Thursday, March 27, 2008

Zeytindeki 'yok yılı' ve milli gelire etkisi


Faruk Türkoğlu
Referans
27 Mart 2008,Perşembe


Türkiye ekonomisinde tarımsal üretim son rakamı tek olan yıllarda azalıyor, çift yıllarda ise artıyor. Bu iniş-çıkışlı üretim miktarının en önemli nedenini, zeytindeki "var yılı-yok yılı döngüsü" oluşturuyor. Buğday üretiminde bazen tek yıllarda üretimin gerilediği oluyor ama bu döngü zeytindeki kadar belirgin değil. Türkiye'deki zeytin üretiminin iki yıl arasında 400 bin ton ile 1.2 milyon ton arasında değişen bu üretim farklılığı hem tarımsal üretimi hem de milli geliri etkiliyor.

Parasal değeri 1.5 milyar ile 2 milyar dolar arasında olan bu farklılık nedeniyle yok yıllarında tarımsal üretim yüzde 3 ile yüzde 5 arasında bir azalma gösteriyor. Var yıllarında ise bu oranlar civarında bir artış ortaya çıkıyor.

Hem zeytindeki hem de tarımın genelindeki üretim düzeyini etkileyen başka faktörlerde var tabii. Yok yıllarının genel bir kuraklığa, elverişsiz hava koşullarına ve bir kriz yılına rastladığı yıllarda zeytin üretimindeki değişim daha fazla oluyor. Büyüme yıllarında ise farklılık azalıyor.

Bizde zeytinin var yılı, sonu çift rakamlı olan yıllarda, yok yılı ise tek rakamlı yıllarda görülüyor. Bu döngü, zeytin tarımının en modern araçlarla yapıldığı ülkelerde de var. Ancak İtalya, Fransa veya Yunanistan gibi ülkelerde, var yılı sonu tek olan yıllarda da yaşanabiliyor.

Bu ülkelerde hem zeytin üretiminin hem de tarım sektörünün milli gelir içindeki payı epey düşük olduğu için, var yılı yok yılı döngüsü istatistikleri etkilemiyor.

40 yılda iki istisna

Son 40 yılın büyüme istatistiklerini incelediğimizde, tek yıllardaki üretim düşüşü kuralında yalnız 1971 ve 2005 yıllarında olmak üzere iki istisnanın ortaya çıktığını görüyoruz. 2004 yılında ekonominin yüzde 9.9 gibi yüksek bir hızla büyümesi tarımsal üretimi bir şekilde artırdı. Diğer 38 yılın tümünde tek yıllardaki tarımsal üretim düzeyi, çift yıllardakinin altında kaldı. 2007 yılında tarımsal üretimde beklenen azalma, tek yıldaki daralma kuralının yine de geçerli olduğunu ortaya koydu.

Tarımsal üretimin milli gelir içindeki payının yüzde 35 ile yüzde 45 arasında bulunduğu 1945-1970 döneminde, zeytindeki yok yılı veya bir kuraklık, büyüme hızını önemli ölçüde düşürürdü. Bu nedenle şiddetli kuraklık yılları bir durgunluk veya kriz dönemini tetiklerdi. Tarımın milli gelirdeki payı yüzde 11'e doğru geriledikçe, sanayi ve hizmetler sektöründeki canlılık tarımsal üretimdeki gerilemeyi telafi eder oldu.

2008 üretim beklentileri

Ürün hasatlarının milli gelir istatistiklerine girdiği üçüncü çeyrekte tarımdaki üretim daralması yüzde 7.8'e kadar tırmandı. Geçen yılın ilk dokuz ayındaki tarımsal üretim ise yüzde 5.6 oranında azaldı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarımsal üretim için yaptığı ikinci tahminde zeytin üretiminde yüzde 35 dolayında bir azalma olduğunu vurguladığı için son çeyrekte de negatif değerlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacak.

Tarımda iki yıl arka arkaya üretim daralması yaşanmadığı için 2008 yılında üretim ister istemez artacak. Biraz da baz etkisinin yardımıyla bu yıl tarımsal üretim yüzde 4 ile yüzde 6 arasında bir artış gösterecek. Geçen yılın düşük üretimi nedeniyle bu yılın normal düzeydeki bir üretimi bile yüksek görünen oranlar üretebilecek. 100 milyonu aşkın zeytin ağacından elde edilecek yaklaşık 1.7 milyon tonluk zeytin üretimi de tarımdaki artış eğilimini destekleyecek. Son yıllarda zeytin tarımına verilen önemin etkisi ise gelecek yılların üretim düzeylerinde ortaya çıkacak.

Tarımda üretim artışı yetersiz

Zeytin üretimini bir tarafa bırakıp, tarımsal üretimin geneline baktığımızda durumun pek iç açıcı olmadığını görüyoruz. Yapısal ve ekonomik etkenler nedeniyle ortaya çıkan tarımsal üretim dalgalanmaları, bu sektörde istikrarlı bir artış trendinin yakalanmasını zorlaştırıyor. 1995 yılındaki tarımsal üretim düzeyini 100 kabul ettiğimizde 2007 sonundaki üretim endeksinin 111.8'de kaldığını görüyoruz. Bu sonuç, tarımda yıllık ortalama üretim artışının yüzde 0.9'u aşamadığını gösteriyor. Aynı dönemde nüfusun yıllık ortalama artış hızının yüzde 1.4 olduğunu dikkate aldığımızda, nüfus başına tarımsal üretimin miktar olarak azaldığı ortaya çıkıyor. Kısacası tarımdaki üretim artışı, beslenecek ağızlardaki artışa yetişemiyor. Diğer istatistikler de bu bulguyu doğruluyor. Örneğin tarımsal üretim ile ithalat toplamının, tarımsal tüketim ve ihracat toplamına çok yakın olması da sektördeki verimlilik artışının yetersizliğini kanıtlıyor. Tarımda arzın artan talebin gerisinde kalması ithalat artışıyla sonuçlanıyor. Bu rakamlar, yıllardır ağızlarda sakız olmuş "Tarımda kendi kendine yeten sekiz ülkeden biriyiz" klişesinin pek yakında anlamını kaybedeceğini gösteriyor.

Orta vadede tarımsal üretimin artışı için ise daha geniş kapsamlı önlemlerin alınması gerekiyor. Çünkü verimliliği yükseltmeyi amaçlayan, küresel ısınmayı dikkate alan ve su kaynaklarının akılcı kullanımını öngören tarımsal politikalar uygulanmadıkça tarım sektörü, ekonomik kalkınmaya beklenen katkıyı yapamayacak.

EKONOMİNİN VE TARIMIN 2007 BİLANÇOSU 31 MART'TA KESİNLEŞECEK

Kuraklığın ve zeytindeki yok yılının tarımsal üretime ve milli gelire etkisi, Türkiye İstatistik Kurumu'nun 31 Mart Pazartesi günü açıklayacağı gayri safi milli hasıla istatistikleri ile kesinleşecek. Aynı tarihte son çeyreği ve 2007 yılının tamamına ait GSMH büyüme oranları da açıklanacak.

Son tahmin ve göstergelere bakıldığında 2007 yılının tamamında tarımsal üretimdeki daralmanın yüzde 5.5 ile yüzde 7 arasında kalacağı söylenebilir. Bu daralma, GSMH büyüme oranını bir miktar aşağı çekecek. Ancak son çeyrekteki büyüme oranı, üçüncü çeyrekteki yüzde 2'lik oranın epey üstüne çıkacak. Bu oranı, ekonomide önemli bir iyileşmenin ortaya çıktığı yönünde yorumlamak yanlış olur. Son çeyrek büyüme oranının önceki döneme göre yükselmesi daha çok baz etkisinden kaynaklanacak. Çünkü 2006 yılının son çeyreğinde mal ve hizmet üretimi, aynı yıl yaşanan ilkbahar çalkantısı nedeniyle düşüktü. Bu nedenle geçen yılın son çeyreğinde ekonomik durum üçüncü çeyreğe göre iyileşmemiş olsa da daha olumlu bir oran karşımıza çıkacak. Bu oran konusundaki tahminlerin çoğunluğu yüzde 5 dolayında yoğunlaşıyor.

Zeytindeki yok yılı, kuraklık ve ekonomideki genel yavaşlama nedeniyle 2007'nin tamamındaki büyüme oranı ise hükümetin resmi hedefi olan yüzde 5'in altında kalabilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda 2007 büyüme oranı 2001 krizinden bu yana en düşük düzeyine inmiş olacak. Tamamlanmak üzere olan bu yılın ilk çeyreğinde ise GSMH büyüme oranı yine baz etkisi nedeniyle epey yüksek çıkacak. 2007 yılının ocak ayında bayram tatili nedeniyle üretim düşük olduğu için 2008'in ilk ayında sanayi üretimindeki artış oranı beklenenden yüksek düzeyde açıklandı. 8 Nisan'da açıklanacak şubat ayı sanayi üretimi artışı da yüksek hatta iki haneli olacak. 2008 yılının sanayi üretimi ve milli gelir büyüme oranı konusundaki en önemli ipuçları ise mart ayı sanayi endeksinin açıklanmasından sonra ortaya çıkacak. 8 Mayıs'ta açıklanacak bu oran yüzde 5'in altında kaldığı takdirde ekonomide yavaşlama endişeleri yaygınlaşacak. Sanayi üretiminde yüzde 6'nın üstündeki oranlar ise ekonominin canlanma için atak yaptığı anlamına gelecek.

Ekonomi yönetiminin ve piyasalardaki analistlerin gerçek durumu kavramak için hesaplarını baz etkisinden ve mevsimlik dalgalanmalardan arındırarak yapmaları gerekiyor.

No comments: