Wednesday, March 26, 2008

Evimizin önü zeytin ağacı…


Sefa Taşkın
Bergama
14.03.2008


Akdeniz, Ege kıyılarında akşamüstüleri güneşe doğru baktığınızda zeytin ağaçları gelin gibidir!
Yaşlısı, olgunu, genci sanki, gelin duvaklarını bezeyen gümüş tellerle süslüdür!
Zeytin ağaçlarının koyu yeşil yaprakları akşam güneşinin yorgun ışıklarıyla birlikte göz alıcı gümüş rengine dönüşür!..
Belki de bu nedenle kadim zamanlarda Kuzey Ege’nin zeytin ağaçlarıyla kaplı “Midilli Ada”sına “Gümüş Ada”, çevresi bir zeytin yurdu olan “ Edremit Körfezi”ne “Gümüş Körfez” denirdi!
Yaprağı gün devrilirken gümüş rengidir ama zeytin ağacının “meyvesinin suyu” doğanın beslenmek için insana verdiği en seçkin nimetlerden biridir.
“Troya” savaşlarının ölümsüz anlatıcısı İzmirli kör ozan Homeros 3.000 yıl önce ona, “zeytin yağı”na “sıvı altın” diyordu!
Nişanlısını görmek için İzmir’den yola çıkıp, “Teuthrania”ya, günümüzde altın-gümüş çıkarmak için açgözlü çokuluslu şirketlerce kirletilen Bergama-Ovacık yöresine gelen koca ozan, muhakkak “Elaitikos Körfezi”nin, “Zeytindağı, Çandarlı Körfezi”nin” kıyısında bulunan “Elea”, “Zeytin” iskelesinde dinlenirdi...
Zeytin ağacı Akdeniz kıyılarının ecesidir. Lacivert Ege sularının binlerce yıllık arkadaşıdır.
Zeytin tanesinin çekirdeği deniz kıylarına eğimle inen taşlık yamaçlara düşmeye görsün! Bir fiske toprak bulsa bile hemen ona sarılır, köklenir. İnce filizlerini salar yüce göğe doğru!
Zeytin ağacı gizemli bir ağaçtır!
Toprağa düşen tohumdan üreyen fidan, bildiğimiz zeytin ağacı değildir. Egeli’ler doğada kendiliğinden büyüyen yaban zeytin fidanlarına “delice” derler. Çalıya benzer bu bitki hem yaşamak için kayalık toprağa deli gibi saldırır, hem de küçücük meyvelerinin yağı yok denecek kadar azdır. Yani bu bodur ağaç yağ üretecek kadar “akıllı” değildir!
“Deliceler”, Ege’nin bu delişmen makileri bilgili çifçiler tarafından aşılanır, “akıllı” hale dönüştürülür. Bugün bizim “zeytin ağacı” olarak bildiğimiz ağaçlar bu “akıllı” ağaçlardır!
Kendi tohumundan üremediği, ancak çelikle, aşıyla çoğaldığı için zeytin ağacına kimileri “kısır ağaç” der, kimileri de “akıllı zeytin”in var oluşunu ilahi güçlere bağlar!
Ege Denizi’nin ortasındaki Kiklad adalarından biri olan, 3.600 yıl önceki patlamasıyla Girit adasındaki yüksek Minos uygarlığını yok eden “Thira” yanardağıyla ünlü “Santorini”, “Kutsal Barış” adasında bulunan fosilleşmiş “yabani, delice” zeytin çekirdekleri ve yaprakları 39.000 yıl önce de bu topraklarda, yaban da olsa zeytin ağaçlarının yetiştiğini gösterir.
Günümüz zeytincilik bilgisinin en önemli isimlerinden Jose M. Blazquez, zeytin yetiştiriciliğinin yaklaşık 6.000 yıl önce Anadolu’da başladığını söylüyor.
İlk “akıllı” zeytin ağaçlarının; insanlık tarihinde ilk çiftçi topluluklarının görüldüğü: Mezapotamya’dan kuzeye, Güney Anadolu dağlarına uzanan, oradan Filistin’e inen “Bereketli Hilal” denen; “ekin”in ilk ekilip, buğdayın biriktirildiği, bir çok meyva ağacının ilk kez yetiştirildiği bölgede ortaya çıktığı düşünülüyor.
O yıldır, bu yıldır “zeytin ağacı” Akdeniz, Ege insanının günlük yaşamının bir parçasıdır. Yeşil, alaca, siyah tanesi ekmeğine katıktır! Suyu, yani yağı yeryüzünün en sağlıklı, doyurucu besinlerinden biridir! Odunu kışın ocaklarda insanı üşütmez! İstenirse yağı kandilde çevreyi aydınlatır! Dalları, yaprakları kızgın yaz güneşine gölgedir!
Bu kadim ağaç giderek Akdeniz-Ege kültürünü belirleyen temel öğelerden bir haline gelir.
Sevinçte, acıda, türküde, şiirde “o” vardır!
Zeytin ağacı ve çevresi insanı insan yapan “sevgi”nin mekanı, birbirine kavuşamayan sevenlerin çektikleri acının tanığıdır!
Anadolu insanının motiflerini tuvaline, halkın deyişlerini şiirlerine yansıtan, “Karadut’um, çatal karam’ın şairi” Bedri Rahmi Eyüpoğlu yüreğindeki sevda yangınını “Sitem” adlı şiirinde zeytin ağaçlarıyla paylaşır:
“Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Yar yar..
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar….”
Sonra gür soluklu Ruhi Su alır sazı eline! “Sol” dünya görüşü nedeniyle yıllarca hapis yatan, Türk halk müziğini sazıyla evrensel boyutlarda yorumlayan 1940’ların Opera sanatçısı, “basbariton” Ruhi Su, o görkemli sesiyle Anadolu insanına olan sevdasını bir Ege türküsünde bir garip zeytin ağacına anlatır:
“Evlerinin önü zeytin ağacı
Dökülmüş yaprağı kalmış siyeci
Eğer gönlün bende yok ise
Sen bana kardaş de canım ben sana bacı”.
Zeytin ağacı Anadolu’nun aynasıdır!
Baktığınızda yurdunuzu göreceksiniz!

No comments: