Wednesday, November 14, 2007

Zeytinle incir dostluğu sonsuza kadar sürmez


Durmuş ODABAŞI - Adım Adım EGE
Yeni Asır
14.11.2007


Aydın'ın Sultanhisar İlçesi'ndeki Nysa Oteli'ndeki akşam yemeğinde, aynı masayı paylaştığımız Hasan Köşklü ile, Aydın'ın bir başka "meşhur"u incir üzerine sohbet ediyoruz.
- Hasan Bey, ne işle uğraşıyorsunuz?
- Ben tarım ürünleri üretimi yapıyorum.
- Aydın'da zeytin şenliğindeyiz fakat Aydın'ın bir de meşhur inciri var. Biraz da bundan söz edelim. En iyi incir nerede yetişir?
- Mevsime göre değişir. Kışın hava şartlarına göre değişir. Yaza göre de değişir. Hatta mahsul üzerindeki rüzgara ve buluta göre bile değişir. Eğer uygun hava şartları oluşmazsa incirin içi bal yapmaz. İklim koşulları önemli bir etkendir. O nedenle, bir önceki incir sezonunun aynısı, bir sonraki sezon asla gerçekleşmez.
- İncir yetiştirmede son durum ne?
- Son yıllarda zeytincilik daha baskın çıktı. İncir bahçelerine zeytin fidanları dikildi. Ya da daha çabuk gelişen incirle birlikte zeytin fidanları da dikildi. Zeytinler yetişene kadar incirlerden verim alınsın diye. Zeytinler yetişince, incirler yaşama şansı bulamadı. Zeytinler yetiştikçe, aşağıdan kök mücadelesi, yukardan hava mücadelesi ile incirler ölür.
Sonraları, "olmaz" diye bilinenin aksine, daha yüksek rakımlı yerlere incir dikilmeye başlandı. Sonuç hiç de fena değil. Ancak bu sene kuraklık çok şiddetli olunca, yukarılardaki incirlerin meyveleri de büyüyemedi.

Bağrı deşilmiş dağlarda "günah çıkarma" projesi
Aydın zeytin ve Zeytinyağı Şenliği'nin üçüncü ve son günündeyiz.
Programda önemli bir gezi var.
Aydınlı Atay Holding'in, dededen-toruna, yaklaşık 100 yıldır işlettiği Aydın Linyit'in maden ocağına gideceğiz.
Amacımız maden ocağı gezmek değil, kömüre ulaşmak için çıkarılan milyonlarca metreküp taş toprağın oluşturduğu tepelerin düzleştirilmesi sonucu kazanılan arazilerde oluşturulan zeytinlikleri inceleyeceğiz.
Aydın'ın güneyinde yer alan dağlara doğru tırmanıyoruz.
Bereketli Aydın Ovası yavaş yavaş ayaklarımızın altında kalırken, çıkarılan her madenin, ayaklarımızı altındaki her mermer parçasının, otomobilimizle üzerinde zevkle seyrettiğimiz her asfalt yolun, doğaya neye mal olduğunu bildiğim, içim sızlayarak gözlemlediğim için, bu gezinin pek de zevkli olmayacığını düşünemiyorum.
Dar asfalt yol yerini, içinde bulunduğumuz otobüsü bir hayli zorlayan toprak yola bırakırken, çevremizde de irili ufaklı hafriyat tepeleri dikkatimizi çekmeye başlıyor.
Düzleştirildiği belli olan alanlarda ise, genç zeytin ağaçları.
Derken, dev bir çukurun kenarından geçiyoruz.
Aşağıda kamyonlar, iş makineleri "sinek gibi" gibi görünüyor.
"Eh... 100 yılrdır kazıldığına göre, açılan çukurun bu kadar büyük ve derin olması doğal" derken, çam ağaçlarıyla kaplı muhteşem dağın ortasındaki dev çukur beynimizi altüst ediyor.
Düz bir alanda otobüslerden inerken, önümüze düşen rehberler bizi az ilerideki zeytin fidanlığına götürüyor.

Maden alanında çirkin ve güzel
Fidanlıktan çıkmak üzere olan genç ağaçların üzeri, simsiyah zeytin meyveleriyle dolu.
Ağaçların arasına yayılan gazetecilerden kimisi fotoğraf çekiyor, kimisi de ellerindeki televizyon kameralarıyla, temsil ettikleri kanal için görüntü alıyor.
Programa göre; bu dev çukurları ve oradan çıkan hafriyatın üzerine bu zeytinlikleri kuran Atay Ailesi'nin bir ferdi açıklama yapacak.
Genç bir zeytin ağacının önünde söze başlayan genç adamı dinlemeye başlarken, karmakarışık duygular içindeyim.
Bir tarafta dehşet verici bir doğa tahribatı, bir tarafta, belki de binlerce yıl sürecek hayatlarına başlayan binlerce zeytin fidanının gözalıcı güzelliği.

Doğadan aldığımızı doğaya kazandırıyoruz
Aydın linyit'in maden hafriyatı üzerine kurulmuş zeytin fidanlığınında genç bir ağacın önüne geçen spor giyimli bir bey, çevresine toplanan gazetecilere bilgi vermeye başlamadan önce kendisini tanıtıyor;
- İsmim Mehmet Atay... Bu kömür madenini işleten Atay Holding'in yönetim kurulu üyesiyim. "Doğadan aldığımızı doğaya kazandırmalıyız" düşüncesiyle, madenden çıkan milyonlarca ton hafriyat tepelerini düzelterek yapattığımız bu zeytinlik hakkında bilgi vermek istiyorum. Şimdilik bu işi, 3.000 dönümlük alan üzerinde yaptık.
Sorular, konuşmayı kesiyor;
- Bu gördüğümüz fidanlar kaç yaşında?
- Bunlar Gemlik çeşidi ve 5 yaşında.
- Kaç zeytin ağacı diktiniz bu araziye?
- 45.000 ağaç diktik. Hedefimiz ağaç sayısını 200.000'e çıkararak burada bir zeytin ormanı oluşturmak.
- Kaç yıl içerisinde bu hedefe ulaşmayı planlıyorsunuz?
- Kömür ve dekupaj faaliyetine bağlı olarak, 5 ile 10 yıllık bir plan dahilinde çalışmalarımıza devam edeceğiz.
- Ne kadar zeytin üretiyorsunuz bu arazide?
- Şimdilik 1.250 ton civarı zeytin üretimi yapıyoruz.
- Bu fikir nereden aklınıza geldi?
- Madencilik yapmak üzere orman sahalarını kiraladığınızda, bir ağaç bedeli ve ormana bir kira ödüyorsunuz. Biz ağaç bedeli ve kirayı ödedikten sonra bu orman sahalarını özel orman projeleri yapıp onların kontrolünde belli bölgeler oluşturup ağaçlandırma çalışmaları yapıyoruz. Bu tamamiyle kendi fikrimiz herhangi bir yasal yaptırımı yok.
- Organik tarım mı yapıyorsunuz burada?
- Bir kısmı organik. Organik üretimde de organik gübre ve ilaçlar kullanıyoruz. Konvansiyonel olan kısmında da üniversite ile birlikte çalışıp ne gerekiyorsa onu kullanıyoruz.

Bu dağlara vefa borcumuzu ödüyoruz
Atay Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Atay'a, "maden sahasında yaptığınız bu uygulama Türkiye'de ilk mi?" sorusunu da yöneltiyoruz.
- İlk olduğunu sanıyorum. Ancak bu proje, bizim ailenin doğaya olan duyarlılığından kaynaklanan bir şey. Bir anlamda, madenini aldığımız bu dağlara bir vefa borcu olarak bu zeytinlikleri oluşturduk. Kaldı ki, bu zeytinlikleri salt bir "aile malı" olarak da görmüyoruz. Şimdilik 45 bin, ilerideki yıllarda 200 bine çıkacak zeytin ağacı bir milli servet olarak ülkemiz mal varlığındaki yerini alacak.
- Tüm madencilerin sizi örnek almasını ister misiniz?
- Biz bu zeytinlikleri, kanuni bir zorunluluğun gereği olarak yapmadık. Bu içimizden gelen bir şey. Dileriz tüm madenciler, kullandıkları sahada rehabilitasyon çalışmalara yapar ve bir doğa parçasını, doğadan teslim aldıkları gibi bırakır.

No comments: