Thursday, April 03, 2008

TÜRKİYE ZEYTİNCİLİĞİ VE DARBELER...
















Abdullah AYSU
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Sözcüsü-Hububat Sen Genel Başkanı


ABD'nin Ankara Büyük elçisi Fletcher Waren, 20 Ocak tarihinde bir nota vermiş ve bu nota ile Türkiye'den; 1957 mahsulünden yumuşak buğday ve sert buğday ihraç etmesinden kaçınması istenmiştir. T.C hükümeti itirazsız notaya uyar.
Adnan Menderes başkanlığındaki Demokrat Parti (DP) döneminde Türkiye'nin ikili anlaşmalarla Amerikanın güdümüne sokulduğu söylenegelmektedir. Hatta daha ileriye gidilerek bu dönemde, Türkiye'nin kendisinden istenilmeyenleri de yapan ülke konumuna getirildiği söylenmektedir. (Kore'ye asker göndermek gibi...) Bu durum DP döneminden sonra da devam etmiş...Güya!...Amma;
2 Şubat 1963 tarihli Zirai Maddeler Ticaretinin geliştirilmesi hakkındaki 161 milyon dolarlık anlaşmayla ilgili olarak ABD'nin verdiği nota 23 Eylül tarihinde Resmi Gazete 'de yayınlanarak yürürlüğe girmiş.
Buna göre;
"T.C Hükümeti 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki devrede zeytin yağı ihracatını 10 bin tonu aşmayacak biçimde tahdit edecektir. 31 Ekim 1963 tarihinde sona erecek 12 aylık devre içinde, 10 bin tonun üstünde zeytin yağı ihracatı halinde Türkiye kendi kaynaklarından karşılamak üzere Birleşik Amerika'dan ton esasına göre aynı miktarda nebati yağı mübayaa ve ithal edecektir. T.C Hükümeti'nce anlaşmanın mütebakisinde zeytin yağı ihracını arzu ettiği taktirde ihracatın seviyesi (şayet varsa) senelik tetkikat görüşmeleri esnasında karara bağlanacaktır. Ayrıca T.C Hükümeti Amerikan 1963-1964-1965 mali seneleri zarfında nebati yağlar ve yağlı tohumlar ihracatını 6400 ton yağ muadil miktarda tahdit edecektir. Bu miktara ABD ile dost olmayan devletlere müteveccih 850 tondan fazla olmayacak ihracat da dahil bulunmaktadır." (Aysu A. Türkiye'de Tarım Politikaları- s, 141-142, Özgün Yayınları-2000)
1963 yılında başlatılan ve 200 milyon zeytin ağacı dikmeyi hedefleyen *Delice Tasarısı, ABD'nin Notasını harfiyen uygulayan dönemin hükümeti tarafından dikili deliceler aşılanmadan 1965 yılında kaldırılarak fidanlıklardaki delice fidanları imha edilmiştir. Notayı ret etmek yerine tasarıyı kaldırmak hükümetlerce "ülke yararına" görülmüştür herhalde(!)
1950'li yıllara kadar ülkemizde en çok tüketilen yağlar tereyağı, kuyruk yağı, iç yağ ve zeytin yağıydı. Bu yıllara kadar margarin kullanımı oldukça azdı. Yağda kendine yeterli bir ülke idik.
Görüldüğü gibi ABD kendisine sınırsız ticaret özgürlüğünün tüm kanallarını açarken yine kendisi için dünya pazarlarında koruyucu önlemler de almaktadır.
Zeytin yağına, ülke zeytinciliğine ve ekonomisine ilk darbe delice tasarısının kaldırılması ve ikili anlaşmalarla vuruldu!... Zeytinciliğimizi geliştirmenin önü dış dayatmalar ve iç karar alıcılarca kesildi!....

*Delice: Aşılanmamış ,aşılanmak üzere toprağa dikilmiş fidan.

Zeytincilik kendi haline bırakıldı... Hükümetler üreticileri kaderleri ile baş başa bıraktılar...
İklim, toprak büyüklüğü açısından zeytin üretimine en uygun ülke biziz. Ancak zeytinciliğimizi geliştirmek için,bir yandan dış kökenli politikalara direnemeyen diğer yandan yeterli eğitim, altı yapı desteği yapmayan da biziz.
Bunun sonucu olarak zeytin yetiştiren ülkeler içinde en düşük verim alan ve ağaçlara bakımda, sulamada, ilaçlamada, toplamada, zeytini ve yağını ihraç etmede en kötü yine biziz. Verilen notalardan sonra dönüp zeytine bakmadık desek abartı olmaz herhalde...
Bir de çiftçinin eğitilmesi çok önemli. İspanya'nın en büyük zeytin üreticisi olmasının nedeni, bağımsız zeytincilik politikasının olması, zeytin yetiştiricilerinin eğitimine önem vermesidir. Bu nedenle "var" yılı ile "yok" yılı arasındaki verim farklılığını azaltmıştır. Örneğin; İspanya "var" yılında 1 milyon ton , "yok" yılında 650 bin ton zeytin yağı alabilmektedir.(% 65) Türkiye ise "var" yılında 220 bin ton zeytin yağı alırken "yok" yılında 40 bin ton zeytin yağı almaktadır.(% 17.7)
Bir de ülkelerin ağaç sayısına göre üretimine bir bakalım; isterseniz:
İspanya'da zeytin ağacı sayısı 185 milyon, yıllık üretim 900 bin ton,
İtalya'da zeytin ağacı sayısı 160 milyon, yıllık üretim 400 bin ton,
Yunanistan'da zeytin ağacı sayısı, 120 milyon, yıllık üretim 350 bin ton,
Tunus'ta zeytin ağacı sayısı 60 milyon, yıllık üretim 185 bin ton,
Türkiye'de zeytin ağacı sayısı 90 milyon, üretim ise 120 bin ton.
(Kaynak: Doğru N – "Merhaba" köşesi, 12 Kasım 2001 –Cumhuriyet)

Zeytinciliğimizi uzun yıllar kendi haline bırakarak, eğitimine ve bağımsız gelişmesine önem vermeyerek ikinci darbeyi indirmiş oluyoruz!...

IMF ve Dünya Bankası devrede... Üretimden pazarlamaya kadar olan zincir kırılıyor... Üreticiler sanayici ve tüccara teslim ediliyor...
Ayvalık Ziraat Odası Başkanı Ahmet Sucu : "1996 yılında Ziraat Odası olarak yaptığımız maliyet 324.000 TL, üreticiye verilen taban fiyat 280.000 TL'ydi. 1997 yılında Ziraat Odalarının belirlediği 1 kg yağ maliyeti 557.000 TL iken verilen fiyat 290.000 TL'ydi ve yüzde 100 enflasyonun yaşandığı bir ülkede açıklanan taban fiyatı ile sağlanan artış ise yüzde 3.4 . Üretim girdilerine ve tükettiğimiz mal ve hizmete de yüzde 3.4 zam yapılsın bizde zeytinyağında aldığımız yüzde 3.4'lük fiyatla yetinelim." Diyor. Yine, "1996 yılında 1 kg. zeytinyağı 280.000 TL iken bir işçi yevmiyesi 750.000 TL'ydi. 1997 yılında 1 kg. zeytinyağı 290.000 TL' ye bir işçi yevmiyesi 1.500.000 TL'ye çıktı. 1998 yılında 1kg. zeytinyağı 310.000 TL iken bir işçi yevmiyesi 3.000.000 TL" olduğunu açıklıyor. (Bakınız: Tarım ve Yaşam Dergisi,Sayı-7,s.26, yıl 1999,Türkiye Tarımcılar Vakfı dergisi)
1996-1997 yılında bir Amerikan doları 90.000 TL iken 1 kg. zeytinyağı 280.000 TL'ydi. 1998 yılı Eylül ayında bir Amerikan doları 277.000 TL oldu. 1 kg. zeytinyağı 310.000 TL' de kaldı. Üreticiler herhalde bundan daha kötü bir şey yaşayamazdı.
IMF ve Dünya Bankası "Yeniden Yapılanma" projesi adı altında üreticileri yoksullaştıracak,yok edecek yaptırımlarda bulunmaktadırlar. Hükümetin çıkardığı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri'ni (TSKB) tasfiye edecek olan yasa diğer üreticilerle birlikte zeytincileri de yakından ilgilendirmektedir. Bundan yararlanacakların yerli ve yabancı tekellerin olduğu bilinmektedir. Üreticiler, sömürülmelerini, sahipsizliklerini ve örgütsüzlüklerini "3 'K'** lar Üreticiyi Gagalar" tekerlemesi ile yörelerinde anlatmaya çalışırken bir de Birliklerinin tasfiyesi onlara indirilen üçüncü darbe oldu.
Orman arazileri ihracatçılara verilecek... Bu alanlarda yerli üretici dışlanarak, İspanya'dan getirilecek zeytin ağaçları dikilecek...
11 Kasım 2001' de Ayvalık'ta Orman Bakanı Nami Çağan, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, Milli Emlak Genel Müdürlüğü ile TÜGEM Genel Müdürlüğünden temsilciler toplandılar. Ege Zeytin İhracatçılar Birliği ile bir protokol imzaladılar. Bu protokol ile toplantıya katılan devletin ilgili kuruluşlarının elinde bulunan zeytin ağacı yetiştirmeye elverişli boş araziler uzun vadeli olarak kiraya verilecek. İhracatçılar Birliği de kiralayan kuruluş olacak.
Bunun açıklaması: IMF ve Dünya Bankası'nın yaptırımıyla TSKB'lerini tasfiye ederek üreticilerin üretimden pazarlamaya zincirini kırarken bu yeni protokol ile İhracatçılar Birliği'nin üretimden pazarlamaya zinciri kurulmaktadır.
Hoş, bu geniş alanlarda zeytin yetiştiriciliğini direk olarak İhracatçılar Birliği'nin yapacağı da kuşkuludur. İlk etapta aklıma gelen soruları sıralayayım isterseniz.
-Çok uluslu zeytin yağı şirketleri ile ortak plantasyonlar yaratılmayacağının garantisi var mı?
-Bu arazilerin deve olmayacağının garantisi var mı? Çünkü zeytin ve ormandan çıkan arazilerimizin çoğunluğu kıyı şeridimizdedir.
-Bu arazilerin yoksul, az topraklı çiftçilere dağıtılması neden düşünülmemektedir?
-Yoksa Hükümetin nezdinde en iyi çiftçi ölü çiftçi olarak mı görülmektedir? ...
Bu uygulamayla oluşacak tekelleşmenin sonucunda fiyatlar, üreticiden malı satın alacak olan tüccar tarafından belirlenir olmayacak mı? Bu darbe üreticiye vurulan dördüncü darbe olacak. Bu son darbe değilse eğer üreticinin sonudur. Ne dersiniz?

** 3 'K' lar: Komilli, Kırlangıç,Kristal.

No comments: