Özgentürk / Referans Gazetesi
03.09.2007
Yaklaşık 500 bin çiftçinin örgütlü bulunduğu Türkiye Zeytin ve Zeytinyağı Briliği'nin Başkanı Cahit Çetin, dünyada tarım ürünleri alanında ciddi bir savaş yaşandığını vurguluyor ve "Türkiye'de günah keçisi köylü olmuş, Türkiye'nin değerlerini sömürenler varsa, bunlar çiftçiler değil. Köylü yanlış yapıyorsa, Türkiye'deki sistemden kaynaklanıyor" diyor. Çetin, ülkelerin bazı değerlerini süpermarket mantığıyla değerlendiremeyeceğini de sözlerine ekliyor. Çetin'le genelde Türk tarımını ve özelde de tarımdaki üretici birliklerinin bugününü konuştuk.
Birlikler 2000'den sonra yeniden yapılandırma sürecine girmişti. 17 birlikten 5'inin borçları silindi. Ancak yine ciddi sıkıntı içinde oldukları görünüyor. Yapılandırma başarılı olamadı mı?
2001'de başlayan süreç birlikleri rehabilite etmekten uzak olmuştur. Altyapı oluşturulamamıştır. Projenin bir eğitim ayağı eksiktir. Kendi ayakları üzerinde durması hedeflenen kooperatiflerin tarihsel alışkanlıklarının çağdaş ticari sistemlere adapte edilmesi için çiftçiye mesajlar verilememiştir. Ben birlikleri rehabilite etmek için kurulan Yeniden Yapılanma Kurulu'nun samimiyetine inanıyorum. Ama IMF'nin ARİP projesi bu olanağı vermemiştir. Birlikler acze düşürülerek, tasfiye sürecine girilmiştir.
ARİP Projesinin amacı neydi? Hangi koşullarda gündeme geldi?
Bu projeyle, kara delik olarak nitelendirilir hale gelen birliklerin kendi kendine ayakta durabilmesi, sübvansiyonların kaldırılarak, ticari kredi ile kendini ayakta tutabilecek bir yapıya kavuşması hedeflendi. Bu proje Türkiye'de birliklerin popülist amaçlarla kullanılmasından kaynaklanmıştır. 17 birlik bu proje kapsamına girdi. Bunlardan beşinin borçlarının silinmesine karar verildi. Tahkimde kötü yönetimden dolayı doğan borçların affı vardı. Devlet tarafından zarar karşılandı. Bu projeyle, devlet hatasını kabul etmiştir! Yani bu şuna benzer: Bu borçların silinmesi, kötü bir evliliği bitirirken verilen nafaka gibidir.
Ama bugün sıkıntılar yeniden gündemde. Neden başarılı olunamadı?
Bugün birliklerin sorunu üretici ortağının malını peşin ödeme yaparak, hızla almaktan kaynaklanıyor. Çünkü kooperatifin bu konuda ortağına taahhüdü var. Ortağı da malının yüzde 51'ini vermek zorunda... Örneğin hasat zamanında Üzüm Birliği 40 bin ton, Zeytinyağ Birliği 20 günde 20 bin ton mal almak durumunda. Hiçbir özel sektör kuruluşu bu kadar fazla malı, bu kadar kısa sürede alamaz. Bu durum ticarete aykırı. İşte ARİP'te bu yön eksik bırakıldı. Yasalarda buna uygun düzenlemeler yapılamadı. Yani ben zeytinyağ birliği olarak kısa sürede peşin fiyata mal alıyorum. Fiyatlar yükselirse kazanıyorum, düşerse zarar ediyorum! Piyasadaki rakibim ise öyle davranmıyor. Bizim en büyük rakibimiz Komili'dir. Komili ihtiyacı olan 600 tonu alır işler, satar. Yeniden piyasaya girer. Biz ise stok maliyetini 12 ay taşımak zorundayız…
Birlikler olmak zorunda mı?
Çiftçi kooperatiflerle güçlerini birleştirir. Piyasa koşullarında üreticiyi korumak bizim görevimiz. Bugün İspanya'da, İtalya'da çiftçilerin yüzde 80'i kooperatiflerde örgütlü. Onlar mal girişlerini zamana yayarak alır, satarlar. Çiftçi malını getirir, ödeme ise satıldıkça yapılır. Biz de ise peşin ödeme yapılıyor. Bu durumda da Türkiye'de birliklerin üzerinde ciddi stok maliyetleri birikiyor. Türkiye'deki sistem yanlış ve değişmeli.
Birlikler olmazsa tarım korumasız, organizasyonsuz kalır. Bu birlikler 5 milyon kişiyi ilgilendiriyor. Avrupa'da tarım sübvansiyonu için ayrılan 55 milyar euronun yüzde 80'i kooperatif yapısı üzerinden gider. Gerekmese orada olmazdı.
Bu proje 2005'te bitecekti, bitti mi?
Hayır, bitmedi devam ediyor. 5 yıllıktı ama ucu açıktı. Tedbir alınmazsa Türkiye'de birlik kalmaz. Belki en son zarar görecek olan biziz, bir de Gülbirlik.
Türkiye'de birçok tarımsal üründe, maliyetler dünya fiyatlarının üzerinde. Toplumun diğer kesimleri de 'eğer onlar pahalıya mal ediyorsa, niye ben sübvanse edeyim' diyor. Siz ne dersiniz?
'Bu millet yatsın kalksın köylüye mi baksın' dedi, Başbakan. Türkiye'nin değerlerini sömürenler varsa, bunlar çiftçiler değil. Günah keçisi köylü olmuş. Bakan olmuş kişiler yolsuzluktan yakalanıyor kimsenin yüzü kızarmıyor, köylü suçlanıyor. Köylünün bir senede yediğini kabul ettiğimiz parayı, iki işadamı bir ayda yiyor. Köylü yanlış yapıyorsa, Türkiye'deki sistemden kaynaklanıyor. 1994-2007'ye kadar yanlış destekler verildi. Ülkeler bazı değerlerini süpermarket mantığıyla değerlendiremez. Hadi her şeyi Amerika'dan alalım! Tarımı bitirirsen, Amerikalı o ürünü sana üç katına sattığında ne yapacaksın? Tarım erbabını bu kadar itip kalkmak doğru değil. Çiftçiye üç kuruş destekte gözü olanlar ve bunu yanlış görenler beni çok rahatsız ediyor. Tarımda dünyada üstünlük savaşı yaşanıyor.
Zeytinyağında durum ne?
Türkiye zeytincilikte kendine bir hedef koydu: 15 yıl sonra dünya ikincisi olacağız. Buna uygun olarak zeytin fidanı dağıtımı başladı. Trilyonlar harcandı. Tesis kurmada özel tüzel kişilere yüzde 50 hibe krediler var. Bu ilk defa muhalefet ve iktidar işbirliği ile sağladı. Ama bu politikayla beraber yan politikalar iç tüketimin arttırılması ve ihracatta marka imajının yerleştirilmesi gerek. Yeni pazarlara girme konusunda diğer ülkelerle eşitlenmesi gerekmektedir. Üreticinin heyecanının kırılmaması lazım ve bunun için de doğru bir prim sistemi uygulanmalı.
İhracatta bir sorun yaşanıyor. Fiyatların yüksek tutulması ve üreticinin ürününü satmaması yüzünden yüzde 35'e yakın bir düşüşten söz ediliyor.
AB yeni strateji uyguluyor. İhtiyaç oldukça zeytinyağı alıyor ve fiyatları belli bir seviyenin altına çekmeye çalışıyor. AB zeytinyağı pazarında bir kartelleşme var. Dünyada çok fazla oyuncu yok. İspanya'da etkin kooperatifler ve pazarlama şirketleri var. Bunlar serbest tabii ki bir lafımız yok. AB'nin topluluk stokları vardır. Stokları yetmediği zaman, Tunus kozunu kullanırlar. Bizim gibi ülkelerdeki ürünü ucuz almaya çalışırlar. Ülkemizin buna karşı tedbirleri olması lazım. Üretici malını satmıyor. Çünkü fiyat düşüyor. Üretici kendi ürününü en iyi şartlarda satmak için bekleme hakkına sahiptir. Ben görevim gereği üreticiyi bilinçlendiriyorum. Bu nedenle de bana karşı tepki geliyor.
Türkiye'de zeytinyağı biraz pahalı değil mi? Özellikle çok şık ambalajlara girdikten sonra.
Marka yaratmak için özel şişeli zeytinyağları ürettik. Tariş olarak bunun öncülüğünü yaptık. Bir kere bu şişeler çok pahalı. Yarım litresi 10 lira ama yurtdışında da 50 dolar verirsiniz. Bu bir konsepttir, bir sanat tarzı satın alıyorsunuz. Zeytinyağı artık yılbaşı hediyeliklerine girdi. Türkiye'de zeytinyağı pahalı değildir ama bugüne kadar fedakarlık hep çiftçiden beklenmiştir. Biri de demez ki sanayici az kar alsın. Basit bir kriter var. Kalp krizi, kanser riski azalırsa, doktor parası azalır. Zeytinyağının tüketim artış eğrisine bakın, eğitim seviyesi yüksek ülkelerde yükseliyor.
Son zamanlarda Ulusal Zeytinyağı Konseyi ile Zeytinyağı Tanıtım Grubu oluşturuldu. Yararı ne olacak?
Konsey, eksikliğin giderilmesi anlamında önemli bir gelişmedir. Ulusal duruşu tarif edecek ilk kuruluştur. Sektörün tüm temsilcilerinin oluşturduğu konsey, politikaları oluşturan bir kuruluştur. Bu zeytinyağı anlamında önemlidir. Her ülkede vardır ve rahatsız değil memnun olmak lazım. Zeytinyağı Tanıtım Grubu da önemli bir adım. Zeytinyağının Türkiye'de tanıtılması gerekli... Zeytinyağı Türkiye'de tüketilmelidir.
Zeytinyağında coğrafi işaretleme başladı. Siz buna karşıydınız, neden?
Bir ürünün coğrafi işaret alabilmesi için o ürünün benzer ürünlerden ayırıcı bir farkı olması lazım. Farkı yoksa ayıramazsınız. Ürünün tescil edildiği sınırın yanındaki bölgeyle farkı ne olacak. Aynı iklim koşullarına sahip değil mi? Benim söylediğim buydu ve buna itiraz ettim. Eğer birbirine çok yakın tarlalarda, iki taraftaki lezzetleri ayıramıyorsanız, bu yağı Ayvalık diye getirir size satarlar. Zeytinyağım tescil edildi diye üretici yüksek fiyat bekleyecek ama hiçbir zaman tüccar oradan almayacak. Ben üreticinin mağduriyetine karşı çıktım. Buna karşı çıkarken, haksız kazanca da karşı oldum.
Zeytinyağında tadımcı kadındır parfüm ve ruj kullanmazlar
Siz yörelere göre zeytinyağını ayırt edebiliyor musunuz?
Evet. Zeytinyağını diğer bitkisel yağlardan farklılaştıran, tohumundan değil meyvesinden yağ çıkmasıdır. Zeytinyağı çevresindeki bitki örtüsü, mikroklima, sıcaklık ve serinlikten etkilenir. Zeytinyağında gıda mühendisleri genellikle kadındır. Onların tadım duygusu daha hassastır. Koku hassasiyetini korumak için de parfüm ve ruj kullanmazlar. Zeytinyağı güneye gittikçe koyulaşır. Yağın berraklığı da fark edilir. Zeytinyağı sıcak yerde kalmamalı. Camda saklanmalı. Tüketici bilinen markalı ürünleri tercih etmeli. Üreticiden ise tanıdıklarınızdan almakta yarar var. Bağımsız üreticilerin kötü olduğunu söylemek haksızlık olur, ama bunu istismar edenler de vardır. Bana göre Kuzey Ege zeytinyağıdır en iyisi. Türkiye'de iki çeşit zeytin var. Biri Edremit yağlık zeytin, Ezine'den Şakran'a kadar. Diğeri de onun güneyinde Muğla'ya kadar olan ayrı biri çeşit. Bunları birbirinden ayırmak gerekiyor. Kuzeyin en güzel yağı Küçükkuyu'dadır. Kuzey yağları incedir. İpek gibidir.
Cahit Çetin kimdir?
1942'de Edremit'te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimi Balıkesir'de bitirdi. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nin Beşeri Ekonomi Bölümü'nden mezun oldu. İş hayatına zeytincilikle başlamadı, ama 1984'te Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanlığı'na atandı. Daha sonra göreve hep seçimle geldi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Danışma Kurulu Üyesi olan Çetin, Edremit Ziraat Odası'nın da başkanı. Türkiye Odalar Birliği Genel Kurul Delegesi ve Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclis Üyesi."
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment