Thursday, November 22, 2007

Birliklere "görev zararı" yolu açıldı mı?


Ali Ekber Yıldırım- TARIM DÜNYASINDAN
Dünya
21/11/2007


Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün imzalamasından sonra 13 Kasım 2007 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan kararname ile fındık alımından ve fındığın yağlığa ayrılmasından doğacak zararın Hazine tarafından ödenmesine karar verildi.

Hükümet, bu kararname ile "görev zararı" dönemini yeniden başlattı.

Bunun ne anlama geldiğini görmek için 2000 yılına gitmek ve o dönemi hatırlamakta yarar var.

2000 yılına kadar ülke genelinde 30 farklı üründe faaliyet gösteren 17 tarım satış kooperatifleri birliği, ürün alırken Hazine kaynaklı kredi veya özel bankalardan kredi kullanırdı. Aldıkları kredi ile üreticiden ürünü alır, ürünü sattıktan sonra kredi borcunu, vergi borcunu vb. ödemelerini yapardı. Sanayicilere ve ihracatçılara depoculuk hizmeti verilirdi. Herkes bundan memnun olur, zararı da devlete yazılırdı.

Birlikler, bu kredilerden yararlanmak için siyasetçilerin her dediğini yapmak zorundaydılar. En azından "hamili kart sahibi yakınımdır" diye gelenleri işe almak zorundaydılar.

Gereğinden fazla istihdam, seçim yıllarında yüksek fiyat verilerek kırsaldan oy alma hesapları birlikleri borçlarını ödeyemez duruma getiriyor, ödenmeyen borçlar "görev zararı" adı altında Hazine tarafından ödenirdi. Böyle bir uygulama birlikleri verimli ve amacına uygun çalışmaktan uzaklaştırdı.

2000 yılında kabul edilen 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği Yasası ile bu uygulamanın sona erdirilmesi amaçlandı. Bunun için birliklerin 2000 öncesi borçları tahkim edilmesi kararlaştırıldı. Birliklere "siz artık özerksiniz" denildi. Aynı yasa ile "devlet birliklere mali destek yapamaz" maddesi de konuldu.

Uygulamada özerklik hiçbir zaman olmadı. Yasa ile kurulan Yeniden Yapılandırma Kurulu, birliklere ürün alımından yeni yatırımların yapılmasına, kredi kullanımından istihdam politikasına kadar her aşamada müdahale etti. Eski borçların tahkim edilmesi silah olarak kullanıldı.

Bu da yetmedi, AKP hükümeti iş başına geldikten sonra, birlik yönetimlerini ele geçirmek ve buralarda kadrolaşmaya gitmek için büyük çaba harcadı. Buna en fazla direnen FİSKOBİRLİK oldu. Yapılan 3 genel kurulda hükümet destekli listeler seçimi kaybetti.

Bunun üzerine hükümet ile FİSKOBİRLİK yöneticileri arasında büyük bir kavga yaşandı.

Başbakan Erdoğan, 2006'da Ordu'da, Giresun'da, Trabzon'da yaptığı her konuşmada "FİSKOBİRLİK'e para (kredi) vermek, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemektir. Bu da bir nevi hortumculuktur" şeklinde mesajlar verdi. Yaptığı bu konuşmalardan sonra fındık fiyatı düştü. O dönemde kilosu 7 YTL olan fındığın fiyatı 2.5 YTL 'ye kadar düştü. Fındık üreticisi çok büyük zarara uğradı.

Ordu'da on binlerce üreticinin katıldığı fındık mitingi yapıldı.

AKP Ordu Milletvekili ve o dönemde Grup başkan Vekili olan Eyüp Fatsa, Gürgentepe ilçesi Direkli beldesinde fiili saldırıya uğradı.

Daha birçok olay yaşandı. Ülkede fındık yüzünden ciddi gerilimler yaşandı.

Hükümet, özerkliği hiçe sayarak 2006 fındık fiyatını kendisi açıkladı. FİSKOBİRLİK'i devre dışı bırakarak Toprak Mahsulleri Ofisi'ni (TMO) üreticiden fındığı almakla görevlendirdi.

O güne kadar fındık konusunda hiçbir deneyimi olmayan TMO, Genel Müdür İsmail Kemaloğlu'nun yönetiminde çok başarılı bir çalışma ile dışarıdan kredi de bularak üreticiden fındığı aldı. 2006-2007 sezonu bu şekilde geçti.

Yapılan bu kavganın ülkeye maliyeti yaklaşık 1 milyar dolar oldu. Çünkü, 2 milyar dolar olan fındık ihracatı neredeyse yarı yarıya azaldı. İlk kez fındık almakla görevlendirilen TMO, depo yapımı, depo kirası, personel alımı ve eğitimi gibi birçok ek masraf yaptı. Fındığı almanın ve depolamanın maliyeti yükseldi.

Bu arada FİSKOBİRLİK'te yönetim değişti. 22 temmuz 2007 seçimleri gündeme gelince Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti kavgayı bir yana bırakarak fındık üreticisi ile barışmanın yollarını aradı.

2004'teki don felaketinin yol açtığı zararın parası da dahil fındık üreticisine yapılması gereken tüm ödemeler seçimden önce yapıldı. 2007 fındığına da enflasyonun üzerinde iyi bir fiyat verildi.

FİSKOBİRLİK'e kredi yolu açıldı. Ayrıca depolarındaki eski yıllara ait fındığın alınması yönünde söz verildi.

Böylece, yarattığı barış ortamı ile hükümet, Karadeniz Bölgesi'nde seçimden zaferle çıktı.

TMO, 2006 ürünü 166 bin 500 ton fındık aldı. Bu yıl ise, şu ana kadar beyan edilen 142 bin ton fındığın 82 bin tonunu aldı. Üreticiye parasını da ödüyor. TMO açısından hiçbir sorun yok.

Seçim öncesinde verilen söz doğrultusunda 13 Kasım'da yürürlüğe giren kararname ile FİSKOBİRLİK'in deposundaki 76 bin ton fındık TMO tarafından satın alındı. Böylece TMO'nun kabuklu fındık stoğu 320 bin tona yaklaştı.

Hükümet ile FİSKOBİRLİK arasında yaşanan kavganın, FİSKOBİRLİK'i devreden çıkararak TMO'ya görev verilmesinin ve seçim öncesi verilen sözlerin elbette bir faturası olacaktı.

Bu faturayı kim ödeyecek?

Hükümet kabul ettiği kararname ile bu faturayı Hazine'nin yani halkın ödemesine karar verdi. Kararname, TMO'ya deposundaki fındığı satma veya yağlığa ayırma yetkisi vererek bu işlemlerden doğacak tüm zararın da Hazine tarafından ödenmesini öngörüyor.

Böylece, hükümet, 2000 yılından sonra yeniden "görev zararı" dönemini başlattı. Sadece 3-5 milyon YTL kredi alamadığı için kapanma noktasına gelen Kayısıbirlik ve diğer 16 birlik bundan sonra "görev zararı" kıyağından yararlanabilecek mi? Yoksa bu ayrıcalık sadece TMO'ya mı ait.

Birlikler, 28 Kasım'da İzmir'de bir araya gelecek. Bu konuyu mutlaka ayrıntılı olarak tartışacaklardır. Bizim önerimiz bu toplantıya TMO'nun da davet edilmesi. Çünkü, hükümetin uygulamaları ile TMO, ülkenin 18. birliği oldu.

Fakat değişen bir şey olmadı. Fındık konusunda hükümetin baştan beri tutumu yanlıştı. Teşhis yanlış olunca tedavide yanlış oldu. Tedavinin maliyeti çok yüksek oldu. Hem 1 milyar dolarlık ihracat azaldı, hem de en az 1 milyar dolarlık görev zararı olacak.

Umarız, hükümet anlamıştır; önemli olan fındığı kimin aldığı değil, üretim fazlası fındığın nasıl değerlendirileceğidir?

No comments: