Wednesday, April 09, 2008

ZEYTİNİMİZ- ZEYTİNYAĞIMIZ DÜNYA VİTRİNİNDE


M. Hakkı YAZICI
mhyazici@gmail.com
Kaynak:
Z&Z Dergisi 10. Sayı(Nisan-Mayıs 2008)


Sektörümüz, bütün sorunlarına rağmen yeni atılımlar peşinde; yeni dış pazarlar ve iç tüketimin arttırılması için yoğun çaba içinde.

Kuraklık, düşen verim, düşük rekolte, yükselen maliyetler, azalan ihracat rakamları, verilmeyen prim oranları derken sorunlar sıralamakla bitmiyor. Ancak “bu maçı alacağız, başka yolu yok!...”

Zeytin üreticisi mutsuzken zeytinler mutlu olabilir mi? Elbette ki hayır!... Keyifsiz iki zeytin tanesi, biraz havaları değişsin diye komşu zeytinlikteki akrabalarını ziyarete gitmek üzere yola çıkarlar. Kendi zeytinliklerinden komşu zeytinliğe gidebilmek için aradaki asfalt yoldan geçmeleri gerekmektedir. O sırada, aniden, yolun başından hızla gelen bir araba görünür. Kaçmaya çalışırlar. Ama çok geçtir; arabanın altında kalırlar.

Araba geçtikten sonra zeytin tanelerinden biri kendine gelir, diğerine seslenir:

“Hadi zeytin ezmesi, kalk gidelim.”

Şaka bir yana ürettiği zeytinyağının ancak yarısını tüketebilen ülkemiz, geri kalan yarısını ihraç etmek zorunda. Yani amiyane tabirle eli mahkum. Aynı şekilde dünyanın İspanya’dan sonra en büyük üreticisi olduğumuz sofralık zeytinimizi de…

Hal böyle olunca ihracat pazarlaması önemli olmakta. Kalitesinden zerre kadar kuşkumuz olmayan zeytinimizi – zeytinyağımızı tanıtmak, marka yaratmak, dünya vitrininde olmak, uluslararası fuarlarda boy göstermek gerekiyor.

İhracatımızın geldiği nokta
İş yaşamı, o meşhur ifadeyle, ülkemizin “70 cent’e muhtaç” olduğu yıllarda başlayan bu satırların yazarı, ihracatımızda geçen yıl 100 milyar doları aşan rakamları görebilmiş olmaktan son derece mutlu; ancak daha iyi şeylerin olabileceğine emin olduğundan yine de tatminsiz; biraz huysuz ve mutsuz…

Hele hele genel ihracatın arttığı bir yılda zeytin – zeytinyağı ihracatının düşmesinden ve içinde bulunduğumuz sezonda da düşme eğiliminin devam ediyor olmasından son derece rahatsız. Huysuz ve mutsuz, ama yine de umutsuz değil.

Bu satırların yazarı, okulunu bitirdikten sonra başlayan iş yaşamında çalıştığı kurumun işletmelerinin gereksinimi olan yedek parçaların ithalatı için açılan akreditifi müjdelediği ABD’li satıcıdan cevaben aldığı aşağılayıcı teleksin bir kopyasını hala saklamakta. Üç bakanlığın izni alındıktan sonra, aracı bankanın Merkez Bankası’na ilettiği başvuru sonunda akreditif açılmıştı. Ancak ilk sipariş yazışmalarının başlamasının üzerinden iki yıl geçmişti ve satıcı firma özetle, “yahu siz dalga mı geçiyorsunuz? Sipariş verdiğiniz günden bu yana dünya fiyatları en az iki kez değişti!” diyordu. Teleksi okuduktan sonra, masasında kös kös oturup, dış ticaretin, ithalatın, ihracatın ve memleketin genel sorunlarını düşünürken (-ki ülke yine karanlık bir süreçten geçmekteydi ) edebi iddiası olmayan, ancak manidar olan aşağıdaki dizeleri karaladı.

İHRACAT
Teleks tıkırdıyor,
Koşuyorum, ne geliyor, diye bakmaya.
Falanya’dan sevgi ve huzur talebi var.
Allah allah,
Nereden bulacağız şimdi, sevgi ve huzuru,
Üreticileri kimler, acaba,
Transit ticareti yapılabilir mi,
İhracı lisansa bağlı mallar listesinde mi,
Yoksa belli bir merciin emrine mi bağlı?
Rejimi açıp bakıyorum,
Madde 2
Kanun ve kararnamelerle
İhracatı yasaklanmış mallar dışında,
Kalan bütün malların ihracatı,
İhracat rejimi çerçevesinde serbesttir.
Sevgi ve huzur
İhracı yasak mallar listesinde,
Sevgi ve huzura olan büyük ihtiyaç nedeniyle,
İhracı yasak,
İthalat rejimine göre libere...


Daha değil internetin faksın dahi henüz haberleşme hayatına girmediği, yazışmaların teleksle yapıldığı; bankaların döviz pozisyonlarının bulunmadığı, bütün döviz transferi işlemlerinin uzun izin süreçlerinin sonrasında Merkez Bankası tarafından yapıldığı; çok katı bir dış ticaret ve kambiyo rejiminin uygulandığı bir dönemden söz ediyoruz. Bu olayın yaşandığı 1980 yılında sadece 2.9 milyar ABD doları olan ülkemizin ihracatı geçen sene 106 milyar ABD dolarlık gerçekleşmeyle rekora ulaştı. Bir çeyrek asırda ihracatımız otuzaltıbuçuk kere arttı: Yani ihracatımızın maşallahı var. Çok şey değişti, ama yine de bütün bu değişikliklere rağmen bir şeyler eksik hayatımızda. Farklılaşmış da olsa ülkemiz, siyasal, ekonomik, toplumsal sorunlarıyla başa çıkmaya çalışıyor. Yine sevgi ve huzura çokça ihtiyacımız var. Bu dizeler, belki de bu yüzden hala anlamlı.

Sevgi ve huzur, birbirimizi anlamak, birlikte iş yapabilmek, dayanışmak, başarmak için sektörümüzün de ihtiyacı olan şey.

YAZININ TAMAMINI Z&Z DERGİSİ'NİN 10. SAYISINDA OKUYABİLİRSİNİZ.

No comments: