Saturday, July 26, 2008

DÜNYA ZEYTİNYAĞI LİGİNDE ALT SIRALARA İTİLİYORUZ




Röportaj: Hüsamettin Berber

ZEYTİN AĞACI DERGİSİ






SUSAM: TÜRKİYE DÜNYA ZEYTİNYAĞI PİYASALARINDA FİYAT TUTTURAMAZ VE İHRACAT YAPAMAZ KONUMA GELDİ…

CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'la, sektörümüzün güncel sorunlarını masaya yatırdığımız özel bir röportaj gerçekleştirdik. Derginizin bu ayki (mart-nisan) sayısında, deyim yerindeyse, sektörün neredeyse bütün etkin aktörleri, üreticiden ihracatçıya, tüccardan gazeteciye, akademisyene kadar, bütün sesleri bu sayfalardan sizlere ulaştılar. Bütün bu sektör temsilcilerinin değerlendirmeleri ayrı, fakat buluştukları platform aynı… Zeytin Ağacı Dergisi…

Mehmet Ali Susam da, sektörün sorunlarına duyarlı bir zeytin yöresi milletvekili. Meclis genel kurulunda, bu sorunları sıklıkla dile getiriyor. Son olarak partisinin Merkez Yürütme Kuruluna seçilen Susam, sorularımıza verdiği cevaplarda, Türkiye'nin dünya zeytinyağı piyasalarında fiyat tutturamayacak duruma geldiğini savundu. İşte, Türkiye'de uygulanan ekonomik politikaların, tarım sektörünün faydasına yönelik olmadığına işaret eden Susam'la zeytin ve zeytinyağı sektörünün fotoğrafı…

Zeytin ve Zeytinyağı sektörü, sıkıntılı bir yılı daha geride bıraktı. Üreticiden tüccara, ihracatçıya kadar sektörün bütün bileşenleri beklentilerinin gerçekleşmediğinden yakınıyorlar. Sektörün sorunlarını Meclis Genel Kurulu'nda da dile getiren bir milletvekili olarak, sektörün bileşenlerinin bu mağduriyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zeytinin anavatanı bu topraklardır. Yüzyıllardır hem geleneksel hem de modern yöntemlerle zeytinyağı işlemekteyiz. Dünyada organik ürünlerin ve sağlığın öne çıkmasıyla gelecekte zeytinyağı çok daha önemli bir ürün haline gelecektir.

Ancak Türkiye'de zeytin ve zeytinyağı sektörü, maalesef, sıkıntılı bir yıl geçirdi. Ege İhracatçı Birlikleri rakamlarına göre 2007–2008 sezonunda 31 Mart 2008 tarihi itibariyle 34,5 milyon dolarlık zeytinyağı ihraç edebildi. Geçen sezon aynı zaman diliminde yapılan ihracat 86,7 milyon dolardı. Sektördeki ihracat gerilemesi yüzde 60'ı geçti. Hammadde fiyatlarının yüksekliği ve döviz kurlarının düşüklüğü üst üste gelince Türkiye dünya zeytinyağı piyasalarında fiyat tutturamaz ve ihracat yapamaz konuma geldi.

Ülke ekonomisindeki sorunları elbette zeytin ve zeytinyağı sektörünü de etkiliyor. Uygulanan ekonomik politikalar tarım ürünlerini destekler yönde olmadığı için Türkiye, gelecekte daha da büyük öneme ulaşacak olan zeytinyağı liginde alt sıralara itiliyor.

Ülkemizde kooperatiflerin, birliklerin mevcut yapılarıyla sektöre ayak uyduramadıkları tartışılıyor. Son olarak Tariş geçtiğimiz yılı 25 Milyon YTL zararla kapattı. TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Kooperatifleri Birliği Başkanı Cahit Çetin, zararı AB'nin fiyatlara müdahale etmesine ve fiyatlar üzerinde baskı oluşturmasına bağladı. Bu anlamda, üretici Kooperatiflerden beklediği geri dönüşümü alamıyor mu, böylesi büyük zararlar niçin aşılamıyor?

Kooperatif tarzı örgütlenme, zeytinyağı üreticisini önemli ölçüde koruyan yapılardır. Üreticinin gerek ulusal gerekse uluslar arası pazardaki acımasız rekabet koşullarında büyük zararlar görmesini engellemektedir. Bu nedenle bu ve benzer yapıları güçlendirmek ve sağlamlaştırmak gerekmektedir.

Üretimi desteklemeyen ekonomi anlayışı nedeniyle üreten tüm kesimler gibi zeytinyağı üreten ve ihraç eden kesimler zor durumda kalıyor. Bu ekonomik anlayış da Dünya Bankası ve IMF'nin dayattığı bir anlayıştır. Türkiye'de tarımın desteklenmesini engelleyen bu ülkeler, kendi çiftçilerine destek kanallarını sonuna kadar açmışlardır. Türkiye de başta zeytin ve zeytinyağı olmak üzere tarımsal üretimde pazarını kaybetmek istemiyorsa bu desteklemeleri yapmak durumundadır.

DİR'E İZİN VERİRSEK, ÇİN'İN YAPTIĞINI ARAP ÜLKELERİNİN YAPMASINA İZİN VERMİŞ OLURUZ

Zeytinde yeni sezon beklentileri var yılı olması yönünde. Dolayısıyla yeni dönemde zeytinyağı üretimi de artacak. Bununla birlikte, süreç yine Dahilde İşleme Rejimi (DİR) tartışmalarıyla başladı. Dahilde İşleme Rejimi kapsamında ithalata izin verilmesine bir gereklilik gerçekten var mı? DİR serbest piyasanın bir gereğimidir? İhracatçıların da pazar kayıpları oldu dış piyasada. Bu durumun önüne geçmek için DİR'i talep ediyorlar. Konu nasıl değerlendirilmeli?

Zeytinde bu yılın var yılı olmasıyla sorunların bir bölümü gözden kaybolacak ve ortadan kalkmış gibi görünecektir. Ancak bu sorunların aslında yok olmadığını, sadece ertelendiğini unutmamak gerekir. Dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve kuraklık, üretimin çok büyük bölümünü yapan Ege kıyılarını da ciddi biçimde etkilemiş, rekoltede düşüşe neden olmuştur. Önümüzdeki yıl yine yok yılı olduğunda daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalmak istemiyorsak, önlemlerimizi bugünden almalıyız.

Bu önlemler nelerdir;

Başta sulamayla ilgili sorunların çözecek devlet politikaları oluşturmaktır. Barajı devletin yaparak, sulama kanalını ihaleyle ve yap-işlet modeliyle özel şirkete devretmesi gibi hatalı politikalardan dönülmesi gerekir. Çünkü özel şirket, doğası gereği, kar amacı taşıyacaktır. Bu nedenle o kanaldan faydalanmak isteyen üreticiyi daha pahalı bir sulama maliyeti beklemektedir. Üretici kanal yerine taban suyunu kullanmak isterse, bu kez de dünyanın en pahalı elektrik fiyatlarıyla karşı karşıya kalmaktadır.

Damla sulama gibi yeni ve suyu ekonomik kullanan sistemleri özendirecek düzenlemelere gidilmeli, tarımsal üretimde kullanılan elektrik ve mazot girdilerinden ÖTV ve KDV kaldırılmalıdır.

Dışardan yağ ithal edilmesine gerek olduğuna inanmıyorum. İthalata izin verirsek, Çin ürünlerinin tüm sektörlere yaptığının bir benzerini, zeytinyağında Arap ülkelerinin yapmasına izin vermiş oluruz. Nasıl düşük kaliteli ve ucuz Çin ürünleri nasıl piyasayı alt üst edip yerli üretimin ölmesine neden olduysa, kalite ve asit değeri olarak bizden çok aşağıda olan özellikle de Arap ülkelerinden gelecek yağ da benzeri sonuçlara neden olabilir.

Öte taraftan ihracat ayağında da dünyada pazarını geliştirmek isteyen yüksek kaliteli Türk yağlarını düşük kaliteli yağlarla karıştırmak, bindiğimiz dalı kesmek olacaktır. Dünya kaliteli ürüne bedelini ödüyor ve ödemeye de devam edecek. Bu nedenle kaliteden taviz vermeden, marka değerimizi arttırmaya devam etmemiz uzun vadede çıkarımıza olacaktır.

TBMM Zeytin ve Zeytinyağı Araştırma Komisyonu, çalışma takvimini belirledikten hemen sonra, sektörün görüşlerini almaya başladı. Çözüm önerilerini dinledi. Komisyon üyeleri, konunun ve zeytinin coğrafi olarak da uzağında olan kişiler değiller. Komisyon raporundan, önceki dönemlerin aksine sektörün içine etki edecek sonuçlar beklenebilir mi?

Ben Komisyonda görevli değilim fakat dediğiniz gibi alanında etkin, konuya hakim arkadaşlarımızın görev aldığı bir komisyon oluşturuldu.

Komisyonun etkinliğiyle ilgili de asıl üzerinde durulması gereken konu bence komisyon raporlarının hayata geçirilmesidir. Yani önceki komisyonlara haksızlık etmemek gerek. Ancak hazırlanan raporların, üretilen çözümlerin hayata geçirilmesidir. Türkiye hala zeytin ağacı envanterini çıkartmamıştır. "Nerede ne kadar ağacımız var", "verimleri nedir", "nasıl arttırırız" gibi sorular hala yanıtsızdır. Oysa bu çalışmalar uydu teknolojileriyle kolaylıkla yapılabilir.

Öte taraftan üniversitelerin Ziraat Fakültelerinden mezun olan çok sayıda gencimiz iş bulma umuduyla kapı kapı dolaşıyor. Fakat verimliliğimizi arttıracağımız yöntemleri bilmiyoruz. Toprak yapısına göre ağaç seçmek, hangi ilaçları ne zaman ve ne biçimde kullanmamız gerekir bilmiyoruz.

İPLER IMF VE DÜNYA BANKASININ ELİNDE

Sektörün, üreticinin en büyük problemlerinden birisi destekler, prim konusu… Geçtiğimiz sene de rakamlar AB üreticisinin çok gerisinde gerçekleşti. Primle ilgili üretici nasıl bir beklenti içinde olmalı?

Avrupa Birliği'nin kendi üreticisini ne kadar desteklediği ortada. Öte yandan konu Türk üreticisi olduğunda "destekleri kaldıracaksınız" diyorlar. Merkezi hükümet bu konuda ipleri tamamen IMF ve Dünya Bankası politikalarına teslim etmiş, sözlerinden çıkmıyorlar.

Oysa destekler, üreticinin daha fazla ve daha kaliteli üretim yapmak için temel beklentisidir. Çok net olarak söylüyorum, desteklemeler makul bir noktaya gelmez ve düzgün yapılmazsa, üreticinin geleceği tehlikededir.

Üreticiler de kendilerine bu sıkıntıları reva gören AKP hükümetinden icraatlarının hesabını sandıkta sormalıdır.

Tarım Bakanlığı tarafından uygulamaya sokulan ürün konseylerinin mevcut yapıları sektör için birleştirici olma anlamında yeterli oluyor mu? Zira konseyler üzerinde de tartışmalar yaşanabilmekte.

Ürün konseyleri, üreticinin, sanayicinin, tüccarın ve esnafın bir ürünle ilgili bütün sorunlarını tespit ederek çözüm önerilerinin oluşturulması açısından son derece önemli kurumlar haline gelebilir. Yakın tarihte çay konseyi hayata geçirildi. Benzerlerinin hububat, zeytin, pamuk ve süt gibi stratejik ürünlerde kurulması elzemdir.

Ancak konseyler oluşturulurken önemle üzerinde durulması gereken konulardan biri de konuya taraf olan tüm kesimlerin temsil edilmesidir. Örneğin Türkiye'de yılda 12 Milyon ton süt, işleniyor bunun da 4 milyon tonunu esnaflar işliyor. Süt konseyiyle ilgili bir çalışmada esnaflara yer verilmemişti.

Bu konuda dikkatli davranmak, tüm tarafları sorunların konuşulacağı meclise davet etmek gerekir.

OBEZİTENİN ÇÖZÜMÜ AKDENİZ MUTFAĞI

Zeytinyağına entelektüel bir ilginin oluşu, bir kültüre sahip olması onu tüketim olarak da attırmaya elverişli duruma getiriyor. Buna rağmen tüketimi diğer üretici ülkelerin aksine, ülkemizde yalnızca üretildiği bölgelerle sınırlı kalıyor. Bu durumu kırmak için ne gibi düzenlemelere gidilmeli? Bu sorunun aşılması adına tanıtım komiteleri de oluşturuluyor.

Zeytinyağı, mutfağı ve tüketim alışkanlıklarıyla bir kültürdür. Zeytinyağının kalp ve damar sağlığa olumlu etkileri tüm dünyada kabul gördü. Yine dünya insanlarının başına bela olan obezite yani aşırı şişmanlık hastalığının da çözümü Akdeniz mutfağından geçiyor.

Zeytinyağı kültürü ve faydaları ne yazık ki daha çok Ege ve Akdeniz şehirlerimizde biliniyor. Oysa ülke çapında tanıtım yaparak çalışmaları yapmak ve tüketimi yaygınlaştırmak gerekir.

Bu açıdan Fındık Tanıtım Grubu'nun çalışması örnek alınabilir. Zeytin ve zeytinyağının faydalarını anlatacak, tüketimi özendirecek bir çalışmayla hem iç tüketimi arttırmış oluruz.

Türkiye'de yağ var. Üretici birlikleri de ihracatçılar da bunu dile getiriyorlar. Fakat bu yağ piyasaya gelmiyor. Bu yağ yağcının değil, pirinçte olduğu gibi spekülatörün elinde deniliyor. Gerçeği yansıtıyor mu? Bunun önüne ne şekilde geçilmeli?

Türkiye başta pirinç olmak üzere pek çok hububatta aşırı fiyat artışı yaşadı. Hububattaki asıl sorun politikasızlık ya da yanlış politikalar üretmektir.

Ancak yağdaki durumun benzer olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de yağ var. Fakat bu yağın piyasaya girmeme nedeni Sanayici ve ihracatçının fiyat beklentisinin gerçekleşmemesidir.

Üreticinin yaşaması, geçimini sağlaması ve işine yatırım yapabilmesi için kazanması gereken belirli bir fiyat var. Yağın da bir değeri var. Sanayiciyle üretici burada ortak bir noktaya ulaşamıyorlar. Üretici yağını düşük fiyata satmak istemediği için bu yağ piyasaya ulaşmıyor.

No comments: